Logo

12. Hukuk Dairesi2024/7890 E. 2025/259 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Bonoya dayalı icra takibinde borçlunun imzaya itirazı üzerine yapılan bilirkişi incelemelerinde çelişkili raporlar ortaya çıkması nedeniyle imza itirazının kabul edilip takibin durdurulması kararının temyizi.

Gerekçe ve Sonuç: Bölge Adliye Mahkemesinin çelişkili bilirkişi raporlarına rağmen, ilk raporu esas alarak ve kendi önceki kararıyla çelişki oluşturacak şekilde imza itirazının kabulüne karar vermesi usul ve yasaya aykırı görülerek bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki davalı/alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

Bonoya dayalı olarak başlatılan kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla ilamsız icra takibinde örnek 10 numaralı ödeme emrinin tebliği üzerine borçlunun yasal sürede İcra Mahkemesine başvurarak; şikayet nedenlerinin yanı sıra takibe dayanak senetteki keşideci imzalarının kendisine ait olmadığını ileri sürerek imzaya itiraz ettiği, İlk Derece Mahkemesince, temin edilen son bilirkişi raporu olan 12.05.2022 tarihli rapora dayanılarak istemin reddine karar verildiği, kararın muteriz borçlu tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, ilk bilirkişi raporu olan 23.07.2018 tarihli rapor hükme esas alınarak, başvurunun kısmen kabulü ile mahkeme kararı kaldırılarak yeniden hüküm kurulmak suretiyle, imza itirazının kabulüne ve takibin durdurulmasına hükmedildiği, kararın alacaklı tarafından temyiz edildiği anlaşılmıştır.

Kambiyo senetlerine dayalı olarak başlatılan takiplerde imzaya itiraz İİK'nın 170. maddesinde düzenlenmiş olup, bu maddenin üçüncü fıkrasında, İcra Mahkemesince imza incelemesinin aynı Kanun'un 68/a maddesinin dördüncü fıkrasına göre yapılması gerektiğine işaret edilmiştir.

İİK'nın 68/a maddesinin dördüncü fıkrasında ise; “İmza tatbikinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun bilirkişiye ait hükümleri ile 309. maddesinin 2., 3. ve 4. fıkraları ve 310, 311 ve 312. maddeleri hükümleri uygulanır” hükmü yer almaktadır. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447/2. maddesinde yer alan “Mevzuatta, yürürlükten kaldırılan 18.06.1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa yapılan yollamalar, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılır” düzenlemesi nedeniyle uygulanması gereken aynı Kanun'un 211. maddesinde ise imza incelemesinin yöntemi gösterilmiş olup, buna göre hakim bilirkişi incelemesine karar verir ise önce, mevcutsa, o tarafa ait olan karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzaları, ilgili yerlerden getirtir. Bilirkişi bu yazı ve imzalarla, o mahkemede elde edilen yazı ve imzaları esas alarak inceleme yapar. Bilirkişi, inceleme için gerekli görürse, kendi huzurunda, tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden talep edebilir.

Vurgulamakta yarar vardır ki, anılan belgelerin tamamlanması konusunda Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26.04.2006 gün ve 2006/12-259 E. 2006/231 sayılı kararında da açıklandığı üzere, eldeki davanın niteliği itibariyle "imzanın borçluya ait olduğunu" kanıtlama

külfetinin alacaklıya ait olduğu göz ardı edilmemeli ve ispat yükünü ters çevirecek bir uygulamaya da gidilmemelidir (Hukuk Genel Kurulunun 06.02.2008 gün ve 2008/12-77 E. 2008/90 sayılı kararı).

Özetlemek gerekir ise, imza incelemesinde öncelikle senedin keşide tarihinden öncesine ilişkin borçlunun uygulamaya elverişli imzalarını taşıyan belgeler, keşide tarihine en yakın tarihli olanından başlayarak bilirkişice mukayeseye esas alınmalıdır. Senedin keşide tarihinden öncesine ilişkin belge bulunamazsa daha sonraki tarihli belgeler, uygulamaya elverişli imza örneği taşıyan herhangi bir belge temin edilemez ise, borçlunun duruşmada alınan medarı tatbik imza ve yazı örnekleri üzerinden inceleme yapılmalıdır. Sıhhatli bir sonuç alınabilmesi için, inkar edilen imzanın atıldığı tarihten öncesinde veya mümkün olduğu kadar yakın tarihlerde düzenlenen belgelerde bulunan borçluya ait imzaların celbedilip ondan sonra bilirkişi incelemesi yapılması gerekir.

