"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2024/189 E., 2024/305 K.
İLK DERECE MAHKEMESİ : Gümüşhacıköy Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2023/28 E., 2023/205 K.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı ..., dava konusu 199 ada 21 parsel üzerinde bulunan arsa niteliğindeki taşınmazını 22.12.2011 tarihinde ... Şubesine bağış sureti ile devrettiğini, bağış işlemini gerçekleştirmeden önce vakıf bünyesinde çalışanların, özellikle o zamanın ilçe müftüsü ...'ün bağışlanan taşınmaz üzerinde Kur'an kursu açılacağını vaad etmelerine olan güveni ile taşınmazı bağışlamış olduğunu, Almanya'da yaşaması sebebi ile belirli dönemlerde Türkiye'ye ve memleketi Gümüşhacıköy'e gelebildiğini, bağış tarihinden itibaren fırsat bulup Türkiye'ye geldiğinde kursun yapılıp yapılmayacağını sorduğu zaman kendisine "Merkezden cevap bekliyoruz, yazışma halindeyiz" gibi emin ifadelerle vakıf görevlilerinin cevap vermesi üzerine aldatıldığını hiç bir şekilde aklına getirmediğini, ancak 2022 yılının sonlarına doğru Türkiye'de bulunduğu sırada yine bir vakıf görevlisine Kur'an kursuna ne zaman başlayacağını sorduğunda "Ya aslında orası Kur'an Kursu için çok da uygun değil" gibi bir cevapla karşılaştığını, Türkiye'de bulunmaması, yaşı, bilgisizliği ve dini hassasiyeti nedeniyle ve dönemin vakıf görevlilerinin hileli davranışları sonucu taşınmazın davalı vakfa devrilmesinin sağlanmış olduğunu, davalı vakfın vaat etmiş olduğu yüklemeyi yerine getirmediğini ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tesciline, olmadığı takdirde bedele karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı ...; hak düşürücü sürenin geçtiğini, dava konusu gayrimenkulün 22.12.2011 tarihinde Vakıflarına bağışlanarak Vakıf adına tapuya kayıt ve tescil edilmiş olduğunu, bağışlayanın dava dilekçesinde ifade ettiği üzere, her ne kadar yurt dışında yaşıyor olsa da farklı tarihlerde defalarca gidip gelerek taşınmazın üzerine Kur'an Kursu yapılmadığını gördüğünü, 12 yıl boyunca “merkezden cevap bekliyoruz, yazışma halindeyiz” denilerek oyalandığı iddiasının gerçek dışı olduğunu, şartlı bağışın varlığı kabul edilse dahi davacının şartın gerçekleşmediğini görmüş olması nedeniyle buna rıza gösterdiğinin açıkça ortada olduğunu, kaldı ki kayıtlar incelendiğinde taşınmazın bağışı esnasında bir şart koşulmadığının ortaya çıkacağını, taşınmazın Kur’an Kursu yapılmak şartı ile bağışlanmadığını, Vakfın dava konusu gayrimenkulün mülkiyetini davacıdan herhangi bir kayıt ve şart olmaksızın tapuda hibe yoluyla iktisap etmiş olduğunu, bağışta ivazsızlık asıl olup eğer bir mükellefiyet var ise mükellefiyetin hüküm ifade edebilmesi için bağışlananın onu kabul etmesi gerektiğini, (B.K. 291) Vakıflarının ne yazılı ne de sözlü olarak bugüne kadar herhangi bir mükellefiyeti kabul etmemiş olduğunu, davacı tarafın söz konusu bağışlama işleminde Vakıf görevlilerinin hileli davranışları nedeni ile aldatıldığını ileri sürerek davasını Türk Borçlar Kanunu’nun 36. maddesine dayandırmaya çalışarak hak düşürücü süreden kurtulmak istemekte olduğunu, ancak dilekçede davacının ne şekilde kandırıldığına dair bir açıklama olmadığını, bağıştan rücu şartlarının oluşmadığını, yapılan hibe işleminin kanun ve mevzuatlara uygun olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla
; tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde davacının maliki olduğu dava konusu taşınmazı Kur'an kursu yapılması koşuluyla 2011 yılında davalı vakıfa bağışladığını, bağışlama koşulunun yerine getirilmediğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini talep ettiği ve her ne kadar resmi akitte şartsız bağış olduğu yazılmış ise de bağışlamada tarafların gerçek iradesinin önem taşıdığı, tanık anlatımlarına göre davacının taşınmazı Kur'an kursu yapılması için bağışladığı, mevcut koşullarda bağışın koşullu yapıldığının kabulü gerekeceği, bugüne dek bağışlanan taşınmaz üzerine Kur'an kursunun yapılmadığı, haklı bir sebep olmaksızın davalının yüklemeli bağışın gereğini yerine getirmediği, makul sürenin aşıldığı, rücu şartlarının olayda oluştuğu, davalı tarafın bağıştan rücu koşulunun gerçekleştiğini davacının daha önce öğrendiğine ilişkin belge sunamadığı gibi, dinlenen tanık anlatımlarında bağıştan rücu koşullarının gerçekleştiğini daha önceden öğrendiklerini kabule elverişli net ve kanaat verici bir beyan bulunmadığından davacının beyanına itibar edilerek 2022 yılının son döneminde bağıştan rücu koşullarının gerçekleştiğini öğrendiğinin ve dava tarihinin 15.02.2023 olduğu göz önünde bulundurulduğunda davanın hak düşürücü süre içerisinde açıldığının kabul edildiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili temyiz dilekçesi ile; hak düşürücü sürenin geçtiğini, ancak Yerel Mahkemece bu konudaki itirazlarının göz ardı edildiğini, dava konusu gayrimenkulün, 22.12.2011 tarihinde bağışlanarak vakıf adına tapuya kayıt ve tescil edildiğini,
