Logo

1. Hukuk Dairesi2022/7176 E. 2024/66 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Zilyetliğe dayalı tescil davasının kısmen kabul edilmesi üzerine, Hazine'nin yasal hasım sıfatıyla yargılama giderlerinden sorumlu olup olmadığı hususunda uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Hazine'nin yasal hasım sıfatına sahip olsa dahi, 6100 sayılı HMK'nın 326. maddesi uyarınca yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacağı, ancak davacı lehine hükmedilen kısım için davalı köy tüzel kişiliğinden harç alınması gerektiği gözetilerek mahkeme kararının düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

...

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2017/560 E., 2018/227 K.

DAVALILAR : ... vekili ...,...

DAVA TARİHİ : ...

HÜKÜM/KARAR : Kısmen Kabul

Taraflar arasındaki kadastro öncesi nedene dayalı tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Mahkemece bozma kararına uyularak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Mahkeme kararı davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikler yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı; ... köyünde yer alan 133 ada 2 parsel ile 131 ada 1 parsel sayılı taşınmazların kendisine ait olduğunu, kadastro çalışmaları sırasında hatalı olarak taşınmazlarının bölünerek yol yapıldığını, yolun kullanımının kendisine ait olduğunu ileri sürerek 133 ada 2 ile 131 ada 1 parsel arasında kadastro çalışmaları esnasında yol olarak ayrılan kısmın adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP

Davalı Hazine; yol olarak tescil harici bırakılan yerlerin kamuya ait, kamunun kullanımına ayrılmış yerlerden olduğunu, zilyetlikle iktisabının mümkün olmadığını, zilyetlik sürelerine itibar edilemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Davalı ... Tüzel Kişiliğini temsilen köy muhtarı beyanında; davacıya ait kısımlar arasından geçen ve yol olarak adlandırılan kısmın davacının ailesi tarafından kullanıldığını, onlara ait olduğunu, bu kısmı çitle çevreleyip komşuların geçişi için kapı genişliğinde açıklık bıraktıklarını, taşınmazların sınırında yer alan ve köy yolu olarak kullanılan kısmın dava konusu taşınmazlardan 131 ada 1 parsel sayılı taşınmazın doğusunda yer alan kısım olduğunu beyan etmiştir.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemece, dava konusu yerin umumi köy yolu olmadığı,davacıya ait olup babasının ölümünden sonra davacı tarafından kullanıldığı ve halen davacının zilyet ve tasarrufunda olduğu belirlenerek davanın kabulü ile 133 ada 2 parsel ile 131 ada 1 parsel sayılı taşınmazlar arasında yol olarak tescil harici bırakılan ve 21.04.2015 havale tarihli bilirkişi raporuna ekli krokide turuncu kalem ile sınırları çizili (A) harfi ile gösterilen 206,74 m2'lik kısım ile ekli krokide pembe kalem ile sınırları çizili (B) harfi ile gösterilen 131,39 m2'lik kısmın davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Mahkeme kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2.Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 18.09.2017 tarihli ve 2015/16415 Esas, 2017/5362 Karar sayılı kararıyla; yasal ilanlar yapılmadığı, Türk Medeni Kanunu'nun 713/5 inci maddesinde belirtilen gerekli ilanların mutlak surette yapılarak yararı olan kişilere itiraz hakkı tanınması gerektiğinin düşünülmemiş olmasının hatalı olduğu belirlenerek karar bozulmuştur.

B. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; 21.04.2015 havale tarihli bilirkişi raporunun hükme esas alındığı belirlenerek davanın kısmen kabul kısmen reddi ile 21.04.2015 tarihli raporu ekindeki krokide (B) harfi ile gösterilen 131,39 m²'lik kısma yönelik davacı tarafından açılan davanın reddine, 133 ada 2 parsel ile 131 ada 1 parsel sayılı taşınmazlar arasında yol olarak tescil harici bırakılan ve bilirkişi heyetinin 21.04.2015 tarihli raporu ekindeki krokide (A) harfi ile gösterilen 206,74 m²'lik kısma yönelik davanın kabulü ile aynı adaya son parsel numarası verilmek suretiyle davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuran

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine temsilcisi temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı Hazine temsilcisi temyiz başvuru dilekçesinde; yol olarak tescil harici bırakılan yerlerin kamuya ait, kamunun kullanımına ayrılmış yerlerden olduğunu, zilyetlikle iktisabının mümkün olmadığını,zilyetlik sürelerine itibar edilemeyeceğini,yasal hasım konumunda bulunulduğunu, yargılama gideri ve vekalet ücretinden sorumlu olmayacağını belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, zilyetliğe dayalı tescil isteğine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14 üncü maddesi

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 713/1 nci ve 3 üncü maddesi,

3. Değerlendirme

1.Temyizen incelenen Mahkeme kararında ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı ve bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı anlaşılmakla, davalı Hazine vekilinin aşağıdaki paragrafın kapsamı dışındaki sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2.Ancak, davalı Hazinenin, davada yasal hasım konumunda bulunması nedeniyle vekalet ücreti de dahil hiç bir yargılama giderinden sorumlu tutulamayacağı gözetilmeden davalı Hazine aleyhine yargılama gideri ile vekalet ücretine hükmedilmiş olması ve davalı ... Tüzel Kişiliği temyize gelmese de harcın kamu düzenine ilişkin olup temyiz edenin sıfatına bakılmaksızın re'sen gözetilmesi zorunlu olduğundan karar ve ilam harcının yasal hasım konumundaki Köy Tüzel Kişiliğinden tahsiline karar verilmiş olması da doğru değildir.

