Logo

1. Hukuk Dairesi2022/7197 E. 2023/577 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kıyı kenar çizgisi içinde kalan taşınmazın tapu kaydının iptali, elatmanın önlenmesi ve yıkım talebiyle açılan davada, yıkım kararının verilip verilemeyeceği hususunda yaşanan uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Mahkemenin, kıyı kenar çizgisi içinde kalan taşınmaz kısmının tapu kaydının iptaline karar vermesinde isabetsizlik bulunmadığı, ancak yıkım talebi yönünden, taşınmaz üzerindeki yapı ve ekipmanlar ile ilgili Milli Emlak Genel Müdürlüğü ile yapılan yapı kullanım izin sözleşmesinin değerlendirilmemesi ve yıkım halinde sözleşme kapsamındaki kısımların kullanım durumunun araştırılmaması nedeniyle hüküm, 6100 sayılı HMK'nın geçici 3. maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi gereğince bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

KARAR : Kabul

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve terkin- elatmanın önlenmesi ve yıkım davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Yargıtay 8. Hukuk Dairesince hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece bozma kararına uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kabulüne karar verilmiştir.

Mahkeme kararı davalı vekili tarafından süresinde duruşma istemli olarak temyiz edilmekle duruşma günü olarak saptanan 31.01.2023 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı ... Liman Hizmetleri ve Loj. San. Ve Tic. A.ş. vekili Avukat ... ile temyiz edilen davalı Hazine vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

I. DAVA

Davacı Hazine vekili 297 ada 4 parsel sayılı taşınmazın 1542 m2'sinin kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığını belirterek taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan bölümünün tapu kaydının iptali ile tescil harici bırakılmasına, davalının müdahalesinin men'ine ve taşınmaz üzerindeki yapının kal'ine karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP

Davalı, dava konusu taşınmazın Devletin resmi görevlileri tarafından tutulan tapu siciline kayıtlı ve özel mülkiyete tabi bir taşınmaz olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. MAHKEME KARARI

Büyükçekmece 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 23.11.2015 tarihli ve 2013/191 E., 2015/534 K. sayılı kararıyla; davanın kabulü ile dava konusu taşınmazın, bilirkişi heyetinin 18.12.2014 tarihli kök raporu ve 31.03.2015 tarihli ek raporu ile ekli krokiler doğrultusunda ekli krokide A harfi ile gösterilen 469,19 m2’lik kısmı ile B harfi ile gösterilen 1.051,97 m2'lik kısımları olmak üzere toplamda 1.521,16 m2’lik kısmının Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığının anlaşıldığı gerekçesi ile taşınmazın bu kısmının tapusunun iptali ile davalının tecavüzünün menine karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 18.06.2019 tarihli ve 2017/13860 Esas, 2019/6082 Karar sayılı kararıyla, " ... kısa kararda, mevcut yapıların kal'ine denilmiş olmasına rağmen, gerekçeli kararın hüküm fıkrasında, kal talebi hakkında olumlu-olumsuz bir hüküm kurulmamış olup, iki karar arasında çelişki yaratılmıştır. Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişki, mahkemelere ve yargıya olan güveni sarsacağı gibi infazda duraksamaya yol açacağı da açıktır. Hükümlerin kurulmasında esas olan kısa karar olup, gerekçeli karar da buna uygun olmalıdır. Hüküm, bu nedenle Kanuna, tarih ve numarası anılan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'na aykırı olarak tesis edilmiştir.” gerekçesi ile hüküm bozulmuştur.

