"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
SAYISI : 2024/83 Esas, 2024/211 Karar
HÜKÜM : Ret
Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen ve istinaf incelemesinden geçen geçerli ortaklık ilişkisi kurulmadığının tespiti ve alacak davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı şirketin yurt dışında birçok ülkede yatırılan paraların istenildiği her an geri çekilebileceği ve karşılığında yüksek oranda faiz verileceği garantisi ile müvekkilinin davalı tarafa para verdiğini, ancak ödenen paranın bir türlü geri alınamadığını ileri sürerek taraflar arasında geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığının tespitine ve ödenen paranın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; husumet, zamanaşımı ve hak düşürücü süreden davanın reddi gerektiğini, şirkete sermaye olarak verilen paranın geri istenemeyeceğini, davacının iddialarının asılsız olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 04.03.2020 tarih, 2019/313 E. ve 2020/426 K. sayılı kararıyla 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un (7194 sayılı Kanun) 41 inci maddesi kapsamında dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 23.12.2022 tarih, 2021/893 E. ve 2022/2477 K. sayılı kararıyla istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1.Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2.Dairemizin 04.12.2023 tarih, 2023/1887 E. ve 2023/6994 K. sayılı kararıyla 7194 sayılı Kanun'un 41 inci maddesinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğinin dikkate alınması gerektiğine işaret edilerek mahkeme kararı bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla davanın zamanaşımı süresinde açılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; davalı kötü niyetli olduğundan zamanaşımının ileri sürülmesinin dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, vekalet ücretinin de maktu olması gerektiğini belirterek kararın bozulmasını istemiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, geçerli ortaklık ilişkisi kurulmadığının tespiti ve alacak istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.
2.12.09.2023 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesi'nin 18.05.2023 tarih, 2020/11 E. ve 2023/98 K. sayılı iptal kararı.
3.Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu, 22.04.2022 tarih, 2021/7 E. ve 2022/2 K. sayılı kararı.
4.765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun (765 sayılı Kanun) 102 nci maddesinin dördüncü fıkrası ve 104 üncü maddesinin ikinci fıkrası.
3. Değerlendirme
1.Temyiz sebeplerinin incelenmesinden önce eldeki dosya ve aynı mahiyetteki davaların sebeplerinden ve yıllar içinde yaşanan yasal ve yargısal süreçlerden bahsetmek gerekmektedir. 1990’lı yıllarda özellikle yurt dışında yerleşik ve faizden imtina eden küçük yatırımcıların yoğun teveccühüyle, yüksek kar vaat eden davalı şirket ve benzeri holdinglere ciddi bir sermaye akışı olmuştur. Ne var ki bir takım nedenlerden dolayı yeni para girişinin sekteye uğramasıyla birlikte bu tür şirketler kar payı dağıtamaz duruma gelmiştir. Bunun üzerine hissedar niteliğindeki yatırımcılar gerek Türkiye’de gerekse sair ülkelerde davalı şirket ile benzer şirketler ve holdingler aleyhine açtıkları davalarla ödedikleri paranın geri verilmesini talep etmişlerdir. Bu davalar yerel mahkemelerde hükme bağlandıktan sonra temyiz denetimi için Dairemize intikal etmiştir. Anayasa Mahkemesinin, ... Kılıç (B. No:2020/21022, 14.12.2023) kararında kısmen değindiği “çelişkili yargı kararları” ise aşağıdaki sebeplerle meydana gelmiştir.
2.Davaların ilk açıldıkları ve şirketlere paraların yatırıldığı tarihlerde yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümleri gereğince şirkete sermaye olarak verilen paralar geri istenemeyeceği gerekçesiyle davalar retle sonuçlanıyordu. Ancak yabancı ülkelerde mukim yatırımcıların, bulundukları ülke mahkemelerinde açtıkları davalarda tahsil hükmü almaları ve bu hükümlerin tanıma ve tenfiz yoluyla ülkemizde uygulanmasıyla birlikte yerli yatırımcıyla yabancı ülkelerdeki yatırımcı arasında ciddi eşitsizlik meydana gelmekteydi. Dairemiz ise, gerek bu adaletsizliğe son vermek gerekse şirket yetkililerinin izinsiz sermaye toplamak ve dolandırıcılık suçlarından mahkum olmalarını dikkate alarak “para verenlerle şirket arasında ortaklık ilişkisi kurulmadığını ve bu nedenle iradesi fesada uğratılan yatırımcıların haksız fiil hükümleri çerçevesinde paralarını geri alabileceklerine dair” uygulamayı benimseme yoluna gitmişti. Bu arada benzer mahiyetteki birçok holding benzer mahiyette seri davalara muhatap olmuş, para yatıranların paralarını geri istemeleri ve bu yöndeki mahkeme kararlarının infazı neticesinde bu şirketlerin tamamen battıkları gözlemlenmiştir. Dava açmakta erken davrananlar, paralarını tamamen tahsil ederken, bilahare dava açanlar, haczi kabil mal bulamadıklarından hiçbir şey elde edememe gibi bir sonuçla karşılaşmışlardır.
