Logo

1. Hukuk Dairesi2023/841 E. 2024/1304 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davalı tarafından hile yoluyla bedel ödenmeden elinden çıkarıldığı iddia edilen taşınmazın tapu kaydının iptali ve tesciline ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Davalının, taşınmaz bedelini hemen ödeyeceği yönünde davacıda kanı uyandırarak tapu devrini sağladığı, ancak bedeli ödememiş olmasının davacının iradesini hile ile sakatladığı ve bu iddianın tanık beyanlarıyla ispatlandığı gözetilerek, yerel mahkemenin davanın reddine ilişkin kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2021/2198 E., 2022/1886 K.

HÜKÜM/KARAR : Kabul/Kabul-Karar Kaldırılarak Dava Ret

İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul 19. Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2018/356 E., 2021/460 K.

Taraflar arasındaki hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun kabulü ile yeniden hüküm tesis edilerek davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; dava dilekçesinde; ... mahallesinde bulunan 518 ada 10 parsel sayılı taşınmazın davacıya miras payı oranında mirasbırakandan intikal ettiğini, davacı ile davalının kardeş olduğunu, davalının, müvekkili davacıya gelerek dava konusu taşınmazdaki payını bedeli karşılığında kendisine satmasını istediğini, bedeli ne ise öğrenip ödeyeceğini belirttiğini, kardeşi olması sebebi ile davalıya güvenen davacının bu taşınmazdaki payını tapuda satış suretiyle devrettiğini, davalının dava tarihine kadar herhangi bir rakam bildirmediği gibi davacıya herhangi bir ödeme de yapmadığını, davalının hile ile davacının payını devraldığını ve bedelini ödemediğini, davacıyı oyaladığını ileri sürerek davalı adına kayıtlı dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile miras payı oranında davacı adına tapuya tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili; davacının davaya konu taşınmazdaki miras payını davalıya tapu memuru önünde ve resmi senetle devrettiğini, resmi senedin aksinin aynı kuvvette bir delille ispat edilebileceğini, bu nedenle resmi senedin geçerli olduğunu, davacının hile hukuksal nedenine dayalı olarak bu davayı açtığını, bu iddianın hak düşürücü süreye tabi olduğunu, davacının bizzat resmi senedi imzaladığını, dava tarihi ile devir tarihi arasında 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini, işlemin resmi senetle ve resmi memur önünde yapılmış olduğu dikkate alındığında hile iddiasının gerçeği yansıtmadığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İstanbul 19. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.02.2018 tarih ve 2017/137 Esas, 2018/89 Karar sayılı kararıyla; davaya konu satış işleminin 31.12.2015 tarihinde yapıldığı, davanın ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 39 uncu maddesinde öngörülen 1 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra 28.03.2017 tarihinde açıldığı, davacının talebinin ise tapu kaydının iptaline ilişkin olup tazminat talebinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İstanbul 19. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.02.2018 tarihli ve 2017/137 Esas, 2018/89 Karar sayılı kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Kaldırma Kararı

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 03.07.2018 tarihli ve 2018/697 Esas, 2018/832 Karar sayılı kararıyla; davacının, satış bedelinin ödenmesi konusunda davalı tarafından oyalandığını, bu şekilde aldatıldığını öğrendiğini ileri sürdüğünü, buna göre iddia ve savunma doğrultusunda tarafların tanık dahil tüm delillerinin toplanması, hilenin öğrenildiği tarihin tespiti ile öncelikle davanın hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığının saptanması, hak düşürücü süre içerisinde açıldığının tespiti halinde hile iddiasının değerlendirilerek karar verilmesi gerekirken davanın ön şart yokluğundan reddinin isabetsiz olduğu gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 353/1-a/6 ncı maddesi gereği kararın kaldırılmasına ve yeniden bir karar verilmek üzere dava dosyasının Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

