"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2023/793 E., 2024/1714 K.
İLK DERECE MAHKEMESİ : Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2015/458 E., 2020/322 K.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı ve ek kararı davacı vekili, ek karar ayrıca tereke temsilcisi tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Asıl davada davacı; muris (kardeşi) ...'ın 25.07.2014 tarihinde bekar ve çocuksuz olarak öldüğünü, murisin maliki olduğu 33 parsel sayılı taşınmazını 1/2'şer pay oranında ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile davalılara eşit şekilde devrettiğini, murisin 40 yılı aşkın süredir şizofreni hastası olduğunu, Bakırköy Sinir ve Ruh Hastalıkları Hastanesinde tedavi gördüğünü, ölünceye kadar bakım sözleşmesini imzaladığı tarihte şizofreni hastası olması nedeniyle fiil ehliyetinin bulunmadığını, miras hakkının ihlal edildiğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile miras payı oranında adına tesciline karar verilmesini istemiş; birleştirilen davada ise taşınmazın 1/2 payının asıl dava tarihinden kısa bir süre önce 08.09.2015 tarihinde ... tarafından davalıya satış suretiyle devredildiğini, taşınmaz kaydına ... lehine 100.000,00 TL bedelli ipotek tesis edildiğini, devrin el birliği içinde ve muvazaalı olarak yapıldığını, kendisinden mal kaçırıldığını ileri sürerek taşınmazın ... ...'a satışının iptaline karar verilmesini istediğini bildirmiştir.
II. CEVAP
Asıl davada davalılar; sözleşmede taraf olmayan davacının sözleşmenin iptalini ve butlanını isteme hakkının bulunmadığını, davacının murisin kardeşi olduğunu, kardeşlerin saklı paylı mirasçı olmadıklarını, muris ile aralarında 22.06.2012 tarihinde imzalanan ölünceye kadar bakma sözleşmesinin yasal koşulları taşıdığını, sözleşmenin murisin iradesine uygun şekilde tanıklar huzurunda yapıldığını, Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesinden düzenlenen 22.06.2012 tarihli raporun noter tarafından esas alındığını, murisin kanuni hak ve sorumluluklarını yerine getirmesine engel teşkil edecek psikiyatrik bir hastalık saptanmadığını, sözleşme tarihinde murisin ayırt etme gücüne sahip olduğunu, sözleşmenin iptali isteminin iyi niyet kuralları ile bağdaşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Birleştirilen davada davalı ...; davalı ... ile arasında 12.08.2015 tarihinde satış sözleşmesi imzalandığını, dava konusu 33 parsel sayılı taşınmazın 5/48 payının 100.000,00 TL bedelle 07.09.2015 tarihinde devrinin yapıldığını, satış bedelinin üç taksitle ödenmesinin kararlaştırıldığını ve buna ilişkin 28.09.2015, 05.11.2015 ve 06.01.2016 tarihli senetler imzalandığını, taşınmaz kaydına 100.000,00 TL'lik ipotek tesis edildiğini, tanzim edilen senetlerin bedellerinin davalı ...'a banka kanalı ile ödendiğini, devrin mal kaçırma amaçlı olarak yapılmadığını, taşınmazdaki payı iyi niyetli üçüncü kişi olarak devraldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Dahili davalı ...; ölünceye kadar bakım sözleşmesi sırasında alınan Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi raporunda murisin kanuni hak ve sorumluluklarını yerine getirmesine engel teşkil edecek psikiyatrik bir hastalığının bulunmadığının belirtildiğini, iyi niyetli dördüncü kişi olarak taşınmazı satın aldığını, taşınmazı dava dışı ...'dan 17.02.2016 tarihinde satın aldığını, murisin fiil ehliyetinin bulunup bulunmadığını bilmesinin mümkün olmadığını, davacının kötüniyetle hareket ettiğini, dava dışı ...'ın davaya dahil edilmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; tüm dosya kapsamı ve toplanan deliller Adli Tıp Kurumu raporu ile birlikte değerlendirildiğinde, muris ...'