"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2019/47 E., 2022/352 K.
HÜKÜM/KARAR : Ret
Taraflar arasında Mahkemesinde görülen tapu iptali ve tescil davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemesince, bozma sonrası yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkeme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı dava dilekçesinde, Almanya’da yaşadığını, arada ülkeye geldiğini, maliki olduğu 351 ada 56 parsel sayılı taşınmazda bulunan 1, 2 ve 5 numaralı bağımsız bölümlerin davalıya devir edildiğini, yapılan işlemlerde hukuki ehliyeti olmadığını, ehliyetsizlik ve hile yolu ile kandırılmak suretiyle tapuda işlem yapmak durumunda kaldığını, davalının taşınmazlara ipotek tesis ettireceğini söylediğini, davalıya herhangi bir bedel karşılığı hiç bir şekilde taşınmazları satmadığını ileri sürerek tapu kaydının iptaline karar verilmesini istemiş, 05.08.2023 tarihinde ölmüştür.
II. CEVAP
Davalı, davacıyı ağabeyi vasıtası ile tanıdığını, davacının çektiği 20.000,00 TL tutarında bir krediye kefil olduğunu, davacının işlerinin bozulması nedeniyle kanser hastası olan kızının tedavi masraflarına yetişemediğini ve bir daireyi satmak istediğini söylediğini, kendisinin alabileceğini belirttiğini, 55.000,00 TL’ye anlaştıklarını, 50.000,00 TL kredi çektiğini ve kalan kısmı da öğrendiğini, davacının 2009 yılında kefil olduğu krediyi ödeyemeyeceğini ve diğer taşınmazları da satmak istediğini bildirdiğini, kefil olunan kredinin kalan kısmının ödenmesi ve üzerine 70.000,00 TL verilmesi karşılığında anlaştıklarını, kredi çektiğini, bir süre sonra çok borcu olması nedeniyle dükkanı dava dışı ...’e sattığını ve borçlarını kapattığını, davacının fiil ehliyetini haiz olduğunu ve kandırılmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemenin 22.04.2015 tarihli ve 2009/367 Esas, 2015/213 Karar sayılı kararıyla; davacının işlem tarihinde ehliyetli olduğu ve hilenin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Dairenin 28.11.2018 tarihli ve 2016/949 Esas, 2018/14969 Karar sayılı kararı ile; öncelikle ehliyetsizlik iddiasının incelenmesi gerektiği ve ehliyetsizlik iddiası yönünden Adli Tıp Kurumundan rapor alınması gerektiği gerekçesiyle Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
B. Mahkemesince Bozma Kararı Sonrası Verilen Karar
Mahkemece yukarıda tarihi ve sayısı belirtilen karar ile; davacının ehliyet yokluğunun tespiti için ATK’ya sevk yapılmak üzere hazır olması için süreler verildiği, son olarak verilen kesin süreye karşı davacının hazır olmadığı, ehliyet hususunda gerekli araştırma yapılamadığı, davacının ehliyetsizlik iddialarını ispat edemediği, davacının hile ile kandırılarak satım yapıldığına ilişkin ikna edici deliller sunamadığı, toplanan delillerde davalı ile davacı arasında satım akdinin varlığını gösterdiği, davalının davacıya ait krediyi ödemesi ve satılan 6 adet bağımsız bölümden sadece 3 adedin dava konusu edildiği, davalının satış tarihine yakın bir zamanda 70.000,00 TL ve 46.700,00 TL miktarlı kredi aldığı, bu olguların varlığının hilenin mevcut olmadığını gösterdiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı temyiz dilekçesinde özetle, temlik tarihlerinde ehliyetsiz olduğunu ve hile ile kandırıldığını, tüm taşınmazlarını davacıya vermesini gerektirecek bir durum olmadığını, ailede ağır bir hastalık durumu olmadığını, kontör satıcılığı yapan davalıyı önceden tanımadığını, alış veriş için mağazasına gelince tanıştıklarını, davalının aldığı ve hükme dayanak teşkil eden kredilerin ne için kullanıldıklarının irdelenmediğini, çekilen kredilerin kendi adına yatırılmadığını, davalının taşınmazları teminat göstererek kendi adına kredi çektiğini, davalının paranın bir kısmını bankada verdiğini iddia etmesine rağmen banka müdürünün kendilerinden kredi kullanılmadığını beyan ettiğini, taşınmazların satıldığını kimsenin duymadığını, kiracıların satıştan sonra dahi kirayı kendisine ödemeye devam ettiklerini, davalının taşınmazların bir kısımını başkasına satması sonrasında durumu anladığını ve dava açtığını, pandemi yasakları nedeniyle ATK'ya gitmek için hazır olamadığını ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, ehliyetsizlik ve hile hukuki sebeplerine dayalı tapu iptali ve tescili istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 9 uncu, 10 uncu, 13 üncü, 15 inci maddeleri ve 409 uncu maddesinin ikinci fıkrası,
