"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/115 E., 2022/2254 K.
HÜKÜM/KARAR : Davanın reddi / İstinaf isteğinin reddi
İLK DERECE MAHKEMESİ :...Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2020/135 E., 2021/98 K.
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil istekli davada İlk Derece Mahkemesince davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davacının istinaf isteğinin esastan reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildi. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
I. DAVA
Davacı,...İlçesi, ... Mahallesinde bulunan 130 ada 3 parsel sayılı taşınmazın 605 metrekarelik kısmının kendisi tarafından bağ olarak kullanıldığı halde kadastro tespiti sırasında ... adına tespit edildiğini ve taşınmazı davalıya devrettiğini, davalının da bu durumu bildiğini ileri sürerek, dava konusu taşınmazın 605 metrekarelik kısmının tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı, dava konusu taşınmazın 605 metrekarelik kısmının davalıya ait olduğunu belirterek, davayı kabul ettiğini bildirmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin tarih ve sayısı yukarıda belirtilen kararı ile; davanın kadastro tutanağının kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık süre içerisinde açılmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacı istinaf dilekçesinde, dava konusu taşınmazın kendi zilyetliğinde olduğunu, kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile 3402 sayılı Kanunun 12/3 üncü maddesi uyarınca kadastro öncesi sebebe dayalı tapu iptal ve tescil davalarında ön görülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin dolmuş olduğu gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı temyiz dilekçesindeki istinaf dilekçesindeki itirazlarını tekrar ederek ve eksik inceleme ile karar verildiğini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, kadastrodan önceki nedene dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3 üncü, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 308 inci ve 309/2 inci maddeleri.
3. Değerlendirme
1. Kadastro sonucu ... İli,...ilçesi, ... mahallesi mevkiinde bulunan 130 ada 3 parsel sayılı taşınmaz, irsen intikal ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle dava dışı ...adına adına tespit edilmiş, tespit itiraz edilmeksizin 24.01.1995 tarihinde kesinleşmiş ve taşınmaz 20.08.2020 tarihinde davalıya devredilmiş olup, davacı çekişmeli taşınmazın bir kısmının kendisine ait olduğunu ve kadastro tespitinin yanlış yapıldığını ileri sürerek taşınmazın tapu kaydının 605metrekarelik kısmı yönünden iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiş, davalı cevap dilekçesinde davayı kabul ettiğini beyan etmiştir.
2. Eldeki davada, kadastro tespitinin kesinleşme tarihi ile dava tarihi olan 02.10.2020 tarihleri arasında 3402 sayılı Kanun'un 12/3 üncü maddesinde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü sürenin dolduğu sabit ise de; hak düşürücü sürenin bir hakkı ortadan kaldıran-sona erdiren niteliğe sahip olması, davayı kabulün ise, davalının üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği bir davada, kamu düzenine aykırı bir sonuç doğurmaması şartıyla, davacının ileri sürdüğü hakkının gerçekte var olup olmadığından bağımsız olarak davaya son veren ve kesin hükmün sonuçlarını doğuran bir taraf işlemi olması nedeniyle, Mahkemece davayı kabul beyanına üstünlük tanımak suretiyle işlem yapılması gerekir.
3. Hal böyle olunca, kabul beyanının niteliği ve sonuçları değerlendirilerek bir karar verilmesi yerine davanın hak düşürücü süre yönünden reddedilmesi doğru olmayıp, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
2. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
04/10/2023 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
(Muhalif)
- KARŞI OY-
Dava, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, 3.105,38 metrekare büyüklüğündeki 3 parsel sayılı taşınmazın bağ vasfı ile dava dışı ... adına tespit edildiğini, bu taşınmazın 605 metrekaresinin kendisine ait olduğunu, davalı ...'ın da bu durumu bilerek taşınmazı satın aldığını ileri sürüp kadastrodan önceki sebebe dayanarak ifrazen iptal tescil talep etmiş, istinaf dilekçesinde ise taşınmazın ecdadından kaldığını bildirmiş, temyiz dilekçesinde bu beyanını tekrar etmiştir.
İlk Derece Mahkemesince 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesindeki 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davacının istinaf talebi Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddedilmiştir.
Dosya kapsamından; 1994 yılında belgesizden kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle ...adına yapılan kadastro tespitinin 25.01.1995 tarihinde kesinleştiği, 17.07.2006 tarihinde yapılan yenileme kadastrosu sırasında parselin zemin sınırlarının ilk tesis kadastrosundan itibaren herhangi bir değişikliğe uğramadığı ve komşu parsellerle niza konusu olmadığı, zeminde fiili olarak aynı sınırlar içinde kullanıldığının tespit edildiği, taşınmazın, 20.04.2011 tarihinde Abdurrahman tarafından ...'e, 20.08.2020 tarihinde de Mehmet tarafından davalı ...'a satıldığı, davalı ...'ın 12.11.2020 tarihinde "...605 metrekarelik kısmını ben davacı ...'a sattım ve satış bedelini alarak zilyetliğini kendisine tamamen devrettim, ... davayı kabul ediyorum ..." şeklinde cevap dilekçesi verdiği anlaşılmaktadır.
