"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2023/1534 E., 2024/221 K.
İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul 29. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2022/332 E., 2023/89 K.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı İdare vekili; dava konusu 1920 ada 9 (2755 ada 13 parsel) sayılı Sultan Beyazıt Vakfından mukataalı arsa vasıflı taşınmazın imar uygulamasına tabi tutularak 2755 ada 13 parsel olduğunu, taşınmazın 27/90 payının Hazine adına, 63/90 payının malik hanesi açık iken Beyoğlu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 2001/162 E., 2001/481 K. sayılı ilamına dayalı olarak Hazine adına tapuya tescil edildiğini, 2755 ada 12 parsel sayılı taşınmazın da aynı şekilde Hazine adına kayıtlı iken vakıf adına tesciline karar verildiğini ileri sürerek 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 17. maddesi gereğince taşınmazın tamamının tapu kaydının iptali ile vakfı adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Mahmut Dal ve arkadaşları tarafından dava konusu taşınmaza ilişkin imar affı kapsamında tapu tahsis belgeleri bulunduğundan bahisle asli müdahale talep edilmiş, müdahiller tarafından açılan İstanbul 21. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/154 Esas sayılı dava ve 3. kişilerce açılan İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/166 Esas sayılı dava eldeki dava ile birleştirilmiş, bilahare Mahkemece 19.09.2019 tarihinde asli müdahillerin davasının ve birleştirilen davaların tefrikine karar verilmiştir.
II. CEVAP
Davalı Hazine vekili; vakfın türünün tespit edilmesi gerektiğini, taşınmazın vakıf malı olup olmadığının belirlenmesi, vakfiyesinin incelenmesi, vakfiyedeki amacına uygun kullanılıp kullanılmadığı ve vakıf şerhinin ne zaman işlendiğinin tespiti ile tüm araştırmaların yapılması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEME KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 12.10.2017 tarih ve 2014/407 Esas, 2017/355 Karar sayılı davanın kısmen kabulüne ilişkin kararına karşı taraf vekilleri tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince eksik araştırma ve davaların ayrılması gerektiği gerekçesiyle karar kaldırılarak dosya Mahkemesine gönderilmiş, Mahkemenin 11.12.2020 tarih 2018/533 Esas, 2020/611 Karar sayılı davanın reddine ilişkin kararına karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince dava konusu taşınmazın değeri belirlenerek harç ikmal edilmesi gerektiği gerekçesiyle karar kaldırılarak Mahkemesine gönderilmiş, Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davaya konu Sultan 2. Bayezid Vakfı'nın gayr-i sahih vakıf olduğu, taşınmazın 27/90 payının 09.04.1974 tarihinde Hazine adına tescilinin o tarihte yürürlükte bulunan 2762 sayılı Vakıflar Kanunu'nun 29. maddesine uygun olduğu için yapılan tescilin yerinde olduğu, taşınmazın geri kalan 63/90 payının ise öşür bedelinin vakfedildiği için mukataalı arazi olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; vakfın gayri sahih vakıf olduğu, 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 17. maddesi şartları oluşmadığından istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/(1)-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesine; alınan bilirkişi raporunun yetersiz olduğunu, taşınmazın vakfına dönmesi gerektiğini, davalı adına tescile ilişkin genel düzenleme yerine vakıf adına tescile ilişkin özel düzenlemeye öncelik verilmesi gerektiğini, Hazinenin 1983 sonrası hiçbir hakkı kalmadığını, taşınmazın Sultan Beyazıt Vakfından mukataalı olduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Dava, 5737 sayılı Vakıflar Kanunu'nun 17. maddesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 2755 ada 13 parsel sayılı taşınmazın imar uygulaması sonucu tescil edildiği, öncesinde 1920 ada 9 parsel olduğu, anılan taşınmazın İstanbul 15. Asliye Hukuk Mahkemesinin Kadastro Mahkemesi sıfatıyla verdiği 20.09.1972 tarihli ve 1969/24 Esas, 1972/294 Karar sayılı kararıyla 27/90 payının metruken Hazine adına tesciline, 63/90 payının ise malik hanesinin açık bırakılmasına karar verildiği, bu kararın 28.06.1973 tarihinde kesinleştiği ve karara dayalı olarak 9 parsel sayılı taşınmazın 27/90 payının Hazine adına 09.04.1974 tarihinde tescil edildiği, 63/90 payının ise malik hanesinin açık bırakıldığı, 1988 tarihinde imar işlemi ile taşınmazın 13 parsel numarası ile tescil edildiği ve mülkiyet durumlarının aynen imar parseline aktarıldığı, bilahare eldeki davanın davalısı Hazine tarafından açılan Beyoğlu 