Logo

1. Hukuk Dairesi2024/4663 E. 2024/5834 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Mirasbırakanın ticari minibüsünü oğluna satış yoluyla devretmesinin muvazaalı olup olmadığı, muvazaa halinde sicil kaydının iptali ve tescili, değilse bedel iadesi, değilse tenkisinin yapılıp yapılmayacağı hususunda uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Ticari araçların devrinin resmi şekle tabi olduğu, bu nedenle mirasbırakanın satış yoluyla yaptığı devrin muvazaalı olup olmadığının tespiti halinde Türk Borçlar Kanunu'nun 19. maddesi gereğince değerlendirilmesi gerekirken, eksik inceleme ile hüküm kurulması ve tenkis hesabında da tüm aktif ve pasiflerin dikkate alınmaması bozma nedeni olarak değerlendirilerek yerel mahkeme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2016/332 E., 2017/193 K.

HÜKÜM : Davanın kısmen kabulüne-Direnme

Taraflar arasında birleştirilerek görülen araç kaydının iptal ve tescili, olmadığı takdirde bedel, olmazsa tenkis ve asıl davada ecrimisil davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, Beykoz 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen asıl ve birleşen davanın tenkis talebi bakımından kısmen kabulüne ilişkin karar davacılar ve davalı ... vekillerinin temyizi üzerine Dairece yapılan inceleme sonunda bozulmuş, bozma kararına karşı davacılardan ... ... ve ... ... ile davalı ... vekillerinin karar düzeltme istemi üzerine hüküm farklı bir gerekçe ile bozulmuş, Mahkemece birleştirilen dava tefrik edildikten sonra eldeki dava esasına kaydedilmiş ve ilk bozma kararına karşı direnilmiştir.

Karar yasal süre içerisinde duruşma istekli olarak davacılar vekili tarafından ve davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiş olmakla; (dava dosyası 02/12/2016 tarihinde yürürlüğe giren 6763 sayılı Yasa'nın 45. maddesi ile eklenen 6100 sayılı Kanun’un geçici 4/1. maddesi uyarınca Dairemize gönderilmekle) duruşma günü olarak saptanan 22.11.2022 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı ... vekili Avukat ... ile diğer temyiz eden davacılar ... vd. vekili Avukat ... geldiler. Davetiye tebliğine rağmen davalı ... gelmedi. Yokluğunda duruşmaya başlandı, gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyanın Dairenin 22.11.2022 tarih 2022/5580 E.,7681 K.sayılı kararı ile 6763 sayılı Kanun'un 43. maddesi ile değişik 6100 sayılı Kanun’un 373/5 maddesi gereğince Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderilmiş, Hukuk Genel Kurulunun 31.01.2024 tarih 2023-1-264 E., 2024/37 K sayılı kararı ile, kararın gerçek anlamda bir direnme olmadığından bahisle temyiz incelemesi yapılmak üzere Daireye gönderilmekle, dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

I. DAVA

Asıl davada davacılar ... ve ... ile birleştirilen davada davacılar ... ve ...; mirasbırakanları ...'ın maliki olduğu Kadıköy - Pendik hattında çalışan 34 M 0614 plakalı ticari minübüsü satış göstermek suretiyle oğlu olan davalı ...'ye 23.12.2003 tarihinde muvazaalı olarak temlik ettiğini, ...'nin de arkadaşı ...'a, ...'ın ise birleştirilen davada davalı ...'a satış yoluyla devrettiğini, yapılan tüm temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek birleştirilen davada anılan minibüsün sicil kaydının iptali ile terekeye iadesini, olmazsa bedelinin terekeye iadesini, olmazsa tenkis (asıl davada ayrıca ecrimisil) isteklerinde bulunmuşlar, davacılar vekili 08.10.2009 tarihli celsede talebini miras payına hasretmiştir.

