"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/1077 Esas, 2024/421Karar
KARAR : Esastan ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2020/80 E., 2021/95 K.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
KARAR
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin dünyaca ünlü bir ilaç firması olan GSK'nın iştiraklerinden biri olduğunu, müvekkilinin "..." markasını taşıyan ürünlerinin anti-akne preparatları olarak isimlendirilen ilaç grubuna dahil olduğunu, jel formunda ve temel olarak sivilce ve akne problemlerinin önlenmesi amacıyla kullanıldığını, ... markasının müvekkili adına pek çok ülkede 1990'lı yıllardan bu yana koruma altında ve tescilli olduğunu, anılan ibareyi Ülkemizde de 2006 26763 sayı ile tescil ettirdiğini, ancak markanın 10 yıllık koruma süresi sonu olan 2016 yılında sehven yenilenmediğini, müvekkili ve GSK arasındaki anlaşma uyarınca "...” markasına ilişkin tescillerin bu ürünlerin üreticisi olan Stiefel adına kalmaya ve yapılmaya devam edilecek olup GSK'nın iştiraklerinin de bu markaları taşıyan ürünlere ilişkin dağıtım, satış gibi faaliyetlerini gerçekleştirebilmesi için her türlü markasal kullanım hakkına sahip olacağını, nitekim müvekkili Stiefel gibi yine GSK'nın iştiraklerinden biri olan ... İlaçları Sanayı ve Ticaret A.Ş. (“GSK Türkiye”)'nin, müvekkilinin "...” markasını taşıyan ürünlerin satışını müvekkilinin bilgisi ve izni dahilinde 2010 yılından bu yana Türkiye'de ciddi ve kesintisiz bir şekilde yaptığını, ilgili sektörde bu markayı bilinir hale getirdiğini, GSK Türkiye'nin aynı zamanda ”...” markalı bu ilaç için Sağlık Bakanlığı nezdinde 05.07.2010 tarih ve 130/15 sayılı ruhsatın sahibi olduğunu, müvekkili Stıefel ve GSK Türkiye'nin, bunun üzerine GSK Türkiye'nin, davalıya cevabi ihtarname gönderdiğini ve özetle 2019/107166 sayılı “..." markasının müvekkili Stıefel’e devredilmesini ve 2020/83649 sayılı “..." marka başvurusunun da tümden geri çekilmesini talep ettiğini, ancak davalı yanın 1 milyon TL talep ettiğini, davalının, müvekkilinin ilaç sektöründe uzun yıllardır kullanılan ve Türkçe'de hiçbir anlam ifade etmeyen, son derece özgün bir şekilde yaratılmış olan “..." markasını yasal boşluktan faydalanarak kendi adına tamamen kötü niyetli olarak tescil ettirdiğinin ve haksız kazanç sağlama amacında olduğunun ortada olduğunu, davaya konu “..." markasının, müvekkilinin gerçek ve öncelikli hak sahibi olduğu “..." markası ile bire bir aynı olması nedeniyle hükümsüz kılınması gerektiğini, davalı şahsın ilaç sektöründe kullanılan malları kapsayan 05. sınıfta tescil ettirdiği “..." markasına ilişkin herhangi bir kullanımı veya öncelik hakkı bulunmamakta olup, Türkçe'de hiçbir anlam ifade etmeyip son derece özgün bir şekilde yaratılmış olan “..." markasını yasal boşluktan faydalanarak kendi adına tescil ettirmesinin bir tesadüf olamayacağının açık olduğunu ileri sürerek 2019/107166 sayılı “..." markasının, hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının iddialarının gerçeğe aykırı olduğunu, davacı yana ait ürünlerin dermatolojik kremler olup, eczanelerde satışa sunulduğunu, bahsi geçen kremlerin nice sınıflandırması kapsamında 03. sınıfta yer almakta olup, müvekkiline ait tescilin 05. sınıfta yer aldığını, her iki yanın kullanımı ayrıntılı olarak incelendiğinde, farklı sınıflarda kullanıldığının açık hale geleceğini, davacı tarafın ürünleri ile müvekkilinin ürünlerinin aynı kategoride olmadığını, ambalaj üzerindeki görsellerin tamamen