Logo

1. Hukuk Dairesi2024/2010 E. 2024/3229 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil davasında davacının zilyetlik şartlarını sağlayıp sağlamadığı hususunda yaşanan hukuki uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Davacının, köy yerleşik alanı içindeki taşınmaz üzerinde ekonomik amaca uygun zilyetlik şartlarını taşımadığı, davacı lehine zilyetlikle kazanım koşullarının oluşmadığı ve tanık beyanları ile zilyetliğin ispatının mümkün olmadığı değerlendirilerek, yerel mahkeme kararının kaldırılıp davanın reddine karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2023/851 E., 2023/1554 K.

HÜKÜM/KARAR : Kabul/Kabul- Karar Kaldırılarak Dava Ret

İLK DERECE MAHKEMESİ : Şiran Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2022/95 E., 2023/51 K.

Taraflar arasındaki kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı Hazine vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile kararın kaldırılması suretiyle yeniden hüküm kurularak davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ...'nin ... köyünde ikamet ettiğini, köyde kadastro çalışmaları sırasında bir taşınmazının eksik yazıldığını, müvekkili adına kayıtlı olan ... köyü 128 ada 2 parselin yanında bulunan 128 ada 1 parsel sayılı taşınmazın Hazine adına tespit ve tescil edildiğini, ancak müvekkiline ait taşınmazın bir kısmının komşu parsel olan 1 parsel sayılı taşınmazın içinde tespit ve tescil edildiğini belirterek Şiran ilçesi,... köyünde bulunan 128 ada 1 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile keşifte gösterecekleri kısmın bu parselden ayrılarak müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının açtığı davanın yasal ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davaya konu taşınmaza ait kadastro tutanağı incelendiğinde yapılan kadastro işleminin dava açılmaksızın kesinleştiğini, kadastro tutanağında yazan edinme sebebinde de açıkça belirtildiği üzere taşınmazın tamamının kadastro işlemi öncesinde kayıtlı malikinin bulunmadığını, davacının iddialarının bu yönüyle haksız ve dayanaksız olduğunu, taşınmaz sınırlarının kesin ve belirgin olduğunu, dolayısıyla davacıya ait 128 ada 2 parsel sayılı taşınmazın bir kısmının 128 ada 1 parsel sayılı taşınmaza kaydırılarak tesis ve tescil edildiği iddiasının da haksız ve dayanaktan uzak olduğunu, taşınmazlar arasında zamanla ve işlenmekle kendiliğinden oluşan doğal sınırların bir anda müdahale olmaksızın kaydırılmasının mümkün olmadığını, yapılan kadastro öncesinde ve sonrasında dava konusu taşınmazın miktarının ne kadar olduğu belirtilmediğini, bu iddiaların dayandığı bir tapu kaydının da sunulmadığını, ilgili kısmın kadimden beri Hazineye ait olduğunu ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

