"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
KARAR : Asıl davanın kabulü, karşı davanın reddi
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil ile karşı davada el atmanın önlenmesi istekli davada bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda Mahkemece, asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davalı-karşı davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, maliki olduğu 14 parsel sayılı taşınmazdaki 4 no.lu bağımsız bölümü dava dışı ablası ... ile yakın dostları ...'in borcuna karşılık teminat olarak davalı ...'a temlik ettiğini, ...'ın taşınmazı davalı ...'ye muvazaalı olarak devrettiğini ileri sürerek, dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
1. Davalı ...; davacı tarafın bildirmiş olduğu icra dosyasının dava ile ilgisinin olmadığını, dava konusu taşınmazı davacıdan satın aldığını belirterek davanın reddini istemiştir.
2. Davalı ..., dava konusu taşınmazı diğer davalı ...’dan bedelini ödeyerek satın aldığını, herhangi bir muvazaalı işlem bulunmadığını belirterek davanın reddini istemiş; karşı dava ile davacı ...’ın dava konusu taşınmaza müdahalesinin menine karar verilmesini talep etmiştir.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 01/12/2006 tarihli ve 2001/1204 Esas, 2006/541 Karar sayılı kararıyla, asıl davanın takipsiz bırakılması nedeniyle açılmamış sayılmasına, karşı davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Dairenin Birinci Bozma Kararı
1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde, davacı karşı davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 13/06/2007 tarihli ve 2007/5728 Esas, 2007/6860 Karar sayılı kararıyla; “...Somut olayda davacının vekili 20.12.2005 tarihli dilekçesi ile vekillikten istifa ettiğini bildirmiş, istifa asile bildirilmemiş, 4.4.2006 tarihli oturumda davalı ... ve karşı davacı vekilleri hazır bulunmuşlar, davacının davasını takip etmeyeceklerini bildirmeleri üzerine davacı ...'ın davası HUMY'nın 409. maddesi uyarınca müracaata bırakılmış, ancak tebligat yapılamadığı halde davacı asıl bir biçimde vekilinin istifa ettiğini öğrenip 27.7.2006 tarihli mazeret dilekçesi vermiş, davanın müracaata bırakıldığı 4.4.2006 tarihli oturumda davacı asilin mazereti kabul edilmiş, bir sonraki 1.12.2006 günlü oturumda da dava karara bağlanmıştır.
HUMY'nın 409. maddesine göre, "usulüne uygun biçimde çağrıldıkları halde davanın taraflarından hiçbiri duruşmaya gelmezse (ya da bir taraf gelip de takip etmeyeceğini bildirirse) dava yenileninceye kadar, dava dosyasının işlemden kaldırılmasına karar verilir.
Olaya yukardaki ilkeler ışığında bakıldığında, vekilin istifa ettiği davacıya tebliğ edilmediği halde, durumu öğrenen ve mazereti kabul edilen davacının davasının 1.12.2006 tarihli oturumda müracaata bırakılması gerekirken yanılgılı değerlendirme ile bu tarih itibariyle açılmamış sayılmasına karar verilmesi doğru değildir.” gerekçeleriyle kararın bozulmasına karar verilmiştir.
B. Bozma Sonrası Verilen Direnme Kararı
Mahkemenin, 07/03/2008 tarihli ve 2007/410 Esas, 2008/75 Karar sayılı kararı ile; 01/12/2006 tarihli kararda direnilmesine karar verilmiştir.