II. CEVAP

Davalı ..., terekeye iade istendiğinden diğer mirasçıların da dahil edilmesi gerektiğini, liseden sonra murisle gece gündüz dolmuşta çalıştığını, 1987 yılında murisin bıraktığını, kendisinin devam ettiğini, ailesine baktığını, kardeşlerini okutup evlendirdiğini, satış bedelini iki daire satarak ve biriktirdiği para ile ödediğini, murisin aldığı para ile 8 daireli bina yaptırdığını, çocuklarına daire bırakmak için hattı sattığını, annelerinin hasta olduğunu, davacıların ilgilenmediğini, ...’a sattıktan sonra yanında sigortalı olarak çalıştığını, halen bizzat işlettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Davalı ... cevap vermemiş; 06.01.2012 tarihli dilekçe ile, muvazaalı işlem olmadığını, bedeli ile satın aldığını, biraz çalıştırdığını ve dava dışı İsmail Akyüz’e sattığını belirtmiştir.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemenin 08.10.2012 tarihli ve 2008/383 E., 2012/543 K. sayılı kararıyla; birleştirilen davada davalı ...'ın muvazaalı satışı bilebilecek konumda olmadığı gerekçesiyle davalı ... yönünden davanın reddine, asıl ve birleştirilen davada davalı ... yönünden tenkis ve ecrimisil isteklerinin kısmen kabulüne, 52.007,14'er TL ile 7.114,98 'er TL semere'nin 19.12.2008 dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesine karar verilmiştir.

IV. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraflar temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Bozma Kararı

Dairenin 24.06.2013 tarihli ve 2013/6791 E., 2013/10498 K. sayılı kararıyla; taşınmazların şekil şartına bağlı olmaksızın elden bağışlanabilme olanağı bulunmadığı halde, taşınır mallar ve alacakların zilyetliğinin devri konusunda bir geçerlik şekli öngörülmediğinden, dava konusu ticari minibüste olduğu gibi hukuken taşınır eşya niteliğinde sayılan değerlerin bağışlanması ya da bağış amacıyla bedelsiz olarak devredilmesi işleminin hukuken geçerli olduğu, bu sebeple iptal ve tescil isteğinin reddinin doğru olduğu, ancak murisin tapu müdürlüğünce bildirilen taşınmazları ve dava dışı otomobili olduğu halde tenkis hesabı yapılırken bunların gözetilmediği, murisin terekesindeki tüm aktif ve pasifinin araştırılması, uzman bilirkişiden alınacak rapor ile tenkis miktarının belirlenmesi, davanın mahiyeti itibariyle ecrimisil istenemeyeceğinden davacıların ecrimisil isteğinin reddine karar verilmesi gerektiği belirtilerek karar bozulmuştur.

V. KARAR DÜZELTME

1.Karar Düzeltme Yoluna Başvuranlar

Dairenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davacılar ... ve ... vekili ve davalı ... vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.

2. Bozma Kararı

Dairenin 08.04.2014 tarihli ve 2013/18769 E., 2014/7396 K. sayılı kararıyla; asıl davada davacılar ... ve ...’ın kayıt maliki ...'ü taraf göstermeyip... aleyhine dava açtıklarından iptal isteklerinin dinlenemeyeceği, temlike konu edilen ticari araç olduğuna göre olayda 01.04.1974 tarihli, ½ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama yeri bulunmadığı, ancak Türk Borçlar Kanunu'nun 19. maddesi gereğince yapılacak araştırma ve inceleme neticesinde temlikin muvazaalı olduğu sonucuna varılır ise davacılardan ... ve ... yönünden miras payları oranında bedele hükmedilmesi, bu isteğin yerinde görülmemesi halinde tenkis isteğinin değerlendirilmesi gerektiği, öte yandan muris tarafından davalı ...'ye yapılan temlikin muvazaalı olduğunun saptanması halinde davacılardan ... .. ve ... 'un ecrimisile de hak kazanacakları, ... ve ... yararına takdir edilen ecrimisil yönünden davalı ...'nin temyiz itirazı bulunmadığı belirtilerek davalı ...’nin karar düzeltme isteğinin reddine, asıl davada davacıların karar düzeltme isteğinin kabulü ile Dairenin önceki bozma kararının ortadan kaldırılmasına ve kararın açıklanan nedenden ötürü bozulmasına karar verilmiştir.