III. MAHKEME KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 27.12.2021 tarihli ve 2020/72 Esas, 2021/122 Karar sayılı kararıyla; taraf tanıkları ve mahalli bilirkişilerin tutarlı beyanları göz önünde bulundurularak dava konusu taşınmaz bölümlerinin kadastro tespitinden önce davacının zilyetliğinde olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Kaldırma Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin 22.04.2022 tarihli ve 2022/554 Esas, 2022/497 Karar sayılı kararıyla; Yerel Mahkeme tarafından davanın kabulüne karar verilmiş ise de yapılan inceleme ve araştırmanın hüküm vermeye elverişli olmadığı, dava konusu taşınmaz bölümünün köy yerleşik alanı içerisinde kaldığı ve kadastro sırasında ham toprak vasfıyla tespit edildiğinin sabit olduğu, ziraat bilirkişi raporunda çekişmeli taşınmazın uzun zamandır herhangi bir şekilde işlenmediğinin belirtildiği, dolayısıyla, çekişmeli taşınmazın zilyetlikle iktisap edilebilmesi için imar-ihya edilmesine ya da tarımsal faaliyette bulunulmasına gerek bulunmamakla birlikte davacıya özgülendiği ve davacının sahiplenme iradesini gösteren nizasız, fasılasız ve malik sıfatıyla yirmi yılı aşkın süre devam eden zilyetlik koşullarının oluşup oluşmadığı, bu kapsamda çekişmeli taşınmaz bölümünün doğal ya da yapay herhangi bir ayırıcı unsurla çevre arazilerden ayrılıp ayrılmadığı, çekişmeli taşınmaz bölümünün sadece davacı tarafından mı kullanıldığı, kullanılmakta ise ne şekilde, hangi tasarruflarla ve ne zamandan beri kullanıldığı, çekişmeli taşınmaz bölümünün başkaları tarafından kullanılmasına davacının engel olup olmadığı, özetle davacının çekişmeli taşınmaz bölümünü sahiplenip sahiplenmediğinin ve bu kısmın davacıya özgülenip özgülenmediğinin kesin olarak saptanması gerektiği, ne var ki mahallinde yapılan keşifte alınan yerel bilirkişi ve tanık beyanlarının bu noktada yetersiz olduğu ve açıklandığı şekilde davacının taşınmazdaki zilyetliğine ilişkin ayrıntılı beyan alınmadığı, taşınmazın davacıya ne şekilde intikal ettiğinin de sorulmadığı, ayrıca, bilirkişi raporlarında 128 ada 1 parsel sayılı taşınmaz içerisindeki kısmın kuzey ve kuzeydoğu sınırının eski yıllarda kuru taş duvarla çevrildiği, zeminde taş duvarın bir kısmının sabit, bir kısmının yıkık olduğu belirtilmesine rağmen belirtilen duvarın krokide işaretlenmediği, keşifte dinlenilen yerel bilirkişi ve tanıkların duvara ilişkin beyanlarına başvurulmadığı, bunun yanı sıra, davacı adına aynı çalışma alanı içerisinde belgesizden tespit ve tescil edilen başkaca taşınmaz bulunup bulunmadığının araştırılmadığı, varsa bu taşınmazların tespit tutanakları ve dayanakları ile dava dosyalarının temin edilmediği, bu nedenle de 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14 üncü maddesinde yazılı yüzölçüm sınırlamasının aşılıp aşılmadığı saptanmadan karar verildiği, doğru sonuca varılabilmesi için öncelikle, 128 ada 1 parsel sayılı taşınmaza komşu 2, 3 ve 7 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının dosya arasına alınması, davacı adına aynı çalışma alanı içerisinde belgesizden tespit ve tescil edilen başkaca taşınmaz bulunup bulunmadığınun araştırılması, varsa bu taşınmazların tespit tutanakları ve dayanakları ile dava dosyalarının temin edilmesi, talebin 3402 sayılı Kanun'un 14 üncü maddesinde yazılı yüzölçüm sınırlamasını aşıp aşmadığının saptanması gerektiği, mahallinde yöreyi iyi bilen, elverdiğince yaşlı, yansız ve davada yararı bulunmayan şahıslar arasından seçilecek en az üç kişilik yerel bilirkişi kurulu ve tüm taraf tanıkları ile fen ve ziraat bilirkişilerinin katılımıyla yeniden keşif yapılması, yerel bilirkişi ve tanıklara çekişmeli taşınmaz bölümünün evveliyatı itibariyle kime ait olduğu, önceki vasfının ne olduğu, kimden kime ne zaman ve ne şekilde intikal ettiği, kim tarafından ne zamandan beri ve hangi tasarruflarla kullanıldığı, kullanım süre ve şeklinin ne olduğu, kullanımın herhangi bir niza ve fasılaya uğrayıp uğramadığı, çekişmeli taşınmaz bölümünün davacı tarafça sahiplenilip sahiplenilmediğinin araştırılması, önceki raporlarda belirtilen duvar krokide işaretlenerek keşifte dinlenilecek mahalli bilirkişi ve tanıkların bu hususta beyanlarına başvurulması, taşınmaz bölümü ile çevre araziler arasında doğal ya da yapay herhangi bir ayırıcı unsur bulunup bulunmadığı hususlarının etraflıca sorulup maddi olaylara dayalı olarak açıklattırılması, beyanlar arasındaki çelişkilerin gerektiğinde yüzleştirme yapılmak suretiyle giderilmesi, çelişkilerin giderilememesi halinde hangi beyana neden üstünlük tanındığının gerekçesinin karar yerinde açıklanması gerektiği, ayrıca yerel bilirkişi ve tanık beyanlarının doğruluğunun komşu parsellerin kadastro tutanak ve dayanaklarıyla denetlenmesi, komşu parsellere uygulanan kayıtlar varsa bu kayıtlarda çekişmeli taşınmaz yönünün ne şekilde ve kimin arazisi olarak gösterildiğine bakılması, ziraat bilirkişisinden çekişmeli taşınmaz bölümünün önceki ve şimdiki niteliğini, toprak yapısını, bitki örtüsünü, eğimini, kullanım şekli ve süresini, çekişmeli taşınmaz bölümü ile çevre araziler arasında doğal ya da yapay ayırıcı unsur bulunup bulunmadığını, çekişmeli taşınmaz bölümünün davacı tarafından sahiplenildiğini ve bu bölümün davacıya özgülendiğini gösteren herhangi bir emare bulunup bulunmadığını açıklayan bilimsel verilere dayalı ayrıntılı rapor aldırılması, düzenlenecek rapora çekişmeli taşınmaz bölümünün dört yönden çekilmiş yakın plan renkli fotoğraflarının eklenmesi, bundan sonra da toplanmış ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre yeniden bir karar verilmesi gerektiği, Mahkemece bu bu hususlar gözardı edilerek eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesinin isabetsiz olduğu gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.