3. Ne var ki, anılan hususlar yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden HMK'nın geçici 3/2 nci maddesinin yollamasıyla HUMK'un 438 inci maddesinin yedinci fıkrası uyarınca Mahkeme kararının düzeltilerek onanması gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1.Hükmün 6 ıncı bendinin içeriğinin hüküm fıkrasından çıkarılarak yerine ''Davalı Hazine harçtan muaf olduğundan, davalı ... Tüzel Kişiliği yasal hasım olduğundan karar ve ilam harcı alınmasına yer olmadığına; bakiye 321,26 TL karar ve ilam harcının davacıdan tahsiline" cümlesinin yazılmasına,

2. Davalı Hazine vekilinin vekalet ücreti ve yargılama giderleri yönünden temyiz itirazının kabulü ile hükmün 7 nci bendin içeriğinin tümüyle hüküm fıkrasından çıkarılarak yerine "Davanın mahiyeti gereği yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına" cümlesinin yazılmasına,

3. Hükmün 8 inci bendinin tümüyle hüküm fıkrasından çıkartılmasına,

Hükmün 6100 sayılı HMK'nın geçici 3 üncü maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 438/7 nci maddesi uyarınca bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

Temyiz eden Hazine harçtan muaf olduğundan bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,

1086 sayılı HUMK'un 440/III-1 inci maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,

08.01.2024 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

(Muhalif)

- KARŞI OY -

Dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi gereğince açılmış zilyetliğe dayalı tescil davasıdır.

Mahkemece davanın kısmen kabul, kısmen reddine karar verilmiş, yargılama giderleri ve bunlardan olan karar ve ilam harcının davalılardan alınmasına karar verilmiştir.

Yargılama giderleri ve vekalet ücretleri davalı Hazine temsilcisince temyize getirilmiş, Dairemizin Sayın Çoğunluğunca yasal hasım olduğundan bahisle yargılama giderlerinin davalılardan alınamayacağı, bunlardan davacının sorumlu olması gerektiğinden bahisle düzeltilerek onama kararı verilmiştir.

Sayın Çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık; yargılama giderleri ile harcın davayı kazanan davacıdan alınıp alınamayacağı, yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağı hususudur.

Anayasa’nın 35. maddesinin birinci fıkrasında mülkiyet ve miras hakları güvence altına alınmış, ikinci fıkrasında ise “Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.” denilmek suretiyle mülkiyet hakkının ancak kanunla sınırlanabileceğine vurgu yapılmıştır.

Anayasa’nın 36. maddesinde de “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” hükmüne yer verilmek suretiyle hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı anayasal koruma altına alınmıştır.

Anayasa’nın 13. maddesinin birinci cümlesinde ise “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.” denilmiştir.

Buna göre diğer şartlar bulunsa bile temel hak ve hürriyetlere ancak kanunla sınırlama getirilebilir. Bir başka ifadeyle kanun dışındaki bir norm veya yargı içtihadıyla temel hak ve özgürlüklere sınırlama getirilmesi mümkün değildir.

Öte yandan yargı harçları 492 sayılı Harçlar Kanunu’nda düzenlenmiş ve kamu düzeninden olması nedeniyle harca ilişkin hükümlerin resen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle harca ilişkin hususların resen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan kimin sorumlu olacağı hususu ise -yargılama giderleri, yargılama usulüne ilişkin bir konu olduğundan- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda kapsamlı bir şekilde düzenlenmiştir. Anılan Kanun’un 323. maddesinde harçlar yargılama giderlerinden sayılırken, 326. maddesinin (1) numaralı fıkrasında açıkça “Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” denilmek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağı tereddüde yer vermeyecek şekilde hüküm altına alınmıştır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise şöyledir:

“Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.

Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hâkim, örf ve âdet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.

Hâkim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.”

Buna göre Kanun’da hâkimin hukukun kaynaklarını belirlerken hangi sıralamayı izleyeceği açıkça kurala bağlanmış olup Kanun’un sözüyle ve özüyle değindiği herhangi bir konuda Kanun’un emrettiği hüküm dışında bir uygulama yapılması mümkün değildir. Hâkim ancak Kanun’da uygulanabilir bir hüküm yoksa anılan maddede belirtilen diğer kaynaklara başvurabilir.

Somut olay anılan anayasal ve yasal kurallar çerçevesinde ele alındığında, zilyetliğe dayalı tescil davasında, davacı birey, davalılar ise Hazine ve Köy Tüzel Kişiliğidir. Davalının Hazine veya kamu kurumu olması, kanunda açık bir hüküm bulunmadıkça yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınması kuralına istisna teşkil etmeyecektir.

