Logo

1. Hukuk Dairesi2022/720 E. 2022/1444 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil davasında, Bölge Adliye Mahkemesi'nin verdiği kararın kesin olup olmadığı ve temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı hususunda yaşanan uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: 7251 sayılı Kanun ile 3402 sayılı Kadastro Kanunu'na eklenen Ek 6. maddenin, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil davalarında miktar ve değere bakılmaksızın temyiz yolunu açtığı, bu düzenlemenin adil yargılanma hakkı ve etkin denetim mekanizması oluşturulması amacıyla geriye yürüyeceği ve henüz kanun yolu aşamasında olan davalara da uygulanacağı gözetilerek, Bölge Adliye Mahkemesi'nin temyiz dilekçesinin reddine ilişkin ek kararının kaldırılmasına ve Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 16. HUKUK DAİRESİ

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL - TAZMİNAT

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine ilişkin kararın, davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden hüküm kurularak davacıların davasının reddine dair kesin verilen kararın, süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından 28.01.2019 tarihli ek karar ile temyiz talebinin reddine ilişkin verilen karar davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar vekili, davacıların murisi ...'nın 1938 yılında vefat ettiğini, geriye mirasçısı olarak torunlarının kaldığını, murisin kullandığı, vefatından sonra da elli yıldan fazla bir zaman çocukları ve torunları tarafından kullanılan İzmir İli, Güzelbahçe İlçesi, Karakova Mevki 1287 parselde kayıtlı bulunan 14577 m2 yüzölçümlü hali arazi vasıflı taşınmazın 29/12/1958 tarihinde yapılan tapulama işlemi sonunda davacıların murisi adına tescili yapılması gerekli iken Maliye Hazinesi adına kayıt ve tescil edildiğini, yapılan bu tescil işleminin hukuka aykırı ve yolsuz olduğunu belirterek, 766 sayılı Tapulama Kanunu'nun 33. maddesi, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14. maddesi ve TMK'nın ilgili maddeleri gereği tapu kaydının iptali ile gayrimenkulün tamamının ... mirasçıları adına payları oranında tesciline, mümkün olmaması halinde gayrimenkulün bugünkü değerinin faiziyle birlikte davacılara hisseleri oranında tazminat olarak ödenmesine, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000 TL'nin davacılara tazminat olarak ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı Hazine, davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İzmir 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 27.02.2018 tarihli ve 2017/342 E., 2018/59 K. sayılı kararıyla, 29/12/1958 tarihli tapulama tutanağına göre malikin Maliye Hazinesi olduğunun tespit edildiği, 21/04/1960 tarihli kayıtta tapulamanın Maliye Hazinesi adına yapıldığı, davanın ise 28/07/2017 tarihinde açıldığı gözönünde tutulduğunda 2613 sayılı Yasa'nın 22/H maddesi uyarınca 10 yıllık hak düşürücü sürenin dolduğu gerekçesiyle, davanın 2613 sayılı Yasa'nın 22/H maddesi uyarınca 10 yıllık hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

2. İstinaf Nedenleri

Davacılar vekili istinaf dilekçesinde; Maliye Hazinesi adına yapılan tescilin yolsuz olduğunu ve yolsuz tescil işleminin hiçbir süreye bağlı olmaksızın iptal edilebileceğini, buna rağmen mahkemenin hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesi ile davanın reddine karar vermesinin hatalı olduğunu dava dilekçesindeki, tapu iptali taleplerinin reddedilmesi halinde davacılara tazminat ödenmesi yönündeki talepleri konusunda Mahkemece hiçbir değerlendirme yapılmadığını ve bu hususta karar verilmediğini ileri sürerek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını ve talepleri gibi karar verilmesini talep etmiştir.

3. Gerekçe ve Sonuç

3.1. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesinin 08.11.2018 tarihli ve 2018/525 E., 2018/708 K. sayılı kararıyla, dava konusu taşınmazın kadastro tespitinin kesinleştiği 21/04/1960 tarihinden itibaren 3402 sayılı Yasa'nın 12/3. maddesinde belirtilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği, Mahkemece davanın reddine karar verilmesinin isabetli olduğu, ancak tapu iptali ve tescil talepli davanın, tapu maliklerine karşı açılması gerekirken, davanın ilk malik olan Maliye Hazinesine karşı açıldığı yönündeki davacı beyanlarının yerinde görülmediği, davada pasif husumet ehliyeti bulunmayan Maliye Hazinesi aleyhinde açılan davanın reddine karar verilmesinin sonuç itibariyle doğru ise de; davacı tarafın tazminat talepleri ile ilgili olumlu-olumsuz karar verilmemesi yerinde olmadığı, istinaf isteminin kabulü ile zilyetlik sebebine dayalı davada davacılar, tazminat talebinde bulunamayacağından davacıların tazminat taleplerinin de reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden hüküm kurularak davacıların davasının reddine dair kesin karar verilmiştir.

