Logo

1. Hukuk Dairesi2023/5088 E. 2024/5757 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: İnançlı işlem ve vekalet görevinin kötüye kullanılması yoluyla elden çıkarılan taşınmazın tapu kaydının iptali ve tescili istemine ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Son kayıt malikinin taşınmazı edinirken iyiniyetli olmadığına dair karinelerin varlığı ve taşınmazın gerçek değerinin çok altında bir bedelle devredilmiş olması, 14.02.1951 tarihli ve 1949/17 Esas, 1951/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca TMK’nın 1024. maddesi gereğince son kayıt malikinin tapu siciline iyi niyetle dayanmaktan kaynaklanan korumanın dışında kalması gerektiği gözetilerek yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2021/128 E., 2023/67 K.

HÜKÜM : Ret

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescili, olmazsa tazminat davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesince, davanın reddine karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı dava dilekçesinde; davalı ...′den aldıkları borcun teminatı olarak İbrahim′in isteği ve baskısıyla davalı ...′i teminat olması amacıyla vekil tayin ettiğini, borcu faizi ile ödemelerine rağmen anılan vekaletnamenin bilgisi dışında kullanılması suretiyle maliki olduğu 177 ada 6 parsel sayılı taşınmazın önce davalı ...’e temlik edildiğini, İbrahim’in de taşınmazı davalı ...’a devrettiğini, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını, devirlerin kendisini zarara uğratma amacıyla danışıklı olarak yapıldığını, taşınmazda hala ailesinin ikamet ettiğini ileri sürerek tapu iptali ile tesciline, olmazsa taşınmaz bedelinin davalı ...′den tahsiline karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP

Davalı ... ve ...; ...’in geçerli bir vekaletname uyarınca bedel almaksızın tapuda devir yaptığını, ...’in sadece vekil olduğunu, onun yönünden davanın husumetten reddi gerektiğini, davacının dava konusu taşınmazın satılması için vekaletname düzenlediğini ve düzenlenen vekaletname uyarınca da taşınmazın satıldığını, davacının niyetinin taşınmazını davalı ...’e satmak olduğunu, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasının gerçeği yansıtmadığını, temlikten 3 yıl sonra eldeki davanın açılmasının iyiniyetli olmadığını, ...’in belediyede çalıştığı iddiasının doğru olduğunu, ...’in aynı zamanda ...’ın teyzesi olduğunu, taşınmazın 37.000,00 TL’ye satın alındığını ve bedelin banka aracılığıyla gönderildiğini, ...’ın taşınmazı aldıktan sonra tahliye için ihtarname gönderdiğini, diğer davalılar arasındaki ilişkiyi bilmediklerini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.

Davalı ...; davacının 3 yıl önce taşınmazı kendisine sattığını ve bedelini aldığını, davacının eşi ...’ın borcu nedeniyle rehin alındığını ve kendisinden borç aldığını, zaman zaman bu borcu ödemek için PTT’den kendisine para göndermiş olabileceğini, davacının kendisine hiçbir zaman para göndermediğini, ...’a borç verebilmek için kendisinin borçlandığını ve çok mağdur olduğunu, taşınmaz satmak durumunda kaldığını, ...’ın borcunu ödemeyi, davacının da sattığı evi değeri üzerinden satın almayı istediğini ancak bunu yapacak ekonomik durumları olmadığını, beklemekten yorulduğunu ve evi davalı ...’a sattığını, ...’dan önce evi Adana’da bir emlakçıya satmak için 40.000,00 TL’ye anlaşıldığını, bu fiyatı ...’ın da kabul ettiğini ama davacıya kıyamadığı için satıştan vazgeçip bir müddet daha süre tanıdığını, davacının Düzce’de vekil tayin edeceği birini bulmadığını, köylüsü ...’in o sırada oradan geçtiği için rica üzerine vekil tayin edildiğini, ...’in diğer davalıları görmediğini ve birlikte hareket edilmediğini belirterek davanın reddini savunmuş, aşamada 28.01.2016 tarihinde ölümü üzerine mirasçıları davaya dahil edilmiştir.