C. İlk Derece Mahkemesince Kaldırma Kararı Sonrasında Verilen Karar

İlk Derece Mahkemesinin 07.02.2023 tarihli ve 2022/95 Esas, 2023/51 Karar sayılı kararıyla; keşif esnasında mahalli bilirkişilere ve tanıklara dava konusu taşınmazın davacıya özgülenip özgülenmediği ve davacının sahiplenme iradesini gösteren nizasız, fasılasız ve malik sıfatıyla yirmi yılı aşkın süre devam eden zilyetlik koşullarının oluşup oluşmadığı, bu kapsamda çekişmeli taşınmaz bölümünün doğal ya da yapay herhangi bir ayırıcı unsurla çevre arazilerden ayrılıp ayrılmadığı, çekişmeli taşınmaz bölümünün sadece davacı tarafından mı kullanıldığı, kullanılmakta ise ne şekilde, hangi tasarruflarla ve ne zamandan beri kullanıldığı, çekişmeli taşınmaz bölümünün başkaları tarafından kullanılmasına davacının engel olup olmadığı, özetle davacının çekişmeli taşınmaz bölümünü sahiplenip sahiplenmediği ve bu kısmın davacıya özgülenip özgülenmediği hususlarının sorulduğu, mahalli bilirkişiler ve davacı tanığının beyanlarında dava konusu taşınmazın evveliyatında ...'ye ait olduğu, dava konusu taşınmazın etrafını çeviren taştan yapılma duvarın da ... tarafından yapıldığını, öldükten sonra oğlu ...'ye intikal ettiğini, sonrasında da kadastro tespitine kadar çayırlık olarak kullanıldığını belirttikleri, bilirkişi raporları da göz önünde bulundurulduğunda davacının davasının kabulu gerektiği kanaatine varıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

D. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

E. İstinaf Sebepleri

Davalı Hazine vekili istinaf dilekçesinde özetle; davaya konu taşınmaza ait kadastro tutanağı incelendiğinde, yapılan kadastro işleminin 04.05.2016 tarihinde kesinleştiğini, muhtar ve bilirkişilerin beyanlarına uygun olarak düzenlenmiş kadastro tutanağında yazan edinme sebebinde de açık olduğu üzere taşınmazın kadastro işlemi öncesinde kayıtlı malikinin bulunmadığını, ayrıca kadastro tutanağında belirtildiği gibi taşınmaz sınırlarının kesin ve belirgin olduğunu, dolayısıyla davacıya ait 128 ada 2 parsel sayılı taşınmazın bir kısmının 128 ada 1 parsel sayılı taşınmaza kaydırılarak tesis ve tescil edildiği iddiasının da haksız ve dayanaktan uzak olduğunu, taşınmazlar arasında zamanla ve işlenmekle kendiliğinden oluşan doğal sınırların bir anda müdahale olmaksızın kaydırılmasının mümkün olmadığını, bilirkişi raporlarında belirtildiği üzere 128/1/A ve 128/1/B kısımlarının zemininde parselleri ayıran herhangi bir unsurun bulunmadığını, davaya konu 128/1/A ile gösterilen kısım davacının iddia ettiği gibi 128/2 parsel sayılı taşınmaz ile bütünlük arz etseydi 128/1/A ile 128/1/B kısmı ile arasında belirgin bir sınır veya tump olması gerektiğini, böyle bir ayrım yokken Yerel Mahkeme tarafından verilen kararın hukuka ve yasaya aykırı olduğunu, ayrıca davaya konu taşınmazların tarıma elverişlilik durumunu değerlendiren ziraat bilirkişi raporunda taşınmazın keşif tarihi itibari ile boş ve işlenmemiş olduğu, taşlı yapıda olduğu, üzerindeki otların zayıf, kuru ve biçilemeyecek durumda olduğu, taşınmaz üzerinde kendiliğinden yetişen ardıç, kuşburnu ve ahlat çalılıklarının bulunduğu, daha evvel zamanlarda da taşınmaz üzerindeki otların düzenli biçilmediği ve bu sebeple zayıf ve düzensiz olduğu, tüm bu yönleri ile davacıya ait sınırın 128 ada 2 parsel sayılı taşınmazdan ayrıldığının belirtildiğini, davacı tarafından dava konusu yerin kendisine ait olduğunu gösterir hiçbir bilgi ve belgenin Mahkemeye sunulmadığını, ayrıca dava konusu taşınmazın kuzey, kuzeydoğu ve batı sınırındaki bir kısmı sabit bir kısmı yıkılmış yığma taş duvarın kim tarafından ne zaman yapıldığının tespiti için dinlenilen mahalli bilirkişilerin dava taraflarıyla herhangi bir ilişkisinin bulunmaması gerekirken keşif esnasında dinlenen mahalli bilirkişilerden bazıları ile davacı arasında ticari ilişkinin olduğunu, bu sebeple dava taraflarına karşı tarafsız en az 3 mahalli bilirkişi şartının da sağlanamadığını, bu sebeple mahalli bilirkişilerin beyanlarının dikkate alınmaması gerekirken Mahkemenin bilirkişi raporlarını göz ardı ederek sadece mahalli bilirkişi ve tanık beyanlarına bakarak kararını verdiğini, verilen bu kararın açıklamaya çalıştığı sebeplerden dolayı hatalı olduğunu, ayrıca zilyetlik faaliyeti olarak sadece taş duvar yapılmasının kabul edilemeyeceğini, kabul etmemekle birlikte taş duvarın kim tarafından yapıldığı, ne zaman yapıldığı da tam olarak tespit edilemediğini, ayrıca dava dilekçesinde bahsi geçen taşınmazın yapılan sözde yanlış kadastro öncesinde ve sonrasında ne kadar olduğu belirtilmemiş olup bu iddiaların dayanacağı bir tapu kaydının da sunulmadığını, bu hususların yeterince açıklanmamış oluşunun davanın hukuki dayanaktan yoksunluğunu gösterdiğini, davayı kabul etmemekle beraber Yargıtay içtihatları ışığında aleyhlerine yargılama giderleri ve vekalet ücretine hükmolunmaması gerekirken müvekkili Kurum aleyhine de yargılama gideri ve vekalet ücreti ödenmesine karar verilmesinin de hukuka aykırılık teşkil ettiğini ileri sürerek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

F. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 27.12.2023 tarih ve 2023/851 Esas, 2023/1554 Karar sayılı kararıyla; her ne kadar Yerel Mahkemece davacı taraf lehine zilyetlikle kazanım koşullarının oluştuğundan bahisle davanın kabulüne karar verilmiş ise de, dosyada mevcut deliller, kaldırma kararı doğrultusunda yapılan keşif, ziraat bilirkişi raporu ve çekişmeli taşınmazın yakın plan renkli fotoğrafları birlikte değerlendirildiğinde, davacı tarafın çekişmeli taşınmaz bölümü üzerinde ekonomik amaca uygun herhangi bir zilyetliğinin bulunmadığı, taşınmazın taşlık alan olduğu, tarım arazisi veya başka bir amaçla kullanıldığını gösteren herhangi bir emarenin mevcut olmadığı, dava konusu taşınmaz ile komşu taşınmazları ayıran doğal ya da yapay herhangi bir ayırıcı unsura rastlanmadığı, parselin bir kenarında bulunan duvarın tek başına sahiplenme iradesini göstermeyeceği, dolayısıyla davacı taraf lehine zilyetlikle kazanım koşullarının oluşmadığı, sadece tanık ve mahalli bilirkişi beyanlarına dayanılarak zilyetliğin ispat edilmesinin de mümkün olmadığı, Mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu, bu hatanın düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediği gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve HMK'nın 353/1-b.(2) maddesi gereğince yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz başvurusunda bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; Bölge Adliye Mahkemesinin bilirkişi raporunu hukuka aykırı olarak değerlendirdiğini, raporda, istenilen kısmın bir kısmının taşlık olduğu, su ile temas eden yerlerinde çayır olduğu, müvekkile ait 128 ada 2 parsel sayılı taşınmaz ile bir bütünlük içinde olduğu ve aralarında herhangi bir ayırt edici unsurun olmadığının ve taşınmazın düzletildiğinin ifade edildiğini, dava konusu taşınmazın kuzeydoğusundan su kanalı geçirildiğini ve bu kanal inşaatı sırasında taşınmaz içinde taşlar bırakıldığını, müvekkilinin bu taşları temizlemek amacı ile düzleme çalışmalarına başladığını, ancak yerin Hazine adına tescil edildiğini öğrenince bıraktığını, keşif sırasında görülen taşların bu nedenle olduğunu, ancak keşif sırasında bu hususun taraflara ve tanıklara sorulmadığını, en nihayetinde bu hususun açıklattırılması istenerek dosyanın bu yönü ile Yerel Mahkemeye gönderilebileceğini, yargılama sırasında açıklattırılmayan, araştırılmayan bir hususun aleyhe değerlendirilmesinin hukuka aykırı olduğunu, taşınmazlar bir bütün olarak çayırlıkken, bir kısmının taşlık olmasının düşünülemeyeceğini, bu taşların sonradan araziye konulduğunu, müvekkilinin dava konusu yerin kendisine ait olduğunu zannederek 2016 yılında kadastro çalışmaları yapılıncaya kadar tüm yerlerini kullandığını ancak kadastrodan sonra dava konusu taşınmazın Hazine adına tescil edildiğini öğrenince iyileştirme çalışmalarını ve taşınmazın kullanımını bıraktığını, taşınmazın tamamı aslında kullanıma uygunken, bu nedenlerden dolayı atıl kaldığını, müvekkiline ait olan 128 ada 2 parsel ile dava konusu 128 ada 1 parsel içinde kalan alanın bir bütün arazi olduğunu, bilirkişi raporunda da bu bütünlüğün belirtildiğini, yine dava konusu taşınmazın kuzey kısımlarında taş duvarlar olduğunun raporda sabit olduğunu ancak Bölge Adliye Mahkemesince bu duvarların kullanım açısından yeterli bulunmadığını, hiç kimsenin kullanmadığı yerin etrafına ya da kendisine ait olmadığını bildiği bir yerin etrafına taş duvar örmeyeceğini, müvekkilinin babasının bu yeri ölene kadar kullandığını, ondan sonra da müvekkilinin kullanımının çok uzun yıllardır devam ettiğini, taş duvarların tanık ve mahalli bilirkişi anlatımlarına göre en az 50 yıl önce yapıldığını, duvarların bizzat müvekkilinin kullandığı arazisinin sınırlarında bulunduğunu, yalnızca taşlık alana odaklanılarak davanın reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14 ve 17 nci üncü maddeleri; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 713/1 inci maddesi.

3. Değerlendirme

1. Kadastro sonucu; Gümüşhane ili, Şiran ilçesi, ... köyü, Susuzlar mevki çalışma alanında bulunan 128 ada 1 parsel numaralı taşınmaz, 7.206,42 m² yüzölçümü ve ham toprak vasfı ile senetsizden Maliye Hazinesi adına tespit ve tescil edilmiştir.

2. Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

3. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacı vekili tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazının reddi ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Alınması gereken 427,60 TL onama harcı peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

06.05.2024 tarihinde kesin olmak üzere oy çokluğuyla karar verildi.

