"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2019/2739 E., 2021/2409 K.
HÜKÜM/KARAR : Kabul/Esastan Ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : Yüksekova 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2015/898 E., 2019/651 K.
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı Hazine vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I .DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde, Hakkari ili ... ilçesi ... köyünde yapılan kadastro çalışmaları sonucu 120 ada 37 parsel sayılı taşınmazın hatalı olarak Hazine adına tespit ve tescil edildiğini, taşınmazın atalarından davacıya kaldığını, davacı tarafın 70-80 yılı aşkın süredir taşınmaza zilyet olduklarını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya tescilini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde, davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEME KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davacının zilyetliğinin dedelerinden babasına ve babasının sağlığında kendisine geçmesi suretiyle iyi niyetli ve malik sıfatıyla zilyetlik olup halen de devam ettiği, belirtmelik tutanağında ismi geçenlerin dava konusu taşınmazın kuzeyinde yer aldığı, bu nedenle o şahısların taşınmazla bağlantısının olmadığı, davalı Hazinenin toprak tevzi sonucu oluşan 1963 tarihli tapu kaydı öncesinde Kadastro Kanunu'nun 14 ve 46 ncı maddeleri, Türk Medeni Kanunu'nun 713 üncü maddesinde belirlenen 20 yıl süreyle davasız ve aralıksız olarak malik sıfatıyla zilyetlik koşullarının davacı lehine oluştuğunun ispatlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Nedenleri
Davalı Hazine vekili istinaf dilekçesinde; davanın süre yönünden reddedilmesi gerektiğini, mera vasfı taşıyan taşınmazların kamu malı olduğunu, özel mülkiyete konu edilemeyeceğini, kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlikle mülk edinilemeyeceğini, davacının iyi niyetli olmadığını, çekişmeli taşınmazla ilgili vergi kaydı ibraz etmesi gerektiğini, eklemeli zilyetliğe dayanmakta ise önceki zilyetlerden kendisine olan geçişleri somut belgelerle ispatlaması gerektiğini, aynı çalışma alanı içerisinde zilyetlikle iktisap edilen taşınmazların araştırılması gerektiğini, sulu ve kuru toprak ayrımının 3083 sayılı Yasa hükümlerine göre belirlenmesi gerektiğini, kesinlik içermeyen bilirkişi raporu ve yanlı mahalli bilirkişi beyanları doğrultusunda verilen kararın hukuka aykırı olduğunu, yerleşim yerine uzak, mülkiyet güvencesi yönünden sorunlu olan taşınmaz için belirlenen bedelin yüksek olduğunu, sulu tarım arazisi olarak kabul edilmeyen, davacı tarafından mera bitki özelliği tahrip edilen taşınmazın değerinin davacı tarafından fazla belirlendiğini, ayrıca taşınmazın belediye emlak vergisi birim fiyatı üzerinden değerlendirilmesinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek hükmün kaldırılmasını istemiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, İlk Derece Mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davalı Hazine vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı Hazine vekili temyiz dilekçesinde özetle; İlk Derece Mahkemesi ve Bölge Adliye Mahkemesi kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek istinaf dilekçelerindeki taleplerini tekrar ile kabul kararının hükmen bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 190 ıncı maddesi; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 6 ıncı maddesi; 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 20 inci ve 46/1 ve 2 inci maddesi; 4753 ve 5618 sayılı toprak tevzi çalışmalarının usul ve esaslarına ilişkin Yasa hükümleri.
3. Değerlendirme
Hakkari ili, ... ilçesi, ... Köyünde 2007 yılında yapılan kadastro çalışmaları sonucu 120 ada 37 parsel sayılı 8.468,71 m² yüz ölçümlü taşınmaz 19.11.1963 tarih 791 sıra nolu toprak tevzi tapu kaydı nedeniyle tarla vasfı ile Hazine adına tespit edilmiş, ...’ın Kadastro Mahkemesine açtığı tespite itiraz davası sonucu keşif gideri yatırılmadığından tespit gibi tesciline karar verilmesi üzerine hükmen Hazine adına tescil edilmiştir.
Mahkemece, 4753 sayılı Yasa ile 1963 yılında oluşan Hazine tapusunun tesis tarihine kadar davacı ve bayileri lehine 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14 üncü ve 46 ncı maddelerinde öngörülen koşulların gerçekleştiği kabul edilmek sureti ile hüküm kurulmuş ise de varılan sonuç dosya kapsamına uygun değildir.
