Logo

1. Hukuk Dairesi2022/7955 E. 2023/2243 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: İnançlı işlem, hile ve gabin iddialarına dayalı tapu iptali ve tescil davasında, hile iddiası yönünden hak düşürücü süre geçip geçmediği hususu.

Gerekçe ve Sonuç: Davacının dava dilekçesinde ve ıslah dilekçesinde hile iddiasını açıkça dile getirmesi ve bu hususa sonraki başvurularında da değinmesi nedeniyle, hile iddiasında hak düşürücü sürenin geçmediğinin anlaşılması üzerine, yerel mahkemenin hile iddiasını incelemeden verdiği karar bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Mahkemece davanın reddine ilişkin verilen karar Dairece bozulmuş, Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili ve davalı ... vekili tarafından temyizi üzerine Dairece kararın onanmasına karar verilmiştir.

Dairenin onama kararına karşı davacı vekili ve davalı ... vekili tarafından karar düzeltme yoluna başvurulmakla; kesinlik, süre ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, karar düzeltme dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı, maliki olduğu 95 ada 27 parsel sayılı taşınmazdaki 10 nolu bağımsız bölümü eski eşinin borçlarından dolayı teminat amacıyla ve iade edilmek koşuluyla bedelsiz olarak satış göstermek suretiyle davalılara devrettiğini, ancak davalıların taşınmazı iade etmediklerini, sadece formalite denilerek kandırıldığını ileri sürerek tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuş, 15.07.2009 tarihli ıslah dilekçesiyle davanın tek başına inanç sözleşmesine dayalı olmadığını, gabin, hile ve muvazaa hukuki nedenlerine de dayandığını, ortada bir tereddüt varsa talebini bu şekilde ıslah ettiğini bildirmiştir.

II. CEVAP

Davalılar, iddiaların asılsız ve satışın gerçek olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemenin 08.12.2011 tarihli ve 2008/138 Esas, 2011/374 Karar sayılı karar ile; davacı ile davalılar arasında taşınmazın danışıklı devrine ilişkin harici bir sözleşme veya yazılı bir delil bulunmadığı, hile ve gabin iddialarının da ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. TEMYİZ ve KARAR DÜZELTME

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz başvurusunda bulunmuştur.

B. Onama Kararı

Dairenin 10.09.2013 tarihli ve 2013/11556 Esas, 013/12299 Karar sayılı kararı ile; davacının 15.5.2008 tarihli dilekçe ile inanç sözleşmesine dayalı tapu iptal ve tescil isteğinde bulunduğu, 15.07.2009 tarihli ıslah dilekçesiyle hile ve gabin hukuki sebeplerine de dayandığı, inançlı işlemin yazılı belge ile ispatlanması gerektiği, davacının yaptığı ödemelerin satış tarihinden önce olması sebebiyle banka kayıtlarının yazılı delil başlangıcı sayılamayacağı, davacının davalı tarafa yemin teklif etmediği, ıslah tarihi itibariyle 6098 sayılı ... Borçlar Kanunu'nun (TBK) 39 uncu maddesi uyarınca 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçirildiği gerekçeleri ile Mahkeme kararı onanmıştır.

C. Karar Düzeltme Yoluna Başvuranlar

Dairenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili karar düzeltme başvurusunda bulunmuştur.