3.Neticede, tüm bu karmaşanın ortasında, halen faal olan şirketlerin yaşatılması ve gerek ortaklarının, gerekse bu şirketlere bağlı işletme ve fabrikalarda istihdam edilen iş gücünün mağduriyetlerinin önüne geçilmesi maksadıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi duruma el koyarak, hukuken meşru bir zemine çektiği şirketlere karşı açılan davalarla ilgili yürürlüğe koyduğu 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un 41 inci maddesi ile sermaye koyan tüm ilgilileri ortak kabul eden anlayışı benimsemiştir. Şüphesiz bu yasal düzenleme bir tasfiye düzenlemesiydi. Tasfiye düzenlemeleri, tabiatı gereği ideal çözüm getiremezler. Bir şekilde meydana gelmiş vakıayı, en az hasarla atlatmayı, kanayan yarayı durdurup ihtilafları en aza indirgemeyi amaçlar. Anayasa Mahkemesi 12.09.2023 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 18.05.2023 tarih, 2020/11 E. ve 2023/98 K. sayılı iptal kararı ile gerek bu düzenlemeye ilişkin iptal başvurusunu kabul ederken gerekse bireysel başvuru kapsamında mülkiyet hakkının ihlaline karar verirken menfaat dengesinin yeterince gözetilmediğini, düzenlemenin küçük yatırımcının aleyhine sonuçlar doğurduğu tespitinden hareketle iptal ve ihlal kararları vermiştir.
4.Hakimler ve dolayısıyla mahkemeler, laboratuvar ortamında hukukçuluk yapma lüksüne sahip değildir. Verecekleri kararların sahaya yansımasını, ekonomik ve sosyal sonuçlarını da hesaba katarak hareket etmelidirler. Daha da önemlisi hüküm şeklinde tezahür eden çözümleriyle mütakip uyuşmazlıkları çoğaltmayı değil en aza indirgemeyi amaçlamalıdırlar. Aksi halde somut örnekte görüldüğü üzere, bazen kaş yapayım derken göz çıkarma sonucuyla karşı karşıya kalınması mukadder hale gelebilmektedir. Ortada “menfaat dengesizliğinden” söz edebilmek için içeride hakim ortakların, dışarıda ise küçük yatırımcıların bulunduğu bir vasatın bulunması gerekir. Birbirleriyle benzer konumdaki binlerce küçük yatırımcıdan müteşekkil çok ortaklı bir şirkette “dileyen parasını geri çekebilir” mealindeki bir anlayışın, davalı şirketin de yok olan emsal şirketler gibi hayatiyetini devam ettirmesine imkan ve ihtimal bırakmayacağının idraki gerekirdi. Başvuran birkaç kişinin ferilere ilişkin mülkiyet haklarını koruyalım derken sair binlerce ortağın mülkiyet hakkının buharlaşmasına vesile olmak hukukun amaçladığı sonuçlardan biri olamaz. Kaldı ki hali hazırda sermaye koyma makbuzunu ibraz eden herkese değeri oranında hisse senedi verildiği ve şirketin borsaya kote olması hasebiyle ortak kalmak istemeyen kişilerin dilediği anda rayiç değer üzerinden hisselerini satarak nakde dönüştürebildiği bir ortamda hangi mülkiyet hakkının ihlal edildiği anlaşılamamıştır.
5.Bu iptal kararının ardından hukuken gerçekleşecek olan şey, 818 sayılı Borçlar Kanunu hükümlerinin devreye girecek olmasıdır. Paraların yatırıldığı tarih ile davaların açıldığı tarihler nazara alındığında, somut vakıada gözlemlendiği üzere davalı tarafın zamanaşımı defi ile karşılaşan küçük yatırımcıların bu kez mülkiyet hakkının ihlali değil yatırdıkları paraların tamamen buharlaşması mevzu bahis olacaktır. Bunun başlıca müsebbibinin, özel hukuk alanının diğer kurum ve düzenlemelerinden bihaber anlayışın olacağı izahtan varestedir.
6.Açıklanan gerekçeler doğrultusunda somut temyiz sebeplerinin incelenmesine gelince; Temyiz olunan nihai kararların bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür. Temyizen incelenen İlk Derece Mahkemesi kararının bozmaya uygun olduğu, kararda ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı anlaşılmakla; temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararın ONANMASINA,
Temyiz harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
08.07.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.