3.2. Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden hüküm kurularak davacıların davasının reddine dair verilen karara karşı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuş, bu kez Bölge Adliye Mahkemesinin 28/01/2019 tarihli ek kararı ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 362/1-a ve aynı Yasa'nın 366/1. maddesi yollamasıyla 346/1 maddesi uyarınca kesinlik nedeniyle reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen 28/01/2019 tarihli ek kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

Davacılar vekili temyiz dilekçesinde; ana davalarının tapu iptali ve tescil olup, gayrimenkulün aynına ilişkin olduğunu istinaf kararının temyize tabi olduğunu, delillerinin hatalı ve eksik değerlendirilmiş olduğunu ileri sürerek, Bölge Adliye Mahkemesinin ek kararının bozulmasına karar verilmesini istemiştir.

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Kadastro sonucunda İzmir İli Güzelbahçe İlçesi çalışma alanında bulunan 1287 parsel sayılı 14.577,00 metrekare yüzölçümlü taşınmaz Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerden olduğu ve ... veresesi tarafından otlakiye olarak tasarruf edildiği belirtilerek 29/12/1980 yılında hali arazi vasfıyla Hazine adına tespit edilmiş, 21.04.1960 tarihinde tespit kesinleşerek tapuya tescil edilmiş, bilahare tashih işlemi ile İzmir Belediyesi adına tescil edilen taşınmaz ifraz edilerek 428 ada 1 ve 427 ada 1 parsel numaralarını alarak tapuda dava dışı 3. kişiler adına tescil edilmiştir.

Taraflar arasındaki uyuşmazlık; 1287 parsel sayılı taşınmazla ilgili olarak kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

3.2. İlgili Hukuk

Anayasa’nın 36. madddesinin 1. fıkrası uyarınca herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı yahut davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkında sahiptir; yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde de herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını mahkeme huzuruna taşınma hakkı teminat altına alınmıştır. Mahkeme kararlarına karşı kanun yoluna başvuru hakkı adil yargılanma hakkının saç ayaklarındandır. Bu anlamda mahkemeye erişim hakkı kapsamında uyuşmazlığın etkin şekilde sonuçlandırılması ancak kanun yolu denetimi ile mümkündür. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararlarının denetim mekanizmasını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar, erişim hakkını ihlal edebilir.

28.07.2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesi ile "Kadastro Mahkemesinin veya askı ilan süresinden sonra, kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar ile orman kadastrosuna ilişkin davalarda bu mahkemelerce verilen kararlara karşı, miktar ve değere bakılmaksızın 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir." hükmü getirilmiştir.

3.3. Değerlendirme

3.3.1. Bahsi geçen 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesinin gerekçesinde de açıkça belirlendiği üzere, bu madde ile mevzu davaların mülkiyet hakkına doğrudan tesirinden ötürü ehemmiyeti gereği miktar ve değerine bakılmaksızın kanun yolu incelemesine tabi tutulması suretiyle etkin denetim mekanizması oluşturulması amaçlanmıştır.

3.3.2. Hal böyle olunca, Anayasa ve AİHS ile güvence altına alınan adil yargılama hakkı kapsamında mahkeme kararlarına karşı kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı, hukuki belirlilik ilkesi, etkin denetim mekanizmasının oluşturulması gayesi ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesinin düzenleme amacı bir arada değerlendirildiğinde, tereddüte yol açan usul hükümlerinin aşırı şekilci olarak uygulanması neticesinde yasanın denetim yollarının kullanımını önemli ölçüde etkileneceğinden, kanun yolu başvuru aşamalarının süren usul işlemlerinden olduğu, hükmün kesinleşinceye kadar geçirdiği derecatın bir bütünü oluşturduğu hususları da göz önüne alındığında, 3402 sayılı Yasa'nın Ek 6. maddesinin henüz kanun yolu aşamasında olan dava dosyalarına, yürürlük tarihinden bağımsız olarak sirayet edeceği hususunun tereddütsüz olduğu anlaşılmaktadır.

3.3.3. Somut olayda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 362/1-a ve aynı Yasa'nın 366/1 maddesi yollamasıyla 346/1 maddesi uyarınca kesinlik gerekçesiyle temyiz dilekçesinin ek karar ile reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılmış olan eldeki tapu iptali ve tescil davasında, temyiz dilekçesinin ek karar ile reddine karar verilmiş olması yukarıda değinilen yasal düzenlemeye aykırıdır.

