"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ:Ceza Dairesi
SAYISI : 2023/1085 E., 2023/1066 K.
SUÇ : Nitelikli kasten öldürme
HÜKÜMLER: İstinaf başvurularının esastan reddi, istinaf başvurularının düzeltilerek esastan reddi
TEBLİĞNAME GÖRÜŞÜ: Temyiz başvurularının esastan reddi ile hükümlerin onanması
İlk Derece Mahkemesince verilen hükümlere yönelik istinaf incelemesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen kararın, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 286/1. maddesi uyarınca temyiz edilebilir olduğu, 260/1. maddesi gereği temyiz edenlerin hükümleri temyize hak ve yetkilerinin bulunduğu, 291/1. maddesi gereği temyiz istemlerinin süresinde olduğu, 294/1. maddesi gereği temyiz dilekçelerinde temyiz sebeplerine yer verildiği, 298/1. maddesi gereği temyiz istemlerinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmiştir.
Sanık ... müdafii ile sanık ... müdafiinin duruşmalı inceleme taleplerinin, 7079 sayılı Kanun’un 94. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanun’un 299/1. maddesi uyarınca takdîren reddine karar verilmekle, gereği düşünüldü:
I. HUKUKÎ SÜREÇ
A. İstanbul Anadolu 16. Ağır Ceza Mahkemesinin, 27.04.2023 tarihli ve 2022/398 Esas, 2023/287 Karar sayılı kararı ile;
1. Sanıklar ..., ..., ..., ... hakkında nitelikli kasten öldürme suçundan, 5271 sayılı Kanun'un 223/2-e maddesi uyarınca beraatlerine,
2. Sanıklar ... ve ... hakkında nitelikli kasten öldürme suçundan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 82/1-a, 53/1. maddeleri uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluklarına,
3. Sanık ... hakkında nitelikli kasten öldürme suçundan, 5237 sayılı Kanun'un 82/1-a ve d, 53/1. maddeleri uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına karar verilmiştir.
B. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesinin, 22.09.2023 tarihli ve 2023/1085 Esas, 2023/1066 Karar sayılı kararı ile;
1. Sanıklar ..., ..., ..., ... hakkında İlk Derece Mahkemesince verilen hükümlere yönelik Cumhuriyet savcısı (aleyhe), katılanlar ... ve ... kayyumu, katılan Kurum vekilinin istinaf başvurularının 5271 sayılı Kanun'un 280/1-a maddesi uyarınca esastan reddine,
2. Sanıklar ..., ... ve ... hakkında İlk Derece Mahkemesince kurulan hükümlere yönelik katılanlar ... ve ... kayyumu, katılan Kurum vekili ve sanıklar müdafiilerinin istinaf başvurularının 5271 sayılı Kanun'un 280/1-a maddesi uyarınca katılan Kurum lehine vekalet ücretine hükmedilmek suretiyle düzeltilerek esastan reddine karar verilmiştir.
II. TEMYİZ SEBEPLERİ
1. Katılanlar ... ve ... kayyumunun temyiz sebepleri özetle; sanıkların 5237 sayılı Kanun'un 82/1-a ve k maddeleri uyarınca cezalandırılmaları gerektiğine ilişkindir.
2. Katılan Kurum vekilinin temyiz sebepleri özetle; sanıkların 5237 sayılı Kanun'un 82/1-a ve k maddeleri uyarınca, aksi halde azmettiren veya yardım eden olarak cezalandırılmaları gerektiğine ilişkindir.
3. Sanık ... müdafiinin temyiz sebepleri özetle; sanığın suça iştirak etmediğine, suçun unsurlarının oluşmadığına, beraat kararı verilmesi gerektiğine ilişkindir.
4. Sanık ... müdafiinin temyiz sebepleri özetle: tasarlama olmadığına, haksız tahrik indirimi ile takdiri indirim hükümlerinin uygulanması gerektiğine ilişkindir.
5. Sanık ... müdafiinin temyiz sebepleri özetle; kararın usul ve yasaya aykırı olduğuna, sanığın suça iştirak etmediğine, mahkumiyetine yeterli delil bulunmadığına ilişkindir.
III. GEREKÇE
Yargılama sürecindeki işlemlerin usul ve kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin açıkça gösterildiği, vicdani kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemlerin sanıklar ..., ... ve ... tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, alınan raporların yeterli ve hüküm kurmaya elverişli olduğu, suçun kanuni tanımındaki fiili gerçekleştiren sanıkların fail olarak kabulünde isabetsizlik bulunmadığı, sanıkların töre saiki ile hareket ettiklerinin şüpheli kaldığından uygulanmamasının isabetli olduğu, sanıkların öldürme kararını önceden verdikleri, makul bir süre geçmesine rağmen öldürme kararında sebat ve ısrar göstererek kararlarından dönmedikleri ve önceden yaptıkları hazırlık kapsamında üzerilerine atılı suçu işledikleri anlaşılmakla 5237 sayılı Kanun'un 82/1-a maddesinde yer alan tasarlama nitelikli halinin uygulanma koşullarının oluştuğu, suç vasfının nitelikli kasten öldürme olarak kabulü ile belirlenen yaptırımlarda isabetsizlik bulunmadığı, maktulden sanıklara yönelen haksız söz veya davranış bulunmadığından haksız tahrik indiriminin uygulanmamasının isabetli olduğu, sanıklar ..., ..., ..., ...'in yüklenen nitelikli kasten öldürme suçundan mahkumiyetlerine yeterli, açık ve kesin delil bulunamadığı gerekçeleri gösterilerek kabul ve takdir kılındığından verilen beraat kararlarında isabetsizlik bulunmadığı anlaşıldığından, katılanlar ... ve ... kayyumu, katılan Kurum vekili, sanık ... müdafii, sanık ... müdafii ve sanık ... müdafiinin temyiz sebeplerinin incelenmesinde hükümlerde hukuka aykırılık bulunmamıştır.