ın davalılar ... ve ... ile 22.06.2012 tarihinde Ankara 14. Noterliğinin 4263 yevmiye numarasına kayıtlı ölünceye kadar bakma sözleşmesini imzaladığı, sözleşme ile 33 parsel nolu, 10/48 paylı taşınmazdaki hak ve hisselerinin tamamının davalılar ... ve ...'ye 1/21/2 oranında devredildiği, murisin sözleşmeyi imzaladığı tarihte şizofreni hastası olduğu iddia edilmişse de Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 4. İhtisas Kurulunun 25.03.2020 tarihli raporu ile murisin işlem tarihi olan 22.06.2012 tarihinde fiil ehliyetini haiz olduğu, bu haliyle murisin davalılar ile imzalamış olduğu sözleşmenin geçerli sayılacağı gerekçesiyle asıl ve birleştirilen davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; somut olayda ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı olarak açılan eldeki asıl ve birleştirilen davada tapu iptali ve tescil talebinde bulunulduğu, terekeyi temsil etmek üzere tereke temsilcisi atandığı, sonuç kararın noksanın tamamlanması bakımından verilen Dairenin geri çevirme kararı sonrasında Tebligat Kanunu hükümlerine uygun olarak tereke temsilcisine tebliğinin yapıldığı, tereke temsilcisi atanmakla mirasçıların davayı takip yetkilerinin söz konusu olmadığı gibi mirasçının Mahkeme kararına karşı istinaf başvurusunda bulunma hakkı, dolayısıyla sıfatının bulunmadığı, tereke temsilcisi tarafından da istinaf kanun yoluna başvurulmadığı gerekçesiyle asıl ve birleştirilen davada davacının istinaf talebinde bulunma hakkı olmadığından 6100 sayılı HMK’nın 352. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinin kesin olarak reddine karar verilmiş, söz konusu kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, 19.11.2024 tarihli ek karar ile; davacı ...'ın 23.10.2024 tarihli temyiz dilekçesinin 6100 sayılı HMK'nın 366/1. maddesi yollamasıyla 346/1. maddesi uyarınca kesinlik nedeniyle reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesi ile; İstinaf Mahkemesince verilen kararın hatalı olduğunu, müvekkilinin adalete erişiminin engellendiğini, davanın muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescil davası olduğunu, davanın niteliği ve konusu dikkate alındığında istinaf incelemesi üzerine verilecek kararın kesin nitelikte verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, mirasçıların birbirlerine karşı açtıkları davalarda terekeye temsilci atanmasına gerek olmadığını, kendi paylarına yönelik dava takip yetkilerinin bulunduğunu, sözlü yargılama aşaması için tebligat aşaması tamamlanmadan ve içinde bulunulan pandemi süreci göz önüne alınarak tebligat aşaması tamamlanmayan duruşma için gönderdikleri mazeret dilekçesinin kabul edilmemesinin doğru olmadığını, Yerel Mahkeme kararında hükme esas alınan deliller ve gerekçenin açık olmadığını, Yerel Mahkemeden yargılamanın sıhhati açısından dosyanın Adli Tıp Üst Kuruluna gönderilmesi talep edilmiş iken taleplerinin reddedilerek karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, zira Adli Tıp Kurumu tarafından değerlendirmeye esas alınan verilerin eksik ve hatalı olduğunu, ölünceye kadar bakım sözleşmesi ile yapılan temlikin her hal ve şartta hükümsüz olduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
Tereke temsilcisi temyiz dilekçesi ile; eldeki dosyaya hangi hukuki nedenle tereke temsilcisi olarak atandığının anlaşılamadığını, zira mirasçıların birbirlerine karşı açtıkları davalarda tereke temsilcisi atanmasına gerek olmadığını, İlk Derece Mahkemesince yargılama aşamasında kendisine herhangi bir tebligat yapılmadığını belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Asıl ve birleştirilen davalar, ehliyetsizlik hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; 1939 doğumlu muris ...'ın 25.07.2014 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak davacı kardeşi ..., murisin ölen kardeşi ...'tan olma davalı yeğenleri ... ... ile ... ve dava dışı yeğenlerinin kaldıkları; murisin, adına kayıtlı 33 parsel sayılı taşınmazdaki 10/48 payını 27.06.2012 tarihinde ölünceye kadar bakım akdi ile davalı yeğenlerine eşit paylarla devrettiği, asıl davada davacının mirasbırakanın temlik tarihinde ehliyetsiz olduğunu ileri sürerek payı oranında tapu iptali ve tescil istemli olarak 05.10.2015 tarihinde dava açtığı, davalılardan ...'ın kendisine devredilen 5/48 payı 08.09.2015 tarihinde ...'a devredildiğinin tespit edilmesi üzerine 21.12.2015 tarihinde birleştirilen davanın aynı nedenler ileri sürülerek ...'a karşı açıldığı, ...'a devredilen payın yargılamanın devamı sırasında çeşitli tarihlerde dahili davalılar ..., ..., ..., ..., ...'a devredildiği, Adli Tıp 4. İhtisas Kurulunun 25.03.2020 tarihli raporunda muris ...'ın işlem tarihi olan 22.06.2012 tarihinde fiil ehliyetini haiz olduğunun bildirildiği, İlk Derece Mahkemesince kurulan 19.04.2016 tarihli ara karar gereğince Ankara 7. Sulh Hukuk Mahkemesinin 206/488 Esas, 2017/345 Karar sayılı kararı ile murisin terekesine temsilci olarak ...'un atandığı anlaşılmaktadır.
