"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davasında bozma kararına uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen karar, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde, 1517 ada 4 parsel sayılı taşınmazın 237/255 hissesi ile 1517 ada 11 parsel sayılı taşınmazın 237/244 hissesinin davacı adına, artık hisselerinin ise Çayırova Belediyesi adına kayıtlı olduğunu, davacının artık hisselerin kendisine satışı konusunda ilgili belediye ile anlaşarak satış bedelini haricen belediyeye ödediğini, davacının oğlu ...’ın nişanlısı olan dava dışı ...’ün anılan taşınmazları çekeceği paraya teminat olarak göstermek istediğini ve bu amaçla kendisinden genel vekaletname aldığını, ancak davacının bilgi ve talimatı olmaksızın dava konusu 4 sayılı parselin 237/255 payı ile 11 sayılı parselin 237/244 payını davalı ...’e satış suretiyle temlik ettiğini, ayrıca her ne kadar belediyeden alınan hisselerin de bizzat davacı tarafından davalıya devredildiği anlaşılmakta ise de müvekkilinin böyle bir satışı hatırlamadığını, davacının yalnızca ... ile tapuya giderek bu iki hisseyi satın aldığına dair imza attığını, bu durumda ya imzaların sahte olduğunu ya da müvekkilinin tapu memuru tarafından yanlış yönlendirildiğini, müvekkilinin bu satışlardan 28/12/2009 tarihinde haberdar olarak ertesi gün vekili azlettiğini, vekilin de satışların kendisi tarafından yapılmadığı, kimlik bilgilerinin kullanılmış olabileceğini belirttiğini, davalı ...’in emlakçılıkla uğraşması nedeniyle taşınmazların gerçek değerlerini bilebilecek durumda olduğunu, basiretli bir emlakçının cüzi bir hisseyi satıcı üzerinde bırakmasının olağan olmadığını, davalıların işbirliği içerisinde hareket ettiğini ileri sürerek çekişmeli taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile adına tescilini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; taşınmazların usulüne uygun vekaletnameye istinaden 70.000 TL bedelle ...’den satın alındığını, satış bedelinin davacının oğlu ...’ın hesabına gönderildiğini, bu hususta taraflar arasında tanzim edilen satış sözleşmesinin bulunduğunu, vekilin vekaletnamesinde “edineceğim” kaydı bulunmadığından belediyeden satın alınan artık hissenin bizzat davacı tarafından devredildiğini, tapu kaydına güvenerek çekişmeli taşınmazları satın aldığını, yapılan tüm resmi işlemlerden davacının haberdar olduğunu, haricen yapılan satış sözleşmesinde davacının da imzası bulunduğunu ve satış bedeli olan 70.000,00 TL’nin davacının isteği üzerine oğlu ...’ın hesabına havale edildiğini bildirip davanın reddini savunmuştur.
III.MAHKEME KARARI
Mahkemenin 24/06/2014 tarihli ve 2010/24 E., 2014/338 K. sayılı kararıyla; resmi senedin geçerliliğini değersiz kılacak aynı kuvvette delil bulunmadığı, iddiaların ve vekil ile davalının çıkar ve işbirliği içerisinde hareket ettiğinin kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Bozma Kararı
Dairenin 13/09/2018 tarih ve 2018/677 E., 2018/12353 K. sayılı ilamıyla; “Somut olayda, vekil ... tarafından davalıya temlik edilen 4 sayılı parseldeki 237/255 pay ile 11 sayılı parseldeki 237/244 payın resmi senetteki satış bedeli 20.000,00 TL’dir. Dosya içerisinde mevcut 16.09.2009 tarihli İş Bankası dekontu uyarınca davalının, davacının oğlu ...’ın Garanti Bankası hesabına ‘’ Kocaeli Çayırova ilçesi 1517 ada 4 ve 11 parsel için ... ‘’ açıklaması ile 70.000,00 TL havale yaptığı tespit edilmiştir. Mahkemece, dava konusu taşınmazların satış tarihi itibarıyla keşfen belirlenen bedelleri ise neredeyse iki katıdır. Davalı ... emlak işiyle uğraşmakta olup, taşınmaz fiyatlarını bilen birisidir. Çekişmeli payları değerinin çok altında edinmiş olması vekil ile el ve işbirliği içinde olduğunu göstermektedir. Nitekim vekil ..., imzasını taşıyan 09.01.2010 tarih ve “Borç İkrarı” başlıklı belgede de davacıyı zarara uğrattığını açıklamıştır. Tüm bu açıklamalar karşısında 4 sayılı parseldeki 237/255 pay ile 11 sayılı parseldeki 237/244 pay bakımından vekalet görevinin kötüye kullanıldığı sonucuna varılmaktadır.