IV. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenlerle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesinin, 22.09.2023 tarihli ve 2023/1085 Esas, 2023/1066 Karar sayılı kararında katılanlar ... ve ... kayyumu, katılan Kurum vekili, sanık ... müdafii, sanık ... müdafii ve sanık ... müdafiince öne sürülen temyiz sebepleri ve 5271 sayılı Kanun’un 289/1. maddesi ile sınırlı olarak yapılan temyiz incelemesi sonucunda hukuka aykırılık görülmediğinden 5271 sayılı Kanun’un 302/1. maddesi gereği, Tebliğname’ye uygun olarak, sanıklar ..., ..., ..., ... ve ... hakkındaki hükümler yönünden oybirliğiyle, sanıklar ... ve ... hakkındaki hükümler yönünden oy çokluğuyla TEMYİZ İSTEMLERİNİN ESASTAN REDDİ İLE HÜKÜMLERİN ONANMASINA,
Hükmolunan ceza miktarı ve tutuklulukta geçirilen süre dikkate alınarak sanık ... müdafiinin tahliye talebinin REDDİNE,
Dava dosyasının, 5271 sayılı Kanun’un 304/1. maddesi uyarınca İstanbul Anadolu 16. Ağır Ceza Mahkemesine, Yargıtay ilâmının bir örneğinin ise İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
04.03.2025 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY
Suça iştirak için öncelikle faillerin bir suçu işlemek konusunda iştirak iradelerini ortaya koymaları ve anlaşmaları gerekir. İştirak iradesi suç işlenmeden önce veya en geç suçun işlenmesi sırasında ortaya çıkmış olmalıdır. İştirak iradesinin mevcudiyeti için, her şerikin diğer faillerle birlikte belirli bir suçun işlenmesine katıldığını bilmesi gerekir. İştirakin kabulü için failde, suça iştirak iradesi olmalıdır.
Yani suça katılanlar önceden, belli bir suçu işleme konusunda aralarında anlaşmalı, irade birliğine varmalıdırlar. Kararlaştırılan bir suç işlenirken, faillerden birisinin diğerlerinden habersiz bir başka suçu daha işlemesi halinde ise önceden anlaşma olmadığı için, ikinci failin icrasına yardım etmeyen diğer failler, bu suçtan sorumlu tutulmazlar.Herhalde failin başkasının fiiline katıldığını bilmesi ve bunu istemiş olması lazımdır. İstenmemiş olan neticenin husulünde her failin sadece tesadüfî olarak fiillerinin birleşmiş olması iştirake yeterli değildir. Bir suça iştirak ettiğini bilmeyen kimsenin bu cehaleti kastı ortadan kaldırır. İştirak halinde suç işlenmesi halinde, iştirakin nevini saptamak için faillerin karar verme ve icra safhalarındaki tüm hareketlerinin nazara alınması ve topluca değerlendirme yapılması gerekmektedir. Kast insanın iç dünyası ile ilgili bir kavram olup, kastın açıkça ifade edilmediği durumlarda, iç dünyaya ait bu olgunun dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak belirlenmesi yoluna gidilmektedir.
Kişinin eyleminin, bir suça katılma aşamasına ulaşıp ulaşmadığı, ulaşmışsa da suça katılma düzeyinin saptanması için, eylemin bir evresindeki durumun değil, eylemin yapılması için verilen kararın, bu kararın icra ediliş biçiminin, olay öncesi, sırası ve sonraki davranışların da dikkate alınıp, tüm kanıtların birlikte değerlendirilmesi gerekir. Suç işleme kararının aynı suç konusunda alınması gerekir.Yeni ceza yasası kusur teorisini benimsediğini ileri sürmesine rağmen, iştirak konusunda irade teorisini esas almış gözükmektedir. Zira kusur teorisi nedensellik bağından sarfı nazar edemez. İştirak anlaşmasına konu hareket işlenirken kastı aşan bir netice meydana gelmişse, bundan tüm ortaklar kusurları derecesinde sorumlu olurlar.
Uyuşmazlık konusunun isabetli bir şekilde çözümlenebilmesi için müşterek faillik için gereken şartlardan birisi olan "suçun işlenişi üzerinde birlikte hâkimiyet kurma" unsurunun ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmesinde Fiil üzerinde ortak hâkimiyetin kurulup kurulmadığının belirlenmesinde suç ortaklarının suçun icrasında üstlendikleri rolleri ve katkılarının taşıdığı önem göz önünde bulundurulmalıdır.
İştirak anlaşmasına konu suç dışında bir suç işlenmişse, ortakların sorumluluğu bu suça iştirak etmiş sayılıp sayılmayacakları hususunun tespitinden sonra tayin edilmelidir.
Sanıklardan birisinin kendince başka bir amaçla mağdura yönelik yaptığı eylemden sonra diğer sanık veya sanıkların ani bir kasıtla beklenmeyen ağır veya başka nitelikteki suçlardan iştirakten sorumlu tutulmaları TCKnın 20. maddesindeki ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesine aykırılık teşkil edecektir.