C. İlk Derece Mahkemesince Kaldırma Kararı Sonrasında Verilen Karar

İstanbul 19. Asliye Hukuk Mahkemesinin 24.06.2021 tarih ve 2018/356 Esas, 2021/460 Karar sayılı kararıyla; maddi vakıa niteliğindeki aldatmanın öğrenme tarihinin tespiti için tanıkların dinlenildiği, davacı tanıklarından ...'nın davacı olan annesinin kışları İstanbul'da, yazları ise memlekette bulunduğunu, memlekette yaklaşık 6 ay kaldığını, davalı dayısının satış parasını ödememesi üzerine kendisi ile 2016 yılının Kasım-Aralık aylarında görüşmeye gittiğini ancak sonuç alınamadığını beyan ettiği, bu durumda davacı tanığının beyanının esas alındığı, davanın 28.03.2017 tarihinde açıldığı, aldatmanın ise 2016 yılının Kasım-Aralık aylarında öğrenildiği, bu haliyle aldatmanın öğrenilmesinden yaklaşık 3-4 ay sonra dava açılarak hak düşürücü sürenin korunduğu, önceki aşamalarda aldatmanın varlığının ispatlandığı, bu konuda yeniden araştırma yapılmasına gerek duyulmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

D. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İstanbul 19. Asliye Hukuk Mahkemesinin 24.06.2021 tarih ve 2018/356 Esas, 2021/460 Karar sayılı kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

E. İstinaf Nedenleri

Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; İlk Derece Mahkemesi tarafından taraflı beyan vereceği açık olan davacının oğlu tanık ...'nın beyanına değer verilerek hilenin 2016 yılının Kasım-Aralık ayında öğrenildiğini kabulle esasa ilişkin değerlendirme yapıldığını, ancak davacı tanığının bu durumu ne zaman öğrendiğinin önemli olmadığını, aslolanın davacının öğrenme tarihi olduğunu, davacı tanığının davacının durumu o zaman öğrendiğini beyan etmediğini, tam aksine devirden hemen sonra davacının davalı ile birkaç kez görüştüğünü beyan ettiğini, İlk Derece Mahkemesinin ise tanığın öğrenme tarihini davacının öğrenme tarihi olarak kabul ettiğini, bu durumda davanın hak düşürücü süreden reddi gerektiğini, devir tarihinden itibaren bir ay gibi bir süre bekleme süresi kabul edilse dahi hak düşürücü sürenin geçtiği ve davanın bu nedenle reddi gerekeceğinin açık olduğunu, İlk Derece Mahkemesince neden diğer tanıkların beyanına değil de tanık ...'un beyanına üstünlük tanındığının gerekçeli kararda açıklanmadığını, davacının diğer oğlu tanık ...'in yeminli ifadesinde ödemenin bir ay içerisinde yapılacağını beyan ettiğini, böylelikle hak düşürücü sürenin geçtiğinin davacı tanığıyla ispat edildiğini, yine davacının kızı tanık ...'in, davaya konu devir işleminin Gebze'deki arsa karşılığı yapıldığını söylediğini, tanığa göre davalının Gebze'deki arsayı davacıya devretme karşılığı dava konusu yeri devraldığını, her üç tanığın da aynı evde yaşayan üç kardeş olduğu halde her birisinin başka bir şey anlattığını, bu hususun da tanıkların beyanına değer verilemeyeceğini gösterdiğini, ancak tanıklardan ...'in beyanlarına değer verildiği ihtimalde de devir tarihinden itibaren davacının durumu bildiği ve hak düşürücü sürenin geçtiğinin ortada olduğunu, asıl önemlisi tanık ...'in beyanına göre davacının bedeli arsa karşılığı olarak almayı kabul ettiğine göre davaya konu tapu iptali ve tescil davası açmasının hukuki olmayacağını, davacının en fazla Gebze'de sözü edilen arsanın tapusunun iptal edilerek kendi adına tescilini isteyebileceğini, zira bu halde davacının hile ve baskı ile veya bir şekilde kandırılarak elinden miras hissesinin alınmadığı, tam aksine bile isteye ve karşılığında bir arsa almak kaydı şartı ile müvekkili ile anlaştığının ortaya çıktığını, artık tapu iptali ve tescil davasının bu davadaki taşınmaza değil Gebze'de almayı kabul ettiğini iddia ettiği taşınmazın tapusunun iptali ve tesciline ilişkin olması gerektiğini, tanık ...'un beyanına göre davacının o tarihlerde memlekette olduğuna dair dosyada tanığın soyut beyanı dışında hiçbir delil de bulunmadığını, davacının hileyi ya da bedelin kendisine ödenmediğini ispat edemediğini, davacının dava konusu taşınmazdaki miras payını resmi memur önünde ve resmi senetle devreden davacının resmi senedin geçersizliğini aynı kuvvette bir delille ispat edemediğini, bu bakımdan resmi senedin geçerli olduğunu, İlk Derece Mahkemesinin gerekçeli kararında ise sadece "önceki aşamalarda aldatmanın varlığının ispatlandığı" denilerek davanın kabul edildiğini, dosyada resmi memur önünde atılan imzaların hile ya da kandırılarak atıldığına dair dosyada bir delil bulunmadığını, toplanan tek delilin davacı tanıklarının beyanları olup onların dahi hile ya da aldatmadan söz etmediklerini, ayrıca davacı, kardeşi olan davalıya güvendiğini ve davalının onu kandırarak hisse bedelini ödemediğini iddia etmişse de ölen babalarının daktilosunun kenarında buldukları yazılı vasiyeti gereği evi müvekkiline rızası ile devrettiğini, sonradan nedense hür iradesi ile yaptığı bu devirden dönmek için gerçekte hiç olmayan hile iddiasını ortaya attığını, hile iddiasının gerçeği yansıtmadığını, açıkça yemin deliline dayandıkları halde buna dair prosedürün uygulanmadığını, Mahkemenin eksik inceleme ve soruşturma ile karar verdiğini ileri sürerek kararın kaldırılmasını ve davanın reddini talep etmiştir.

F. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 08.12.2022 tarihli ve 2021/2198 Esas, 2022/1886 Karar sayılı kararıyla; satış bedelinin satış akdinin asli unsurlarından birisi olduğu, ancak satış bedelinin ödenmemiş olmasının tek başına tapu kaydının iptali nedeni olmadığı, somut olayda, davacının dava konusu taşınmazdaki miras payını davalıya devrettiğini, ancak davalının sürekli kendisini oyalayarak satış bedelini ödemediğini, hileli davranışlarla taşınmazının elinden alındığını ileri sürdüğünü, davalının ise davacının taşınmaz payını kendisine sattığının resmi işlemle sabit olup resmi senedin aksinin aynı nitelikte bir belge ile ispat edilebileceğini savunduğunu, dosya kapsamına göre davacının satış iradesinin mevcut olduğu, temlikin iradi olduğu, başka bir deyişle satış iradesinin davalının veya üçüncü kişinin hilesi sonucu temin edilmediği, uyuşmazlığın satış bedelinden kaynaklandığının açık olduğu davacının tapu iptal ve tescil isteminin reddedilmesinde isabetsizlik bulunmadığı, satıştan kaynaklanan bir alacağın varlığı halinde onun istenebileceği, davacının bu hususa ilişkin terditli bir talebi bulunmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, HMK'nın 353/(1).b.2 maddesi gereğince kararın kaldırılmasına ve davanın reddine ilişkin yeniden hüküm tesisine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin 08.12.2022 tarihli ve 2021/2198 Esas, 2022/1886 Karar sayılı kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili temyiz dilekçesinde; dava konusu taşınmazın davacıya miras payı oranında mirasbırakandan intikal ettiğini, davacı ile davalının kardeş olduğunu, davalının davacıdan bedeli karşılığında payını kendisine satmasını istediğini, bedeli ne ise öğrenip ödeyeceğini belirttiğini, kardeşi olması sebebi ile davalıya güvenen davacının bu taşınmazdaki payını tapuda satış suretiyle devrettiğini, satış işlemi yapıldıktan sonra dava tarihinden çok kısa bir süreye kadar davalının davacıyı oyaladığı ve en son ödeme yapmayacağını açıkça belirttiğini, davacıyı kandırarak hile ile dava konu taşınmazı devraldığını ancak herhangi bir ödeme yapmadığını, Bölge Adliye Mahkemesi her ne kadar davacının satış iradesinin mevcut olduğunu belirtmişse de satış işleminde her iki tarafın da iradesinin satış olması gerektiği hususunu gözden kaçırdığını, somut olayda davacının satış iradesi ile hareket ettiğini ancak davalının hiç bir zaman dava konusu taşınmazı satın almayı düşünmediğini, davacıyı kandırarak davacının miras payına ödeme yapmaksızın sahip olma iradesi ile hareket ettiğini, zira davalının ödemeye ilişkin herhangi bir beyanda da bulunmadığını, bu durumun da davalının hiç bir zaman ödeme yapma iradesine sahip olmadığını açık ve net olarak gösterdiğini, somut olayda bedelin ileri tarihlerde ödeneceğine dair taraflar arasında bir anlaşma bulunmadığını, hemen ödeneceği yönünde davacıda bir kanı uyandırılarak temlikin sağlandığını, davacının hileye maruz bırakıldığını, Yargıtay içtihatlarında da aynı görüşün benimsendiğini ile sürerek kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, aldatma (hile) hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 36 ncı maddesi,