11.06.1941 tarihli, 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı
15.07.2018 tarihli ve 30479 sayılı Bakanlıklara Bağlı, İlgili, İlişkili Kurum ve Kuruluşlar ile Diğer Kurum ve Kuruluşların Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin "Adli Tıp Üst Kurullarının Görevleri" başlıklı 16 ncı maddesinin ç ve d fıkralarında "Adlî tıp ihtisas kurulları ile ihtisas dairelerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, Adlî tıp ihtisas kurulları ile Adlî Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının heyet hâlinde verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceler ve kesin karara bağlar. " düzenlemesine göre son raporun kesin olduğu ve başka bir inceleme merciinin kararnamede düzenlenmediği anlaşılmaktadır.
818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK) 28 inci maddesince
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 55 inci maddesi
Mahkemelerce Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyulması sonunda o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğünün meydana geleceği 09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararı gereğidir. Usuli kazanılmış hak olarak tanımlayabileceğimiz bu hal, usul hukukunun vazgeçilmez tememlerinden birisi olup, kamu düzeni ile ilgilidir.
3. Değerlendirme
1. Dosya içeriğinden; davacı ...'in 437 ada 56 parsel sayılı taşınmazdaki 1 ve 2 numaralı depo niteliğindeki bağımsız bölümlerini 06.04.2009 tarihinde, aynı yer 5 numaralı bağımsız bölümünü ise 25.08.2008 tarihinde davalı ...'e satış suretiyle temlik ettiği, 24.11.2009 tarihinde eldeki davanın açıldığı, 08.03.2022 tarihli celsede davacı vekiline davacı asılı hazır etmesi için iki aylık kesin süre verildiği, son karar ve temyiz tarihinden sonra 05.08.2023 tarihinde davacı ...'in öldüğü görülmüştür.
Bilindiği üzere Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin adil yargılanma hakkına ilişkin 6 ıncı maddesinin 1 inci fıkrasına göre “Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,... bir mahkeme tarafından davasının ... görülmesini istemek hakkına sahiptir...". Bu düzenleme ile açıkça ifade edilmese de kişilerin mahkemeye erişim hakkının garanti altına alınmıştır. Benzer şekilde Anayasa'nın 36 ıncı maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Mahkemeye erişim hakkı Anayasa’nın 36 ıncı maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. AİHM, adil yargılanmanın bir unsurunu teşkil eden mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığını, doğası gereği Devletin düzenleme yapmasını gerektiren bu hakkın belli ölçüde sınırlanabileceğini kabul etmekle birlikte, bu sınırlamaların kişinin mahkemeye erişimini hakkın özünü zedeleyecek şekilde ve genişlikte kısıtlamaması, zayıflatmaması gerektiğini yerleşmiş kararlarında ifade etmektedir. AİHM'e göre meşru bir amaç taşımayan ya da uygulanan araç ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi kurmayan sınırlamalar anılan madde ile uyumlu olmaz. (... Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Ticaret ve Sanayi Ltd. Şti. (2), B. No: 2017/29997, 31/10/2018, § …). Anayasa ile de güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Anayasa Mahkemesi kararlarına göre de bu hak mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak Anayasa'nın 13 üncü maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca anılan sınırlamaların mahkemeye erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması gerekir. Yargısal başvuruların birtakım usul kurallarına tabi kılınması tek başına mahkemeye erişim hakkını zedelemese de yargısal başvuru usullerinin belirli ve öngörülebilir olması gerekir. Dava açılmasına veya diğer kanun yollarına başvurulmasına ilişkin dilekçelerin yetkili mahkemelere sunulma yöntemine dair kanuni veya fiilî belirsizliklerin bulunması kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğinden, mahkemelerin dilekçelerin sunulması yöntemine ilişkin usul kurallarını uygularken kişilerin mahkemeye erişimlerini engelleyecek veya aşırı derecede zorlaştıracak ölçüde aşırı şekilcilikten kaçınmaları gerekir. (İbrahim Demirci, B. No: 2017/31717, 30/6/2020, § …).