Sanıkların olay yerine geliş veya bulunma amaçları, hangi suç veya suçlar için harekete geçildiği, silahlı veya silahsız olaya katılmaları, suç veya suçlara hangi hareket veya hareketlerle katıldıkları, hangi aşamada olaya katıldıkları, olayların seyir aşamaları, basit düzeyde katılınan suçun şeriklerden birinin ani bir kastı ile ağırlaşıp yani amaç suç dışı bir sonuca ulaşıp ulaşmadığı, basit bir düzeyde bir suç amaçlanmış iken çok ağır bir neticeyle karşılaşılacağını tahmin etme durumunda ağır eylemi yapmayan şeriklerin bu olaya başlangıç aşamasında dahi katılıp katılmayabilecekleri adil bir sonuca ulaşmak için doğru bir şekilde değerlendirilmelidir.
Fiilsiz suç olmaz. Müşterek failliğin oluşabilmesi için dış dünyada bir karşılığı bulunan fiil üzerinde müşterek hakimiyet (objektif unsur) bulunmalıdır. Müşterek faillikte, suça katılan her bir müşterek failin tipe uygun fiili tam olarak gerçekleştirmesi gerekmemektedir. Suça iştirak edenler, aralarında kararlaştırılan iş birliğine uygun olarak, tipik fiili kısmen de gerçekleştirse, ortaya çıkan neticeden müşterek fail olarak sorumludur. Bir banka soygununda, faillerden biri bankadakileri etkisiz hale getirirken diğeri kasadaki paraları alabilir. Bu durumda, haksızlığı oluşturan tipe uygun fiil üzerinde her bir failin ortak hakimiyeti vardır. Bu nedenle, müşterek fail statüsündedirler.
Buna karşılık, müşterek faillerin her biri, tipe uygun fiilin tamamını da gerçekleştirebilir. Örneğin, kasten öldürme (TCK m. 81) suçu bakımından bütün müşterek failler suçun başarılı bir şekilde tamamlanması ihtimalini artırmak için mağdura ateş edebilirler. Burada önemli olan, suçun başarılı bir şekilde tamamlanması ihtimalinin artmasıdır. Bu nedenle, müşterek faillerden birinin silahından çıkan kurşunun mağdura isabet etme ihtimali düşük olsa bile, ortaya çıkan haksızlıktan sorumlu tutulmalıdır. Fiil üzerinde fonksiyonel egemenliklerinden ötürü, müşterek failler, ortaya çıkan netice bakımından ilgili suç için öngörülen cezanın tamamından sorumludur.
Müşterek failliğin söz konusu olabilmesi için, müşterek faillerin suçun işlenmesine katkısının belli bir ağırlıkta olması gerekir. Bu katkı sonucu, ya tek başına işlenmesi mümkün olmayan bir suçun işlenmesi sağlanır ya suçun işlenmesi kolaylaşır ya da başarısızlık ihtimali önemli ölçüde azalır. Bu ağırlığın ölçütü, suça iştirak eden her bir kişinin suçun işlenmesindeki katkısının, suçun başarılı bir şekilde işlenmesi için zorunlu olmasıdır (Fonksiyonel fiil hakimiyeti). Fakat bu ölçüt kullanılırken dikkatli olunmalıdır. Çünkü esasında bütün iştirak türlerinde, suç ortaklarının katkısıyla ortaya çıkan nedensel netice bakımından bir zorunluluk bulunmaktadır. Ancak, müşterek failler tipik fiilin gerçekleştirilmesinde fiili hakimiyete sahiptir. Müşterek faillik değerlendirilirken, somut olay, bütün koşullarıyla incelenmeli, müşterek faillerin tipe uygun fiilin gerçekleştirilmesindeki rolleri irdelenmelidir.
Amacı her somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit bulunan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden birisi de öğreti ve uygulamada; "suçsuzluk" ya da "masumiyet karinesi" olarak adlandırılan ve Latince; "in dubio pro reo" olarak da ifade edilen "şüpheden sanık yararlanır" ilkesidir. Bu ilkenin özü bir ceza davasında sanığın cezalandırılmasına karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık lehine değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği ve gerçekleştirilme biçimi konusunda şüphe belirmesi durumunda da geçerlidir. Sanığın üzerine atılı bulunan suçlardan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye yer vermeyecek kesinlikle ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olay ve iddialar aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer bir kısmı gözardı edilerek ulaşılan kanaatlere değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat hiçbir şüphe veya başka türlü oluşa imkân vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa ihtimale dayanılarak sanığın mahkûmiyetine karar vermek, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm kurmak anlamına gelecektir.
