"İçtihat Metni"
İ T İ R A Z
T U T U K L U
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SAYISI : 2021/1266 E., 2022/246 K.
SUÇ : Nitelikli kasten öldürme
HÜKÜM : Mahkûmiyet
İTİRAZNAME GÖRÜŞÜ : Bozma
Yargıtay 1. Ceza Dairesinin, 27.11.2023 tarihli ve 2022/8455 Esas, 2023/7186 Karar sayılı kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, 29.12.2023 tarihli ve KD-2022/106933 sayılı itirazı üzerine yapılan inceleme neticesinde;
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 308 inci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen kanunî süresinde yapılan aleyhe itiraz başvurusu üzerine dava dosyası, aynı Kanun’un 308 inci maddesinin ikinci fıkrası gereği Dairemize gönderilmekle, gereği düşünüldü:
I. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz başvurusu, sanık hakkında kurulan hükümde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 29 uncu maddesinin birinci fıkrası kapsamında yer alan haksız tahrik hükmünün uygulanmaması gerektiğinden bahisle onama ilamının kaldırılmasına ve hükmün bozulmasına karar verilmesi talebine ilişkindir.
II. GEREKÇE
Sanık ile resmî nikahla evli olduğu hâlde başka biriyle gönül ilişkisi yaşadığı belirlenen maktulü bu nedenle öldüren sanık lehine asgari düzeyde haksız tahrik indiriminin uygulanmasında isabetsizlik bulunmaması nedeniyle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.
III. KARAR
1. Gerekçe bölümünde belirtilen nedenle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı İTİRAZININ oy çokluğuyla REDDİNE,
2. 5271 sayılı Kanun’un 308 inci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca Yargıtay 1. Ceza Dairesinin, 27.11.2023 tarihli ve 2022/8455 Esas, 2023/7186 Karar sayılı onama kararı ile ilgili itirazı incelemek üzere dava dosyasının, Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
22.04.2024 tarihinde karar verildi.
K A R Ş I O Y
Sanık ... hakkında eşi maktul ...'a yönelik nitelikli kasten öldürme suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz istemlerinin esastan reddiyle hükmün onanmasına ilişkin sayın çoğunluğun görüşüne sanık lehine haksız tahrik hükümlerinin uygulanamayacağı düşüncesiyle katılmıyoruz. Şöyle ki;
Sanık ... ve maktul ... olay tarihinde 20 yıllık evlidirler. Bu evliliklerinden iki çocukları olmuştur. Suç tarihinden yaklaşık 8 yıl önce sanık ... maktul eşinin ağabeyi Ersin'in boşandığı eşi olan ... ...'ı maktulle yaşadıkları ikametgaha kuma olarak getirerek o tarihten itibaren karı-koca olarak aynı evde resmi nikahlı eşi maktul ... ile beraber yaşamaya başlamışlardır. Nitekim sanığın ... ... ile olan bu birlikteliğinden de başka bir çocuğu daha doğmuştur.
Bu süreçte sanık ...'nin üzerine getirdiği kuma ve onunla birlikte aynı evde yaşanmaya zorlanması nedeniyle tarafların arası açılmış, evde kavga ve huzursuzluklar başlamıştır. Ancak gerek sanığın baskı ve tehditleri gerekse eğitimi ve ekonomik özgürlüğü olmayan maktul ...'nin içinde bulunduğu çaresizlik nedeniyle evliliğini sona erdirmesi mümkün olmamıştır. Burada maktulün suç tarihinden kısa bir süre öncesine kadar evlilik birliği içinde yaşamaya devam etmek zorunda kalmasını Anadolu coğrafyası içinde halen varlığını geniş ölçüde sürdüren ataerkil bakış açısı ve erkeğin öncelendiği hatalarının kusurlarının görmezden gelindiği ve hatta hoş karşılandığı buna karşılık olarak kadından ılımlı, hoşgörülü, fedakar ve affedici olmasının beklendiği düşünce yapısı içinde değerlendirmek de elbette mümkündür. Bu sağlıksız ilişki biçimine uzunca bir süre katlanmak durumunda kalan maktulün özellikle son dönemlerde belki içine düştüğü mutsuzluk sarmalının etkisi, belki sanığın şiddeti gittikçe artan baskısı, belki eşinin evine kuma olarak getirdiği ...'dan olan çocuğuna da bakmasının kendisinden istenmesi, belki de olaydan yaklaşık 1,5 yıl kadar önce sanığın evden ayrılıp hırsızlık olabileceğinden bahisle açmış olduğu lokantada ... ile beraber kalmaya başlamasının yarattığı öfke, hayal kırıklığı ve duygusal boşluk içinde suç tarihinden 1,5 ay kadar önce dosya tanığı ... ile birlikte cinsel ilişki boyutuna ulaşmayan duygusal nitelikli bir gönül ilişkisi yaşamaya başladığı dosya kapsamıyla sabittir. Bu süreç içinde aslında fiilen sona eren ancak hukuken devam eden evlilik birliğinin kendisine yüklediği sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı şüphesiz olan maktul ...'nin artık gönül bağının koptuğu eşi sanık ...'ye karşı uzaklaştırma kararı almasını, boşanma davasını açmasını ve tehditleri nedeniyle ondan şikayetçi olmasını şaşırtıcı bulmamak gerekir. Nitekim taraflar arasında yaşanan tüm bu olayların sonucunda maktul eşinin üzerine kuma getirip 8 yıl boyunca onunla yaşamak zorunda bırakan sanık kendisine ihanet ederek sadakatsiz davrandığı gerekçesiyle olay günü maktulü pazar yerinde 5'i öldürücü mahiyette 11 bıçak darbesiyle öldürmüştür.
