Logo

1. Hukuk Dairesi2024/1103 E. 2024/2064 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil davasında hak düşürücü sürenin geçip geçmediği.

Gerekçe ve Sonuç: Kadastro tespitinin ilgililere tebliğ edilmek suretiyle kesinleştiği ve davanın hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığı gözetilerek, davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddine ve Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2023/2559 E., 2023/1679 K.

HÜKÜM/KARAR : Ret / Esastan Ret

İLK DERECE MAHKEMESİ : Fethiye 4. Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2016/16 E., 2020/75 K.

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil, olmazsa bedel davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı; ... köyü 150 parsel sayılı taşınmazın bir kısmının davalı tarafından 03.04.1983 tarihli tarla satış senedi ile eşi ...'e devredildiğini, 01.12.2015 tarihine kadar dava konusu taşınmaza eşi ...'in nizasız, fasılasız ve malik sıfatı ile zilyet ve tasarruf ettiğini, anılan tarihte düzenlenen hibe senedi ile eşinin taşınmazı kendisine devrettiğini, ancak kadastro tespitinin davalı adına yapıldığını ileri sürerek davalı adına kayıtlı 3/32 paya karşılık gelen 5.850 m2’den devredilen 3.000 m2'lik kısmının iptali ile adına tesciline, olmazsa zararın tahsiline karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP

Davalı; davanın süresinde açılmadığını, kadastro çalışmalarında başka taşınmazlara itiraz ettiğini, dava konusu taşımazın tespitine itirazı olmadığını, eşler arasında kötüniyetli düzenlenen hibe senedinin hukuki dayanağının bulunmadığını, 3.000m2’lik taşınmazı 10.10.1995 tarihli taksim sözleşmesi ile elde ettiğini ve zilyetlik iddia ettiği taşınmazın hâlihazırda kendisine düşen 7.992 m2 içerisinde kaldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEME KARARI

Fethiye 4. Asliye Hukuk Mahkemesi 11.032020 tarih 2016/16 E., 2020/75 K. sayılı kararı ile, 10 yıllık hak düşürücü süre geçtiği, tazminat yönünden de zamanaşımının geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

B. İstinaf Nedenleri

Davacı vekili istinaf dilekçesinde; dava dilekçesindeki beyanlarını tekrarla dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgede 1984-1987 yılları arasında yapılıp kesinleşen tapulama çalışmalarının, zilyetlik hukuki sebebinin ve taşınmaz satış vaadi olduğunun göz ardı edildiğini, 10 yıllık hak düşürücü sürenin uygulama imkanının bulunmadığını, davanın kabulü gerektiğini belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 17.12.2023 tarih 2023/2559 E., 2023/1679 K. sayılı kararı ile; kadastro tespitinin 29.12.1991 tarihinde kesinleştiği, tazminat (satış bedelinin iadesine) ilişkin talebin ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 146 ıncı maddesine göre 10 yıllık genel zamanaşımı süresine tabi olduğu, zamanaşımı süresinin 29.12.2011 tarihinde dolduğu, davanın ise 25.01.2016 tarihinde açıldığı gerekçesiyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz talebinde bulunmuştur.

B. Temyiz Nedenleri

Davacı vekili temyiz dilekçesinde; zilyetlik devam ettiği müddetçe sürelerin işlemeyeceğini,1983 tarihli sözleşmenin taşınmaz satış vaadi niteliğinde olduğunu ve ifasının mümkün olduğunu, hak düşürücü sürenin uygulama imkanı bulunmadığını belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa bedel istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

3402 sayılı Kanun’un 12/3 üncü maddesi

3. Değerlendirme

... parsel sayılı 62400 m2 miktarlı iki ev han ve tarla nitelikli taşınmazın tapu kaydı, ifraz ve taksim nedeniyle ...’e isabet ettiği, ölümü ile mirasçıları 8/32 payın eşi ..., 3/32’şer payın çocukları ...,..., davacı ... ve davalı ... adına tespit edildiği, tespite itiraz edilmesi üzerine komisyonun 14.12.1990 tarihli kararı ile itirazın reddine, tespit gibi tescile karar verildiği, ilgililere 29.11.1991 tarihinde tebliğ edildiği tutanakta belirtilmek suretiyle tespitin 29.12.1991 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.