3. Değerlendirme

Dava, aldatma (hile) hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkin olup konu ile ilgili yasal düzenleme ve kavramların kısaca açıklanmasında yarar vardır.

Sözleşme; hukukî bir sonuç doğurmak üzere, iki veya daha ziyade kişinin karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları ile uyuşmasını ifade eder (Kocayusufpaşaoğlu, N.: Borçlar Hukukuna Giriş, 7. b., İstanbul 2017, s. 95).

Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nda (BK) olduğu gibi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nda da (TBK) sözleşme; borç ilişkisinin kaynakları arasında sayılmış ve sözleşmenin, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulacağı (TBK. m.1) hüküm altına alınmıştır.

İrade beyanı, irade ve beyan unsurlarından oluşur. Bir sözleşme yapılırken taraflardan birinin işlem iradesinin oluşum veya beyanı aşamasında ortaya çıkan sakatlıklara irade bozukluğu denir (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22. b., Ankara 2017, s. 392).

Belirtmek gerekir ki; bir hukukî işlemin geçerli ve amacına uygun hukukî sonuçlar doğurabilmesi için o hukukî işlemi yapan kişi veya kişilerin sağlıklı bir şekilde oluşmuş iradelerinin bulunması ve yine bu iradelerinin istenilen hukukî sonuca uygun şekilde açıklanması gerekmektedir.

İrade bozukluğu kavramının iki farklı yönü bulunmakta olup bunlardan ilki iradenin henüz oluşum evresindeki sakatlık, diğeri ise iradenin açığa vurulması (beyanı-bildirimi) evresinde meydana gelen sakatlıktır.

İrade bozukluğu hâlleri mülga 818 sayılı BK’da “Rızadaki fesat” başlığı altında “Hata”, “Hile” ve “İkrah” olarak 23 ilâ 31 inci maddeleri arasında hükme bağlanmış iken, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK’da ise 30 ilâ 39 uncu maddeleri arasında “Yanılma”, “Aldatma” ve “Korkutma” başlıkları altında düzenlenmiştir.