farklı olup, tüketicinin yanılma/aldanma ihtimalinin bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile marka başvurusu daha sonra olmakla birlikte, 6769 sayılı Sinai Mülkiyet Kanunu'nun (SMK) 6/3. hükmü uyarınca, markaya konu işaret üzerinde önceki tarihli başvurudan daha öncesinde bir hak elde edilmiş ise, bu hakka dayanarak önceki tarihli markanın hükümsüzlüğünün talep edilebileceği, marka üzerinde öncelik hakkının markayı ihdas ve istimal eden maruf hale getiren kişiye ait olduğu, eskiye dayalı kullanım iddiası ile açılan hükümsüzlük davasında davacının dava konusu ibareyi yerelde çok geniş coğrafyada yoğun bir şekilde kullanımı sonrasında belirli bir ayırt edicilik kazandırdığını ispatlaması gerektiği, dosya kapsamında toplanan delillerde davalının tescil başvurusundan önce dava konusu markayı kullandığına dair bir delile rastlanmadığı, davacı şirketin daha önce markayı adlarına tescil ettirmiş olduğu, ancak yenilememeden dolayı 06.12.2016 tarihinde marka hakkının düştüğü, davacı şirketin dava konusu marka ile ilgili Türkiye'de ilk ruhsat alan firma olup, Türkiye'de ruhsat tarihinin 05.07.2010 olduğu, yine davacı şirketin markayı 1996 yılından bu yana bir çok ülkede tescil ettirdiği ve ticaretini yaptığının dosyada bulunan deliller ve bilirkişi raporu ile sabit olduğu, davacının Türkiye'de ve yurt dışında davalının marka başvurusundan çok daha önceden beri yoğun bir şekilde kullandığı ve markaya belirli bir ayırt ediciliği kazandırdığı, marka üzerinde gerçek hak sahibi olduğunun dosyaya sunulan delillerden ve bilirkişi raporundan anlaşıldığı, yasada kötü niyetin bir tanımının yapılmadığı, hak sahibi olmadığını bilmesine rağmen dürüstlük kuralına aykırı şekilde tescil için başvuruda bulunulan veya tescil ettirilen marka olarak tanımlanabileceği, Yargıtay HGK 2008/11-501 E. ve 2008/507 K. sayılı kararında kötü niyeti belirlemek için bilme ve bilmesi gerektiği unsurlarını vurgulamak amacıyla '…davalının basiretli bir tacir gibi davranması gerektiği, kullanacağı işaretin bir başkasına ait olup olmadığını araştırmakla yükümlü olduğu…' şeklinde belirtildiği, bu ilke çerçevesinde gerçek hak sahibi olmamakla birlikte başkasının ticaretinde kullandığı tescilsiz bir işareti, kendisinin hak sahibi olmadığını bile bile tescili için başvuruda bulunan kimsenin kötüniyetli sayılacağı, davalı markasının davacı markasıyla birebir aynı olduğu, davalının seçme özgürlüğü bulunmasına rağmen son derece ayırt ediciliği yüksek '...' markasını seçip kullanmasının rastlantısal olmadığı, gerçek hak sahibini bildiği ve davalının markadan haksız yararlanma amacıyla tescil ettirdiği gerekçesiyle davanın kabulü ile davaya konu markanın hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine karar verilmiş, hüküm davalı tarafça istinaf edilmiştir.
IV. İSTİNAF
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, karar, davalı tarafça temyiz edilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Dava ve Hukuki Nitelendirme
Dava, markanın hükümsüzülüğü istemine ilişkindir.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 353/1-b(1) hükmü uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
VI. SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davalının temyiz itirazlarının reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK'nın 370/1 hükmü uyarınca ONANMASINA, aynı Kanun'un 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine, 04.03.2025 tarihinde kesin olarak oy birliğiyle karar verildi.