Ç. Karar Düzeltme

Dairenin 03.07.2014 tarihli ve 2014/1676 Esas, 2014/12943 Karar sayılı kararı ile; "...Davalılar eldeki davaya karşı cevaplarında, iddiaların doğru olmadığını, dava konusu taşınmazın satış bedelinin davacıya ödendiğini belirterek davanın reddini savunmuşlarsa da, davacının şikayeti üzerine ... Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/135250 hazırlık numarası üzerinden yapılan soruşturma sırasında davalı ... 02.06.2011 tarihinde poliste verdiği ifadesinde; “davacı ... ve ... ... ...’nun 2007 yılı Eylül aylarında yanına gelip, faizle para aldığı için Av. ... ... ... ve... isimli şahıslara bankadan ... çekip borçlarını ödeyeceklerini ve davacı ...’ya ait daireyi kendisine devredeceklerini, ... taksitlerini de kendilerinin ödeyeceğini söylediklerini, şahısların zor durumda olması nedeniyle teklifi kabul edip ... ... Bankasına ... için başvurduğunu, bankanın daha önce çektiği krediyi ödemekte zorlanması nedeniyle ... başvurusunu kabul etmediğini, bunun üzerine ... ... isimli şahsın tapusu kendisine devredilen daire karşılığında ...’den para bulabileceklerini söylemesi üzerine adı geçenlerle davacının evinde buluştuklarını, davalı ...’nün bu ev karşılığında 400.000,00 TL nakit para verip, 6 ay sonra 600.000,00 TL olarak geri alacağını, taşınmazın da kendisine devrinin yapılmasını istediğini, davacının da bu teklifi kabul etmesi üzerine 4 gün sonra 21.09.2007 tarihinde davalı ...’nün 400.000,00 TL parayı davacı ve ... ... Tuğayolu’na teslim ettiğini, kendisinin de ... çekmek üzere devredilen taşınmazın ½ payını davalı ...’e devrettiğini, 15 gün sonra da kalan ½ payın devrini talep üzerine yaptığını, Arnavutköy’de bulunan ... çekmesi için kendisine devredilen daireler için her hangi bir maddi menfaatinin olmadığını, davalı ...’ten de kendisine verilen bir para bulunmadığını” belirttiği görülmektedir. O halde, davalı ...’ın yukarıda içeriği açıklanan beyanının kendisini bağlayacağı açıktır. Bu durumda, davacının dava konusu taşınmazın ½ payını davalı ...’a devrinin bedelsiz olduğunun kabulü gerekir. Diğer taraftan, anılan ½ payın davalı ... tarafından diğer davalı ...’e devri yapılmış olup, daha önceki aynı akitle pay devralan davalı ...’in bilen ve bilmesi gereken kişi konumunda olup, 1/2 pay devri bakımından ... Medeni Kanunu'nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanmayacağı sabittir. Öyleyse, dava konusu taşınmazın ½ payı bakımından davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğinde şüphe yoktur. Öte yandan; davacının davalı ...’e devrettiği ½ pay yönünden ise, Mahkemece, yapılan araştırma ve incelemenin hüküm vermeye yeterli olduğu söylenemez. Dosya kapsamı ile somut olayda, davacı ... bedelini ödediği iddiasında bulunup bir takım ödeme belgeleri ibraz etmiş olup, anılan ödemelerin taraflar arasındaki taşınmaz devri ile bağlantılı olduğunun saptanması halinde güçlü delil teşkil edeceği ve çekişmenin giderilmesinde göz ardı edilemeyeceği tartışmasızdır. Hâl böyle olunca; anılan ... ödemelerinin yazılı delil başlangıcı veya güçlü delil teşkil edip etmeyeceği hususunun irdelenmesi, yazılı delil başlangıcı olarak kabul edildiğinde davacı tanıklarının yeniden dinlenerek ve davacının ödeme iddiası bakımından tüm delilleri toplanıp, Borçlar Yasası'nın 81. (6098 sayılı ... Borçlar Yasası'nın 97.) maddesi hükümleri de dikkate alınarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi; davacının inançlı işlem iddiası sabit olmadığı taktirde ise, diğer hukuki sebepler bakımından bir değerlendirme yapılması gerekirken yanılgılı değerlendirme ile noksan tahkikatla yetinilerek yazılı olduğu üzere davanın reddine karar verilmiş olması isabetsizdir." gerekçesi ile onama kararı kaldırılarak Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

D. Direnme Kararı

Mahkemenin 11.02.2015 tarihli ve 2014/417 Esas, 2015/36 Karar sayılı kararı ile;

davalı ...’ın ifadesinin mahkeme dışı ikrar olarak kabul edilemeyeceği, inançlı işlem iddiasının kanıtlanamadığı, gabin ve hile yönünden hak düşürücü sürelerin geçtiği gerekçesi ile önceki kararda direnilmesine karar verilmiştir.

E. Direnme Kararı Sonrası Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

F. Hukuk Genel Kurulu Kararı

Hukuk Genel Kurulunun 31.01.2019 tarihli ve 2017/1-1266 Esas, 2019/50 Karar sayılı kararı ile; Mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı, ilk kararında yer vermediği ve dolayısıyla Daire tarafından da değerlendirilmeyen yeni bir hukuki gerekçeye dayalı, yeni hüküm niteliğinde olduğu, yeni hükmün temyizen incelenmesi görevinin Özel Daireye ait olduğundan bahisle dosya Daireye gönderilmiştir.