3. Mahkemece Verilen Direnme Kararı

Mahkemenin 20.04.2017 tarihli ve 2016/332 E., 2017/193 K. sayılı kararıyla; birleştirilen dava dosyasının tefriki ile ayrı bir esasa kaydedilmesine karar verilerek eldeki dava esasına kaydedilmiş, birleştirilen davada davacılar ... ve ... yönünden yargılamaya bu dosya üzerinden devam edilmiş, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi'nin 24.06.2013 tarihli ve 2013/6791 Esas, 2013/10498 Karar sayılı bozma kararı ile Yargıtay 1. Hukuk Dairesi'nin 08.04.2014 tarihli ve 2013/18769 Esas, 2014/7396 Karar sayılı karar düzeltme ilamları arasındaki çelişkinin giderilmesinin gerektiği, kararların farklı ve çelişkili olmasının mahkemelere olan güven ilkesini zedeleyeceği gerekçesiyle 08.10.2012 tarihli ve 2008/383 Esas, 2012/543 Karar sayılı birleştirilen dosya hakkındaki kararında direnilmesine karar verilmiştir.

4. Direnme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacılar vekili ve davalı ... vekili duruşmalı temyiz isteminde bulunmuştur.

A. Temyiz Nedenleri

1.Davacılar vekili temyiz dilekçesinde; semerenin düşük hesaplandığını bildirerek ve önceki beyanlarını tekrarla hükmün bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

2.Davalı ... vekili temyiz dilekçesinde; birleştirilen davada davacıların karar düzeltme istemedikleri ilk bozma ilamında direnilmesinin usul kurallarına aykırı, çelişkili bir durum yarattığını, ilk kararın hatalı bulduğunu, tüm davacılar bakımından farklı kararlar verilmemesi adına direnme hükmü kurulduğunu gerekçesinde ifade ederek amacının önceki kararda direnmek değil, karar düzeltme istemeyen davacıların durumunu iyileştirmek olduğunu, davalının usuli kazanılmış haklarının elinden alındığını, kararın gerekçesiz yazıldığını, dava konusu işlemin gerçek bir satış olduğunu, tanıkların satışların gerçek olduğunu doğruladığını, şahsi bir hak olan hattın devrinin resmi bir şekle bağlı olmadığını, davacıların ecrimisil talep etmesinin mümkün olmadığını, bilirkişi raporunun gerekçesiz ve dayanaksız olduğunu, harç, vekalet ücreti ve faizin de yanlış hesaplandığını bildirerek ve önceki beyanlarını tekrarla hükmün bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

B. Hukuk Genel Kurulu Kararı

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 31.01.2024 tarih 2023-1-264 E., 2024/37 K. sayılı kararı ile; Mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı, ilk kararda tartışılıp değerlendirilmemiş yeni bir gerekçe ve olguya dayalı olarak kurulan hükmün yeni hüküm niteliğinde olduğu, temyiz incelemesinin Dairece yapılması gerektiği belirtilerek Daireye gönderilmesine karar verilmiş, karar taraflara tebliğ edilmiş, karar düzeltme yoluna başvurulmamıştır.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, muvazaa nedeniyle trafik sicil kaydının iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedel, olmazsa tenkis istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 19. maddesi, 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 297. maddesi

3. Değerlendirme

Dosya içeriği ve toplanan tüm delillerden; muris ...'in Kadıköy-Pendik hattında çalışan dava konusu.... plakalı ticari minibüsünü 30.12.2003 tarihinde davalı oğlu...'ye satış suretiyle devrettiği, davalının da 27.04.2006 tarihinde dava dışı ...'a, onun da 20.08.2008 tarihinde davalı ...'a aktardığı, muris ...'in 21.03.2008 tarihinde öldüğü ve geride mirasçı olarak çocukları asıl davada davacı ... ve ..., birleştirilen eldeki davada davacılar ... ve ... ile davalı oğlu..., dava dışı kızları ..., ... ile eşi ...'nin kaldığı anlaşılmaktadır.

Hemen belirtilmelidir ki, HMK'nın 297/2. maddesi gereğince taleplerden her biri hakkında verilen hüküm ile taraflara yüklenen borç ve hakların sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüde yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi gerekir.

Ne var ki; dosyaya toplanan belgeler ve deliller, bozma ilamının açıklanması ve asıl davaya ilişkin karar düzeltme incelemesi üzerine verilen bozma ilamının eldeki davada çelişki oluşturduğu belirtmesinin ötesinde dosyanın esasına ilişkin gerekçe içerdiğini söyleyebilme olanağı yoktur.

Bilindiği üzere; irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, pozitif hukukumuzda Türk Borçlar Kanunu’nun 19. maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddede, “Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir.