Dava konusu taşınmazın tespitine esas 19.11.1963 tarih ve 791 no'lu Hazine tapusu taşınmazın kaçak ve yitik kişilerden metruk olması nedeni ile oluşmuştur. Bu durumda davacı tapu kaydının oluştuğu tarihe kadar Kadastro Kanunu'nun 14 üncü ve 46 ncı maddelerindeki şartların lehine oluştuğunu kanıtlamak zorundadır. Dava konusu 120 ada 37 parsel sayılı taşınmaz toprak tevzi çalışmaları sırasında komisyonca 168 parsel sayılı taşınmaz olarak belirtilip 9.000 m2 yüz ölçümü ile Hazine adına tapuya tescil edilmiştir. 197 belirtme numarası ile işgalci olarak Şemsu Han'ın gösterildiği,kadastro tutanağında işgalci olarak Hamza Han ve Sayim Han'ın gösterildiği, kadastro tespitinin Hazine adına yapılması üzerine tespite itiraz eden Hamza Han’ın Kadastro Mahkemesine açtığı dava sonucunda keşif gideri yatırılmadığından davanın reddine karar verildiği ve taşınmazın hükmen tespit gibi tesciline karar verildiği anlaşılmaktadır.
Her ne kadar Mahkemece taşınmazın kaçak ve yitik kişilerden metruk olup olmadığı hususu yeterince araştırılmamış ise de davacı taraf hem belirtme tutanağında hem de kadastro tutanağında işgalci olarak belirtilen şahıslar arasındaki akdi ya da irsi ilişkiyi ispat edememiştir. Keşifte dinlenen mahalli bilirkişiler ile zilyet tanıkları taşınmazın davacının dedesinden babasına babasından da davacıya kaldığını beyan etmiş iseler de neden işgalci olarak başka şahısların gösterildiği hususu açıklanmamıştır. Mahkeme gerekçesinde, belirtme ve kadastro tutanağında işgalci olarak gösterilen şahısların çekişmeli taşınmazın kuzeyinde yer aldığı yazılı ise de bu taşınmazların hangisi olduğu açıkça belirtilmediği gibi dosya kapsamından bu hususun ispat edildiği de anlaşılamamıştır.
Davacının toprak tevzi suretiyle oluşan tapu kayıt tarihi olan 1963 yılına kadar fasılasız nizasız olarak 20 yıl malik sıfatıyla ekonomik amaca uygun zilyet olduğunu ispat etmek zorunda bulunduğu, belirtme tutağında işgalci olarak belirtilen Şemsu Han ile kadastro tutanağında işgalci olarak belirtilen Hamza Han ve Sayim Han’ın aynı soydan gelmesi nedeni ile zilyetlik hususunda Hamza Han ile davacı arasında anlaşmazlık çıktığının kabulü gerekir.
O halde, İlk Derece Mahkemesince dinlenen mahalli bilirkişi ve tanıkların gerek belirtme tutanağı gerekse kadastro tutanağında işgalci olarak belirtilen şahıslar ile davacı arasındaki akdi ya da ırsi ilişkisi hakkında beyanda bulunmadıklarından bu husus davacı tarafça ispatlanamamış, zilyetliğin yasada aranan nizasız ve fasılasız olma şatının davada gerçekleşmemesi nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olmuştur.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı Hazine vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373/1 inci maddesi uyarınca temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Temyiz eden davalı Hazine harçtan muaf bulunduğundan bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 27.02.2024 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
- KARŞI OY -
Dava, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil davasıdır. İlk Derece Mahkemesince (İDM) davanın kabulüne karar verilmiş, kararın istinafı üzerine Bölge Adliye Mahkemesince (BAM) Hazinenin istinaf talebinin esastan reddi yönünde hüküm kurulmuştur. Dairemizin Sayın Çoğunluğunca ise davanın reddedilmesi gerektiğinden bahisle İDM kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Sayın Çoğunlukla aramızdaki uyuşmazlık, davacının davasının reddedilmesi gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Sayın Çoğunlukça davacının davasını ispatlayamadığı, belirtmelik ve kadastro tutanağında adı geçen kişiler ile davacı arasındaki akti veya ırsi ilişkinin ortaya konulamadığı gerekçesine dayanılarak davanın reddedilmesi gerektiği yönünde bozma yapılmıştır.