Bu açıklamalar ışığında;
Sanıklar ve tanıklar tarafından inkar edilse dahi mağdur ...'ın beyanlarında evdeki toplantıda babasının gözünü kızarık ve hüzünlü olarak gördüğünü belirtmesi göz önünde bulundurulduğunda toplantıda taziye için toplanılmış olsa dahi maktüle ... ile ilgili karar alındığı anlaşılmakla Yargıtay içtihatları da esas alındığında sanıklar ..., ... ve ...'in maktülün eşini aldatması nedeniyle toplandıkları gün maktulenin ölümü ile ilgili karar aldıkları, maktulün öldürülmesinden yaklaşık bir hafta önce bu olayın planlandığı ve bu plan çerçevesinde sanıklar ..., ... ve ...'ın maktüleyi ablası ...'ın evinden aldıkları, tanık ...'ın beyanlarından anlaşılacağı üzere sanık ...'nin sağladığı güvenle maktülenin eve dönmeye ikna edildiği, sanık ...'ın olaydan yaklaşık 15 gün önce hastane randevusu aldığının bilindiği ve bu nedenle olay gününün 26.01.2022 olarak seçildiği, sanık ...'nin maktüleyi eve getirdikten sonra hiç yalnız bırakmadığı ve maktülenin telefonunu aldıkları ve yine sanık ...'nin maktülenin çocuklarını olaydan bir gece önce alarak kendi evine götürdüğü hususları göz önünde bulundurulduğunda sanıkların fikir ve irade birliği içerisinde bu durumu planladıkları ve Yargıtay içtihatlarında da belirtildiği üzere tasarlayarak öldürme suçunun planlama kısmının yerine getirildiği, maktüle evine getirildikten sonra aradan bir hafta geçmesine rağmen sanıklar ... ile ...'ın öldürme iradesinin devam ettiği, kararlarından vazgeçmedikleri ve planladıkları kurgu dahilinde olay günü sanık ... ile maktüleyi yalnız bıraktıkları, sanık ...'in de öldürme iradesinden aradan bir hafta geçmesine rağmen vazgeçmediği ve olay günü planladıkları kurgu dahilinde sanık ...'in tanık ...'nin aşamalardaki beyanlarında belirttiği üzere sabah işten çıktıktan sonra kendi evine gelip kalmasına rağmen olay günü maktülenin evine gittiği, yine sanık ...'in silah taşıdığına ilişkin kimsenin bilgisi ve görgüsünün olmamasına rağmen olay günü maktülenin evine silahla gittiği ve olay günü sabah saatlerinde oğlu ... ile telefonda görüştükten sonra işyerinden çıkarken silahını da yanına alarak oğlunun ve torunlarının evde olmadığını bilerek maktüleyi mutfakta başından ateş etmek suretiyle öldürdüğünün anlaşıldığı,
Bu suretle sanıklar ..., ... ve ...'nin maktüle ...'nın tasarlayarak kasten öldürme eylemine yönelik toplantıda maktülle ile ilgili kararı birlikte aldıkları, suçun işlenişinde sanık ...'nin maktüleyi ablasından güven sağlayarak almak ve olaydan bir gün önce maktülenin çocuklarını kendi evine götürme sorumluluğunda olduğu, sanık ...'ın olaydan yaklaşık 15 gün önce hastane randevusu aldığı ve sanık ile maktülenin evde yalnız kalmasını sağlamak için olay günü olarak hastane randevusu olan günün tercih edildiği ve sanık ...'in de maktüleyi öldürdüğü anlaşılmakla sanıkların maktülenin öldürülmesi kararı üzerinde birlikte hakimiyet kurdukları ve sanık ... ile ...'ın TCK'nın 37. maddesi çerçevesinde müşterek fail oldukları kabul edilerek mahkumiyetlerine karar verilmiş ise de;
Taziye evindeki toplantıda bulundukları kabul edilen sanıklar ..., ..., ... ve ...'ın "Tasarlayarak Kasten Öldürme" suçunu işledikleri iddiasıyla cezalandırılmaları talebiyle kamu davası açılmış ise de, sanıkların atılı suçları işlediklerine ilişkin mahkumiyetlerini gerektirir her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilmediği anlaşıldığından CMK 223/2-e maddesi gereğince müsnet suçlardan beraatlerine karar verilmiş olmasının başlı başına bir çelişki oluşturması dışında,( Taziye evinde bu sanıklarda var iken Planı sanıklar ..., ... ve ... 3 kişi olarak mı yaptılar ?, diğer sanıklarda yapıldığı kabul edilen (varsayımdan başka delil yoktur) plan sırasında diğer sanıklarda var ise neden beraatlerine karar verilmiş)
Sanık ...'ın ''cep telefonu'' üzerinde yapılan inceleme sonucunda da olay sabahı 07:07 sıralarında babası sanık ... ile 7 saniyelik görüşmesinin aleyhe bir delil olarak değerlendirilemeyeceği, zira mahkemece kabul edildiği üzere maktulün daha önce öldürülmesinin kararlaştırılması durumunda sanık ...'in işten çıktığında oğlu ...'a telefon etmeden evin kapısına gelip kapının zilini çalması veya tıklatması veya geliş saati daha önce kararlaştırılmış olması durumunda ...'ın babasının gelişini gözetleyerek onu içeri alabileceği için telefon etmesine de gerek bulunmadığı, kaldı ki işten çıkan sanık ...'in oğlu ...'ı aramış olmasının daha önceden bir plan yapılmamış olduğunu da gösterdiği anlamına da gelebileceği,
Sanık ...'ın Kartal Dr. Lütfi Kırdar Şehir Hastanesine olay tarihinde gittiği hastahane randevusunu 10.01.2022 tarihinde sistem üzerinden alındığı, Suç tarihinin 26.01.2022 olduğu, 20 gün kadar önce sanık ...'ın anneannesinin ölmüş olduğu, taziye için toplanılan günün 10.01.2022 tarihinden sonra olduğu, dolayısıyla 10.01.2022 tarihinde sistem üzerinden hastane randevusunun olay gününe gelecek şekilde alınmasının tamamı ile bir tesadüf olduğunun kabulü gerektiği, sanıklar ... ve ...'ın 28.01.2022 tarihinde savcılık makamında vermiş oldukları ifadelerinde mesajlaşma hadisesinin hastane randevu gününden 10-12 gün önce yaşandığını belirtmiş olmalarının da randevu tarihinin plan dahilinde alınmadığını gösterdiği,