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 04.07.2001 tarihli 2001/162 Esas, 2001/481 Karar sayılı davasında yapılan yargılama neticesinde, 13 parsel sayılı taşınmazda malik hanesi açık bulunan 63/90 pay yönünden kayyımla idare süresinin dolduğu ileri sürülerek tapu iptali ve tescil istekli olarak açılan davanın kabulüne karar verildiği, bu karara dayalı olarak da taşınmazdaki 63/90 payın 20.08.2002 tarihinde Hazine adına tescil edildiği ve bu şekilde davalı Hazinenin taşınmazın tamamının maliki haline geldiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; mutasarrıf iken malik olan kişilerin mirasçı bırakmadan ölmeleri üzerine taşınmazları 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 501. (eski Medeni Kanun'un 448.) maddesi uyarınca son mirasçı sıfatıyla Hazineye kalır. Ancak yasa koyucu, öncesi vakıf olan taşınmazların vakfına (aslına) dönmesini daha uygun görmüş, bazı ayrıcalıklar dışında Hazineye intikal yolunu kapatmak istemiştir. İşte bu nedenle 22.09.1983 tarihli 2888 sayılı Yasa'nın 2. maddesiyle 2762 sayılı Yasa'nın 29. maddesini değiştirip ayrıca ikinci bir fıkra ekleyerek TMK'nın 501. maddesindeki Hazinenin mirasçı olacağı yönündeki genel hükmünden ayrılmış, "mülkiyeti mutasarrıfa geçmiş olan taşınmazlarda maliklerin bu Yasa'nın yürürlük tarihine kadar ölmeleri üzerine son mirasçı sıfatıyla Hazineye intikal edip de tapu kaydına bağlanmış bulunanlar ayrık bırakılarak işlenmemiş olan taşınmazların mahlulen vakfına rücu edeceği" kuralını getirmiştir. Yukarıda belirtilen Yasa hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, 2888 sayılı Yasa'nın yürürlük tarihi olan 24.09.1983 tarihinden sonra aslı vakıf olan taşınmazların Hazineye geçmesine yasal olanağın kalmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki; bütün bu yasal düzenlemeleri içeren 2762 sayılı Vakıflar Kanunu, 27.2.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5737 sayılı Kanun'un 80. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış ve yeni 5737 sayılı Kanun'un 17. maddesi ile “Tasarruf edenlerin veya maliklerin mirasçı bırakmadan ölümleri, kaybolmaları, terk ve mübadil gibi durumlara düşmeleri halinde icareteynli ve mukataalı taşınmaz malların mülkiyeti vakfı adına tescil edilir.” düzenlemesine yer verilmek suretiyle taşınmazların Hazineye intikal yolu kapatılmış bulunmaktadır. Esasen, anılan bu hükmün kamu düzeniyle ilgili kazanılmış hakları bertaraf etmeyeceği tartışmasız olup çekişmelerde bu hususun göz ardı edilemeyeceği de kuşkusuzdur.
Somut olaya gelince; çekişme konusu 13 parsel sayılı taşınmazda davalı Hazine’nin 27/90 payını İstanbul 15. Asliye Hukuk Mahkemesinin Kadastro Mahkemesi sıfatıyla verdiği 20.09.1972 tarihli ve 1969/24 Esas, 1972/294 Karar sayılı kararla edindiği ve bu karara dayanarak anılan payın 09.04.1974 tarihinde Hazine adına tescil edildiği, kalan 63/90 payın ise Beyoğlu 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 04.07.2001 tarihli 2001/162 Esas, 2001/481 Karar sayılı kararına dayalı olarak 20.08.2002 tarihinde Hazine adına tescil edildiği; anılan bu olgular yukarıda açıklanan ilkeler ile birlikte değerlendirildiğinde, çekişme konusu 13 parsel sayılı taşınmazın 27/90 payının davalı Hazine adına 2762 sayılı Kanun'un 2888 sayılı Kanun ile değişik 29. maddesinin yürürlük tarihinden önce, 09.04.1974 tarihinde tescil edildiği, bu nedenle 5737 sayılı Kanun'un 17. maddesinin uygulanamayacağı gözetildiğinde, anılan pay yönünden Hazinenin iktisabının korunarak davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığına göre dava konusu 13 parsel sayılı taşınmazın davalı Hazine adına kayıtlı 27/90 payı yönünden temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler yerinde görülmemiştir.
Davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince; Sultan Beyazıt Vakfı'nın sahih vakıflardan olduğu ve çekişme konusu taşınmazın aslının vakıf olduğu, 5737 sayılı Kanun'un 17. maddesindeki koşulların gerçekleştiği gözetilerek dava konusu taşınmazdaki 63/90 pay yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği açıktır.
Hal böyle olunca; dava konusu taşınmazdaki 63/90 pay yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı ... İdaresi vekilinin dava konusu taşınmazdaki 27/90 pay yönünden temyiz itirazlarının reddine,
Davacı ... İdaresi vekilinin dava konusu taşınmazdaki 63/90 pay yönünden temyiz itirazının kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde temyiz eden davacıya iadesine,Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,22.01.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.