B. Mahkemece Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar

Büyükçekmece 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.10.2020 tarihli ve 2019/1000 E., 2020/425 K. sayılı kararı ile; bozma kararının salt kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki çelişkiye ilişkin olduğu gerekçesiyle, bilirkişi raporunda A ve B harfleri ile gösterilen toplam 1.521,16 m2'lik kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan kısmın tapu kaydının iptaline, müdahalenin men'ine ve yapıların kal'ine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili temyiz dilekçesinde, dosyada bilirkişi raporu ile taban tabana zıt şekilde çelişkili tespitlerde bulunulan bir uzman görüşü bulunduğunu, Mahkemenin bilirkişi raporu ile uzman görüşü arasındaki çelişkiyi gidermek adına yeni bir heyetten rapor almaksızın bilimselliği sakatlanmış bilirkişi raporunu dayanak alarak hüküm tesis ettiğini, bununla birlikte anılan bilirkişi heyetinde gayrimenkul değerlendirme uzmanı olmamasına rağmen, konunun uzmanı olmayan jeoloji- jeofizik ve inşaat mühendisi tarafından taşınmazın birim m2 değerinin 1500 TL olarak hesaplandığını, halbuki dosyada taşınmazın değerinin en düşük 1000 USD olacağı tespitinde bulunan ve gayrimenkul değerleme uzmanları tarafından hazırlanmış bir uzman görüşünün de bulunduğunu, Mahkemece yine bu çelişkinin de giderilmediğini, müvekkilinin dava konusu taşınmazda limancılık faaliyetinde bulunduğunu, limana ait yapı ve alt yapıların kal'inde kamunun yararı bulunmadığını, ayrıca dava konusu taşınmazın ... kısmında bulunan ve müvekkili tarafından Milli Emlak Müdürlüğü ile akdedilen "Kullanma İzin Sözleşmesi" ne göre kullanılan liman yükleme ve boşaltma sahası ile ana taşınmazın irtibatının kesileceğini, Mahkemece davacı Hazinenin kıyıdaki yapıların kal'ine karar verilmesi yönündeki talebin reddine karar verilmesi gerektiğini belirterek, kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, 3621 sayılı Kıyı Kanunu ile 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 715 ve 999. maddelerine dayalı tapu kaydının iptali ve sicilden terkini, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. Anayasa’nın “Kıyıdan yararlanma” başlıklı 43. maddesinde; “Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. ..., göl ve akarsu kıyılarıyla, ... ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir. Kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkan ve şartları kanunla düzenlenir."

2. 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun "Genel Esaslar" başlıklı 5. maddesinde; "Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır."

3. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun "Sahipsiz yerler ve yararı kamuya ait mallar" başlıklı 715. maddesinde; "Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait mallar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır.

Aksi ispatlanmadıkça, yararı kamuya ait sular ile kayalar, tepeler, dağlar, buzullar gibi tarıma elverişli olmayan yerler ve bunlardan çıkan kaynaklar, kimsenin mülkiyetinde değildir ve hiçbir şekilde özel mülkiyete konu olamaz."

4. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun "b Kaydedilmeyecek taşınmazlar" başlıklı 999. maddesinde; “Özel mülkiyete tâbi olmayan ve kamunun yararlanmasına ayrılan taşınmazlar, bunlara ilişkin tescili gerekli bir aynî hakkın kurulması söz konusu olmadıkça kütüğe kaydolunmaz.

Tapuya kayıtlı bir taşınmaz, kayda tâbi olmayan bir taşınmaza dönüşürse, tapu sicilinden çıkarılır.”

5. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Uzman Görüşü” başlıklı 293. maddesinde;

“(1) Taraflar, dava konusu olayla ilgili olarak, uzmanından bilimsel mütalaa alabilirler. Sadece bu nedenle ayrıca süre istenemez.

(2) Hâkim, talep üzerine veya resen, kendisinden rapor alınan uzman kişinin davet edilerek dinlenilmesine karar verebilir. Uzman kişinin çağrıldığı duruşmada hâkim ve taraflar gerekli soruları sorabilir.

(3) Uzman kişi çağrıldığı duruşmaya geçerli bir özrü olmadan gelmezse, hazırlamış olduğu rapor mahkemece değerlendirmeye tabi tutulmaz” düzenlemelerine yer verilmiştir.

3. Değerlendirme

1. Uyuşmazlığın niteliğine göre, öncelikle yöntemince kıyı-kenar çizgisinin belirlenmesi ve zemine uygulanması gerekir. Bu doğrultuda, dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde idarece oluşturulmuş kıyı kenar çizgisinin bulunup bulunmadığı Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünden sorularak belirlenmelidir. İdarece oluşturulmuş ve kesinleşmiş kıyı kenar çizgisi var ise, buna ilişkin karar ve dayanağı olan belgeleri ile kroki ve haritasının birlikte getirtilip dosya arasına konulması, mahallinde yerel ve teknik bilirkişi ile harita mühendisi aracılığıyla yapılacak keşifte araziye uygulanması, çekişme konusu taşınmazın yeri belirlenip harita üzerine işaretletilmesi gerekir.

2. İdarece oluşturulmuş kıyı kenar çizgisinin bulunmaması yahut idari yargı yerinde iptal edilmiş veya oluşturulan harita 28.11.1997 tarihli ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilen ilkeye göre ilgililerine tebliğ edilerek kesinleştirilmemiş ve davalının itirazına uğramışsa; adli yargı mahkemesince, 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun 4. maddesindeki tanımlamalar dikkate alınarak, aynı Kanun'un 5 ve 9. maddeleri ile 13.03.1972 tarihli ve 7/4 sayılı, 28.11.1997 tarihli ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları gözönünde tutularak, Kanun'un 9/2. maddesinde belirtilen bilirkişi kurulu aracılığıyla, keşif yapılarak açıklanan kural ve yöntemler doğrultusunda kıyı kenar çizgisi belirlenmelidir. Mahkeme aracılığıyla bu çalışma yapılırken, varsa idarenin önceden kıyı kenar çizgisi oluşturmak için yaptığı saptamalar ve bu konuda kurulan komisyonun çalışmalarının ortaya çıkardığı bilimsel değerlendirmeler göz ardı edilmemelidir.