Maktulün öldürülme nedeninin başkaları ile görüşerek yakınlaşarak eşi olan sanık ...'a yönelik olarak sadakat yükümlülüğünün ihlaline dayandırılmış olması, taziye evinde sanık ...'ın ağladığına dair oğlu olan tanık ...'ın beyanına gelince taziye sırasında maktulün oğulları olup beraatlerine karar verilen sanıklar ... ve ...'ın da ağlamış oldukları için taziye görüşmesi sırasında ağlamış olmanın gayet normal bir davranış olduğu,
Tanık ... kendi evinde iken sanık ...'ın maktule "neden yaptığını" sorduğunda maktulün sustuğunu, tekrar sorduğunda maktulün bilmiyorum demesi üzerine ...'ın ağladığını biraz kötü olduğunu,
Tanık ...'ında ...'ın ağladığını duyduğunu, bir kere de "değdi mi" dediğini hatırladığını ifade etmelerinin bu olayın delili olarak gösterilemeyeceği, zira eşinin kendisini aldatmaya yönelik davranışlarını öğrendiğinde ağlama ve kötü olma durumunun herkeste beklenen bir davranış olduğu,
Yine olayın sebebinin maktulün sanık ...'ı aldatmaya yönelik hareketlerine dayandırılmasına göre sanık ...'ın bu haksız tahrikin etkisi ile öldürme gerekiyorsa öncelikle bu eylemi kendisinin her zaman diğer şahıslara göre öncelikle yapmasının beklenen bir davranış olacağı, bu eylem için babası, annesi veya beraat eden diğer sanıklara danışmasına, bir aile kararı alınmasına gerek bulunmadığı, maktulü haksız tahrik altında öldürme ihtimaline göre TCK'nın 29. Maddesi uyarınca 18 ila 24 yıl arasındaki hapis cezalarından en azından makul oranda indirim alabileceği, maktulün kayın pederi olan sanık ...'in bu eylemi yapması durumunda haksız tahrikten yararlanamayacağı için sanık ... tarafından asli fail olarak öldürmesi durumunun doğru bir plan olmayacağı,
Maktul ile sanık ...'ın müşterek çocukları olan 11.08.2009 doğumlu olan iki erkek çocuğunun olay tarihi itibarıyla 13 yaş içerisinde oldukları olay tarihi olan 26 Ocak 2022 Çarşamba gününün ara tatil içerisinde yer alması sebebiyle dede ve babaannelerinin evine götürülmüş olmasının bir plan dahilinde yapıldığının da bir varsayıma dayandırıldığı, evde çocuklar bulunmadığına ve sanık ... ile maktul olaydan önceki gece boyu evde yalnız kalmalarına göre bir plan var ise sanık ... maktulü bu sırada rahatlıkla öldürebileceği, sanık ...'ın öncelikle kendisinin yapması daha olağan karşılanacak olan maktulü öldürmesinin kendi içinin elvermediği veya onun öldürülmesini kabul edemediği için bu eyleme tek başına kalkışmadığı gibi bir durum var ise o halde zaten suça iştirak iradesi olmayacağı için suça katıldığından da bahsedilemeyeceği,
Yine maktulün öldürülmesi kararlaştırılmış ise bu eylemi aile dışındaki başka bir şahsa para karşılığı havale edilebileceği gibi, ev dışında başka bir yerde de bu eylemin yapılmasının da mümkün olduğu,
Sanık ...'nin olay sırasında kendi evinde bulunduğu, torunlarının anlatımına göre olayı duyduğunda ağladığı, bu davranışın da olayın öncesinden haberdar olmadığı yönünde de değerlendirilebileceği,
Sanık ...'in maktulle konuşurken kendisine hakaret etmesine dayanamayarak bu eylemi plansız tek başına gerçekleştirdiğini savunması dışında sanıklar ... ve ...'ın sanık ...'in eylemine iştirak ettiklerini gösterir varsayım ve şüphe dışında mahkumiyetlerine yeterli
deliller bulunmadığından CMK'nın 223/2-e maddesi uyarınca beraatlerine karar verilmesi gerektiği,
Kabule göre de; olay sırasında sanık ...'ın hastanede sanık ...'nin ise kendi evinde bulunmaları, maktule yönelik doğrudan bir eylemlerinin bulunmaması, maktulü eve getirme sırasında yardımcı olmalarının fiil üzerinde fonksiyonel egemenlik yani objektif hakimiyet niteliğinde bulunmadığından olaya TCK'nın 39. Maddesi kapsamında yardım eden sıfatı ile katıldıklarının kabulü gerektiği,
Sanıklar ... ve ... haklarında takdiri indirim uygulanmasını gerektirir sebep bulunmadığından hakkında TCK'nın 62. maddesi gereğince takdiri indirim uygulanmasına yer olmadığına karar verilmiş ise de;
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 62. Maddesinde düzenlenen takdiri indirim nedenleri;
(1) Fail yararına cezayı hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine, yirmibeş yıl hapis cezası verilir. Diğer cezaların altıda birine kadarı indirilebileceği,
(2) Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki pişmanlığını gösteren davranışları veya cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri göz önünde bulundurulabileceği, (Ek cümle:12/5/2022-7406/1 md.) Ancak failin duruşmadaki mahkemeyi etkilemeye yönelik şeklî tutum ve davranışları, takdiri indirim nedeni olarak dikkate alınmayacağı, takdiri indirim nedenlerinin kararda gerekçeleriyle gösterileceği." şeklinde düzenlenmeden hareket ile sanıkların sabıkasız oluşları, sosyal ilişkilerinin olumsuz görülmemesi ve takdir olunun ağır cezaların gelecekleri üzerindeki olası olumsuz etkileri de gözetilerek bu değerlendirmenin hatalı olduğu,
Yukarıda değinildiği gibi sanık ...'ın mahkumiyeti halinde maktulün sadakatsizliğinden ağlayacak ve duygusallaşacak hale gelmiş olduğu da gözetildiğinde TCK'nın 29. Maddesi uyarınca cezasından makul oranda indirim yapılması gerektiği görüşündeyim.