O halde muvazaa, tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmalarıdır şeklinde tanımlanabilir. Bir başka ifadeyle, irade açıklamasında bulunan taraflar bu irade açıklamasının sonuç doğurmaması konusunda anlaşmışlar, ancak gerçek bir hukuki işlemin bulunduğu görüşünü yaratmayı istemişlerse muvazaadan söz edilir.

Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada muvazaa kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide gerek uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır. Mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukuki işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukuki işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukuki işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla bir başka hukuki işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.

Taraflar ister sadece bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.

Şu halde, özellikle mevsuf (nispi) muvazaada ilke olarak görünüşteki işlemin altına saklanan ve tarafların içerik ve sonuçlarıyla birlikte gerçekleştirmek istedikleri işlem (gizli sözleşme) geçerlidir. Bu geçerliliğin, tarafların gerçek ve uygun iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklandığı ve onun muvazaalı hukuki işlemin altına gizlenmiş olmasının, ilke olarak geçerliliğini etkilemediği her türlü duraksamadan uzaktır.

Ne var ki; muvazaada, gizli işlem şekle bağlıysa ve bu gizli işleme ilişkin irade açıklamaları şekle uygun yapılmamışsa görünüşteki işlem yapılırken yasaların öngördüğü şekle uyulmuş olması, gizli işlemdeki şekle aykırılığı gidermez. Bu durumda, görünüşteki işlem tarafların gerçek iradelerini yansıtmadığından her hangi bir sonuç doğurmadığı gibi, gizli işlem dahi şekle aykırılıktan dolayı geçersizdir.

Nitekim bu ilke, 7.10.1953 günlü ve 8/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında çok açık bir şekilde dile getirilmiş; tapuda kayıtlı taşınmaz malın muvazaalı satış işlemiyle miras hakkından yoksun edilen kimselerin dava hakkına ilişkin uyuşmazlığın irdelendiği 01.04.1974 gün ve 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nda da, tüm mirasçıların görünüşteki satış sözleşmesinin Türk Borçlar Kanunu’nun 19.maddesine dayanarak muvazaalı olduğu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabilecekleri sonucuna varılmıştır.

Taşınmaz mallar dışındaki değerlerde, eş söyleyişle taşınır mal, alacak ve haklarda, zilyetliğin geçişi yollarından olan kısa elden teslim, zilyetliğin havalesi ve hükmen teslim ile bağışlama yapılabileceği, burada özel olarak bir biçim öngörülmediği kuşkusuzdur. Nitekim Türk Borçlar Kanunu'nun 289.maddesi, “Elden bağışlama, bağışlayanın bir taşınırını bağışlanana teslim etmesiyle kurulmuş olur.” hükmünü amirdir.

Şu durumda, taşınmazların şekil şartına bağlı olmaksızın elden bağışlanabilme olanağı bulunmadığı halde, taşınır mallar ve alacakların zilyetliğinin devri konusunda bir geçerlik şekli öngörülmediğinden, hukuken taşınır eşya niteliğinde sayılan değerlerin bağışlanması ya da bağış amacıyla bedelsiz olarak devredilmesi işlemi hukuken geçerlidir. O halde; taşınır mal, alacak ve haklarda muvazaa iddiasının dinlenmesi olanaklı değildir.

Bu noktada uyuşmazlığın çözümü; somut olayda olduğu gibi, yapısı itibariyle bir taşınır mal olmasına karşın, trafikte kayıtlı bir aracın mülkiyetinin devrinin bir taşınır, hatta taşınmaz maldan daha farklı bir düzenlemeye tabi tutulmuş olmasının, araçlarla ilgili temlikte Türk Borçlar Kanunu'nun 19. maddesi ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararı'nın uygulanmasını gerektirip gerektirmediği sorusuna doğru cevabın verilmesiyle mümkündür.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 20/d maddesinde, tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirlerinin noterlerce ya da trafik şubeleri ve bürolarındaki yetkililerce yapılacağı belirtilmiştir. Şu düzenlemeye göre aracın satış yoluyla mülkiyetinin geçmesi için noterlerce ve trafik bürolarınca bir sözleşmenin yapılması gerektiği öngörülmüştür.