C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı
1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde, davacı karşı davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 31/12/2008 tarihli ve 2008/1-772 Esas, 2008/790 Karar sayılı kararı ile; “4.4.2006 tarihli oturumda davalı-karşı davacı ... vekili asıl davayı takip etmediğini bildirip, davanın işlemden kaldırılmasını talep etmiş diğer davalı ...'nın vekili ise, "...önceki beyanlarımı tekrar ederim. Esasa ilişkin beyanda bulunacağım..." şeklinde açıklamada bulunmuş ve böylece asıl davayı takip etmek istediğini zımnen açıklamıştır. Aynı oturumda Mahkemece dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmiştir. Bu karar, mecburi dava arkadaşlığı olan durumlarda aynı tarafta olanlardan birinin davayı takip edeceği yönünde irade açıklaması karşısında usule ve kanuna aykırıdır. Mecburi dava arkadaşlarından diğerinin davayı takip etmeyeceğini, işlemden kaldırılmasını istemesine değer verilemez. Açıklanan nedenlerle önce dosyanın işlemden kaldırılmasına, daha sonrada açılmamış sayılmasına karar verilmesi isabetsizdir.
Yukarıda izah edilen dosya kapsamına ve somut olayın özelliğine göre, Yerel Mahkemenin dosyanın işlemden kaldırılmasına ve davanın açılmamış sayılmasına dair kararı usul ve yasaya aykırıdır.” gerekçesi ile Mahkemenin direnme kararı açıklanan bu değişik gerekçe ile bozulmuştur.
D. Mahkemece Bozma Sonrası Verilen Karar
Mahkemenin 03/11/2009 tarihli ve 2009/196 Esas, 2009/444 Karar sayılı kararıyla; davacı karşı davalının, davalı ...'ya dava konusu taşınmazı 4.500,00.-TL bedelle sattığı, resmi akde göre alıcının bedeli nakden ve tamamen aldığının belirlendiği, davalı ...'nın da dava konusu taşınmazı 4.500,00.-TL bedelle davalı karşı davacı ...'a devrettiği, davacı karşı davalının, dava konusu taşınmazın davalılardan ... tarafından diğer davalı ...'a tapudan yapılan resmi muamele ile devredildiğinden, resmi akde eş değerde bir delil dosyaya ibraz etmediği, iddiasını ispatlayamadığı gerekçesi ile asıl davanın reddine, karşı davanın kabulüne karar verilmiştir.
E. Dairenin İkinci Bozma Kararı
1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde, davacı-karşı davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 16/06/2010 tarihli ve 2010/5118 Esas, 2010/7031 Karar sayılı kararıyla; “...taraflar arasında düzenlenen 10.04.2001 tarihli belgenin 05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İnançları Birleştirme Kararının öngördüğü bir belge olup olmadığı konusunda Mahkemece bir değerlendirme yapılmaksızın neticeye gidilmiş olmasının doğru olduğu söylenemez.
Hal böyle olunca, Mahkemece yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde anılan belgenin değerlendirilmesi ve öngörülen İnançları Birleştirme Kararının kabul ettiği belge niteliğinde olduğunun Mahkemece benimsenmesi halinde Borçlar Kanunu'nun 81.maddesi hükmü de gözetilmek suretiyle bir hüküm kurulması gerekirken eksik tahkikatla yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması isabetsizdir.” gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiştir.
F. Mahkemece Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 19/06/2013 tarihli ve 2010/541 Esas, 2013/399 Karar sayılı kararıyla; 09.04.2001 tarihli “ön anlaşma” başlıklı ve davacı ... ve davalılardan ... tarafından imzalanan 10.04.2001 tarihli “Protokol” başlıklı inanç sözleşmesi niteliğinde olduğu, davacının borcu nedeniyle davalı ...'ya 05.07.2001 tarihine kadar 15.000,00 TL ödeyeceğini taahhüt ettiği ancak edimini ifa etmediği gerekçesiyle asıl davanın reddine, karşı davanın kabulüne karar verilmiştir.