Öte yandan, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 30.05.2001 gün ve 2001/12-436 E.-2001/467 K. ile 06.06.2001 tarih ve 2001/12-466 E. - 2001/483 K. sayılı kararlarında da aynen benimsendiği gibi; herhangi bir belgedeki imza veya yazının, atfedildiği kişiye ait olup olmadığı hususunda yapılacak bilirkişi incelemesinin, konunun uzmanınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuvar ortamında, optik aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak, grafolojik ve grafometrik yöntemlerle yapılması, bu alet ve yöntemlerle gerek incelemeye konu ve gerekse karşılaştırmaya esas belgelerdeki imza veya yazının tersim, seyir, baskı derecesi, eğim, doğrultu gibi yönlerden taşıdığı özelliklerin tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırılması; sonuçta, imza veya yazının atfedilen kişiye ait olup olmadığının, dayanakları gösterilmiş, tarafların, mahkemenin ve Yargıtay'ın denetimine elverişli bir raporla ortaya konulması, gerektiğinde karşılaştırılan imza veya yazının hangi nedenle farklı veya aynı kişinin eli ürünü olduklarının fotoğraf ya da diğer uygun görüntü teknikleriyle de desteklenmesi şarttır.

Somut uyuşmazlıkta; Bölge Adliye Mahkemesince hükme esas alınan kriminalistik ve adli bilimler uzmanı tarafından hazırlanan 23.07.2018 tarihli bilirkişi raporunda; mukayeseye esas belgeler grafolojik özellikleri bakımından iki gruba ayrıldıktan sonra, takip konusu senette yer alan imzaların şekli nedeniyle birinci grup mukayese imzalarına benzediği belirtilerek bu gruptaki imzalar üzerinden inceleme yapıldığı, bu gruptaki mukayese imzaların ise 27.04.2013’te düzenlenen kontrat olduğu, buna göre senetteki imzaların borçlunun eli ürünü olmadığı, bu gruptaki imzaların model alınması suretiyle takliden sahte olarak atılan imzalar olduğu mütalaa edilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesinin, İlk Derece Mahkemesinin, Adli Tıp Kurumunun 07.11.2019 tarihli ve senetteki imzaların kuvvetle muhtemel borçluya ait olduğuna dair görüşünü içeren raporuna dayalı olarak verilen 26.12.2019 tarihli ilk kararına karşı yapılan istinaf incelemesinde; kesin kanaat içermeyen ATK raporuna göre karar verilmesinin hatalı olduğuna işaret edildikten sonra, 23.07.2018 tarihli bilirkişi raporunda mukayese belgeler arasında yer alan 27.04.2013 tarihli adi yazılı belgenin, buradaki imzanın borçlu tarafından kabul edilmemesi nedeniyle mukayeseye esas alınamayacağı belirtilmek suretiyle, yeni bir rapor alınması gerektiğinden bahisle mahkeme kararı kaldırılarak dosyanın yeniden incelenmek üzere mahkemesine gönderilmesine karar verildiği, bunun üzerine İlk Derece Mahkemesince alınan ATK genişletilmiş uzmanlar kurulunca hazırlanan 12.05.2022 tarihli bilirkişi raporunda, söz konusu belgenin inceleme dışında tutulduğu ve senetteki imzaların kuvvetle muhtemel borçluya ait olduğunun bildirildiği, mahkemece bu raporun hükme esas alınması sonucunda imza itirazının reddine hükmedildiği, borçlunun istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince verilen son kararla, son alınan iki ATK raporunun ihtimale dayalı olması, alacaklının yeni bir rapor alınması talebinin de bulunmaması ve mahkemece alınan ilk rapor

olan 23.07.2018 tarihli raporun kesin kanaat bildirmesi nedenleriyle borçlunun lehine değerlendirme yapıldığı belirtilerek, imza itirazının kabulü ile takibin durdurulmasına karar verildiği görülmüştür.