Bilindiği üzere Hazine, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Davalı ... Tüzel Kişiliği ise harçlardan muaf değildir. Böyle bir durumda, yani davalının harçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcının mutlak bir şekilde alınması gerekip gerekmeyeceği ve alınacaksa kimden alınacağı sorularının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.

Yasa koyucu, tereddüde yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağını düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu husus harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Bu çerçevede Hazineye karşı açılan davada davacının haklı çıkması durumunda bakiye karar ve ilam harcı davalıdan hiç alınmamalıdır. Ancak davasında haklı çıkan davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcı kendisine iade edilmelidir. Nitekim Hazinenin davalı olduğu tapu iptal – tescil davalarında yerleşik uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal – tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı hiç alınmazken tescil davasında haklı çıkan davacının harçtan sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı bulunmamaktadır. Yasa koyucu dileseydi 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrılan bir düzenlemeye yer verebilirdi.

Sayın Çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Yargıtay uzun yıllara sari içtihadında tescil davalarında yargılama giderlerini davasında haklı çıkmasına rağmen davacı üzerinde bırakmış, bu çerçevede yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilememiş, davalının “yasal hasım” olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir Kanun’un sözüyle değindiği herhangi bir konuda Kanun’un emrettiği hüküm dışında bir uygulama yapılması mümkün değildir. Hâkim ancak Kanun’da uygulanabilir bir hüküm yoksa 4721 sayılı Kanun’un 1. maddesinde belirtilen diğer kaynaklara başvurabilir. 6100 sayılı Kanun’un 326. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da açıkça “Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” denildiğine ve bu hususta Kanun’da bir boşluk veya tescil davaları yönünden bir istisnaya yer verilmediğine göre bu hususta yargı içtihadıyla Kanun’un açık hükmüne aykırı bir uygulama yapılması mümkün değildir. ¹

_____________________________

¹Tescil davasını kaybeden Hazineden kanuni hasım olması nedeniyle yargılama giderlerinin alınmamasının hukuka aykırı olduğuna ilişkin aynı yöndeki görüş için bkz. Kuru, Baki (2001) Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt 5, 6. Baskı, Ankara, s. 5339.

Öte yandan yukarıda da belirtildiği üzere temel hak ve özgürlüklere ancak kanunla sınırlama getirilebilir. Davasından haklı çıkan kişiden yargı harcı alınmasının gerek mülkiyet gerek ise mahkemeye erişim hakkına getirilen bir sınırlama niteliği taşıdığı açıktır. Sayın Çoğunluğun görüşü kabul edildiğinde anılan haklara kanunla değil yargı içtihadıyla sınırlama getirilmiş olmaktadır. Bu ise Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırı olarak mülkiyet ve mahkemeye erişim haklarına sınırlama getirilmesine neden olmaktadır.

Tartışılması gereken bir başka husus da “yasal hasım” meselesidir. Özellikle yasal hasımın ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya bir üstünlük sağlayıp sağlamadığının ele alınması gerekir. Bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, davanın kanun yoluna taşınabilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilebilmektedir. Ne var ki böyle de olsa bir davada Hazine veya diğer kamu kurum ve kuruluşları davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hukuk devleti ilkesi gereğince kural olarak davanın tarafları arasında haklı bir neden olmaksızın bir ayrıcalık yaratılamaz. Sayın Çoğunluk davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılması gerektiğini değerlendirirken, davanın reddi halinde davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmedilmesi gerektiğini kabul etmektedirler.

4721 sayılı Kanun’un 713/3. maddesinde tescil davasının Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapu maliki gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılacağı belirtilmiştir. Yargıtay uygulamalarında taşınmaz tapusuz ise dava, tescil davası, tapulu ise tapu iptal tescil davası olarak nitelendirilmektedir. Tapu iptal- tescil davalarında yargılama giderleri yasaya uygun olarak haksız çıkan taraftan alınırken tescil davasında davacı üzerinde bırakılmaktadır. Aynı yasa maddesinin aynı fıkrasında düzenlenen davalılar arasında yargılama giderleri açısından ayrı uygulama yapılması da doğru değildir. Davalının kim olacağının yasada gösterilmiş olması, bu davalının yargılama giderlerinden muaf olacağı şeklinde yorumlanamaz. Eğer mahkeme davacının davasını kazanma yönündeki hukuki koşulların oluşmadığını düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak Kanun’un açık hükmüyle çelişmektedir.

Açıklanan nedenlerle davanın kısmen kabul edilmiş olduğu gözetilerek, davalı Hazine temsilcisinin temyiz sebepleri de nazara alınmak suretiyle davalı Hazinenin harçlardan muaf olması, davalı ... Tüzel Kişiliğinin ise harçlardan muaf olmaması, harçtan ve diğer yargılama giderlerinden davayı kazanan davacının sorumlu tutulmasının doğru olmaması karşısında İlk Derece Mahkemesinin kararının onanması gerekirken yargılama giderlerinden davacının sorumlu olması gerektiği yönündeki Sayın Çoğunluğun düzeltilerek onama görüşüne katılmıyorum.

...