Logo

1. Hukuk Dairesi2022/7566 E. 2023/2091 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: İnançlı işlem iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil davasında, taşınmazların sonradan edinimleri sebebiyle davaya dahil olan kişilerin iyiniyetli olup olmadıklarının tespiti.

Gerekçe ve Sonuç: Mahkemece, davaya konu taşınmazların son kayıt maliklerinin savunmaları ve taşınmazları edinimlerinde kötü niyetli olup olmadıkları hususunda yeterli araştırma yapılmadığı gözetilerek, hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil istemine ilişkin davadan dolayı yapılan yargılama sonunda Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacılar tarafından temyiz edilmesi üzerine hüküm, Dairenin 05.04.2016 tarihli ve 2014/8448 Esas, 2016/4100 Karar sayılı kararı ile bozulmuştur.

Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne karar verilmiş, kararın davalı ve dahili davalılar vekilleri tarafından duruşma istemli olarak temyiz edilmesi üzerine; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, duruşma günü olarak saptanan 07.02.2023 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı ... vekili Avukat ..., davalı ... vekili Avukat ... ile temyiz edilen davacılar vekili Avukat ... ve müdahil T.C. ... vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, ... karara bırakıldı. Temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar, davalının kardeşi ...'dan alınan borç para karşılığı maliki oldukları 582, 662, 747, 760 ve 794 parsel sayılı taşınmazları teminat olarak davalıya temlik ettiklerini, alınan borcun faizleri ile birlikte fazlasıyla ödenmesine rağmen taşınmazların iade edilmediğini, hile ve korku ile iradelerinin sakatlandığını ileri sürerek tapu iptali ve tescile karar verilmesini istemişlerdir.

II. CEVAP

1.Davalı, hak düşürücü sürenin dolduğunu, resmi işlemlerin geçerli olduğunu, iddiaların yerinde olmadığını belirtip davanın reddini savunmuştur.

2. Bozma sonrası davaya dahil edilen dahili davalı ..., dava konusu 747 parsel sayılı taşınmazı üzerinde hiçbir takyidat olmadan aldığını, bu işleme karşılık maliki olduğu 2350 ada 55 parsel sayılı taşınmazdaki 3 no.lu bağımsız bölümü ...’ya sattığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemenin 12.03.2013 tarihli ve 2007/301 Esas, 2013/125 Karar sayılı kararıyla; inançlı işlem iddiasının yazılı delille kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkeme kararına karşı süresi içerisinde davacılar vekili tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.

B. Bozma Kararı

Dairenin 05.04.2016 tarihli ve 2014/8448 Esas, 2016/4100 Karar sayılı kararı ile " .... davalı ve kardeşi ...'nın da aralarında bulunduğu kişiler hakkında, "suç işlemek için örgüt kurma, örgüt faaliyeti çerçevesinde iştirak halinde tefecilik yapma, dolandırıcılık, tehdit ve hakaret" suçlarından açılan ve ... Asliye Ceza Mahkemesinin 2006/282 Esas sayılı dosyasında görülen kamu davasında, sanıkların tefecilik suçundan cezalandırılmalarına karar verildiği, temyiz üzerine Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 06.12.2011 tarihli ve 2009/20686 Esas, 2011/23305 Karar sayılı kararı ile sanıklar ... ve ... hakkındaki tefecilik suçuna yönelik mahkumiyet hükmünün onanmasına karar verildiği görülmektedir. Öte yandan; ceza davasının gerekçesinde, taşınmazların güvence olarak ...'ya devirlerin yapıldığına da değinilmiştir. Bu durumda; her ne kadar iddianın açıklanan içerik ve niteliğine göre davada inanç sözleşmesi hukuksal nedenine dayanıldığı ve bu tür iddianın 05.02.1947 tarihli, 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca yazılı delille kanıtlanması gerektiği kuşkusuz ise de; yukarıda açıklanan ve derecattan geçen ceza davasında taşınmazların teminat amacıyla davalıya temlik edildiği yönündeki hüküm karşısında, eldeki iptal ve tescil davasında yazılı delille kanıtlanma zorunluluğunun aranmayacağı, çekişme konusu taşınmazların teminat olarak davalıya verildiğinin kabulü gerektiği açıktır. Ne var ki; davacıların karşılıklı edimler içeren inanç sözleşmesine dayanarak taşınmazların tapu kaydının iptali ile adlarına tescilini isteyebilmesi için 6098 sayılı ... Borçlar Kanunu'nun 97. (Borçlar Kanunu'nun 91.) maddesi uyarınca öncelikle kendi edimlerini yerine getirmesi zorunludur. Hâl böyle olunca; 6098 sayılı ... Borçlar Kanunu'nun 97. maddesi hükmü gözetilerek, taraflar arasındaki borç- alacak ilişkisinin değerlendirilmesi, davacıların davalıya borçları var ise miktarı saptanıp Mahkeme veznesine depo ettirildikten sonra bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

