Logo

1. Hukuk Dairesi2022/7473 E. 2023/56 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Vekalet görevinin kötüye kullanılması nedeniyle açılan tapu iptali ve tescil davasının, taşınmazın devri nedeniyle tazminat davasına dönüşmesi ve temyiz aşamasında yapılan sulh protokolünün geçerliliği.

Gerekçe ve Sonuç: Temyiz incelemesi sırasında davalı tarafından ibraz edilen sulh protokolündeki imzanın davacı tarafından reddedilmesi ve mahkemece imzanın kime ait olduğunun tespitine yönelik bir inceleme yapılmaması gözetilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

KARAR : Kabul

Taraflar arasında Mahkemesinde görülen tapu iptali ve tescil, tazminat davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece, Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kabulüne karar verilmiş, anılan kararın davalı vekili tarafından temyizi üzerine Dairece, taraflar temyiz aşamasında ibraz edilen dilekçe ile sulh olduklarını bildirdiklerinden sulh yönünde bir karar verilmek üzere dosyanın Mahkemesine geri çevrilmesine karar verilmiş, geri çevirmeden sonra Mahkemece 30.12.2021 tarihli ek karar ile taraflar sulh olduğundan davanın konusuz kaldığı gerekçesiyle esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, anılan ek kararın davacı tarafça temyizi üzerine Mahkemece 19.01.2022 tarihli ek karar ile davalı tarafça temyiz aşamasında sunulan sulh protokolünün davacı tarafça kabul edilmeyerek, protokoldeki imzaya itiraz edildiği gerekçesiyle 30.12.2021 tarihli ek karardan dönülmesine, taraflar arasında yapılmış geçerli bir sulh sözleşmesi bulunmadığından sulh konusunda karar verilmesine yer olmadığına karar verilerek dosyanın temyiz incelemesi için Daireye gönderilmesine karar verilmiştir.

Mahkemenin 19.01.2022 tarihli ek kararı, davalı vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 10.01.2023 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı ... vekili Avukat ... ile temyiz edilen davacı ... vekili Avukat ... geldiler. Duruşmaya başlandı, gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Süresinde verilen ve kayıt olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelenerek gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı, maliki olduğu 27016 ada 8 parsel sayılı taşınmazda bulunan 7 no.lu bağımsız bölümün satılması amacıyla dava dışı ...’a vekaletname verdiğini, vekilin borca batık olduğunu, davalının ağabeyi olan dava dışı ...’a da borcunun bulunduğunu ve borçlarına mahsuben taşınmazı davalıya temlik ettiğini, tarafların iş birliği içinde taşınmazı edindiklerini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiş, yargılama aşamasında dava konusu taşınmazın dava dışı üçüncü kişiye devri üzerine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 125. maddesi gereğince talebini tazminata dönüştürmüştür.

II. CEVAP

Davalı, taşınmazın değeri mukabilinde alındığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. MAHKEME KARARI

Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 31.03.2015 tarihli ve 2013/87 Esas, 2015/89 Karar sayılı kararıyla iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Dairenin 26.02.2018 tarihli ve 2015/7616 Esas, 2018/1164 Karar sayılı kararıyla; “Somut olaya gelince; davacının dava dışı vekil ...’tan borç para istediği, davalının ağabeyi olan Av. ...’in ...’tan alacaklı olduğu, ...’un da davacıdan vekaletname alarak taşınmazı davalıya satış suretiyle temlik ettiği, ancak karşılığında alınacak satış bedelini davacıya vermeyip Av. ...’e olan şahsi borçları için kullandığı dolayısıyla ağabeyinden dolayı vekil ile davalının el ve iş birliği içinde davacıyı zararlandırdıkları sonucuna varılmaktadır.Hâl böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.” gerekçeleriyle hüküm bozulmuştur.