Görüleceği üzere Türk Borçlar Hukuku sisteminde iradeyi bozan sebepler üç durum olarak hüküm altına alınmış olup yanılma (hata), aldatma (hile) ve korkutma (ikrah) gerçekleşme biçimleri bakımından birbirinden farklıdırlar.

Aldatma TBK'nın 36 ncı maddesinde; "Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı değildir.

Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir sözleşme yapan taraf, sözleşmenin yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya bilecek durumda olması hâlinde, sözleşmeyle bağlı değildir" şeklinde düzenlenmiştir.

Kanun'da hilenin tanımına doğrudan yer verilmemiş ise de hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. TBK'nın 36/1 inci (818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 28/1) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.

Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.

Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davacı ... ile davalı...'in kardeş oldukları, davacının mirasbırakanları ...'den intikal eden ... mahallesinde bulunan 518 ada 10 parsel sayılı taşınmazdaki 1/8 payını 31.12.2015 tarih ve 27175 yevmiye numaralı resmi senetle davalıya satış sureti ile temlik ettiği kayden sabit olup davacı dava dilekçesinde ve aşamadaki beyanlarında, taşınmazın değerinin öğrenilerek kendisine ödeneceği yönünde davalının kendisini kandırdığını, kardeşi olması nedeni ile davalıya güvenerek taşınmazı satmayı kabul ettiğini ve taşınmazı davalıya satış yoluyla temlik ettiğini, ancak davalının satış tarihinden dava tarihine kadar herhangi bir ödeme yapmayarak kendisini oyaladığını, davacının satış bedelini ödemeyeceğini söylemesi üzerine 28.03.2017 tarihinde eldeki davayı açtığını ileri sürdüğü anlaşılmaktadır.

Dosya kapsamında tanık olarak dinlenilen ... ifadesinde; davacının annesi, davalının ise dayısı olduğunu, dedesinden annesine ve dayısına kalan hisseler olduğunu, davacının hisselerini davalıya sattığını, davalının da bu devir karşılığında 150.000,00 TL ödeyeceğini, davacının kışları İstanbul'da, yaz döneminde ise genellikle memleketinde olduğunu, hisse devri yapıldıktan sonra da memleketine döndüğünü ve tekrar İstanbul'a geldiğinde devrettiği hisselerin bedelini alacağını tahmin ettiğini, ancak davacı İstanbul'a döndükten sonra davalının herhangi bir ödeme yapmadığını, davalının ödeme yapmaması üzerine kendisinin giderek davalı dayısı ile görüştüğünü, davalının hiçbir şekilde davacıya ödeme yapmayacağını ifade ettiğini, davalı ile yaptığı bu görüşmenin 2016 yılının Kasım-Aralık ayları gibi gerçekleştiğini, daha önceden de annesinin davalıyı birkaç kez aradığını ancak davalının konuyu geçiştirdiğini beyan etmiştir.

... ...isimli tanık ifadesinde; davacının annesi, davalının ise dayısı olduğunu, dedesinden kalan yerler ile ilgili davalının davacıyı Gebze'deki arsa hissesi karşılığında İstanbul'daki ev hissesinin kendisine verilmesini talep ettiğini, bu şekilde anlaşmak üzere annesinden imza aldığını, annesinden aldığı imza ile İstanbul'da bulunan evdeki annesinin hissesini kendi üzerine geçirdiğini, Gebze'deki arsada kendisine ait olan hissesini ise davacının üzerine geçirmediğini, davalının devraldığı hisse karşılığında davacıya herhangi bir bedel de ödemediğini, davacının bedeli talep etmesi üzerine, davalının herhangi bir ödeme yapmayacağını söylediğini beyan etmiştir.