G. Dairenin Üçüncü ve Dördüncü Bozma Kararı
1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde, davacı karşı davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 14/04/2014 tarihli ve 2013/18918 Esas, 2014/7648 Karar sayılı kararıyla; “...10.04.2001 tarihli belgenin 5.2.1947 tarih, 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının öngördüğü bir belge olup olmadığı konusunda değerlendirme yapılması gerektiği, 5.2.1947 tarih, 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının kabul ettiği belge niteliğinde olduğunun kabul edilmesi halinde Borçlar Kanunu'nun 81. maddesi (6098 ... Borçlar Kanunu 97. maddesi) hükmü gözetilmek suretiyle bir karar verilmesi gerektiği vurgulanmış olup, Mahkemece anılan belgenin taraflar arasındaki inançlı işlem gereği düzenlendiği benimsenerek davacı tarafça davalı ...'a yapılan ödemelerin miktarı araştırılmış, 15.000,00-TL borcun büyük bir kısmının ödenmediği belirlenmiştir. Ayrıca Mahkemece, iddianın inanç sözleşmesine dayalı olduğu, anılan belgenin inanç sözleşmesinin belgesi olduğu kabul edilmiş, Mahkeme kararı davalılar tarafından gerekçeden temyiz edilmemekle bu olgu benimsenmiş bulunmaktadır.
Ne var ki Mahkemece, bozma kararında belirtildiği şekilde Borçlar Kanunu'nun 81. maddesinin (6098 ... Borçlar Kanunu 97. maddesi) gereklerinin yerine getirilmemiş olması doğru değildir.
Bilindiği üzere; kendi edimini yerine getirmeyen, karşı edimin ifasını isteyemeyeceğinden, Borçlar Kanunu'nun 81. maddesi (6098 ... Borçlar Kanunu 97. maddesi) hükmü uyarınca, davacı tarafından davalı ...'a ödenmeyen borcun Mahkeme veznesine depo ettirilmesi için davacı tarafa önel verilmesi, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Hâl böyle olunca; Mahkemece davacıya önel verilmek suretiyle ödenmediği belirlenen borcun davalı ...'a ödenmek üzere Mahkeme veznesine depo ettirilmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.” gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiştir.
3. Karar Düzeltme
1. Dairenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde, davalı-karşı davacı ve davalı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 05/05/2015 tarihli ve 2014/18336 Esas, 2015/6668 Karar sayılı kararıyla; “...davalı ... ikinci el malik olup, 4721 sayılı ... Medeni Kanunu'nun (TMK) 1023.maddesi koruyuculuğundan yararlanıp yararlanmayacağının inceleme ve araştırma konusu yapılıp, sonucu çerçevesinde bir karar verilmesi gerektiği açıktır.
...Ancak; Mahkemece yukarıdaki ilkeler uyarınca bir araştırma ve inceleme yapılmamış, ikinci el konumundaki davalı ...'nin TMK'nın koruyuculuğundan yararlanıp yararlanmayacağı tartışılmamıştır.” gerekçesi ile bu yöne ilişkin karar düzeltme isteğinin kabulüne, Dairenin 14.04.2014 tarihli ve 2013/18918 E. ve 2014/7648 K. sayılı bozma kararında belirtilen ve yukarıda açıklanan hususlara ek olarak Mahkemenin 19.06.2013 tarihli kararının belirtilen gerekçe ile de bozulmasına karar verilmiştir.
H. Mahkemece Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 30/01/2019 tarihli ve 2015/220 Esas, 2019/46 Karar sayılı kararıyla; 09.04.2001 tarihli “ön anlaşma” başlıklı belgenin aslının kesin süre verilmesine rağmen sunulmadığı, bu haliyle imzası davalı tarafından kabul edilmeyen belgenin geçerli kabul edilemeyeceği, 10.04.2001 tarihli “Protokol” başlıklı belgenin ise tek başına taşınmaz satış vaadi sözleşmesi niteliğinde olduğu, taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin resmi şekilde yapılması gerektiği, anılan belgenin de geçerli olmadığı, davacı karşı davalı ...'ın bu iki belgeye göre herhangi bir hak talep edemeyeceği, her iki belgenin de inanç sözleşmesi sayılamayacağı gerekçesiyle asıl davanın reddine, karşı davanın kabulüne karar verilmiştir.