Bölge Adliye Mahkemesinin 19.02.2021 tarihli kararında, alacaklı tarafından sunulan ve borçlu tarafından imzası kabul edilmeyen 27.04.2013 tarihli belgenin mukayese dışında tutulması suretiyle rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinden bahisle mahkeme dosyası İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karşın, bu gerekçe hakkında bir değerlendirme yapılmaksızın, kendi kararı ile çelişecek şekilde, söz konusu belgenin mukayese alınması suretiyle verilen 23.07.2018 tarihli bilirkişi raporu hükme esas alınarak sonuca gidilmesi isabetsizdir.

O halde Bölge Adliye Mahkemesince; hükme esas alınan 23.07.2018 tarihli bilirkişi raporuna alacaklı tarafından süresi içerisinde itiraz edildiği de nazara alınarak, üç kişilik bir bilirkişi heyetince yukarıda belirtilen niteliklere uygun şekilde yaptırılacak detaylı inceleme neticesinde temin edilecek raporun sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, Bölge Adliye Mahkemesinin ilk kararında kabul edilmeyen rapora göre ve çelişkili gerekçe ile karar verilmesi isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ:

Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile yukarıda yazılı nedenlerle 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK'nın 364/2. maddesinin göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK'nın 373/1. maddesi uyarınca, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesinin 30.09.2024 tarih ve 2022/4329 E.-2024/1764 Karar sayılı kararının BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 16.01.2025 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

Üye ...'ın Karşı Oy Yazısı;

Davalı/alacaklı tarafından borçlu/keşideci aleyhine bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip başlatıldığı, ödeme emrinin borçluya 24.01.2018 tarihinde tebliğ edildiği, 29.01.2018 tarihinde (yasal sürede) imzaya itirazda bulunulduğu, İlk Derece Mahkemesince; "...Davacı yanın süresinde imzaya itirazlarının incelenmesi gerekmiş olup takibe konu senet tanzim tarihleri ve öncesine ait davacıya ait yeteri kadar ıslak imza temin edildikten sonra; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesinin 2020/322 E.-2021/232 K. sayılı kararıyla "HMK'nın 353/1-a-6. bendi uyarınca İDM kararının kaldırılmasına ve önceki kararla bağlı olmaksızın yeniden hüküm tesis etmek üzere dosyanın gönderilmesi" şeklindeki ilam doğrultusunda; mahkememizce "partnership Contract" başlıklı 27.04.2013 tarihinde düzenlenmiş adi yazılı sözleşmenin mukayeseye esas alınmayacağı gözetilip, davalının sunduğu diğer adi yazılı belgelerdeki imzaların ise davacıya ait olup olmadığı hususunun davacı taraftan sorulup mukayeseye esas alınıp alınmayacağı belirlendikten sonra, dosyada toplanan kurumlardan getirtilen diğer mukayeseye esas asıl belgelerle birlikte, alanında uzman üç kişilik bilirkişi heyetinden önceki raporlardaki çelişkileri de giderecek şekilde takip konusu bonodaki davacıya atfolunan imzanın incelenmesi hususunda rapor aldırılmış olup Adli Tıp Kurumu tarafından düzenlenen raporun denetime ve hüküm kurmaya elverişli olduğu değerlendirilmiş, raporda imzaların davacıya ait olduğu tespit edildiğinden davanın reddine..." karar verildiği görülmüş olup, bu kararın davacı tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince; "...imzaya itiraz bakımından mahkemece ilk alınan 23.07.2018 tarihli bilirkişi raporunda davacıya atfolunan imzanın davacının eli ürünü olmadığı yönünde kesin kanaat bildirildiği, alacaklının itirazı üzerine alacaklı ve borçludan temin edilen yeni belgelerle birlikte bu kez Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinden alınan 07.11.2019 tarihli bilirkişi raporunda, davacıya atfen atılan imzaların "kuvvetle muhtemel" ...'ın eli ürünü olduğu şeklinde kesin kanaat içermeyen rapor düzenlendiği, Dairemizin kaldırma kararından sonra eksiklikler giderilerek bu kez Adli Tıp Kurumu Genişletilmiş Uzmanlar Kurulundan alınan 12.05.2022 tarihli raporda da yine senetteki imzaların "kuvvetle muhtemel" ...'ın eli ürünü olduğu şeklinde kesin kanaat içermeyen rapor düzenlendiği, raporun taraflara tebliğ edildiği, davalı/alacaklı vekilinin rapora yönelik 12.07.2022 tarihli beyan dilekçesinde lehine sonuç çıkararak senetteki imzaların davacının eli ürünü olduğunun ispatlandığını, 07.11.2019 ve 12.05.2022 tarihli raporlara göre davanın reddine karar verilmesini istediği, yeni bir rapor alınması talebinin bulunmadığı, İlk Derece Mahkemesince ATK raporlarına göre davacının imzaya itirazının reddine karar verildiği anlaşılmıştır.