Hazine adına oluşan tapu 1963 tarihli olup, davacı tarafın bayileriyle birlikte 1963'ten geriye doğru 20 yıl boyunca dava konusu yerde zilyet olduğunu ispatlaması gerekmektedir. Dosya arasında kazandırılan hava fotoğrafı üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi neticesinde dava konusu yerin 1968 tarihinde de tarımsal amaçlı kullanıldığı, sürülü olduğu ve taşınmazın tüm sınırlarının sabit olduğu bildirilmiştir. 1968 tarihinden sonraki hava fotoğrafları da aynı yöndedir. Mahalinde dinlenen tüm mahalli bilirkişileri genellikle 1956 tarihinden sonraki durumu şahsen müşahade ettiklerini, büyük dedelerinden duydukları kadarıyla ise dava konusu taşınmazın anılan tarihten önce de davacının dedesi ... ve babası ... tarafından kullanıldığını ondan da davacıya geçerek davacı tarafından zilyetliğin sürdürüldüğünü ifade etmişlerdir. Mahalli bilirkişiler ayrıca dava konusu yerin meçhul şahıslardan metruken kalan yerlerden olmadığını ifade etmişlerdir.
Ziraat Bilirkişisi raporunda da dava konusu taşınmazın tarım arazisi olduğu bildirilmiştir.
Dosyaya kazandırılan bu deliller karşısında davacının davasını kesin olarak ispatlayamadığını söylemenin erken bir değerlendirme olacağı ve bu nedenle Sayın Çoğunlukça davanın reddedilmesi gerektiği yönünde kesin bozma yapılmasının uygun olmadığı düşünülmektedir. Zira tüm mahalli bilirkişiler dava konusu taşınmazın davacı ve bayilerince kullandığını ifade ettikleri gibi alınan 1968 tarihli hava fotoğrafı da söz konusu durumu doğrulamaktadır. Burada zilyetliğin 1943 yılından itibaren bulunduğunun ispatlanması gerektiği açık olmakla birlikte anılan tarihin çok eski olması nedeniyle bu durumu gözlem yoluyla bilebilecek mahalli bilirkişilerin bulunmamasının doğrudan mülkiyet iddiasında bulunan davacı birey alehine yorumlanmasının Anayasadaki temel hakların geniş yorumlanması gerektiği ilkesi ile bağdaştırılması pek mümkün görünmemektedir.
Öte yandan dosyada dinlenen mahalli bilirkişiler büyük dedelerinden duyduklarına göre de dava konusu yerin davacı ve bayileri tarafından kullanıldığını beyan etmişlerdir. Bu bağlamda da zilyetliğin başlangıç tarihinin eski olması nedeniyle mahalli bilirkişi bulunamamasının doğrudan davacı birey alehine yorumlanmaması gerekir.
Diğer taraftan dava konusu taşınmazın 1968'ten önceye ait fotoğraflarının bulunup bulunmadığı da önem arzetmektedir. Bu nedenle, davanın reddedilmesi gerektiği yönünde bir kesin bozma yapılması yerine 1968 tarihinden önce hava fotoğrafı var ise bunların celb edilerek davanın aydınlatılması bu çerçevede bir araştırma bozması yapılmasının daha uygun olacağı değerlendirilmektedir.
Ayrıca davacıyla belirtmelik tutanağı ve kadastro tutanağındaki ismi geçen zilyet arasında akti ve ırsi ilişkinin ispatlanamaması da kategorik olarak davanın reddedilmesini gerektirmez. Kadastro tutanağı ve belirtmelik tutanağının aksi her türlü delille ispat edilebilir. Dolayısıyla sırf anılan tutanaklardaki kişiler ile davacı arasında akti veya ırsi bir ilişki kurulamaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği yönündeki bozma düşüncesine de katılmak mümkün olmamıştır.
Açıklanan nedenlerle davanın ispatlandığı gerekçesiyle kabul yönündeki BAM kararının onanması veya açıklığa kavuşturulması gereken yönler nedeniyle araştırma bozması yapılmasıyla yetinilmesi gerekirken, davanın reddedilmesi yönündeki Sayın Çoğunluğun kesin bozmasına iştirak edilememiştir.