G. İkinci Bozma Kararı

Dairenin 04.07.2019 tarihli ve 2019/1667 Esas, 2019/433 9Karar sayılı kararı ile; "...Davalı ...’ın yukarıda içeriği açıklanan beyanının kendisini bağlayacağı açıktır. Bu durumda, davacının dava konusu taşınmazın ½ payını davalı ...’a devrinin bedelsiz olduğunun kabulü gerekir. Diğer taraftan, anılan ½ payın davalı ... tarafından diğer davalı ...’e devri yapılmış olup, daha önceki aynı akitle pay devralan davalı ... durumu bilen ve bilmesi gereken kişi konumunda olup, 1/2 pay devri bakımından ... Medeni Kanunu'nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanmayacağı açıktır. Öyleyse, dava konusu taşınmazın ½ payı bakımından davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğinde şüphe yoktur. Öte yandan; davacının davalı ...’e devrettiği ½ pay yönünden ise, Mahkemece, yapılan araştırma ve incelemenin hüküm vermeye yeterli olduğu söylenemez. Davacı ... bedelini ödediği iddiasında bulunup bir takım ödeme belgeleri ibraz etmiş olup, anılan ödemelerin taraflar arasındaki taşınmaz devri ile bağlantılı olduğunun saptanması halinde delil başlangıcı teşkil edeceği ve çekişmenin giderilmesinde göz ardı edilemeyeceği tartışmasızdır. Hâl böyle olunca; anılan ... ödemelerinin delil başlangıcı veya güçlü delil teşkil edip etmeyeceği hususunun irdelenmesi, delil başlangıcı olarak kabul edildiğinde davacı tanıkları yeniden dinlenerek ve davacının ödeme iddiası bakımından tüm delilleri toplanıp, Borçlar Yasası'nın 81. (6098 sayılı ... Borçlar Yasası'nın 97.) maddesi hükümleri de dikkate alınarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi; davacının inançlı işlem iddiası sabit olmadığı taktirde ise, diğer hukuki sebepler bakımından bir değerlendirme yapılması gerekirken yanılgılı değerlendirme ile noksan tahkikatla yetinilerek yazılı olduğu üzere davanın reddine karar verilmiş olması isabetsizdir.’’ gerekçesi ile Mahkeme kararı bozulmuştur.

Ğ. Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Mahkemenin 02.06.2021 tarihli ve 2020/131 Esas, 2021/284 Karar sayılı kararı ile; dava konusu taşınmazın satış tarihinden sonra davacı tarafça taşınmaz ve ... için yapılmış ödemenin bulunmadığı, davacının da taşınmazın ipotek borcunu kapatarak devrettiğini ileri sürdüğü, davalı ...'in kendisini bağlayan kolluk ifadesinde davacıya ... tarafından 400.000,00 TL satış bedelinin ödendiğini beyan ettiği, davacının da şikayet evrakında taşınmazın 400.000,00 TL karşılığında 6 ay sonra 600.000,00 TL ödenmek koşuluyla devri konusunda davalılar ile anlaştıklarını beyan ettiği, bu bedelin bir kısmının ... tarafından tefecilik sebebiyle kesildiğinin ileri sürüldüğü, bu beyanlardan davalı ... tarafından para ödemesi yapıldığının anlaşıldığı, taşınmaz devri ya da ileri sürülen teminat iddiasıyla ilgili başkaca ... işleminin bulunmadığı, davalılar hakkında başlatılan soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, bu haliyle tefecilik suçlamasına ilişkin iddianın ve satış işleminden önce bankaya davacı tarafça yapılan ... ödemelerinin davalı ...’ye yapılan taşınmaz devri ile bağlantısı bulunduğu hususunun kanıtlanamadığı, hile ve gabin iddiası yönünden ise bir yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçeleri ile davanın kısmen kabulü ile kısmen reddine karar verilmiştir.

H. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalı ... vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

I. Daire Onama Kararı

Dairenin 10.05.2022 tarihli ve 2021/9129 Esas, 2022/3789 Karar sayılı kararı ile Mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir.

