"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2020/47 E., 2022/771 K.
HÜKÜM : Ret
Taraflar arasında Mahkemesinde görülen tapu iptali ve tescil davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemesince, bozma sonrası yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkeme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, 103 parsel taşınmazda maliki olduğu 1/3 payının 1/6 nispetindeki kısmını davalıya devretmek amacıyla tapu müdürlüğünde düzenlenen resmi senedi imzaladığını ancak payının 1/6’sı yerine 1/2’sinin davalıya devredilmiş olduğunu sonradan anladığını ileri sürerek tapu kaydında davalı lehine fazladan oluşan 1.244,45 metrekarelik kaydın iptali ile adına tesciline, taşınmazdaki toplam payının 7/18 olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
1.Davalı ..., davanın paydaşlara yöneltilmesi gerektiğini, idarenin kusur ve sorumluluğunun olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
2.Davalı ..., yapılan pay devirlerinde bir yanlışlık olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemenin 22.10.2015 tarihli ve 2013/707 Esas, 2015/886 Karar sayılı kararı ile; ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Dairenin 25.03.2019 tarihli ve 2016/7093 Esas, 2019/2158 Karar sayılı kararı ile; hata hukuki nedeninden kaynaklı davada öncelikle hak düşürücü sürenin geçip geçmediğinin saptaması, davanın süresinde açıldığı saptanır ise işin esasının değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
B. Mahkemesince Bozma Kararı Sonrası Verilen Karar
Mahkemece yukarıda tarihi ve sayısı belirtilen karar ile; hak düşürücü süre geçtiği gerekçesiyle davanın reddine davanın reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı temyiz dilekçesinde özetle, hak düşürücü sürenin geçmediğini, şeker hastası olduğunu ve keşifte alınan beyanına istinaden kurulan hükmün hatalı olduğunu, davanın yazılı yargılamaya tabi olduğunu, zapta geçen beyanının davalının kendisini haksız olarak şikayet ettiği ve devam eden ceza davasından haberdar olduğu tarihe yönelik olduğunu, şikayet ile 2013 yılında tapuda yapılan hatadan haberdar olduğunu, tapu müdürlüğünün de esaslı hatası vardı, payının 1/6 sını satmak istediğini ama taşınmazın 1/6 sının devredildiğini, devletin kusuru nedeniyle hak düşürücü sürenin olmadığını, tapu yönünden idari yargıda dava açabileceği gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerektiğini ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, hata hukuki sebebine dayalı tapu iptali ve tescili istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK) 23 ila 27 nci ve 31 inci maddeleri,
3. Değerlendirme
1. Dosya içeriğinden; davacı ...'in dava konusu 103 parsel sayılı taşınmazda 1/3 payı olduğu, davacının 25.03.2009 tarihinde taşınmazın 1/6 payını davalı ...'e temlik ettiği, kalan payı da uhdesinde bıraktığı görülmüştür.
Bilindiği üzere, sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda (TBK) tıpkı 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) gibi esaslı hatanın (yanılmanın) tanımı yapılmamış, 31 ve 32 nci maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın (yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur.
Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi TBK'nın 35 inci (BK'nın 25 inci) ve TMK'nın 2 inci maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın.
Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, TBK'nın 35 inci (BK'nin 26 ncı) maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir.
Öte yandan, hata her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabilir.
2. Somut olayda; Ödemiş 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2013/286 Esas sayılı davasının 26.11.2013 tarihli celsesinde dinlenilen tanık ...'ın " .... Satım sözleşmesinden sonra müşteki Veysel tarafından fiilen kullanılan yer ayrıdır. Aralarından olay tarihine kadar herhangi bir ihtilaf olmamıştır" yönünde beyanda bulunduğu, yine aynı celsede katılan ...'in (eldeki davada davalı) ise "Ben yeri satın aldıktan sonra kullanmaya başladım. Benim kullandığım yer fiilen ayrıdır ancak sanık (eldeki davada davacı ...) benim yoldan geçmemem için benim hakkımda şikayette bulundu. Bana yerini ölçtür dedi. Ben de yerimi ölçtürdüğüm de yerimin daha fazla olduğunu anladım. Ancak fazla olan yeri istediğinde bana vermedi, ben de bunun üzerine şikayetçi oldum.... Emekli tapu görevlisi ve takipcilik yapan ... bana dört dönümlük yeri gösterdi. Ben de kullanmaya başladım. Şikayetten sonra ölçtürdüğümde yerimin aslında tapuda daha fazla olduğunu öğrendim" yönünde beyanda bulunduğu, eldeki davada davacı tanığı ...'in de "... Ben davalının o alanın kendisine ait olduğu iddiasını ilk defa zarar tespiti yapılırken duydum" yönünde beyanda bulunduğu, bu beyanlardan öğrenmenin 2013 yılında olduğu ve eldeki davanın da 2013 yılında bir yıllık süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır. Buna rağmen Mahkemece, davacının "...Ben tapuda yanlışlık olduğunu satış yapıldıktan 2 sene sonra erik ağacı dikip yonca ektikten sonra davalıdan öğrendim, tam olarak senesini hatırlamıyorum, satış işlemi yapılmadan önce yolun diğer tarafındaki hisseleri kendisine satacağımızı göstermiştik, kendisinin ne kadar yeri satın aldığından haberi vardı..." yönündeki muğlak ve tarihinin saptanması mümkün olmayan beyanının hükme esas alınması doğru değildir.
3. Hal böyle olunca, Mahkemece yukarıdaki Kanun hükümleri ve ilkeler uyarınca işin esasının incelenmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin değinilen yön itibariyle yerinde görülen temyiz itirazının kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3 üncü maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428 inci maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
Peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 26.03.2024 tarihinde oy birliği ile karar verildi.