KARŞI OY
26.01.2022 tarihinde maktül ...’ın öldürülmesi eylemiyle ilgili olarak;
Sanıklar ... hakkında TCK nın 82/1-a ve ... hakkında TCK nın 82/1-a ve d, maddelerine muhalefetten, tasarlayarak ve kasten adam öldürme suçundan ‘Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis Cezalarının’ onanmasına dair Dairemizin çoğunluğu tarafından verilen karara iştirak edilmemiştir.
Şöyle ki:
İddia, savunma, tanık beyanları, otopsi raporları ve tüm dosya içeriği göz önüne alındığında;
Başka erkekle ilişkisi olduğu tespit edilen Maktule ...’nın bu durumunun kayınları ve eşi ..., Kayınpederi ... ve Kayınvalidesi ... tarafından öğrenilmesi üzerine aile içinde sıkıntıya sebep olduğu ilk önce ablasının yanına gönderildiği daha sonra Kayınpederi Sanık ..., Kocası ... ve Kayınvalidesi ... tarafından fikir birliği içinde öldürülmesi gerektiğine karar verdikleri ve plan yapılıp öncelikle maktuleyi ablasının evinden özellikle Kayınvalidesi tarafından da ikna edilerek bir şey olmayacağına dair söz verilerek kocasıyla olan ortak ikametgaha getirildiği, üzerinden birkaç gün geçtikten sonra Kayınvalidesi sanık ... tarafından bir gün önce evdeki çocuklar alınarak kendi evine götürüldüğü, kocası sanık ... ise olay günü için önceden randevu alarak hastaneye gittiği ve böylelikle maktulenin evde yalnız kalmasını sağladıkları, olay günü Sanık Kayınpeder ..., sabah gelininin ikametgahına gelip kahvaltı hazırlamasını söylediği bu arada yanında getirdiği ruhsatsız tabanca ile kafasına ateş ederek gelinini kendisinden başka kimsenin olmadığı bir ortamda tasarlayarak öldürdüğü,
Anlaşılmıştır.
Yukarıdaki eylemler bütün olarak değerlendirildiğinde;
Sanıklar ... ve ...’ ın eylemlerinin, TCK nın 39. Maddesi kapsamında “Suçun işlenmesine yardım eden kişi” olarak kabulü gerekirken 37. Maddede tanımlanan “Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren” şahıs olarak değerlendirilmesi hukuki dayanaktan uzaktır.
Çünkü;
Ceza Genel Kurulumuzun 2018/36 E. , 2020/521 K. Sayılı kararında da açıklandığı üzere özetle;
Faillik, Müşterek Faillik ve Yardım Etmeden Farkı;
TCK’nın 37. maddesinde;
“1) Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur.
2) Suçun işlenmesinde bir başkasını araç olarak kullanan kişi de fail olarak sorumlu tutulur. Kusur yeteneği olmayanları suçun işlenmesinde araç olarak kullanan kişinin cezası üçte birden yarısına kadar artırılır” şeklindeki hükme yer verilerek, birinci fıkrada müşterek faillik, ikinci fıkrada ise dolaylı faillik düzenlenmiştir.
Kanunda suç olarak tanımlanan fiilin, birden fazla suç ortağı tarafından iştirak hâlinde gerçekleştirilmesi durumunda maddenin birinci fıkrasında düzenlenen müşterek faillik söz konusu olacaktır.
Bu konuda doktrinde; İzzet Özgenç; “Müşterek failler, suçun işlenişine bulundukları iştirak katkılarıyla suçun kanuni tarifinde yer alan objektif, maddi unsurların hepsini yalnız başına gerçekleştirmek zorunda değildirler; fakat, aralarındaki iş bölümü gereğinde, bu maddi unsurlardan bir kısmını gerçekleştirmekle de fiil üzerinde müşterek hakimiyet kurabilirler. Meselâ bir banka soygunu sırasında suç ortaklarından biri silahıyla bankadakileri etkisiz hale getirirken, diğeri kasadaki paraları alır. Bu gibi olayda her iki suç ortağının suçun işlenişine bulundukları katkılar, söz konusu suçun icrası açısından birbirlerini tamamlayıcı niteliktedir. Dolayısıyla, her iki suç ortağı, suçun icrası üzerinde müşterek bir hakimiyet kurmaktadır.
Müşterek hakimiyetin kurulup kurulmadığının tayininde suç ortaklarının suçun icrasındaki rol dağılımları ve suçun işlenişine bulunulan katkının arz ettiği önem, zaruret, göz önünde bulundurulacaktır. Öyle ki, fiilin icrası veya akim kalması müşterek faillerden her birinin elinde bulunmaktadır. Müşterek failin suçun icrasına bulunduğu katkının arz ettiği bu zaruret nedeniyle; burada, fonksiyonel, müessir fiil hakimiyeti, bir başka ifadeyle, icrai faaliyette bulunmayı gerekli kılan fiil hakimiyeti kavramı kullanılmaktadır.
Buna göre, suçun icrasına bulunan katkı, suçun başarıyla işlenmesi açısından zorunluluk arz ediyorsa, bu suç ortağı müşterek faildir. Öyle ki, suçun işlenişine bulunan her bir müşterek katkı, fiilin başarıyla tamamlanması açısından gereklilik arz ettiği gibi; bu müşterek katkılardan herhangi birinden vazgeçilmesi, fiili gerçekleşmeme, akim kalma tehlikesine maruz bırakır.
