Logo

11. Hukuk Dairesi2024/3809 E. 2024/8486 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Tren kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat isteminde, davalının sorumluluğu ve istinaf başvurusunun reddinin hukuka uygunluğu.

Gerekçe ve Sonuç: Davacıya kusur izafe edilemeyeceği, müteselsil sorumluların kusur değerlendirmesinin rücu davasında yapılacağı ve ilk derece mahkemesi kararında isabetsizlik bulunmadığı gözetilerek, istinaf başvurusunun reddine ve ilk derece mahkemesi kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2023/1745 E., 2024/548 K.

HÜKÜM/KARAR : Esastan ret

İLK DERECE MAHKEMESİ : Çorlu 4. Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2021/201 E., 2023/216 K.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

KARAR

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; 08.07.2018 tarihinde Uzunköprü-Halkalı seferini yapmakta olan trenin Çorlu İlçe sınırları içinde raydan çıkarak kaza yaptığını, kazaya ilişkin ceza yargılamasında alınan kusur raporunda kazanın oluşumunda davalının asli kusurlu olduğunun tespit edildiğini, kazada yaralanan müvekkili yolcu konumunda yer aldığından kusurunun bulunmadığını, alınan 06.02.2020 tarihli raporda davacının %99 oranında malul kaldığı ve sürekli bakıma muhtaç olduğunun tespit edildiğini, müvekkilinin kaza nedeniyle yatalak hale geldiğini ve manevi zarara uğradığını, dava öncesinde davalıya başvuru yapıldığını ancak davalının raporu yeterli görmediğini, müvekkili ağır hasta olduğundan hastaneye sevkinin de mümkün olmadığını ileri sürerek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10,00 TL sürekli iş göremezlik, 10,00 TL geçici iş göremezlik, 10,00 TL bakıcı gideri olmak üzere toplam 30,00 TL maddi tazminat ile 100.000,00 TL manevi tazminatın temerrüt tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili 16.05.2023 tarihli dilekçesiyle dava değerini artırarak sürekli işgöremezlik tazminatı tutarını 2.035.506,21 TL'ye, bakıcı gideri tutarını ise 2.413.877,40 TL'ye çıkarmıştır.

II. CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımına uğradığını, 01.05.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6461 sayılı kanun ile müvekkilinin demiryolu altyapı işletmecisi, kurulan TCDD Taşımacılık A.Ş.'nin ise demiryolu tren işletmecisi olarak belirlendiğini, dolayısıyla yolcu taşıma işi TCDD Taşımacılık şirketinin görevinde olduğundan husumetin bu şirkete yöneltilmesi gerektiğini, müvekkili idare kamu kuruluşu niteliğinde bulunduğundan davaya bakmaya idari yargının görevli olduğunu, davacının iddia ettiği maluliyetinin kaza öncesi mevcut olup olmadığının ispatlanması gerektiğini, davacının manevi tazminat isteminin de çok yüksek olduğunu, müvekkili ile davacı arasında avans faizi doğmasına neden olabilecek bir ilişki bulunmadığından avans faizi talep edilemeyeceğini, bölgede olay tarihinde çok büyük ölçekte yağış meydana geldiğini, bu hususun da dikkate alınması gerektiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesince, 6461 sayılı Kanunun 01.05.2013 tarihinde yürürlüğe girdiği, yasada demiryolu tren işletmecisi olarak düzenlenen TCDD Taşımacılık A.Ş.'nin, 17.06.2016 tarihinde tüzel kişilik kazandığı, bu kanun uyarınca demiryolu yük ve yolcu taşımacılığı yapmak üzere kurulan taşımacılık şirketinin, anılan faaliyetini yürütmek için davalı TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğü nezdindeki demiryolu altyapısını kullandığı, her ne kadar TTK'nın 914/2. maddesinde taşıyıcının, kazanın kendisinin veya yardımcılarının en yüksek özeni göstermelerine rağmen, kaçınamayacağı ve sonuçlarını önleyemeyeceği bir sebepten ileri geldiğini ispat edebilirse tazminattan kurtulabileceği düzenlenmişse de, somut uyuşmazlıkta demiryolu alt yapısının yeterli olmaması ve yoğun yağışa karşı yeterli önlem alınmaması nedeniyle meydana geldiği anlaşılan kazada, davacı yolcu veya başka bir kişiye kusur izafe edilmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu, TCDD Taşımacılık A.Ş.'nin taşıma faaliyetini yürütürken demiryolu altyapısını kullandığı TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğü'nün, demiryolu tren işletmecisi konumundaki TCDD Taşımacılık A.Ş.'nin yardımcısı konumunda olduğu, dolayısıyla 6461 sayılı kanun uyarınca TCDD Taşımacılık A.Ş.'nin tüzel kişilik kazandığı 17.06.2016 tarihinden sonraki olaylarda, ister demiryolu alt yapısı ister taşıma hizmeti kusurundan meydana gelsin, yolcuların taşıma nedeniyle uğradığı zararlarda, yolculara karşı TCCD Taşımacılık A.Ş.'nin sorumlu olacağı ve daha sonra şartları var ise TCCD Genel Müdürlüğüne rücu edebileceğinin kabul edilmesi gerektiği, TTK'nın 914/2. maddesi uyarınca dava konusu olayda tüm zararlardan dava dışı taşımacılık şirketi ile Genel Müdürlüğün müteselsilen sorumlu bulunduğunun kabul edildiği, davacı tarafın dava dilekçesinde açıkça davalının kusuru oranında sorumlu tutulmasını istemediğine ve taşıma ilişkisinden kaynaklanan haksız fiil kusuruna dayandığına göre, davalının davacının maddi ve manevi tazminat isteminden sorumlu tutulması gerektiği, davacı ile davalı arasında yolcu taşıma sözleşme ilişkisi bulunduğu, yolcu taşıma sözleşmelerinin TTK'da düzenlendiği, TTK'da düzenlenen hususlardan kaynaklanan uyuşmazlıkların TTK'nın 4. maddesi uyarınca mutlak ticari dava niteliğinde olduğu, ancak yolcunun aynı zamanda tüketici konumunda olması nedeniyle, taşıma sözleşmesinin tüketici sözleşmesi niteliğinde olduğu, Çorlu 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2019/60 Esas sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporunda, olayda davalının kusurlu olduğunun belirlendiği, Çorlu 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2020/103 esas sayılı dava dosyasında alınan 18.10.2021 tarihli bilirkişi raporunda da, TCDD Genel Müdürlüğünün tam kusurlu olduğunun belirlendiği, alınan 07.10.2022 tarihli ATK raporunda davacının geçirmiş olduğu tren kazasına bağlı olayla illiyetli olarak davacının %100 oranında meslekte kazanma gücünü kaybetmiş olduğunun ve başka birisinin sürekli bakımına muhtaç durumda olduğunun belirlendiği, davacıya SGK tarafından kaza nedeniyle herhangi bir ödeme yapılmadığı ve gelir bağlanmadığının anlaşıldığı, hükme esas alınan 16.02.2023 tarihli aktüer bilirkişi raporunda; davacının %100 oranında meslekte kazanma gücü kaybı ve sürekli bakıma muhtaç olması dikkate alınarak TRH-2010 tablosuna göre belirlenen yaşam süresi gözetilmek sureti ile, net asgari ücret üzerinden sürekli iş göremezlik zararının 2.035,506,21TL olarak belirlendiği, yine ATK raporu uyarınca sürekli bakıma muhtaç olduğu tespit olunan davacı için asgari ücretin brüt tutarı üzerinden işlemiş dönem ve işleyecek dönemler gözetilerek toplam 2.413,877,40 TL bakıcı gideri hesaplandığı, TRH 2010 tablosu esas alınarak yapılan hesaplamanın yerinde bulunduğu, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin yerleşik uygulamalarına göre, aile içi bakım düşüncesi ile bakıcı giderlerinden hakkaniyet indirimi yapılmasının makul kabul edilmediği, bu itibarla davalı vekilinin bakıcı giderleri bakımından hakkaniyet indirimi yapılması isteminin kabul edilmediği, davacının ağır yaralanması sonucu hastanede yattığı dönem için, bakımı hastane görevlileri tarafından sağlanmış olsa dahi, bakım şartlarının ağırlığı nedeniyle davacı yakınlarının sürekli hastanede bulunmak zorunda kalmasının kaçınılmazlığı karşısında, davacının hastanede yattığı dönem için de bakıcı gideri hesaplanması gerektiğinin kabul edildiği, kazanın 2018 yılında meydana geldiği, kazanın meydana gelmesinde ve zararın doğmasında kusurlu kabul olunan davalının sorumluluğunun bulunduğu ve bu eylemin suç oluşturduğu gözetilerek uzamış ceza zamanaşımı sürelerinin uygulanması gerekmekle davalının zamanaşımı definin yerinde olmadığı, kazanın gerçekleştiği tarih itibariyle temerrüt gerçekleştiği gibi tazminat talebi de bu tarihte muaccel olduğundan taleple bağlı kalınarak haksız fiil tarihinden itibaren davalının sıfatı da gözetilerek avans faizine hükmedilmesi gerektiği, davacının geçirdiği tren kazası nedeni ile fiziksel ve buna bağlı yaşadığı psikolojik travma kapsamında manevi zarara uğradığı, tarafların ekonomik ve sosyal durumları, davacının kusursuz oluşu, olayın meydana geliş şekli ile davalının kusur ve sorumluluk durumuna göre davacının manevi tazminat talebinin uygun bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 2.035.506,21 TL sürekli iş göremezlik tazminatı ile 2.413.877,40 TL bakıcı gideri olmak üzere 4.449.383,61 TL'nin 08.07.2018 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacının manevi tazminat isteminin kabulü ile 100.000,00 TL manevi tazminatın 08.07.2018 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacının geçici iş göremezlik tazminatı isteminin reddine karar verilmiş, hüküm davalı vekilince istinaf edilmiştir.