Yine dosyanın incelenmesinden; ehliyetsizlik hukuki nedenine dayalı olarak tapu iptali ve tescil talebine ilişkin asıl davanın 20.000,00 TL, birleştirilen davanın ise 10.000,00 TL değer üzerinden açıldığı, yargılama sırasında davaya konu taşınmazın dava tarihindeki değerinin keşfen belirlenmediği anlaşılmıştır.
Hemen belirtilmelidir ki; 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 16. maddesi uyarınca, gayrimenkulün aynına taalluk eden davalarda dava değerinin gayrimenkulün değerine göre belirleneceği öngörülmüştür. Dava değerinin belirlenmesinde taşınmazın dava tarihindeki keşfen saptanacak gerçek değerinin esas alınacağı kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesinin 2018/36896 Başvuru nolu kararı da bu yöndedir.
Bunun yanında; Harçlar Kanunu’nun 30. maddesi “Muhakeme sırasında tespit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılıyorsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 409. maddesinde (HMK 150) gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.” şeklinde, 32. maddesi ise “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Harçlar Kanunu'nun uygulanması kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle hakim tarafından re’sen gözetilmesi gereken bir husustur.
Öte yandan; miktar veya değeri kesinlik sınırını geçmeyen davalara ilişkin nihai kararlar, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 362. maddesi uyarınca temyiz edilemez. Temyize konu edilen miktarın kesinlik sınırının altında kalması hâlinde anılan Kanun’un 366. maddesi atfıyla aynı Kanun’un 352. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekir.
Hal böyle olunca; eldeki davada öncelikle temyiz sınırının ve kanun yolunun açık olup olmadığının denetlenmesi bakımından Mahkemece taşınmazın değerinin keşfen belirlenmesi, bundan sonra dava değerinin hesaplanması, bu değer üzerinden kanun yolu denetiminin mümkün olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
Kabule göre de; asıl davanın mirasçı davacı tarafından yine murisin mirasçısı olan davalı yeğenlerine karşı açıldığı ve mirasçıların birbirleri arasındaki uyuşmazlıklarda 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 688 ve devam eden maddelerinde öngörülen paylı mülkiyet hükümleri uygulanacağından, pay oranında istekle dava açılabilmesinin mümkün olduğu gözetildiğinde; Bölge Adliye Mahkemesince tereke temsilcisi tarafından kararın istinaf edilmediği gerekçesi ile davacının istinaf dilekçesinin reddine ilişkin olarak verilen kararın doğru olmadığı da açıktır.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin ve tereke temsilcisinin temyiz itirazının değinilen yönden kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesinin 19.11.2024 tarihli EK KARARININ KALDIRILMASINA,
Bölge Adliye Mahkemesinin 12.09.2024 tarihli asıl kararının BOZULMASINA,
Bozma nedenine göre diğer hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına,
Peşin alınan harcın istek hâlinde temyiz eden davacı ve tereke temsilcisine iadesine,
Dosyanın kararı veren Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
19.02.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.