Bölge Adliye Mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması HMK'nın 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup özellikle davacı tarafından komisyon kararının kendisine tebliğ edilmediğine veya tebliğin usulsüz olduğuna ilişkin iddiasının bulunmadığı, temyiz konusu da yapılmadığı, tapulama tutanağında tutanağa eklenen belgeler arasında 8 sıra nolu 29.11.1991 tarihli tebliğ mazbatasından bahsedildiği, tutanağın kesinleşmesine ilişkin evrakta ilgililere tebliğ edildiğinin açıkça belirtildiği, bu durumda kadastro tespitinin ilgililere tebliğ edilmek suretiyle 29.12.1991 tarihinde kesinleştiğinin kabulü ile davanın 25.01.2016 tarihinde hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığı gözetildiğinde davacı vekilinin temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeple;

Davacı vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Onama harcı peşin alındığından, yeniden harç alınmasına yer olmadığına,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

12.03.2024 tarihinde kesin olmak üzere oy çokluğuyla karar verildi.

(Muhalefet)

- KARŞI OY -

Dava, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil davasıdır. İlk Derece Mahkemesince (İDM) hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle davanın reddine karar verilmiş, kararın istinafı üzerine Bölge Adliye Mahkemesince (BAM) istinaf başvurusunun esastan reddi yönünde hüküm kurulmuştur. Dairemizin Sayın Çoğunluğunca da anılan hükmün onanmasına karar verilmiştir.

Sayın Çoğunluk ile aramızdaki uyuşmazlık, kadastro tutanağının usulüne uygun olarak kesinleştirildiğinin tespit edilip edilmediği, bu çerçevede İDM'nin yaptığı araştırmanın yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Dava konusu taşınmazın kadastro tespitinin 766 sayılı Tapulama Kanunu'na göre yapıldığı konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Anılan kanun 26. maddesi gereğince düzenlenen tutanaklar askıya çıkarılmakta, askı ilanı süresinde yapılan itirazla 28. madde gereğince kurulan komisyonlarca incelenip karara bağlanmaktadır. Anılan madde uyarınca bu karar tapulama müdürlüğü tarafından itiraz eden ve lehine tapulama tespiti yapılan kişilere Tebligat Kanunu hükümleri uyarınca şahsen tebliğ edilmekte, komisyon kararına karşı 30 günlük dava açma süresi de bu tebliğ tarihinden itibaren başlatılmaktadır. Eğer anılan sürede dava açılmaz ise yine kesinleştirme de bu tebliğ tarihlerine göre yapılmaktadır. Eldeki davada davacının yapılan kadastro tespitine komisyon nezdinde itiraz ettiği ancak dosya arasında bu itirazın sonucunun davacıya ve diğer ilgililere tebliğ edildiğine ilişkin herhangi bir tebliğ evrakına yer verilmediği görülmektedir. Tutanakta söz konusu tebliğin davacıya yapıldığı ve davacının buna itiraz etmediği belirtilmiştir.

Hak düşürücü sürenin kamu düzenine ilişkin olduğu ve bu sürenin geçip geçmediğine ilişkin hususların tarafların ileri sürmesine bağlı olmaksızın resen araştırılması gerektiği hususunda bir tartışma bulunmamaktadır. Netekim Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin istikrarlı kararlarında 766 sayılı Kanun döneminde yapılan kadastro tespitine itirazlarda komisyon kararının aslı ile komisyon kararının tebliğine ilişkin belgelerin dosyaya kazandırılarak buna göre hak düşürücü sürenin tespit edilmesi gerektiği kabul edilmiştir( bkz. 16. Hukuk Dairesinin 10/02/2014, E.2014/355 K.2014/970; 24/05/2016, E.2015/3138, K.2016/5658; 21/06/2021, E.2021/10570 K.2021/5490 sayılı kararları).

Buna göre hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilebilmesi için tutanağın kesinleştiğinin tereddüte mahal bırakılmayacak şekilde tespit edilmesi gerektiği açtıktır. Aksi taktirde anılan süre kanunun hükmüne uygun bir şekilde tespit edilmemiş olacağı gibi bu durum kişilerin hak arama hürriyetleri açısından da önemli hak kayıplarının oluşmasına sebebiyet verebilecektir. Bu itibarla söz konusu tebliğ evraklarının dosyaya kazandırılarak kadastro tespitinin kesinleşme tarihi tam olarak saptanıp ona göre hak düşürücü sürenin geçip geçmediğinin belirlenmesi gerekir.

Açıklanan nedenlerle, söz konusu tebligat evraklarının araştırılarak dosyaya kazandırılması yönünde geri çevirme kararı verilerek dosyanın ikmal edilmesi gerekirken, Sayın Çoğunluğun aksi yöndeki onama görüşüne iştirak edilememiştir.