Bu açık hüküm karşısında, böyle bir sözleşmenin geçerli olmasının resmi biçim koşuluna bağlı olduğu kuşkusuzdur. Yasa koyucu bir aracın mülkiyetinin geçişi için noterde resmi bir sözleşme yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Demek oluyor ki, böyle bir devir işleminin hukuki sonuç doğurması için o sözleşmenin resmi biçimde yapılması bir geçerlilik koşuludur. Diğer bir anlatımla, alıcı ve satıcının iradelerinin hukuki sonuç doğurabilmesi için TBK'nın 12. maddesindeki düzenleme ve 2918 sayılı Kanun'un 20/d maddesi gereğince resmi biçimde yapılması gerekmektedir. Ancak bu halde yanların iradelerine hukuki sonuç bağlanabilecektir.

Burada; yasa koyucunun, iradelerin ancak yasada öngörüldüğü biçimde birleşmeleri durumunda bir değer ifade edebileceğini, aksi halde sonuç doğurmayacağını ve geçersiz olduğunu düzenleme altına almak istediği açıktır.

Görüldüğü gibi trafikte kayıtlı araçlar, yapıları itibariyle taşınır mal da olsalar mülkiyetlerinin geçişi taşınır ve taşınmazlardan farklı olarak özel ve kendine özgü bir düzenleme koşuluna bağlanmıştır. Bunun sonucu olarak, alıcı ancak satış senedinde belirtilen hukuki neden gereğince aracın mülkiyetini kazanabilecektir. O nedenle satış ise satış, bağış ise bağış gereğince gerçekleşebilecektir. Eğer bu konuda yanlar arasında bir danışıklık varsa, gerçekten bağış satış gibi gösterilmişse, gerçek iradeleri resmi senette birleşmemiş olması nedeniyle mülkiyet de geçmeyecektir. Yanların gerçek iradeleri ile senede yansıyan iradeleri birleşmediğinden, geçerli hukuki bir sonuç ortaya çıkmış sayılmayacak, delillerin imkân vermesi koşulu ile danışıklı bir işlemin varlığının kabul edilmesi gündeme gelecektir. Bu sonucun işlemin iptaline neden olacağı her türlü duraksamadan uzaktır.

Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12.05.1999 gün ve E:1999/4-286 K:1999/293 sayılı kararında da aynı görüş benimsenmiştir.

Somut olaya gelince; birleştirilen davada davacılar ... ve ..., muris ...'ın maliki olduğu ... hattında çalışan .... plakalı ticari minübüsü muvazaalı olarak oğlu olan...'ye 30.12.2003 tarihinde temlik ettiğini, ...'nin de arkadaşı ...'a, ...'ın ise ...'a satış yoluyla devrettiğini, yapılan tüm temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı muvazaalı olduğunu ileri sürerek minibüsün sicil kaydının iptali, olmazsa bedel, olmazsa tenkis isteklerinde bulunmuşlardır.

O halde, temlike konu edilen ticari araç olduğuna göre olayda 1.4.1974 tarih, ½ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama yeri bulunmadığı gözetilerek Türk Borçlar Kanunu'nun 19. maddesi gereğince araştırma ve inceleme yapılması, bu isteğin yerinde görülmemesi halinde tenkis isteğinin değerlendirilmesi gerekirken dosya kapsamına uygun olmayacak şekilde hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.

Kabule göre de; temyize konu eldeki davada ecrimisil isteği bulunmadığı, davanın 30.000TL değer üzerinden açıldığı ve harç ikmali yapılmadığı, davacılar ... ve ... tarafından açılan asıl davanın eldeki dava ile bağlantılı bulunduğunun gözetilmesi gerektiği gibi, murisin temlik dışı taşınmazları ve otomobili bulunduğu halde tenkis hesaplaması yapılırken bunlar terekeye dahil edilmeden murisin terekesinde bulunan tüm aktif ve pasifler araştırılmadan tenkis hesaplaması yapılması da doğru değildir.

VI.KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Taraf vekillerinin değinilen yöne ilişkin temyiz itirazlarının kabulü ile Mahkeme kararının BOZULMASINA, sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde temyiz edenlere iadesine,

22.11.2022 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edilen/eden davacılar vekili ve davalı ... vekili için 8.400,00 TL duruşma vekâlet ücretinin karşılıklı alınıp verilmesine,

Dosyanın kararı veren Mahkemeye gönderilmesine,

Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere

23.10.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.