IV. BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI

Bölge Adliye Mahkemesince, kazaya ilişkin olarak Uyuşmazlık Mahkemesi'nin 2020/113 esas 2020/164 karar sayılı kararı ile uyuşmazlığın adli yargıda görüleceğinin belirlendiği, davacının tüketici olduğu, bu nedenle davanın tüketici mahkemelerinde görüleceği, 6461 sayılı Türkiye Demiryolu Ulaştırmasının Serbestleştirmesi Hakkında Kanun ile birlikte tüm ulusal demiryolu altyapı ağı üzerindeki demiryolu trafiğini yönetme hakkı ve görevinin tekel olarak davalı TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğüne, bu kanunla kurulan TCDD Taşımacılık A.Ş.'nin ise demiryolu tren işletmecisi olarak belirlendiği, olay tarihinde Çorlu civarında meydana gelen tren kazasında davacının %100 oranında sürekli işgöremez ve sürekli bakıma muhtaç hale gelecek şekilde yaralandığı, davalı TCDD'nin demiryolu trafiğini yönetme yetki ve görevinin bulunduğu, dava dışı TCDD Taşımacılık şirketinin ise tren işletme hakkı sahibi olduğu, dava dışı TCDD Taşımacılık şirketi ile birlikte davalının, meydana gelen kazada müteselsilen sorumluluğunun bulunduğu, ifa yardımcısının kusurundan doğan sorumluluk da TBK'nın 116. maddesi hükmü gereği olduğundan, meydana gelen zarardan demiryolu işletmecisi olan davalının sorumlu tutulmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, TTK 885 hükmü gereği davanın 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğu, kamu davasında davalının asli kusurlu olduğunun belirlendiği, davalı yolcuya kusur izafesinin mümkün olmadığı, TRH 2010 adı verilen Ulusal Mortalite Tablosunun ülkemize özgü ve güncel verileri içerir nitelikte olduğu genel yargı uygulaması ile kabul edildiğinden, somut olayda tazminata esas bakiye ömür süresinin belirlenmesinde TRH 2010 yaşam tablosunun kullanılmasında isabetsizlik bulunmadığı, bilirkişi raporunda bakıcı gideri hesabında bir hata olmamakla, davalı vekilince bakıcı giderinde hakkaniyet indirimi yapılması gerektiğinin ileri sürüldüğü, ancak benzer bir uyuşmazlıkta Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.04.2021 tarihli, 2018/(21)10-927 Esas - 2021/531 Karar sayılı ilamında da vurgulandığı üzere ölüm nedeniyle uğranılan zararlarda ve bedensel zararlarda 55. madde ile açık biçimde hakkaniyet düşüncesiyle indirime gidilemeyeceğinin açıkça belirtildiği, her ne kadar toplum aile içi bakım dayanışmasını ahlaki ödev olarak görse de, bu durumun zarar sorumlusu lehine yorumlanamayacağı, davacının yaralanması sonucu hastanede yattığı dönemde bakımı hastane görevlileri tarafından sağlanmış olsa da, bakım şartlarının ağırlığı nedeniyle davacı yakınlarının sürekli hastanede bulunmak zorunda kalmasının kaçınılmazlığı karşısında, davacının hastanede yattığı dönem için de bakıcı gideri hesaplanmasının yerinde olduğu, olayın özellikleri, kusur durumu, davacının yaralanmasının ağırlığı, işgöremezlik durumu, sosyal ve ekonomik durumu ile paranın satın alma gücü dikkate alındığında davacı yararına hükmedilen manevi tazminatı miktarının fahiş olmadığı, davacının yaralanması ve buna bağlı olarak hükmedilen tazminat TTK'da düzenlenen ticari iş niteliğindeki taşıma sözleşmesinden kaynaklandığından, hükmedilen tazminata avans faizi uygulanmasında da bir isabetsizlik görülmediği gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, karar davalı vekilince temyiz edilmiştir.

V. TEMYİZ İNCELEMESİ

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, tren kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.

2.6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 885 inci maddesi, 914 üncü maddesinin ikinci fıkrası.

3.6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 116 ncı maddesi.

3. Değerlendirme

Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına, somut olayda davacı tarafa kusur izafe edilemeyecek olmasına karşın, müteselsil soruluların kusur değerlendirmesinin diğer müteselsil sorumlular hakkındaki rücu davasında görülecek olmasına göre yapılan istinaf başvurusunun 6100 sayılı Kanun'un 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1) numaralı alt bendi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.

VI. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalının temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA, aynı Kanun'un 372 nci maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine, 28.11.2024 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.