... ...isimli tanık ise ifadesinde; davacının annesi, davalının ise dayısı olduğunu, annesinin dava konusu taşınmazdaki hissesini bir bedel karşılığında davalıya devrettiğini, kendi aralarında bu şekilde bir konuşma yaptıklarını, bedelin ise kısa bir süre sonra ödeneceğini, davalı ile davacı arasındaki konuşma esnasında zaman zaman kendisinin de bulunduğunu, anlaşmanın taşınmazın değeri belirlenerek ödenmesi şeklinde sağlandığını, davacının hissesinin değerini davalının belirleyeceğini ve davacıya ödeyeceğini, ancak bu sürecin çok uzadığını, daha sonra da davalının hiçbir ödeme yapmayacağını söylediğini, davalının ödeme kısmını bir ay içerisinde halledeceğini söylediğini ancak sözüne uymadığını beyan etmiştir.

Yukarıda ayrıntılı bir şekilde belirtilen davacı tanıklarının beyanlarından; satış tarihinde, davacı ile kardeş olan davalı tarafından dava konusu taşınmazın bedelinin hemen ödeneceği telkini ile davacıda satış bedelinin ödeneceği kanısı uyandırılarak taşınmaz payının mülkiyetinin naklinin sağlandığı, ancak davacıya satış bedelinin ödenmediği anlaşılmaktadır. Bu nedenle devir iradesinin özgürce ve sağlıklı bir şekilde oluştuğundan bahsedilemeyeceği, davalının en başından itibaren satış bedelini ödemeden dava konusu taşınmazı ele geçirmeyi amaçladığı, bu şekilde gelişen olayda davacının iradesinin hileye uğratıldığı ve maliki olduğu taşınmazının elinden alındığı açıktır (Hukuk Genel Kurulunun 17.05.2022 tarihli ve 2019/1-830 Esas, 2022/653 Karar). Ayrıca yapılan keşif neticesinde alınan 17.03.2020 tarihli bilirkişi raporuna göre davacının dava konusu taşınmazdaki payının satış tarihindeki değeri 125.000,00 TL olup davalı tarafından taşınmazın gerçek değerinin ödendiği iddiasında da bulunulmamıştır.

Diğer taraftan; aldatmayı/hileyi ispat yükü aldatılan tarafa aittir. Yanılma, aldatma ve korkutma senede bağlanması mümkün olmadığından senetle ispat edilmesinde maddi imkânsızlık vardır. Bu nedenle hukuki işlemlerdeki irade bozukluğu iddiaları, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 203/1-ç maddesinde senede karşı senetle ispat zorunluluğunun istisnaları arasında sayılmıştır. Sözleşme resmî senetle yapılmış olsa dahi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 7 nci maddesi “Resmî sicil ve senetler, belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluşturur. Bunların içeriğinin doğru olmadığının ispatı, kanunlarda başka bir hüküm bulunmadıkça, her hangi bir şekle bağlı değildir” hükmünü taşıdığından, aldatma olgusunun tanık dâhil her türlü delille ispatı mümkündür. Dolayısıyla hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil davalarında ispatlanması gereken husus resmi senedin aksi değil satış işlemi yapılırken davacının iradesinin hileye uğratılıp uğratılmadığı hususudur.

Sonuç olarak; dava konusu taşınmazın bedelinin hemen ödeneceği telkini ile davacıda satış bedelinin ödeneceği kanısı uyandırılarak taşınmaz payının mülkiyetinin naklinin sağlandığı, davacının iradesinin hileye uğratıldığı, bu iddianın davacı tanıklarının beyanlarıyla ispatlandığı sabit olmakla, hiç kimsenin taşınmazını bedelsiz ya da değerinin çok altında satması da beklenemez. Zira semen satışın asli unsurlarından birisidir. Semen ödeneceği düşüncesi uyandırılarak taşınmazın mülkiyetinin naklinin sağlanması ve ondan sonra semenin ödenmemiş olması durumunda temlikin hile ile gerçekleştiğinin kabulü gerekir.

Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken; delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek davanın reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazının kabulüyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

İstek halinde peşin alınan temyiz harcının davacıya iadesine,

HMK'nın 373/2 nci maddesi gereğince dosyanın kararı veren İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

19.02.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.