B. Mahkemece Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar

Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.05.2019 tarihli ve 2018/339 Esas, 2019/150 Karar sayılı kararıyla; davacının dava dışı vekil ...’tan borç para istediği, davalının ağabeyi olan Av. ...’in ...’tan alacaklı olduğu, ...’un da davacıdan vekaletname alarak taşınmazı davalıya satış suretiyle temlik ettiği, ancak karşılığında alınacak satış bedelini davacıya vermeyip Av. ...’e olan şahsi borçları için kullandığı dolayısıyla ağabeyinden dolayı vekil ile davalının el ve iş birliği içinde davacıyı zararlandırdıkları, dava konusu taşınmazın dava açıldıktan sonra davalı tarafça 3.şahsa devredildiği, davacı vekilince davanın HMK'nın 125/1-b maddesi uyarınca davalı taraf hakkında tazminat davasına dönüştürüldüğü gerekçesiyle taşınmazın dava tarihi itibariyle değeri olan 215.000,00 TL 'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesini karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Geri Çevirme Kararı

Dairenin 25.05.2021 tarihli ve 2019/3428 Esas, 2021/2808 Karar sayılı kararıyla; “Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş ve hüküm davalı tarafından temyiz edilmişse de; taraflar temyiz aşamasında ibraz ettikleri dilekçe ile "sulh" olduklarını bildirmişler ve sulh anlaşması ibraz etmişlerdir. Bilindiği üzere, HMK'nın 315/1. maddesinde, sulhun kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğuracağı; 314. maddesinde ise, hüküm kesinleşinceye kadar her zaman sulh yapılabileceği hükümleri düzenlenmiştir. Hâl böyle olunca, HMK’nın 314/3 (Ek:22/7/2020-7251/30 md.) maddesinde yer alan “Sulh, dosyanın temyiz incelemesine gönderilmesinden sonra yapılmışsa, Yargıtay temyiz incelemesi yapmaksızın dosyayı sulh hususunda ek karar verilmek üzere hükmü veren mahkemeye gönderir.” hükmü gözetilmek suretiyle sulh yönünden bir karar verilmek üzere dosyanın Mahkemesine geri çevrilmesine karar verilmiştir.

C. Mahkemece Geçi Çevrilme Kararı Sonrası Verilen 1.Ek Karar

Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 30.12.2021 tarihli ve 2018/339 Esas, 2019/150 Karar sayılı ek karar ile taraflar sulh olduğundan davanın konusuz kaldığı gerekçesiyle esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Mahkemenin yukarıda belirtilen ek kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

D. Mahkemece Geri Çevrilme Kararı Sonrası Verilen 2. Ek Karar

Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19.01.2022 tarihli ve 2018/339 Esas, 2019/150 Karar sayılı ek kararı ile davalı tarafça temyiz aşamasında sunulan sulh protokolünün davacı tarafça kabul edilmeyerek, protokoldeki imzaya itiraz edildiği gerekçesiyle 30.12.2021 tarihli ek karardan dönülmesine,taraflar arasında yapılmış geçerli bir sulh sözleşmesi bulunmadığından sulh konusunda karar verilmesine yer olmadığına karar verilerek dosyanın temyiz incelenmesi için Daireye gönderilmesine karar verilmiştir.

Mahkemenin yukarıda belirtilen ek kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

E.Temyiz Sebepleri

Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle; davacı ile davalı arasında 13.04.2021 tarihli sulh protokolü imzalandığını, ancak davacı tarafın sonradan protokoldeki imzayı inkar ettiğini, davacının Mahkemenin 13.05.2019 tarihli kararı ile haksız ve sebepsiz zenginleştiğini, anılan protokol gereğince karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiğini, davacı ile dava dışı vekil ... ... arasındaki iç ilişkinin tam olarak aydınlanmadığını, taşınmazın dava tarihindeki değerinin tamamının tazminine karar verildiğini, taşınmaz için davalı tarafından ödenen vergiler, harçlar ve özellikle ipoteğin kaldırılması için ödenen kredi borcunun nazara alınmadığını, 13.12.2012 tarihli protokol ile vekil ile dava konusu taşınmazın satışı hususunda anlaşıldığını, bu protokole göre taşınmazın bedelinin 210.000,00 TL olarak belirlendiğini, taşınmazın gerçek değeri üzerinden satın alındığını, 54.911,00 TL ipotek kredi kapama bedelinin davalı tarafından ödendiğini, satış bedelinin vekile ödendiğini, davalının iyi niyetli olduğunu, davalının vekile güvenerek işlem yaptığını, davacı ile vekil arasındaki ilişkiyi davalının bilmesinin mümkün olmadığını, Mahkemece eksik araştırma yapıldığını, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini belirterek kararın bozulmasını istemiştir.

F. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin olup, yargılama aşamasında dava konusu taşınmazın dava dışı üçüncü kişiye devri üzerine HMK’nın 125. maddesi gereğince talep, tazminata dönüştürülmüştür.

2. İlgili Hukuk

1. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanunu'nun 390.) aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.Vekilin özen borcundan ... sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir (TBK'nın 504/1). Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'da daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'da benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.

2.Vekil ile sözleşme yapan kişi, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekil eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

3.Ne var ki, vekil ile sözleşme yapan kişi, vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nın 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Sözkonusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.

4. Diğer taraftan, TMK’nın 1023. maddesinde; “Tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur.” ve 1024. maddesinde; “Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise, bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz. Bağlayıcı olmayan bir hukuki işleme dayanan veya hukuki sebepten yoksun bulunan tescil yolsuzdur. Böyle bir tescil yüzünden ayni ... zedelenen kimse, tescilin yolsuz olduğunu iyiniyetli olmayan üçüncü kişilere karşı doğrudan doğruya ileri sürebilir.” düzenlemelerine yer verilmiştir.

3. Değerlendirme

1. Mahkemece davanın kabulüne dair verilen 13.05.2019 tarihli ve 2018/339 E. - 2019/150 K. sayılı kararın davalı vekili tarafından süresinde temyizi üzerine Dairece “Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş ve hüküm davalı tarafından temyiz edilmişse de; taraflar temyiz aşamasında ibraz ettikleri dilekçe ile "sulh" olduklarını bildirmişler ve sulh anlaşması ibraz etmişlerdir. Bilindiği üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 315/1. maddesinde, sulhun kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğuracağı; 314. maddesinde ise, hüküm kesinleşinceye kadar her zaman sulh yapılabileceği hükümleri düzenlenmiştir.Hâl böyle olunca, 6100 sayılı HMK’nın 314/3 (Ek:22/7/2020-7251/30 md.) maddesinde yer alan “Sulh, dosyanın temyiz incelemesine gönderilmesinden sonra yapılmışsa, Yargıtay temyiz incelemesi yapmaksızın dosyayı sulh hususunda ek karar verilmek üzere hükmü veren mahkemeye gönderir.” hükmü gözetilmek suretiyle sulh yönünden bir karar verilmek üzere dosyanın Mahkemesine geri çevrilmesine karar verildiği, Mahkemece 30.12.2021 tarihli ek karar ile taraflar sulh olduğundan davanın konusuz kaldığı gerekçesiyle esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği, anılan ek kararın davacı tarafça temyizi üzerine Mahkemece 19.01.2022 tarihli ek karar ile davalı tarafça temyiz aşamasında sunulan sulh protokolünün davacı tarafça kabul edilmeyerek, protokoldeki imzaya itiraz edildiği gerekçesiyle 30.12.2021 tarihli ek karardan dönülerek, taraflar arasında yapılmış geçerli bir sulh sözleşmesi bulunmadığından sulh konusunda karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği ve dosyanın temyiz incelenmesi için Daireye gönderildiği, 19.01.2022 tarihli ikinci ek kararın davalı vekili tarafından temyiz edildiği anlaşılmaktadır.

2. Hemen belirtmek gerekir ki, 30.12.2021 tarihli ek karardan sonra Mahkemece re’sen 19.01.2022 tarihli yeni bir ek karar ile önceki tarihli ek kararın kaldırılması doğru değildir.

3. Diğer yandan, Dairenin 25.05.2021 tarihli geri çevirme kararından sonra 13.12.2021 tarihli "protokoldür" başlıkla belge altındaki imzaya davacı tarafça itiraz edilmiş, Mahkemece bu itiraz üzerinde durulmadığı gibi, imzanın davacıya ait olup olmadığı konusunda bir inceleme yapılmamıştır.

4. Hâl böyle olunca; davacının imza itirazında bulunduğu gözetilerek; dosyanın ele alınarak 13.12.2021 tarihli "protokoldür" başlıklı belge altındaki imzanın davacının eli ürünü olup olmadığının açıklığa kavuşturularak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.

VI. KARAR

Açıklanan nedenlerle,

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA,

03.09.2022 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davalı vekili için 8.400,00 TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen davacıdan alınmasına,

Peşin yatırılan harcın yatırana iadesine,

Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, bozma nedenine göre sair hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına,

Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

10.01.2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.