Yukarıda açıklandığı üzere; mahkemece aldırılan ilk rapor senetteki borçluya atfolunan imzanın borçlunun eli ürünü olmadığı yönünde kesin kanaat içermekteyken itiraz üzerine ve daha sonra Dairemizin kaldırma kararıyla aldırılan her iki Adli Tıp Kurumu raporunda imzanın borçluya aidiyeti konusunda kesin olmayan "Kuvvetle muhtemel" şeklinde rapor tanzim edilmiş olup, kesin kanaat içermeyen rapora itibarla senetteki imzanın davacı borçluya ait olduğunun kanıtlandığı söylenemez. İmza itirazında, imzanın borçluya ait olduğunu ispat külfeti, takibe başlayarak imzanın borçluya ait olduğunu iddia eden alacaklıya aittir. (HGK'nun 26.04.2006 tarih ve 2006/12-259 E., 2006/231 K. sayılı kararı). Son alınan ATK raporu üzerine ispat yükü kendisinde olan davalı/alacaklı yeni bir rapor alınmasını talep etmediğine ve dosyada imzanın davacının eli ürünü olmadığı yönünde kesin kanaat içeren bir rapor da bulunduğuna göre ispat yükü davalıda olduğundan belirsizliğin borçlu lehine değerlendirilmesi kesin kanaat içeren rapor gözetilerek, davacının imzaya itirazın kabulüne..." şeklinde karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile 23.07.2018 tarihli ilk bilirkişi raporunda, davacıya atfolunan imzanın "davacı/borçlunun eli ürünü olmadığı" yönünde kesin kanaat bildirildiği, Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinden alınan 07.11.2019 tarihli raporda davacıya atfen atılan imzaların "kuvvetle muhtemel" ...'ın eli ürünü olduğu şeklinde ve keza Adli Tıp Kurumu Genişletilmiş Uzmanlar Kurulundan alınan 12.05.2022 tarihli raporda da senetteki imzaların "kuvvetle muhtemel" ...'ın eli ürünü olduğu şeklinde kesin kanaat içermeyen raporlar düzenlendiği, davalı/alacaklı vekilinin yukarıda bahsi geçen raporlara yönelik 12.07.2022 tarihli beyan dilekçesinde özetle; "...lehine sonuç çıkararak senetteki imzaların davacının eli ürünü olduğunun ispatlandığını, 07.11.2019 ve 12.05.2022 tarihli raporlara göre raporlar arasındaki çelişkinin giderildiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini..." istediği, yeni bir rapor alınması talebinin bulunmadığı, Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında da belirtildiği üzere bonoların üzerindeki imzanın borçlu eli ürünü olduğunu ispat külfetinin alacaklıda olduğu, alacaklı tarafça 22.09.2022 tarihli duruşmada yeniden bilirkişi incelemesi yapılmasının istenilmediği anlaşıldığından imza itirazının kabulü ile davacı/borçlu yönünden İİK'nın 170/3. maddesi uyarınca takibin durdurulmasına karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık görülmemiştir(Zira Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 06.04.2023 tarih ve 2022/9536 E.-2023/2391 K. ile 11.05.2023 tarih ve 2022/10819 E.-2023/3308 K. sayılı kararları da benzer niteliktedir).

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararında yazılı gerekçelere göre yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının ONANMASINA karar verilmesi gerekirken, aksi yöndeki Dairemizin sayın çoğunluğunun bozma görüşüne katılamıyorum. 16.01.2025