Davalı ..., davacıyı hiç tanımadığını, davalı ...’in köylüsü olduğu için sadece İbrahim’i tanıdığını, tapuda işleri olduğunu söylemeleri üzerine insaniyet namına yardımcı olduğunu, davanın kendisi yönünden husumetten reddi gerektiğini, davacının eldeki davaya kadar kendisini azletmediğini, vekalet görevini kötüye kullanmadığını, Erdemli’ye daha önce hiç gitmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. MAHKEME KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 01.06.2018 tarihli ve 2012/629 Esas, 2018/408 Karar sayılı kararı ile; iddiaların kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesinin 05.02.2019 tarihli ve 2019/56 Esas, 2019/102 Karar sayılı kararı ile; istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Dairenin 21.01.2021 tarihli ve 2019/2427 Esas, 2021/333 Karar sayılı kararı ile; davacı ...′ın bu olay nedeniyle ..., ... ve... hakkında C.Savcılığına suç duyurusunda bulunması üzerine adı geçenler hakkında 02.01.2014 tarihli iddianame ile ″tefecilik″ suçundan Düzce 3. Asliye Ceza Mahkemesinde açılan 2014/43 Esas sayılı kamu davasının yargılaması sırasında davalı ...′in beyanında, çekişmeli taşınmaz ile ilgili olarak davacı ... ile arasında inançlı işlem yapıldığı olgusunu kabul ettiği, davacı ile davalı ... arasındaki inançlı işlem ilişkisi benimsenerek ikinci el konumundaki davalı ...′nın taşınmazı ediniminde iyiniyetli bulunup bulunmadığının açıklığa kavuşturulması gerektiği, ancak iyiniyet bakımından hükme yeterli bir araştırma yapılmadığı gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılması ile İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.

B. İlk Derece Mahkemesince Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar

İlk Derece Mahkemesince bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda; ...'ın taşınmazı 37.000,00 TL karşılığında ... aracılığı ile satın aldığı, ödemeyi banka kanalıyla yaptığı, ... ile davacı arasında herhangi bir tanışıklık bulunmadığı, kayıt maliki olan ...'ın ikinci temlikten yaklaşık 3 yıl sonra taşınmazı devraldığı, davalı ...'ın durumu bilen veya bilmesi gereken kişi konumunda olmadığı, açıklanan nedenlerle ...'ın TMK'nin 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanacağı, bu nedenle tapu iptali ve tescil isteminin reddi gerektiği, terditli alacak talebinin ise İbrahim'den alınan borç paranın yine İbrahim'e ödendiğinin beyan edildiği, davalı ...'in para alışverişi ile herhangi bir bağlantısının bulunmadığı, ... hakkında tefecilik suçundan beraat kararı verildiği, ...'e verilen vekaletin kötüye kullanıldığı iddiasının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; müvekkilinin mağdur edildiğini, ...’ın babasının beyan değiştirdiğini, teminat olarak verilen vekaletname nedeniyle vekalet görevinin kötüye kullanıldığını, bedelin yüksek olduğunu, taşınmazda kendisinin oturduğunu, temliklerin muvazaalı olduğunu, davalı ...’in tefecilik ve tehdit nedeniyle ceza aldığını, ... ve ... tarafından yapılan işlemin de gerçek bir alım/satım olmadığını, taşınmazın görülmeden gerçek olmayan bir devir işlemi ile ...’a temlik edildiğini, davalıların kendi tanıklarının anlatımlarının da haklılıklarını desteklediğini ileri sürerek kararın bozulmasını istemişlerdir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, inançlı işlem ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı,

14.02.1951 tarih 17/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı,

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 29.03.2022 tarihli ve 2018/14-402 Esas, 2022/391 Karar sayılı kararı,

818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK) 19., 20. ve 81. maddeleri,

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1023. maddesi.

3. Değerlendirme

Dosya içeriğinden, davacı ...’ın Düzce Noterliğinin 07.12.2009 tarihli vekaletnamesi ile 6 parsel sayılı taşınmazın satışı ve isim tashihi yetkilerini de içerir şekilde davalı ...′in köylüsü olan davalı ...′yu vekil tayin ettiği, davalı vekil ...’in de anılan vekaletname uyarınca önce 14.12.2009 tarihinde Erdemli Tapu Müdürlüğüne başvurarak 18160 yevmiye numaralı işlemle tapu kaydında ... ... olan davacının soyadını ... olarak düzelttirdiği, sonrasında aynı tarihte 18164 yevmiye numaralı işlemle de dava konusu 6 parsel sayılı taşınmazı 12.000,00 TL bedelle davalı ...′e satış yoluyla devrettiği, davalı ...′in de Erdemli Noterliğinin 31.08.2012 tarihli vekaletnamesi ile dava konusu 6 parsel sayılı taşınmazı satma yetkisini içerir şekilde Tömük Belediyesinde çalışan davalı ...′yi vekil tayin ettiği, vekil ...’in de anılan vekaletname uyarınca taşınmazı 05.09.2012 tarihinde 13.000,00 TL bedelle yeğeni olan davalı ...′ya satış yoluyla temlik edildiği görülmüştür.

Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 2. maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988. ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.

Bilindiği üzere, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK'nin 1023. maddesinde aynen "Tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024. maddenin birinci fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.

Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden, iktisapta bulunan kişinin iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse, diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.

Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.

Nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 08.11.1991 tarihli l990/4 Esas l99l/3 sayılı İçtdihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşler de aynı doğrultuda gelişmiştir.

Öte yandan; 14.02.1951 tarihli ve 1949/17 Esas, 1951/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının sonuç kısmında belirtildiği üzere, “vakıa ve karinelerden, olayda kanunen iyiniyet iddiasında bulunamayacağı belirlenmiş olan kimsenin kötüniyetinin, diğer tarafa ispat ettirilmesine artık sebep ve vecih kalmayacağına ve dava hakkının doğumunu sağlayan veya bertaraf eden iyiniyetin ve kötüniyetin bu durumda mahkemece re'sen nazara alınabileceğine” karar verilmiştir.

Somut olayda, Dairenin 21.01.2021 tarihli ve 2019/2427 Esas, 2021/333 Karar sayılı kararında davalı ... ile davacı arasında inançlı işlem olduğu belirtilerek öncelikle son kayıt malikinin iyiniyetli olup olmadığının irdelenmesi gerektiği, ...′nın iyiniyetli olmadığı sonucuna varılması halinde, davacı ile davalı ... arasındaki inanç ilişkisi bakımından TBK’nın 97. (BK’nin 81.) maddesinin de değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararı bozulmuş, İlk Derece Mahkemesince de Dairenin anılan bozma kararına uyularak davalı son kayıt malikinin iyiniyetli olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de kararın isabetli olduğunu söyleme imkanı yoktur. Şöyle ki; davacı tanığı ...’in davalı ... vekili ve son kayıt malikinin teyzesi olan davalı ...’in davacının eski eşinin köylüsü ve çocukluktan beri komşuları olduğu yönünde beyanda bulunduğu, davalı ...’ın babası olan ve tanık olarak dinlenilen...’nın da davacı ...’ın eşinin uzaktan akrabaları olduğu, ...’in baldızı olduğu, taşınmazın 35.000,00 TL’ye alındığı, ev alınmadan önce ...’ın evde oturduğu ancak şehir dışında çalışması nedeniyle evde olmadığı, ... şehir dışında olduğu için anahtar olmadığı ve evi dışarıdan görerek satın aldıkları yönünde beyanda bulunduğu, yapılan keşif sonucu taşınmazın son temlikin yapıldığı 2012 yılında değerinin 75.000,00 TL olduğunun tespit edildiği anlaşılmıştır.

Bu bilgiler ışığında, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 29.03.2022 tarihli ve 2018/14-402 Esas, 2022/391 Karar sayılı kararında da vurgulandığı üzere konut niteliğindeki bir taşınmazın ticarî amaçla dahi olsa gezilip görülmeden satın alınmasının hayatın olağan akışına uygun düşmediği, taşınmazın davalı ...’a tapuda 13.000,00 TL bedelle devredildiği, anılan davalının babasının taşınmazın 35.000,00 TL bedelle alındığını bildirdiği, bu bedelin de taşınmazın keşfen saptanan değerinin yarısına isabet ettiği, tanık beyanlarından da davalı vekil ...’in davalı ...’ın teyzesi olduğu, davacı ...’ın eski eşi ...’ın köylüsü ve uzaktan akrabası olduğu olguları birlikte değerlendirildiğinde 14.02.1951 tarihli ve 1949/17 Esas, 1951/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca da davalı ...’ın TMK'nın 1024. maddesi uyarınca durumu bilecek konumda olduğu ve 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı kuşkusuzdur.

Hal böyle olunca, son kayıt maliki davalı ...’nın kötü niyetli olduğu kabul edilerek davacı ile davalı ... arasındaki inanç ilişkisi bakımından 6098 sayılı TBK’nın 97. (BK’nin 81.) maddesinin de değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik araştırma ile hüküm kurulması isabetsizdir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının değinilen yön itibariyle kabulü ile; temyiz olunan İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Mahkemece davacının adli yardım talebi kabul edildiği ve temyiz ederken harç yatırılmadığı için harca ilişkin hüküm kurulmasına yer olmadığına,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,

21.10.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.