3. İdarenin kıyı kenar çizgisi çalışmalarında, o yere ilişkin kamu görevlilerince önceden oluşturulmuş komisyon çalışmalarını içerir kayıt ve belgeler getirtilmeli, bunlardaki verilerle, Mahkemece kıyı kenar çizgisi oluşturmak için bilirkişilerce yapılan çalışmalarda elde edilen veri ve bulguların örtüşmemesi durumunda, bunun nedenleri hakkında bilirkişilerden bilimsel gerekçelere ve maddi bulgulara dayalı, doyurucu ve denetime açık ek rapor alınmalıdır. Başka bir anlatımla, eldeki uyuşmazlıkta idari saptamalardan takdiri delil olarak yararlanılması zorunludur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26.06.2003 tarihli ve 97/110 sayılı kararı da bu doğrultudadır. Yapılacak bu araştırmalarla, dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisinin hangi tarafında kaldığı duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlendikten sonra, oluşacak durum, dosya içeriği, iddia ve savunma doğrultusunda toplanan diğer tüm deliller birlikte tartışılıp değerlendirilerek, uyuşmazlık hakkında bir karar verilmesi gerekir.

4. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu 297 ada 4 parsel sayılı 126.166,70 m2 miktarlı, arsa vasıflı taşınmazın davalı şirket adına kayıtlı olduğu, davacı Hazine tarafından söz konusu taşınmazın 1542 m2'lik kısmının kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı belirtilmek suretiyle tapudan terkini ile elatmanın önlenmesi ve yıkım istekli olarak eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

5. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.12.2022 tarihli ve 2020 /(15)6-459 E - 2022/1735 K sayılı kararında da belirtildiği üzere; uzman görüşüne başvurulması bilirkişilikten farklı olup, uzman görüşünün, bilirkişi raporuyla rekabet içinde olmadığı, uzman görüşünün, hâkimin hüküm verme kabiliyetini arttırmak, uyuşmazlığı aydınlatmak ve karmaşık teknik konuların anlaşılabilmesini kolaylaştırmak amacıyla taraf beyanına eklenen delil değerlendirme ve aydınlatma vasıtası olduğu, uzman görüşü ile bilirkişi raporu arasında çelişkiler bulunması halinde yeni bir bilirkişi raporu alınmasına gerek olmadığı gözetilerek, hükme esas alınan 18.12.2014 tarihli kök rapor ile 31.03.2015 tarihli ek raporda belirtildiği üzere; dava konusu taşınmazın A harfi ile gösterilen 469,19 m2 lik kısmı ile B ile harfi ile gösterilen 1.051,97 m2 lik kısımları olmak üzere toplamda 1.521,16 m2 lik kısmın kıyı kenar çizgisi içinde kalması nedeniyle tapu iptali ve terkine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davalı vekilinin bu hususa yönelik temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

6. Ne var ki, elatmanın önlenmesi ve yıkım talepleri yönünden yapılan araştırma ve incelemenin hüküm kurmaya elverişli olduğunu söyleyebilme imkanı bulunmamaktadır. Şöyle ki ; dosya kapsamında yer alan ve dava konusu taşınmaza ilişkin olarak davalı Şirket ile Milli Emlak Genel Müdürlüğü arasında imzalandığı sabit olan Yapı Kullanım İzin Sözleşmesi'nin Mahkemece değerlendirilmediği anlaşılmakla; davacının terkin edilen kısımda bulunan yapı ve ekipmanları da kapsayacak şekilde talepte bulunduğu, davacıya ait olmayan kısımların kullanımı yönünden davalı ile sözleşme akdedildiğine göre, terkin edilen kısımların yıkımı halinde izin sözleşmesi kapsamında yer alan kısımların bütünlüğünün bozulup bozulmayacağı, bu kısımların kullanılıp kullanılamayacağı hususları araştırılmaksızın ve bu hususlarda değerlendirme yapılmaksızın yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün 6100 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,

03/09/2022 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davalı vekili için 8.400,00 TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen davacıdan alınmasına,

Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

31.01.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.