Taşınmaz başında keşif yapılıp, halihazırdaki fiili durumu ve gerekirse hava fotoğrafları da incelenerek 1994 yılında tesis kadastrosu yapılırken fiilen müstakil bir parsel gibi kullanılan bir bölümü olup olmadığı belirlenmemiş ise de; davacının taşınmazın bir bölümünü tespit maliki Mehmet'ten aldığını ve satın alan davalı ...'ın bu durumu bildiğini iddia etmesine rağmen istinaf ve temyiz aşamasında taşınmazın ceddinden kaldığını bildirmesi, davalı ...'ın taşınmazın 605 metrekaresini davacıya satıp parasını aldığına dair kabul beyanı ve yenileme kadastrosu sırasında yapılan tespitlerden, taşınmazın tesis kadastrosu sırasında tespit edilen sınırlarının değişmediği, bir bölümünün ayrı bir parsel gibi kullanılmadığı, dolayısıyla dava tarihinden yaklaşık 26 yıl önce yapılan tesis kadastrosundan önce davacıya bir satışın olmadığı, kadastrodan sonra "bölünemez büyüklük" kuralı gereğince taşınmazın bir kısmının satışı mümkün olmadığından açılan davanın kabul edilmesi yoluyla 5403 sayılı Kanun'un etkisizleştirilmeye çalışıldığı sonucuna varılmaktadır.
Sayın çoğunluğun, Dairenin genel uygulamasına uygun olan "kabule değer verilmesi gerektiği" yönündeki görüşüne prensip olarak katılıyorum. Ancak, 6100 sayılı HMK'nın 308/2. maddesindeki "Kabul, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri davalarda hüküm doğurur" hükmü gereğince re'sen araştırma ilkesinin geçerli olduğu davalarda kabulün sonuç doğurmayacağının değerlendirilmesi, mahkemelerin kanuna karşı hilenin bir aracı haline gelmemesi gerektiğini düşünüyorum.
5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile asgari tarımsal arazi büyüklüğüne erişmiş tarımsal arazilerin bölünemez eşya niteliği kazanmış olacağı kabul edilip, asgari tarımsal arazi büyüklüğünün mutlak tarım arazileri, marjinal tarım arazileri ve özel ürün arazilerinde 2 hektar, dikili tarım arazilerinde 0,5 hektar, örtü altı tarımı yapılan arazilerde 0,3 hektardan küçük belirlenemeyeceği, ifraz edilemeyeceği, hisselendirilemeyeceği, Hazine taşınmazlarının satış işlemleri hariç olmak üzere pay ve paydaş adedinin artırılamayacağı hüküm altına alınmıştır. (30/4/2014-6537/4.m)
Anayasa, kanun koyucuya toplumsal ihtiyaçlar doğrultusunda tarımsal alanlarda düzenleme yapma yetkisi verdiğinden kanun koyucu tarafından tarım alanlarının korunması ve amacına uygun olarak kullanılmasını sağlamak için 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu çıkarılmıştır. Mevcut kurallar tarım arazilerinin miras veya diğer sebeplerden dolayı bölünmesinin ve tarımsal yapının bozulmasının önlenmesi, tarım alanlarında meydana gelen kayıpların engellenmesi, parçalı araziler için harcanan emek, zaman ve masrafların azaltılması, tarım yapılmasının kolaylaştırılması ve tarımsal işletmelerin ekonomiye kazandırılması için kamu yararı amacıyla getirilmektedir.
5403 sayılı Kanun'un ilgili maddeleri üzerinde durulmaksızın davalının davayı kabulü hükme esas alınarak ifrazen tapu iptali ve tescil talebinin kabulü ile bölünemez taşınmazın 605 metrekarelik kısmının davacılar adına tesciline karar verilmesi halinde kamu yararı amacıyla getirilen ve kamu düzenine ilişkin olan "bölünemez büyüklük" kuralı ihlal edilmiş olacak, davacı ve davalının iyiniyet kuralına aykırı olarak kanun maddesini dolanması suretiyle mahkeme eliyle tarım arazilerinin bölünmesine sebebiyet verilecektir. 5403 sayılı Kanun'un uygulanması kamu düzenine ilişkin olduğundan mahkemelerce res'en dikkate alınması gerekir. HMK'nın 308/2. maddesi gereğince kabule değer verilemez.
Hal böyle olunca davanın reddine dair kararın onanması gerektiği kanaatinde olduğumdan, sayın çoğunluğun davalının kabul beyanın değerlendirilmesi için kararın bozulması yönündeki görüşüne katılmıyorum. 04.10.2023