İ. Karar Düzeltme Yoluna Başvuranlar

Dairenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içerisinde davacı ve davalı ... vekilleri tarafından karar düzeltme isteğinde bulunulmuştur.

J. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, inançlı işlem, hile ve gabin hukuki nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

İnanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İnançları Birleştirme kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği kuşkusuzdur. Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.

Hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır.

Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.

6098 sayılı ... Borçlar Kanunu'nun (TBK) 28 ... maddesi ile aynen; "Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir." düzenlemesi mevcuttur.

Diğer taraftan, aşırı yararlanmadan (gabinden) söz edilebilmesi, objektif unsur olan edimler arasındaki aşırı oransızlık yanında, bir tarafın darda kalma, tecrübesizlik, düşüncesizlik (hafiflik) hallerinin bulunması, diğer yanın ise yararlanmak, sömürmek kastını taşıması biçiminde iki sübjektif unsurun dahi gerçekleşmesine bağlıdır. Gabinin varlığı zarar görene (sömürülene), sözleşme tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirerek iptal davası açıp iddiasını her türlü delille kanıtlama ve verdiğini geri isteme hakkı ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteme hakkı verir.

3. Değerlendirme

1. Dosya içeriğinden, davacının 26.09.2007 tarihinde kayden maliki olduğu 95 ada 27 parsel sayılı taşınmazdaki 10 numaralı bağımsız bölümünün 1/2 payını ...'e, 1/2 payını ise davalı ...'e satış suretiyle temlik ettiği, Murat'ın da payını 02.10.2007 tarihinde satış suretiyle Filip'e devrettiği anlaşılmıştır.

2. Karar düzeltme dilekçesinde ileri sürülen hususlar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) geçici 3 üncü maddesi gereğince uygulanması gereken 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 440 ıncı maddesinde gösterilen dört halden hiçbirine uymadığından davalı ...'in tüm, davacının aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan karar düzeltme istemlerinin reddine karar vermek gerekmiştir.

3. Davacının hile iddiasına ilişkin karar düzeltme itirazlarının incelenmesine gelince;

Somut olayda, davacının dava dilekçesinde kandırıldığını ileri sürerek hile hukuki sebebine dayandığı, nitekim ıslah dilekçesinde de bu durumu belirttiği, Dairenin ilk onama kararına karşı karar düzeltme başvurusu olmak üzere, Mahkemenin direnme kararına karşı temyiz itirazında, Mahkemenin son kararına karşı temyiz itirazında ve en son Dairenin 10.05.2022 tarihli onama kararına karşı karar düzeltme başvurusunda bulunurken hak düşürücü sürenin geçmediği yönünde de itirazda bulunduğu görülmüştür. Bu durumda, dava dilekçesinde hileden bahseden davacının, ıslah dilekçesinde de dava dilekçesinde hile hukuki nedenine dayandığını ancak tereddüt edilmesi halinde kararı ıslah ettiğini beyan ettiği gözetildiğinde; davacının süresinde hile iddiasını ileri sürdüğünün kabulü gerekir. Anılan bu husus karar düzeltme isteği üzerine yeniden yapılan inceleme sonucu anlaşılmıştır.

Hal böyle olunca, Mahkemece davacının hile iddiası yönünden de işin esasının incelenmesi ile hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.

V. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Davalı ...'in karar düzeltme itirazlarının reddine,

2. Davacının sair karar düzeltme itirazlarının reddine,

3. Davacı vekilinin karar düzeltme itirazlarının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) geçici 3 üncü maddesi yollamasıyla 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 440 ıncı maddesi gereğince açıklanan nedenle kabulüyle Dairenin 10.05.2022 tarihli ve 2021/9129 Esas, 2022/3789 Karar sayılı onama kararının ORTADAN KALDIRILMASINA ve Mahkemenin 02.06.2021 tarihli ve 2020/131Esas, 2021/284 Karar sayılı kararının yukarıda açıklanan nedenlerle, (HMK'nın geçici 3 üncü maddesi yollaması ile) HUMK'un 428 ... maddesi gereğince BOZULMASINA,

20.11.2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edilen davacı vekili için 3.815,00 TL duruşma vekâlet ücretinin davalı ...'den alınarak davacıya verilmesine,

İstek halinde peşin alınan temyiz harçlarının yatıranlara iadesine,

12.04.2023 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.