…
Bazı hallerde, müşterek faillerden her biri suçun kanunî tarifindeki bütün unsurları tek başına gerçekleştirmeye gayret etmek üzere, bir müşterek anlaşmaya varılır. Böyle bir durumda müşterek hareket etmenin amacı, fiilin akim kalma ihtimalini mümkün olduğunca aza indirmektir. Fakat, bu demek değildir ki, böyle bir ihtimalde her bir suç ortağının suçun işlenişine bulunduğu katkı bizatihî önemsizdir. Aksine, suçun icraî hareketlerini gerçekleştirecek suç ortağı sayısının artırılması suretiyle, suç planının başarıya ulaşması ihtimalinin mümkün olduğunca artırılması, sağlama alınması amaçlanmaktadır.” (Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, Seçkin Yayınları, Ankara, 2019, s. 534-539.),
… -...; “Bir suçun işlenişine olan katkı haricen sadece yardım etme şeklindeki fiil olarak gözükebilir. Bu harici görüntüye rağmen, eğer somut olayda suçun icrasına bulunan bu katkı suçun başarıyla işlenmesi açısından zorunluluk arz ediyorsa, yani bu katkı suçun icrası bakımından önemli ise bu suç ortağı müşterek fail sayılacaktır. Suçun işlenişine olan katkının önemi olay anına göre belirlenmelidir. Sonradan yapılan bir değerlendirmeyle önemsiz görülen bir katkı, olay anına göre yapılacak değerlendirmeye önemli bir fonksiyon icra etmiş olabilir.” (Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, Seçkin Yayınları, Ankara, 2015, s. 430-431.),
... - ...; “Fiilin üzerinde müşterek hâkimiyet kurulduğundan, suçu işleyen kişiler fail statüsündedir. Müşterek faillikte, failler sorumluluklarını doğrudan kendi fiillerinden almaktadır. İşlenen haksızlıkla doğrudan temas halinde olan müşterek faillerin sorumlu tutulabilmeleri için bağlılık kuralına ihtiyaç yoktur. Bu bakımdan müşterek faillikte sorumluluk, bağlılık kuralına dayanmaz.
Fiil üzerinde müşterek hâkimiyetin kurulup kurulmadığının tayininde, suça katılan kişilerin suçun icrasında üstlendikleri roller ve suçun icrasına bulundukları katkının gösterdiği önem ve zaruret göz önünde bulundurulmalıdır.
Müşterek faillikte, kişiler aralarında iş bölümü yapmış olduklarından, müştereken gerçekleştirmiş oldukları fiilin tümünden sorumlu tutulurlar. Her müşterek fail suçun icrasına ilişkin müessir, fonksiyonel bir katkıda bulunmaktadır. Bu katkı suç planının başarıya ulaşması açısından çok önemlidir ve bu sebeple fiil üzerinde hâkimiyetin esasını teşkil etmektedir.” (Ceza Hukuku Genel Hükümler, 13. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2019, s. 733-734.), Şeklindeki görüşler ve yerleşik yargısal uygulamalar göz önüne alındığında, müşterek faillik için “failler arasında birlikte suç işleme kararı olması” ve “suçun işlenişi üzerinde birlikte hâkimiyet kurulması” şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Müşterek faillikte, birlikte suç işleme kararının yanı sıra fiil üzerinde ortak hâkimiyet kurulduğu için, her bir suç ortağı “fail” konumundadır. Fiil üzerinde ortak hâkimiyetin kurulup kurulmadığının belirlenmesinde suç ortaklarının suçun icrasında üstlendikleri rolleri ve katkılarının suçun işlenmesi açısından taşıdığı önem göz önünde bulundurulmalıdır. Suç ortaklarının, suçun işlenmesine yaptıkları katkının diğerinin fiilini tamamladığı durumlarda da müşterek faillik söz konusu olacaktır. Buna göre her müşterek fail, suçun icrasına ilişkin etkin ve fonksiyonel bir katkıda bulunmaktadır.
İştirak; bir kişi tarafından işlenebilen bir suçun, birden fazla kimse tarafından işbirliği içinde işlenmesini ifade eder. 5237 sayılı TCK sisteminde suça iştirak eden herkes, sırf iştirak ettiği için değil, suçun işlenişindeki katkısı ve bu katkının önemine göre cezalandırılmaktadır. Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştirenlerden her biri fail olarak sorumlu tutulmakta, böylece suçun işlenişi üzerinde birlikte hâkimiyet kurarak suçu işleyen kimseler, suç için kanunda öngörülmüş ceza ile cezalandırılmaktadır.
Suçun icrasına iştirak etmekle birlikte, işlenişine bulunduğu katkının niteliği gereği kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen diğer suç ortaklarına “şerik” denilmekte olup, kanunda şeriklik; azmettirme ve yardım etme olarak iki farklı şekilde düzenlenmiştir. Buna göre, kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen veya özel faillik vasfını taşımadığı için fail olmayan suç ortağı, gerçekleşen fiilden, “bağlılık kuralı” uyarınca sorumlu olmaktadır.
Yardım etme, asli iştirakin dışında kalan, fakat sonucun meydana gelmesi bakımından nedensellik değeri taşıyan hareketi ifade eder. Burada fiil üzerinde hâkimiyet kurulmamakta, sadece suçun icrası kolaylaştırılmaktadır. Yardım edenin hareketi asli faile nazaran suçu oluşturucu ve yapıcı bir nitelik taşımayıp, destekleyici, hazırlayıcı veya kolaylaştırıcı bir durum arz ettiğinden yardım eden ikincil bir konumda yer almaktadır.
TCK’nın 39. maddesinde yardım etme;
“1) Suçun işlenmesine yardım eden kişiye, işlenen suçun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirmesi hâlinde, onbeş yıldan yirmi yıla; müebbet hapis cezasını gerektirmesi hâlinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde cezanın yarısı indirilir. Ancak, bu durumda verilecek ceza sekiz yılı geçemez.