- KARŞI OY -

Dava, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil davasıdır. İlk Derece Mahkemesinin (İDM) 27.12.2021 tarihli kararıyla davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararın istinafı üzerine Bölge Adliye Mahkemesinin (BAM) 22.04.2022 tarihli kararıyla özet olarak: "Yerel Mahkeme tarafından davanın kabulüne karar verilmiş ise de yapılan inceleme ve araştırmanın hüküm vermeye elverişli olmadığı, dava konusu taşınmaz bölümünün köy yerleşik alanı içerisinde kaldığı ve kadastro sırasında ham toprak vasfıyla tespit edildiğinin sabit olduğu, ziraat bilirkişi raporunda çekişmeli taşınmazın uzun zamandır herhangi bir şekilde işlenmediğinin belirtildiği, dolayısıyla, çekişmeli taşınmazın zilyetlikle iktisap edilebilmesi için imar-ihya edilmesine ya da tarımsal faaliyette bulunulmasına gerek bulunmamakla birlikte davacıya özgülendiği ve davacının sahiplenme iradesini gösteren nizasız, fasılasız ve malik sıfatıyla yirmi yılı aşkın süre devam eden zilyetlik koşullarının oluşup oluşmadığı, bu kapsamda çekişmeli taşınmaz bölümünün doğal ya da yapay herhangi bir ayırıcı unsurla çevre arazilerden ayrılıp ayrılmadığı, çekişmeli taşınmaz bölümünün sadece davacı tarafından mı kullanıldığı, kullanılmakta ise ne şekilde, hangi tasarruflarla ve ne zamandan beri kullanıldığı, çekişmeli taşınmaz bölümünün başkaları tarafından kullanılmasına davacının engel olup olmadığı, özetle davacının çekişmeli taşınmaz bölümünü sahiplenip sahiplenmediğinin ve bu kısmın davacıya özgülenip özgülenmediğinin kesin olarak saptanması gerektiği, ne var ki mahallinde yapılan keşifte alınan yerel bilirkişi ve tanık beyanlarının bu noktada yetersiz olduğu ve açıklandığı şekilde davacının taşınmazdaki zilyetliğine ilişkin ayrıntılı beyan alınmadığı, taşınmazın davacıya ne şekilde intikal ettiğinin de sorulmadığı, ayrıca, bilirkişi raporlarında 128 ada 1 parsel sayılı taşınmaz içerisindeki kısmın kuzey ve kuzeydoğu sınırının eski yıllarda kuru taş duvarla çevrildiği, zeminde taş duvarın bir kısmının sabit, bir kısmının yıkık olduğu belirtilmesine rağmen belirtilen duvarın krokide işaretlenmediği, keşifte dinlenilen yerel bilirkişi ve tanıkların duvara ilişkin beyanlarına başvurulmadığı, bunun yanı sıra, davacı adına aynı çalışma alanı içerisinde belgesizden tespit ve tescil edilen başkaca taşınmaz bulunup bulunmadığının araştırılmadığı, varsa bu taşınmazların tespit tutanakları ve dayanakları ile dava dosyalarının temin edilmediği, bu nedenle de 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14 üncü maddesinde yazılı yüzölçüm sınırlamasının aşılıp aşılmadığı saptanmadan karar verildiği..." gerekçesiyle İDM kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.