C. Mahkemece Bozma Kararına Uyularak Verilen Temyize Konu Karar

Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; bozma kararı kapsamında davacıların davalılara ödemesi gereken bedelin tespit edildiği ve Mahkeme veznesine depo edildiği, tüm dosya kapsamı itibariyle taraflar arasında inanç anlaşmasının bulunduğu, davalının davacılara faiz karşılığında borç para vererek tefecilik suçundan cezalandırıldığı ve hakkındaki mahkumiyet hükmünün kesinleşmiş olduğu, dava konusu taşınmazların da verilen borç paranın teminatı olarak temlik edildiği, davacılar vekilinin taşınmaz üzerindeki takyidatlara ilişkin bir talebinin bulunmadığı görülmekle bu kapsamda davacıların tapu iptali ve tescil davalarının kabulüne karar verilmiştir.

D. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkeme kararına karşı süresi içerisinde davalı ve dahili davalılar vekilleri tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.

E. Temyiz Nedenleri

1. Davalı ... vekili temyiz dilekçesinde özetle; Mahkemece bozma kararına uyularak buna göre yargılama yapılıp delil toplanması gerekirken, tüm talep, beyan ve delillerinin nedensiz ve gerekçesiz olarak reddedildiğini ve delillerinin hukuka aykırı olarak toplanmadığını, hatalı ve eksik bilirkişi raporuna yapılan itirazlarının değerlendirilmediğini, ek rapor alınmadığını, son celse sundukları mazeret dilekçelerinin haksız bir şekilde kabul edilmediğini, savunma haklarının engellendiğini, Mahkemece verilen kesin sürelere davacı tarafın uymadığını, dahili davalılara yapılan tebligatların usulsüz olduğunu, harç, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin hatalı hesaplandığını belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.

2. Dahili davalı ... vekili temyiz dilekçesinde özetle; dava konusu 747 parsel sayılı taşınmazı iyiniyetli olarak satın aldığını, taşınmazı aldığında üzerinde herhangi bir takyidatın bulunmadığını, bu taşınmaza karşılık adına kayıtlı 55 parseldeki 3 no.lu bağımsız bölümü ...'ya devrettiğini, dava konusu taşınmaz üzerindeki hacizlerin kendisi tarafından kaldırıldığını, iddialarının doğruluğunun araştırılmadığını, delillerinin toplanmadığını belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.

3. Dahili davalı ... vekili temyiz dilekçesinde özetle; dahili davalı olarak kendisine usulüne uygun şekilde tebligatların yapılmadığını, davadan haberi olmadığı gibi beyanlarını ve delillerini sunma hakkının engellendiğini, adına kayıtlı dava konusu taşınmazları ...Tüfekçi'den iyiniyetli olarak satın aldığını, davacı tarafın Mahkemece verilen kesin sürelere uymadığını, harç, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin hatalı hesaplandığını belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.

F. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık; inançlı işlem hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1.İnanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir.

Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.

Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.

Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.

İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK'nın 26 ve 27. maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.

Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan belgenin sözleşmeye taraf olanların veya inanılanın imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hemde taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.

05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği kuşkusuzdur. Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.

2. Öte yandan hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 sayılı ... Medeni Kanunu'nun (TMK) 2. maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.

Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK'nın 1023. maddesinde aynen "Tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024. maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.

Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.

Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.

Nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 08.11.1991 tarihli ve l990/4 Esas, l99l/3 sayılı İçtdihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.

3. Değerlendirme

1.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; dava konusu 582-662-760 ve 794 parsel sayılı taşınmazlar davacılardan ... adına kayıtlı iken 17.12.2004 tarihli satış işlemi ile davalı ...'ya temlik edildiği, yine diğer dava konusu 747 parsel sayılı taşınmaz ise 1/2'şer paylı olarak davacılar Resmiye ve ... adlarına kayıtlı iken adı geçen davacıların söz konusu paylarını 25.1.2005 tarihli satış işlemi ile davalı ...'e devrettikleri, davalı ve kardeşi ...'nın da aralarında bulunduğu kişiler hakkında, "suç işlemek için örgüt kurma, örgüt faaliyeti çerçevesinde iştirak halinde tefecilik yapma, dolandırıcılık, tehdit ve hakaret" suçlarından açılan ve ... Asliye Ceza Mahkemesinin 2006/282 Esas sayılı dosyasında görülen kamu davasında, sanıkların tefecilik suçundan cezalandırılmalarına karar verildiği, temyiz üzerine Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 06.12.2011 tarihli ve 2009/20686 Esas, 2011/23305 Karar sayılı kararı ile sanıklar ... ve ... hakkındaki tefecilik suçuna yönelik mahkumiyet hükmünün onanmasına karar verildiği, ceza davasının gerekçesinde, taşınmazların güvence olarak ...'ya devirlerinin yapıldığına da değinildiği, dava konusu taşınmazlardan 582 no.lu parselin davalı ... adına kayıtlı iken 23.02.2015 tarihli ifraz işlemi ile 1920 ve 1921 no.lu parsellere ifraz edildiği, 1920 no.lu parselin davalı ..., 1921 no.lu parselin ise dava dışı ... adına kayıtlı hale geldiği, davalı ...'nın çekişme konusu taşınmazlardan 747 parsel sayılı taşınmazı 23.02.2015 tarihli satış işlemi ile dahili davalı ...'a, diğer 1920- 662- 760 ve 794 parsel sayılı taşınmazları ise aynı resmi senet ile dava dışı .... devrettiği, dava dışı ...tarafından ise söz konusu taşınmazların 12.08.2021 tarihli satış işlemi ile dahili davalı ...'ya temlik edildiği anlaşılmaktadır.

2. Belirtmek gerekir ki; davaya konu taşınmazların yargılama aşamasında el değiştirdiği ve son kayıt maliklerinin davaya dahil edildiği tüm dosya kapsamı ile açık olmakla birlikte; Mahkemece son kayıt malikleri olan dahili davalılar ... ve ...'ın savunmaları üzerinde durulmadığı, taşınmazları edinimlerinde kötüniyetli olup olmadıkları hususunda yeterince araştırma ve inceleme yapılmadığı anlaşılmaktadır.

3.Hal böyle olunca, son kayıt malikleri ... ve ...'ın çekişme konusu taşınmazları iktisap ederken iyiniyetli olup olmadıkları, TMK.nın 1023. maddesi koruyuculuğundan yararlanıp yararlanamayacakları hususunun araştırılması, toplanan ve toplanacak delillerin bir arada değerlendirilmesi ve varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.

V. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalı ve dahili davalılar vekillerinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün 6100 sayılı Yasa'nın geçici 3. maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,

03.09.2022 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davalı ve dahili davalılardan ... vekili için 8.400,00 TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen davacılardan alınmasına,

Alınan peşin harcın temyiz edenlere istek halinde geri verilmesine,

Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

05.04.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.