şartlı bağışın varlığı kabul edilse dahi davacının şartın gerçekleşmediğini görmüş olması nedeniyle buna rıza gösterdiğinin açıkça ortada olduğunu, kaldı ki kayıtlar incelendiğinde taşınmazın bağışı esnasında bir şart koşulmadığının açıkça ortaya çıkacağını, davacının soyut ve mesnetsiz beyanlar haricinde iddiasını ispatlayacak hiçbir yazılı delil veya belge sunulamadığını,
davacı taraf aldatıldığını iddia etse de böyle bir durumun söz konusu olmadığını,
bağıştan rücu şartlarının oluşmadığını, davacı tarafın asıl amacının taşınmazı tekrar iktisap edip taşınmaz üzerinde kazı çalışması yapmak olduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Dava, bağıştan rücu hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedel istemine ilişkindir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; dava konusu 199 ada 21 parsel sayılı, 658 metrekare yüz ölçümlü, arsa vasıflı taşınmazın tamamı davacı ... adına kayıtlı iken 22.11.2011 tarihinde kayıtsız, şartsız ve bedelsiz olarak davalı ... Vakfına bağış suretiyle devredildiği anlaşılmaktadır.
TBK'nın "Bağışlamanın geri alınması" başlıklı 295. Maddesinde (818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 244. maddesi) "Bağışlayan, aşağıdaki durumlardan biri gerçekleşmişse, elden bağışlamayı veya yerine getirdiği bağışlama sözünü geri alabilir ve bağışlananın istem tarihindeki zenginleşmesi ölçüsünde, bağışlama konusunun geri verilmesini isteyebilir:
1.Bağışlanan, bağışlayana veya yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse.
2.Bağışlanan, bağışlayana veya onun ailesinden bir kimseye karşı kanundan doğan yükümlülüklerine önemli ölçüde aykırı davranmışsa.
3.Bağışlanan, yüklemeli bağışlamada haklı bir sebep olmaksızın yüklemeyi yerine getirmemişse" düzenlemeleri mevcuttur.
Hemen belirtmek gerekir ki, Yasa Koyucu TBK'nın 295. Maddesinin (818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 244. maddesi) birinci ve ikinci fıkraları hükmüyle mirastan ıskat sebeplerini düzenleyen 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 510. maddesi arasında paralellik sağlamış, bağıştan yararlanan kişiyi bağışlayanın devamlı baskısından kurtarmak istemiştir. Gerçekten basit olayların dönme (rücu) nedeni sayılması, yukarıda değinilen mahzurun yanında, açıklanan yasa maddelerinde izlenen amaca aykırı bir durum yaratacağı gibi hak ve adalet duygularını da zedeler. Bu itibarla her iki madde hükümleri birlikte değerlendirilerek olayların kapsamları, nitelikleri, özellikle vahamet derecelerinin göz önünde bulundurulması zorunludur.
Somut olayda; davacının çekişme konusu taşınmazı üzerine Kur'an kursu yapılması şartı ile bağış yoluyla taşınmazını davalıya temlik ettiğini, ancak şartın yerine getirilmediğini ileri sürmek suretiyle eldeki temyize konu davayı açtığı, Mahkemece de dinlenen tanık beyanları hükme esas alınarak bağış işleminin Kur'an kursu yapılması şartı ile gerçekleştirildiği, ancak şartın yerine getirilmediği kabul edilmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulduğu, ne var ki varılan sonucun dosya kapsamına uygun düşmediği anlaşılmaktadır.
Şöyle ki; dava konusu 199 ada 21 parsel sayılı taşınmaza ilişkin resmi senette bağış işleminin kayıtsız, şartsız ve bedelsiz olarak yapıldığının yazılı olduğu, davacının da taşınmaz üzerine Kur'an kursu yapılacağına ilişkin yazılı bir delil ibraz edemediği, maddi delillerle desteklenmeyen soyut tanık anlatımlarının ispata yeterli sayılamayacağı, sonuç itibariyle bağıştan rücu koşullarının eldeki davada gerçekleşmediği gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
16.04.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.