Dosya kapsamıyla sabit olduğu anlaşılan bu süreçte tartışılması gereken temel husus sanık bakımından TCK'nin 29. maddesindeki haksız tahrik koşullarının oluşup oluşmadığının belirlenmesidir. TCK'nin 29. maddesinde kusurluluğu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik, haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimse hakkında cezadan indirim yapılmasını öngörmektedir. Haksız tahrikten söz edilebilmesi için öncelikle tahrik oluşturan haksız bir fiil olmalı, fail öfke ve şiddetli elemin etkisi altında kalmalı, failin işlediği suç bu ruhsal duruma bir tepki olarak işlenmeli ve haksız tahrik oluşturan eylem mağdurdan kaynaklanmalıdır. Dairemizin haksız tahrike ilişkin uygulamalarında her iki tarafın karşılıklı olarak haksız fiillerinin bulunması halinde kabul edilen temel ilke haksız davranışların tüm yönleriyle irdelenmesi, failin başlangıçtaki haksız davranışına mağdurun gösterdiği tepkide aşırılık ve orantısızlık tespit edilirse fail hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanması yönündedir. Buna göre haksız davranışlar birbiri ardına değerlendirilmeli, öncelik-sonralık durumları, birbirine etki-tepki şeklinde gelişip gelişmediği dikkate alınmalı, ulaştıkları boyut, vahamet düzeyleri ve derecelerine göre etki-tepki arasında denge bulunmadığı gözetilerek failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık bir orantısızlık varsa failin haksız tahrikten faydalanması yoluna gidilmelidir. Etki-tepki dengesinin bozulmadığı durumlarda fail hakkında haksız tahrik hükümleri uygulanamaz.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; sanık ... kendisiyle yaklaşık 20 yıldır evli olan ve iki çocuğunun bulunduğu maktul ...'nin üzerine olaydan 8 yıl önce kuma getirmiş ondan da bir çocuğu olmuştur. Evlilik birliği içinde bu nedenle yaşanan bazı huzursuzlukların üzerine suç tarihinden bir süre önce evi terk edip açmış olduğu iş yerinde ... ... ile birlikte yaşamaya başlamıştır. Bu duruma uzun süre katlanan maktulün sanık eşinin bu davranışlarına hoşgörü göstermesi söz konusu olmadığı gibi olaydan bir süre önce uzaklaştırma kararı alması ve boşanma davası açması hayatın onun için katlanılmaz hale geldiğini göstermektedir. Öte yandan sanığın evlilik birliği içinde olduğu halde eşinin üzerine kuma getirmesi ve ondan çocuk sahibi olması her ne kadar Anadolu'da sıkça rastlanan bir durum olsa da hukuki anlamda Türk Medeni Kanunu'nun 161. maddesinde düzenlenen zinaya dayalı boşanma nedenidir ve diğer eş bakımından haksız bir fiil kabul edilmelidir. Maktulün bundan sonra gerçekleşen davranışı ise ölümünden yaklaşık 1,5 ay öncesinden itibaren tanık Hüseyin ile cinsel ilişki boyutuna ulaşmayan duygusal bir arkadaşlık yaşamaya başlamasıdır. Halen devam etmekte olan evlilik birliği içinde değerlendirdiğimizde bu davranış Türk Medeni Kanunu'nun 185. maddesindeki boşanma nedenlerinden güven sarsıcı davranış olarak kabul edilmelidir. Bu iki haksız davranışı etki-tepki biçimleri, dengeleri, vahamet düzeylerine göre birlikte değerlendirdiğimizde sanığın uzunca bir süreye yayılan ve zina boyutuna ulaşan haksız fiilinin maktulün duygusal sadakatsizliği aşmayan haksız davranışına göre daha ağır mahiyette olduğu bu bakımdan sanığın haksız tahrik altında kalarak atılı suçu işlediği biçimindeki savunmasına itibar edilemeyeceği ve TCK'nin 29. maddesinin koşullarının somut olayda sanık lehine oluşmaması nedeniyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulü ile hükmün bozulmasına karar verilmesi gerektiği görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun itirazın reddi ile dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesine ilişkin kararına katılmıyoruz.