3.3.4. Davacılar vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince, dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın (IV./3.) nolu bendinde yer verilen Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesine göre, yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

VI. SONUÇ

1. Davacılar vekilinin değinilen yön itibariyle yerinde görülen temyiz itirazının kabulü ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesinin 28.01.2019 tarihli temyiz dilekçesinin reddine ilişkin EK KARARIN KALDIRILMASINA,

2. Davacılar vekilinin yerinde bulunmayan diğer temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK'nın 370. maddesi uyarınca ONANMASINA, aşağıda yazılı 36,30 TL bakiye onama harcının temyiz eden davacılardan alınmasına, 23/02/2022 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.

(Muhalif)

-MUHALEFET ŞERHİ-

Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı Asliye Hukuk Mahkemesinde açılmış tapu iptali ve tescil davasıdır.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı, diğer yandan mahkemece resen değer belirlemesinin yapılması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK da düzenlendiğine göre aynı Yasanın 448. maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir.

Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı Yasanın 53. maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 tarihidir.

6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ise “Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2.maddesi ise “miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” demek suretiyle gayrimenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.

HMK’nın temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.

Bölge adliye mahkemeleri bilindiği üzere 20.07 2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.

Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 ile Kadastro Yasasının ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07.2020 tarihi arasında hüküm altına alınan uyuşmazlıklar açısından ek 6. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.

Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı, yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı Yasada temyiz sınırı için gayrimenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.

3402 sayılı Yasanın ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de yapılmamıştır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.

Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe bulunmamaktadır. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik, yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm, verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK 448. maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli, en temel ilkelerinden biridir.

Prof. Dr. Baki KURU “Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir. Bu nedenlerle sayın çoğunluğun değere bakılmaksızın kanun yolu denetimi yapılması gerektiği yönündeki görüşüne katılmıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesi ile düzenlenen “Hak arama hürriyeti”nin somut olayla ilgisi bulunmamaktadır. Sayın çoğunluk HMK’nın değere ilişkin hükümlerinin Anayasa’ya aykırı olduğunu düşünüyorsa öncelikle Anayasa Mahkemesine iptal başvurusu yapması gerekir. Aksi halde halen yürürlükte bulunan veya uygulama tarihinde yürürlükte bulunan yasanın şu veya bu gerekçelerle uygulanmaması keyfilik sonucunu doğuracaktır.

Somut uyuşmazlığa gelince, taşınmazın değerinin davacı tarafından 10.000 TL olarak gösterildiği, keşfen bir değerin belirlenmediği, davanın hak düşürücü süreden reddine karar verildiği, Bölge Adliye Mahkemesince de istinaf başvurusunun esastan reddedildiği, temyiz talebinin de değerden ek karar ile reddine karar verildiği dosya kapsamıyla sabittir.

Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 16. maddesi uyarınca, gayrimenkulün aynına taalluk eden davalarda dava değerinin gayrimenkulün değerine göre belirleneceği öngörülmüştür. Dava değerinin belirlenmesinde taşınmazın dava tarihindeki keşfen saptanacak gerçek değerinin esas alınacağı kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesinin 2018/36896 Başvuru nolu kararı da bu yöndedir.

Harçlar Kanunu’nun 30. maddesi ise “Muhakeme sırasında tespit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılıyorsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 409. maddesinde (HMK 150) gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.” şeklinde, 32. maddesi ise; “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” şeklinde düzenlenmiştir. (Örn: 1.H.D. 2020/3743E, 2021/4867K )

Harçlar Kanununun uygulanması (kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle) hakim tarafından re’sen gözetilmesi gereken bir husustur.

Hal böyle olunca, taşınmaz başında keşif yapılarak Harçlar Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca taşınmazın dava tarihindeki değerinin belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından öncelikle gerçek dava değeri usulünce belirlenmeli, taşınmazın değeri istinaf sınırının üzerinde ise öncelikle istinaf incelemesi yapılmalı, ondan sonra temyiz kesinlik sınırının üzerinde ise temyiz incelemesi yapılmalı, değeri temyiz sınırının altında ise yukarıda açıklanan gerekçelerle temyiz dilekçesinin değerden reddine karar verilmelidir, ne var ki bu aşamada taşınmazın gerçek değeri mahkemece belirlenmediği için bu gerekçeyle kararın bozulması gerekirken değere bakılmaksızın istinaf incelemesi yapılması gerektiği yönünde oluşan sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.