Logo

1. Hukuk Dairesi2022/8481 E. 2023/3285 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Vekaletname ile yetkilendirilen vekilin, vekaletname kapsamındaki taşınmazı vekil edene sormadan satması nedeniyle açılan tapu iptal ve tescil davasında, vekalet görevinin kötüye kullanılıp kullanılmadığı uyuşmazlığı.

Gerekçe ve Sonuç: Davalıların, vekaletname ile yapılan satışın bir aile içi paylaşım anlaşması gereği olduğunu ve vekalet görevinin kötüye kullanılmadığını savunmalarının "vasıflı ikrar" niteliğinde olduğu, bu sebeple ispat yükünün davacıya ait olduğu, davacının ise vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasını ispatlayamaması gözetilerek, istinaf mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedel istekli davada İlk Derece Mahkemesince, davanın reddine ilişkin verilen kararın istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davacının istinaf isteminin HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmiştir.

Karar, bir kısım davalılar vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, duruşma günü olarak saptanan 30.05.2023 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalılar ... İşleyen v.d. vekili Avukat ... geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davacı ... vekili v.d. gelmedi, Yokluklarında duruşmaya başlandı, gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, ... karara bırakıldı. Temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili, davalı ...'in davacının amcası olduğunu, diğer davalıların kardeşleri olduğunu, 01/12/2014 tarihinde düzenleme şeklinde vekaletname ile ... ili, ... ilçesindeki taşınmazlarının idaresi için davalı ...'i vekil tayin ettiğini, davalı ...'in vekalet görevini kötüye kullanmak sureti ile davacıdan habersiz olarak davacının maliki olduğu 186 ada 18 parsel sayılı taşınmazı muvazaalı olarak diğer davalılara temlik ettiğini ileri sürerek, dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline, olmadığı takdirde taşınmazın dava tarihi itibari ile rayiç değerinin yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Bir kısım davalılar, mirasbırakan babalarının 1995 yılında ölümü üzerine kendisinden intikal eden ve onun ölümünden sonra edindikleri tüm malvarlığını en büyük ... olması nedeniyle davacı adına tescil ettirdiklerini, ilerleyen dönemde tüm kardeşlerin davacı adına tescil edilen taşınmazları paylaştıklarını, yapılan paylaşım sonucunda davacıya nakit para, otomobil ve ... ilinde bulunan bir dairenin isabet ettiğini, vekaletnamenin bu nedenle düzenlendiğini, davacının menfaat elde etme amacıyla haksız yere dava açtığını, davacının vekaletname vererek tapuda işlem yapılmasını bilmeme durumunun söz konusu olmadığını belirterek, davanın reddini istemişlerdir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin tarih ve sayısı yukarıda belirtilen kararıyla; davacının delil bildirmediği, iddiasını kanıtlayamadığı, vekil tarafından vekaletnamedeki satış yetkisi kapsamında dava konusu taşınmazın satış suretiyle temlik edilmesinin tek başına iddianın kanıtlanması için yeterli olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalı ...'in süresi içerisinde başvuru yapmadığı için cevap vermemiş sayılması gerektiğini, ayrıca beyanların gerçeği yansıtmadığını, dava konusu taşınmazın davacıya babasından kalmadığını, davacının dava konusu taşınmazı satmak istediği tarihte davalı ...’in vekalet görevini kötüye kullandığını, davalıların satış bedelini ödediklerini ispatlayamadığını, Mahkemece davalı tanık beyanlarının hükme esas alınmadığı belirtilmesine rağmen bu beyanlara itibar edilerek karar verildiğini belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin tarih ve sayısı yukarıda belirtilen kararı ile; bir kısım davalının süresinden sonra sundukları cevap dilekçesindeki savunmaları dikkate alındığında satış bedelinin ödenmediğinin anlaşıldığı, davalıların mal paylaşımına ilişkin olarak sundukları yazılı bir delil olmadığı, davacı ve davalılardan ..., ... ve ... ... oldukları, davalı vekil ...'in tarafların amcası olduğu, taraflar arasındaki iç ilişkiyi bilebilecek durumda olduğu, vekaletname ve resmi akit sözleşmesinin aksini iddia eden davalıların iddialarını ispat etmesi gerektiği, davalıların ayrıca ve açıkça yemin deliline dayanmadığı gerekçesi ile davacının istinaf isteğinin HMK'nın 353/1-b-2. maddesi gereğince kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde bir kısım davalılar İbrahim, ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Bir kısım davalılar vekili temyiz dilekçesinde özetle; davacının, kardeşleri ile olan taşınmazlardaki hak tesisini sağlamak amacı ile amcasını vekil tayin ettiğini, davalı vekilin dava konusu taşınmazı davalılara temlik etmekte bir menfaati olmadığını, davacının bu yöne ilişkin bir olgu ortaya koyamadığını, davacının iddiasını usulünce kanıtlayamadığını belirterek, kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedel istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. ... Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.

6098 sayılı ... Borçlar Kanunu'nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği ... ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.” düzenlemesine yer verilmiştir.

Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda ... ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir (TBK'nın 504/1). Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'da daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'da benzer alanda ... ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.

Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 sayılı ... Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nın 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re'sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.

2. 6100 sayılı HMK’nın 190. maddesinde; "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.

Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” hükmü yer almakta olup, maddenin birinci fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmıştır. Buna göre, bir vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran taraf ispat yükünü üzerinde taşıyacaktır. İkinci fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir

4721 sayılı TMK'nın 6. maddesinde de; "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." düzenlemesine yer verilmiştir.

3. Değerlendirme

1. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının ... Noterliğinin 01/12/2014 tarih, 3989 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile amcası olan davalı ...’i vekil tayin ettiği, vekilin dava konusu kargir dükkan vasıflı 186 ada 18 parsel sayılı taşınmazı davacının kardeşleri olan diğer davalılara 1/4’er paylı olarak 04/12/2014 tarihinde satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.

2. Davacı dava dilekçesinde ... ili, ... ilçesi ... mahalle ve köyleri hudutları dahilinde bulunan taşınmazların idaresi için amcası davalı ...’i vekil tayin ettiğini ancak vekilin vekaletnamedeki yetkisini kötüye kullanarak dava konusu taşınmazı el ve işbirliği içerisinde hareket ettiği diğer davalılara devrettiğini ileri sürmüş, bir kısım davalı ..., ... ise süresinden sonra sundukları cevap dilekçesinde davacı ile yapmış oldukları paylaşım anlaşmasına göre işlem yapıldığını savunmuşlardır.

Hemen belirtmek gerekir ki, HMK'nın 127 ve devam maddeleri gereğince davalı, dava dilekçesinin tebliğinden itibaren 2 hafta içinde cevap dilekçesi vererek savunmasının dayanağı olan bütün vakıaları ve her bir vakıayı hangi delillerle ispat edeceğini göstermelidir. Aksi halde, dava dilekçesinde ileri sürülen tüm vakıaları inkar etmiş sayılır.

HMK’nın 188. maddesinde ise taraflar veya vekillerinin mahkeme önünde ikrar ettikleri vakıaların çekişmeli olmaktan çıkacağı ve ispatının gerekmediği belirtilmiş olup, bir kısım davalıların süresinden sonra sundukları cevap dilekçesinde davacı ile yapılan paylaşım anlaşması gereğince vekaletname düzenlendiğini ve davacının bilgisi dahilinde devrin yapıldığını belirterek, resmi akitte satış suretiyle gerçekleştirilen temlik karşılığında davacıya satış bedelinin ödenmediğini ikrar ettikleri, cevap dilekçesinin süresinde sunulmadığı açık ise de ikrar niteliğindeki bu beyana itibar edilmesi gerektiği kuşkusuzdur.

3. Eldeki davada uyuşmazlığın çözümü bir kısım davalının yukarıda geçen beyanının ispat külfetinin yer değiştirmesine neden olup olmayacağı noktasında toplanmaktadır.

Bilindiği üzere, içeriği itibariyle ikrar ya basit (adi), ya vasıflı (mevsuf) ya da bileşik (mürekkep) nitelikte olabilir. Vasıflı ikrara, gerekçeli inkar da denilmektedir. Basit (adi) ikrar, karşı tarafça ileri sürülen bir vakıanın doğru olduğunun, herhangi bir kayıt veya şart bildirilmeksizin kabul edilmesidir. Basit ikrarda, onun konusunu oluşturan vakıalar artık tartışmalı olmaktan çıkarlar; dolayısıyla bunların ayrıca kanıtlanmasına gerek kalmaz. Vasıflı ikrarda ise, karşı tarafın ileri sürdüğü maddi vakıanın varlığı kabul edilmekle birlikte, onun hukukî niteliğinin (vasfının) ileri sürülenden başka olduğu bildirilmektedir. Bileşik (mürekkep) ikrarda ise, bir tarafın ileri sürdüğü vakıa karşı tarafça bütünüyle kabul edilmekle; eş söyleyişle, vakıanın doğru olduğu ve bildirilen vasıfta bulunduğu kabul edilmekle birlikte, ikrara öyle bir vakıa eklenir ki, eklenen bu vakıa, ya ikrar edilen vakıanın hukuksal sonuçlarının doğmasını engeller ya da onu hükümsüz kılar. Bileşik ikrar, ikrara konu olan vakıa ile ona eklenen vakıa arasında bir bağlantı bulunup bulunmamasına göre, bağlantılı bileşik ikrar ve bağlantısız bileşik ikrar olarak ikiye ayrılır. Ağırlıklı olarak, bağlantısız bileşik ikrar dışındaki ikrar türlerinin bölünemeyeceği, dolayısıyla, böyle durumlarda, ikrar edenin ispat yükü altında olmadığı kabul edilmekte, iddiasını ispatlama yükümlülüğünün, karşı tarafa ait olduğu benimsenmektedir.

4. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; bir kısım davalıların savunmasının “vasıflı ikrar” (gerekçeli inkar) mahiyetinde olduğu, bu durumda işlemin hukukî sebebini ispat yükünün yer değiştirmeyeceği ve davacının iddiasını kanıtlaması gerektiği, davacıya tanıklarını ve delillerini bildirmesi için usulüne uygun süre verildiği ancak davacı tarafından delil veya tanık bildirilmediği dikkate alındığında, ispat külfeti üzerinde olan davacının vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasını kanıtlayamadığı sonucuna varılmaktadır.

5. Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Bir kısım davalılar vekilinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

HMK’nın 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

03.09.2022 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden bir kısım davalılar vekili için 8.400,00 TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen davacıdan alınmasına,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgililere iadesine,

14.06.2023 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.