4 sayılı parseldeki 18/255 pay ile 11 sayılı parseldeki 7/244 pay bakımından ise; davacı ile davacı vekili beyanları arasında çelişki bulunmakta olup, davacı asilin yargılama sırasında 30.09.2009 tarih ve 15055 yevmiye no’lu resmi senette bulunan imzaların kendisine ait olmadığını beyan ettiği, davacı vekilinin ise cevaba cevap dilekçesi ile müvekkili ... ...’in temlik sırasında tapu müdürlüğünde hazır bulunduğunu ve satış anında yanıltıldığını beyan ettiği anlaşılmıştır. Bu durumda resmi senetteki imzanın davacının eli ürünü olup olmadığının açıklığa kavuşturulmasında zorunluluk vardır.
Hal böyle olunca, vekil ... tarafından devredilen dava konusu 4 sayılı parseldeki 237/255 pay ile 11 sayılı parseldeki 237/244 pay bakımından davanın kabul edilmesi, 4 sayılı parseldeki 18/255 pay ile 11 sayılı parseldeki 7/244 pay bakımından ise; 30.09.2009 tarih ve 15055 yevmiye no’lu resmi senetteki imzanın davacı ...’e ait olup olmadığının Adli Tıp Kurumu’ndan alınacak rapor ile tespit edilmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve noksan soruşturma ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.” gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
3. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen karar
Mahkemenin 07/07/2021 tarihli ve 2019/112 E. 2021/229 K. sayılı kararıyla; 30/09/2009 t senetteki imzanın davacıya ait olduğunun anlaşıldığı, davacı tarafından bizzat devredilen artık hisseler yönünden davacının aldatıldığının ispat edilemediği, 4 sayılı parseldeki 237/255 pay ile 11 sayılı parseldeki 237/244 pay yönünden ise bozma ilamında açıklanan gerekçeyle davanın kısmen kabulüne, 1517 ada 4 parsel sayılı taşınmazın 237/255 hissesi ile 1517 ada 11 parsel sayılı taşınmazın 237/244 tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
5. Temyiz Nedenleri
Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle; yargılama aşamasındaki beyanlarını tekrarlayarak; ticaretle uğraşan müvekkilinin taşınmazı ucuza almak istemesinin olağan olduğunu, bu hususun tek başına vekil ile işbirliğine delil teşkil etmediğini, vekalet ilişkisinin kötüye kullanılmasının vekil ile davacı arasındaki iç sorun olduğunu, aynı vekil vasıtasıyla satılan 1785 ada 8 parsel sayılı taşınmaz hakkında dava açılmadığını, davacı ile vekilinin işbirliği içerisinde olduğunu, 30/09/2009 tarihli senetteki imzanın davacıya ait olduğunun anlaşıldığını, bu hususun davacının tüm satışlardan haberdar olduğunu doğruladığını belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
6. Gerekçe
6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, sahtecilik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
6.2. İlgili Hukuk
6.2.1. Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
6.2.2.Vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
6.2.3. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
6.2.4. TMK 6. maddesinde; "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür", HMK 190/1. maddesinde; "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir " düzenlemeleri yer almaktadır.
6.3. Değerlendirme
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayanağı olan ve kararın (IV/6.2.) paragraflarında açıklanan yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinin yerinde olmasına ve hükmüne uyulan (IV/2) paragraftaki bozma kararında gösterildiği şekilde işlem yapılmış olmasına göre (IV/3.) paragrafta gösterilen gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur.
VI. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle; davalı vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, alınması gereken 12.702,38-TL onama harcından peşin alınan 3.176,00-TL harcın mahsubu ile bakiye 9.526,38- TL onama harcının davalıdan alınmasına, 16/05/2022 tarihinde kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.