2. Somut olayda; Mahkemece ilk verilen kararda Adli Tıp Kurumundan rapor alınmaksızın ehliyetsizlik iddiası yönünden değerlendirme yapılarak karar verildiği, kararın temyizi üzerine Dairenin 28.11.2018 tarihli kararı ile gerekli tüm deliller ve belgeler toplanıldıktan sonra öncelikle ehliyetsizlik iddiası yönünden Adli Tıp Kurumundan rapor alınması gerektiğine değinilerek Mahkeme kararının bozulmasına karar verildiği, Mahkemenin de bozma kararına uyduğu, bozma kararı sonrası 14.12.2021 tarihli celsede ATK'nın davacı asılın gönderilmesini istediği hususunun zapta geçirildiği, bunun üzerine davacı vekilinin davacının yurt dışında olduğunu ve gelmesi hususunda görüşüp beyanda bulunacağını bildirdiği, Mahkemenin de aynı celse davacı vekiline beyanda bulunmak üzere iki haftalık süre verdiği, 08.03.2022 tarihli celsede de davacı vekilinin Türkiye'ye geldiğinde davacıyı hazır edeceklerini bildirdiği, bunun üzerine aynı celse davacı vekiline davacı asılı hazır etmesi için iki aylık kesin süre verildiği, son celse ise davacı vekilinin davacı asıl hasta olduğu için Türkiye'ye getiremediklerini yazın gelme ihtimali olabileceğini bildirdiği ancak Mahkemenin bu celsede karar verdiği anlaşılmıştır.
Hemen belirtilmelidir ki, davacı ...'in Adli Tıp Kurumunda hazır edilmesi için verilen sürenin küresel bir salgın olan Covid-19 pandemisi dönemine rastladığı, davacının dava dilekçesinde Almanya'da yaşadığını bildirdiği, davacı vekilinin de süre verilmesi gündeme geldiğinde davacının yurt dışında olduğunu tekrar bildirdiği, davacının 1943 doğumlu olduğu gözetildiğinde, anılan dönemlerde hem yurt içinde hem de yurt dışında üst yaş grupları için çeşitli kısıtlamalar olduğu, bu nedenle davacının ve durumun özellikleri göz önüne alındığında Adli Tıp Kurumun'da bulundurulması yönünden kesin süre verilerek kurulan ara kararın yerinde olmadığı görülmüştür.
3. Hal böyle olunca, öncelikle davacının mirasçılarının davadan haberdar edilmesi, mirasçıların davaya devam etmeleri halinde ehliyetsizlik iddiasının yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda usulünce araştırılması, tarafların gösterecekleri tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi temlik tarihi itibari ile mirasbırakanın hukuki ehliyetini haiz olup olmadığının Adli Tıp Kurumu raporu ile saptanması ile sonucuna göre hile iddiası yönünden detaylı araştırma yapılarak bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin değinilen yön itibariyle yerinde görülen temyiz itirazının kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasa'nın geçici 3 üncü maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
Bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
İstek halinde yatırılan peşin temyiz harçlarının yatırana iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
13.02.2024 tarihinde oy birliği ile karar verildi.