I. Dairenin Beşinci Bozma Kararı
1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde, davacı-karşı davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 23/09/2020 tarihli ve 2019/1808 Esas, 2020/4350 Karar sayılı kararıyla; “...Dairenin 14.04.2014 ve 05.05.2015 tarihli bozma kararlarında; ikinci el konumundaki davalı ...’nin TMK'nın 1023. maddesi koruyuculuğundan yararlanıp yararlanamacağı, iyiniyetli olup olmadığı hususunun araştırılması, ayrıca davacıya önel verilmek suretiyle ödenmediği belirlenen borcun davalı ...'a ödenmek üzere Mahkeme veznesine depo ettirilmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği hususları belirtilmiş olmasına rağmen bozma sonrası yapılan yargılamada Mahkemece bozmaya uyulmasına rağmen bozma gereklerinin yerine getirilmediği görülmektedir.
Şöyle ki, davacı tanıkları ... ve ... ...’ın alınan beyanlarında davalı ...’nin iyiniyetli olup olmadığına ilişkin hususların araştırılmadığı, sadece diğer davalı ... ile davacı arasındaki hususların incelendiği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, davacı tanıklarının tekrar dinlenerek davalı ...’nin dava konusu taşınmazı ediniminde TMK'nın 1023. maddesi kapsamında iyiniyetli olup olmadığı konusunda beyanlarının alınması, ayrıca ödenmediği belirlenen borcun davalı ...’a ödenmek üzere Mahkeme veznesine depo ettirilmesi için davacıya süre verilmesi, toplanan ve toplanacak deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve noksan inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.” gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiştir.
İ. Mahkemece Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin tarih ve sayısı yukarıda verilen kararıyla; davaya konu taşınmazın davalı ...'ya teminat amacıyla inançlı işlem ile devredildiği, davalı ...’nın taşınmazı ise diğer davalı ...’a temlik ettiği, anılan davalının dava konusu taşınmazı almadan önce taşınmazın bulunduğu yere geldiği ve taşınmazın ihtilaflı olduğunun kendisine bildirildiği, iyiniyetli kabul edilemeyeceği, TBK’nın 97. maddesi uyarınca davacı karşı davalnın depo bedelini yatırdığı gerekçesiyle asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı karşı davacı ve davalı vekilleri temyiz isteminde bulunmuşlardır.
B. Temyiz Sebepleri
1-Asıl davada davalı karşı davada davacı ... vekili temyiz dilekçesinde özetle; davalı karşı davacının taraflar arasındaki ihtilafı bildiğine dair ve taşınmazı satın alırken taşınmazı gezip görmediğine dair dosyada herhangi bir kanıt bulunmamasına rağmen farazi yorum yapılarak asıl davanın kabul edildiğini, ...’nin dava konusu taşınmazı tapuya ... ilkesi uyarınca iktisap ettiğini ve iyiniyetli 3. kişi olduğunu, davacı ... ile davalı ... arasında düzenlenen 10.04.2001 tarihli ''Protokol'' başlıklı belgenin 1. maddesinde davacı ...'ın 05.07.2001 tarihinde davalı ...'ya 15.000,00 TL ödeyeceği, söz konusu tarihte belirtilen bedelin nakden ve tamamen ...'ya ödenmemesi halinde iş bu protokolün hiçbir hükmünün kalmayacağı, ...'nın protokol konusu taşınmaz üzerinde dilediği tasarrufta bulunabileceğinin açıkça belirtildiğini, davacının protokolde yazılı borcu kararlaştırılan tarihte ödemediğinin sabit olduğunu, 13 yıl sonra Mahkeme veznesine yapılan ödemenin geçerli kabul edilemeyeceğini, davalı karşı davacının dava konusu taşınmazı emlakçı vasıtası ile devraldığını ve satış bedelini ödediğini, ... ile ...’nın birbirlerini tanımadıklarını, temlikin muvazaalı olduğunun kabul edilemeyeceğini belirterek, kararın bozulmasını talep etmiştir.