2) Aşağıdaki hâllerde kişi işlenen suçtan dolayı yardım eden sıfatıyla sorumlu olur:
a) Suç işlemeye teşvik etmek veya suç işleme kararını kuvvetlendirmek veya fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat etmek.
b) Suçun nasıl işleneceği hususunda yol göstermek veya fiilin işlenmesinde kullanılan araçları sağlamak.
c) Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak” şeklinde tanımlanmış,
1. maddesinde ise bağlılık kuralı;
“1) Suça iştirak için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir. Suçun
işlenişine iştirak eden her kişi, diğerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır.
2) Özgü suçlarda, ancak özel faillik niteliğini taşıyan kişi fail olabilir. Bu suçların işlenişine iştirak eden diğer kişiler ise azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulur.
3) Suça iştirakten dolayı sorumlu tutulabilmek için ilgili suçun en azından teşebbüs aşamasına varmış olması gerekir” biçiminde düzenlenmiştir.
TCK’nın 39. maddesinin 2. fıkrasındaki düzenlemeye göre yardım etme; maddi yardım ve manevi yardım olarak ikiye ayrılmaktadır.
1- Bir suçun işlenmesine maddi yardımda bulunma çok çeşitli şekillerde ortaya çıkmakla birlikte anılan maddede maddi yardım;
a) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları temin etmek,
b) Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında maddi yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak,
Olarak sayılmıştır.
2- Manevi yardım ise;
a) Suç işlemeye teşvik,
b) Suç işleme kararını kuvvetlendirmek,
c) Suçun işlenmesinden sonra yardımda bulunmayı vaad etmek,
d) Suçun nasıl işleneceği konusunda yol göstermek,
Şeklinde belirtilmiştir.
Kişinin eyleminin, bir suça katılma aşamasına ulaşıp ulaşmadığı, ulaşmışsa da suça katılma düzeyinin belirlenmesi için, eylemin bir aşamasındaki durumun değil, eylemin yapılması için verilen kararın, bu kararın icra ediliş biçiminin, olay öncesi, sırası ve sonraki davranışların da dikkate alınıp, tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi gerekir. Zira “yardım etme”yi müşterek faillikten ayıran en önemli unsur, kişinin suçun işlenişi sırasında fiil üzerinde ortak hâkimiyetinin bulunmamasıdır.
Görüldüğü üzere, TCK’nın 37 ve 39. maddelerindeki açık düzenlemeler uyarınca suçun kanunî tanımında yer alan fiili gerçekleştirenler “fail” olarak kabul edilirken, suçun kanunî tanımında yer alan fiili gerçekleştirmeyen, ancak suç işlemeye teşvik eden veya suç işleme kararını kuvvetlendiren veya fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat eden, suçun nasıl işleneceği hususunda yol gösteren veya fiilin işlenmesinde kullanılan araçları sağlayan, suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştıran kimseler ise “suça yardım eden” olarak sorumlu tutulmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında mesele değerlendirildiğinde;
Maktül ...’nın tasarlanarak öldürülmesinde;
Sanıkların ortaklaşa niyet ve kast eden olarak fikir birliği içinde başlangıçta birlikte hareket ettikleri sabit ise de;
Sanık ...’ nin öldürme olayına katkısı;
Gelini Maktuleyi kız kardeşinin evinden kendi evine gelmesi için ikna ve getirmede aktif rol oynaması bilahare de olaydan bir gün önce torunlarını evden alıp kocası sanık ...’in yalnız ve daha kolay gelinini öldürmesine yardımcı olması,
Sanık ...’ın da aynı şekilde karısı maktuleyi Babası tarafından öldürülme gayesiyle eve dönmeye ikna etmede dahlinin olması ve olay günü de Babası sanık ...’in yalnız kalması için evi terk ederek hastaneye gitmesi,
Olarak belirlenmiştir.
Sanıkların, Maktule ...’ nın kayınpederi ... tarafıdan öldürülmesi anında yanlarında olmayıp yukarıda açıklanan eylemlerinin, “Manevi yardım yani , suç işlemeye teşvik, suç işleme kararını kuvvetlendirmek, suçun işlenmesinden sonra yardımda bulunmak, suçun nasıl işleneceği konusunda yol göstermek” olarak değerlendirilmesi gerekir.
Sanıkların birlikte suç işleme kararının yanı sıra “fiil üzerinde ortak hâkimiyet kurması” gerekirken böyle bir durum söz konusu değildir.
Fiil üzerinde ortak hâkimiyetin kurulup kurulmadığının belirlenmesinde suç ortaklarının suçun icrasında üstlendikleri rolleri ve katkılarının suçun işlenmesi açısından taşıdığı önem göz önünde bulundurduğunda; suça iştirak olarak değerlendirilmemelidir.
Yukarıdaki gerekçelerin yanında Sanık ... ile ilgili olarak ayrıca TCK’ nın 29. maddesinnin, ‘tahrik’ hükümlerinin uygulanmaması da yanlıştır şöyle ki;
Bütün mesele ve sorun Sanık ...’ın resmi nikahlı eşi olan Maktule ...’nın yabancı bir erkekle gayrimeşru dialog içinde bulunmasından kaynaklanmış olup maktulenin eşine karşı sadakat yükümlülüğünü ihlal etmesi ‘makul düzeyde’ tahrik hükümlerinden ayrıca yararlanmasını gerektirir.
Yukarıdaki gerekçelerle hükmün bozulmasi düşüncesinde olunduğundan sayın çoğunluğun onama kararına katılmamaktayım. 04.03.2025