Kaldırma kararı sonrası İDM'nin 07.02.2023 tarihli kararıyla; mahalli bilirkişiler ve davacı tanığının beyanlarında dava konusu taşınmazın evveliyatında ...'ye ait olduğunu, dava konusu taşınmazın etrafını çeviren taştan yapılma duvarın da ... tarafından yapıldığını, öldükten sonra oğlu ...'ye intikal ettiğini, sonrasında da kadastro tespitine kadar çayırlık olarak kullanıldığını belirttikleri, bilirkişi raporları da göz önünde bulundurulduğunda davacının davasının kabulu gerektiği kanaatine varıldığı, gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın istinaf edilmesi üzerine BAM'ın 27.10.2023 tarihli kararıyla; her ne kadar İDM'ce davacı taraf lehine zilyetlikle kazanım koşullarının oluştuğundan bahisle davanın kabulüne karar verilmiş ise de, dosyada mevcut deliller, kaldırma kararı doğrultusunda yapılan keşif, ziraat bilirkişi raporu ve çekişmeli taşınmazın yakın plan renkli fotoğrafları birlikte değerlendirildiğinde, davacı tarafın çekişmeli taşınmaz bölümü üzerinde ekonomik amaca uygun herhangi bir zilyetliğinin bulunmadığı, taşınmazın taşlık alan olduğu, tarım arazisi veya başka bir amaçla kullanıldığını gösteren herhangi bir emarenin mevcut olmadığı, dava konusu taşınmaz ile komşu taşınmazları ayıran doğal ya da yapay herhangi bir ayırıcı unsura rastlanmadığı, parselin bir kenarında bulunan duvarın tek başına sahiplenme iradesini göstermeyeceği, dolayısıyla davacı taraf lehine zilyetlikle kazanım koşullarının oluşmadığı, sadece tanık ve mahalli bilirkişi beyanlarına dayanılarak zilyetliğin ispat edilmesinin de mümkün olmadığı, Mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu, bu hatanın düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediği gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve HMK'nın 353/1-b.(2) maddesi gereğince yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Dairemizin Sayın Çoğunluğunca da anılan karar onanmıştır. Sayın Çoğunlukla aramızda oluşan uyuşmazlık, İDM'ce davanın reddine karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Dava konusu taşınmaz incelendiğinde buranın köy yerleşim alanı içerisinde bir yer olduğu, nitekim BAM'ın 22.04.2022 tarihli kararıyla da bu husus kabul edilerek taşınmazın imar ihyasına ihtiyaç bulunmadığı veyahut taşınmazda tarımsal faaliyette bulunulmasına gerek olmadığı, ancak taşınmazda davacı tarafın fiili hakimiyetinin bulunup bulunmadığının araştırılması gerektiği belirtilmiştir.

Yerleşik Yargıtay İçtihatları uyarınca köy içi alanlarda taşınmazın tarla değil arsa vasfıyla zilyetliğinin sürdürülmesi de kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı olarak taşınmaz iktisap edilebilmesini mümkün kılmaktadır. Bu çerçevede, dava konusu yerde toprağın ekilmesi biçiminde bir faaliyet yürütülmüş olması zorunlu olmayıp burada fiili hakimiyetin sağlanarak taşınmazın kullanılması yeterlidir.

Bu durumda davacının dava konusu taşınmazda 20 yıllık fiili hakimiyet biçimindeki zilyetliğinin oluşup oluşmadığının incelenmesi gerekmektedir. Taşınmazın tespit tarihi 2015 yılı olup, anılan tarihten geriye doğru 20 yıllık sürenin esas alınması gerekmektedir. Bu bağlamda dinlenen mahalli bilirkişi ..., ... ile davacı tanığı İsrafil Kulaksız'ın dava konusu taşınmazın evveliyatında ...'ye ait olduğu, ...'nin söz konusu taşınmazın etrafını yaklaşık 40-50 yıl önce duvarla çevirdiğini, daha sonra bu taşınmazın oğlu davacı ...'e kaldığı Mehmet'în de tespit tarihine kadar dava konusu yeri çayır olarak kullandığını ifade etmişlerdir.

Bu beyanlar karşısında davacı tarafın dava konusu yerde fiili hakimiyetinin bulunduğu açıklığa kavuşturulmuş olup dava konusu taşınmaz köy içi yerleşim alanında olduğundan taşınmazın herhangi bir toprak işlemesi yapılması suretiyle kullanılması zorunlu değildir. Nitekim BAM'ın 2022 tarihli kaldırma kararında da taşınmazın işlenip işlenmediği değil sadece taşınmazda fiili hakimiyet biçiminde zilyetliğin bulunup bulunmadığının araştırılması yönünde İDM kararı kaldırılmıştır. Mahalli bilirkişi ve tanık beyanlarıyla da dava konusu taşınmaz üzerinde davacı tarafın zilyetliğinin bulunduğu açıklığa kavuştuğundan İDM kararına yönelik istinaf talebinin esastan reddine karar verilmesi gerekirken BAM tarafından İDM kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesinin yerinde olmadığı değerlendirilmektedir.

Açıklanan nedenlerle BAM kararının bozulması gerekirken Sayın Çoğunluğun aksi yöndeki onama kararına iştirak edilememiştir.