2-Asıl davada davalı ... vekili temyiz dilekçesinde özetle; Antalya 6. İcra Müdürlüğünün 2001/2268 sayılı icra dosyası ile davacı arasında hiçbir hukuki ve fiili bağ bulunmadığını, gerekçede bahsi geçen çekler ile de davalının bir ilgisinin bulunmadığını, 09.04.2001 tarihli belge ile ilgili olarak 29.01.2004 tarihli duruşmada davalının böyle bir belgeye imza atmadığını beyan etttiğini, protokol başlıklı belgenin geçerli bir inanç akdi olduğu kabul edilse dahi süresi içerisinde ödeme yapılmadığı için davalıya yapılan taşınmaz devrinin geçerli hale geldiğini, BK’nın 81. maddesi uyarınca belirlenen 17.718.40 TL’nin de hakkaniyete uygun bir bedel olmadığını, tanık ... ve ...’ın, davacının ablası ve eniştesi olduğunu, davalı ile bağlantısı bulunmayan vakıaları delil üretmek amacıyla aktardıklarını, tanık ...’ın ifadesinin gerçekleri yansıtmadığını ve dikkate alınmaması gerektiğini, tanık ...’ın ifadelerinin de hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, anılan tanıkların beyanları ile davalı karşı davacının kötüniyetli kabul edilemeyeceğini belirterek, kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Asıl dava, inançlı işlem hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, karşı dava el atmanın önlenmesi isteklerine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. Usule ait kazanılmış hak müessesesi, Usul Hukukunun dayandığı ana esaslardan ve kamu düzeni ile ilgili olup, Mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar.
"Usuli kazanılmış hak" olarak tanımlayacağımız bu müessese, Mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararındaki esas çerçevesinde işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirir. (09/05/1960 tarihli 21/9 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı).
2. İnanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir.Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarihli, 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir.
İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak ... veren geçerli sözleşmelerdir. Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK'nın 26. ve 27. maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.
3. 4721 sayılı ... Medeni Kanunu’nun 1023. maddesinde; “Tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka aynî hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur.” şeklinde düzenlenmiştir. Anılan bu maddeye göre, tapu sicilinde ismi geçen kişinin gerçek hak sahibi olduğuna inanan veya kendisinden beklenen tüm özeni göstermesine rağmen gerçek malik olmadığını, tapu sicilinde yolsuzluk bulunduğunu bilmesi imkânsız olan kişinin iktisabı korunur.”
Aynı Kanun'un 1024. maddesinde; “Bir aynî hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise, bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz. Bağlayıcı olmayan bir hukukî işleme dayanan veya hukukî sebepten yoksun bulunan tescil yolsuzdur. Böyle bir tescil yüzünden aynî ... zedelenen kimse, tescilin yolsuz olduğunu iyiniyetli olmayan üçüncü kişilere karşı doğrudan doğruya ileri sürebilir.” düzenlemelerini içermektedir.
4. 6098 sayılı ... Borçlar Kanunu’nun (TBK) 97. maddesinde, “Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme ... olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir.” düzenlemesi yer almaktadır.
5. 28/11/1956 tarih ve 15/15 sayılı İçtidadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere; her dava, açıldığı tarihteki fiili ve hukuki duruma göre hükme bağlanır.
3. Değerlendirme
1. Temyiz olunan nihai kararların bozulması, 6100 sayılı HMK'nın geçici 3/2. maddesinin yollamasıyla, 1086 sayılı HUMK'un uygulanacağı davalar yönünden HUMK'un 428. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür.
2. Temyizen incelenen Mahkeme kararının bozmaya uygun olduğu, kararda ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı anlaşılmakla; temyiz dilekçelerinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı-karşı davacı ve davalı vekillerinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna ve bozma kararının gerekçelerine uygun olan kararın ONANMASINA,
Aşağıda yazılı 699,47 TL bakiye onama harcının temyiz eden davalılardan alınmasına,
Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,
Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
23.03.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.