"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tazminat davası sonunda, Yerel Mahkemece tapu iptal ve tescil talebinin reddine, terditli davanın kabulü ile 140.000 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalılar ... ve ...’dan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince davacı ... ve davalı ... ...’nin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen karar davacı ... vekili ve davalı ... ... vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, hile hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, bu mümkün olmadığı takdirde taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Davacı, kayden maliki olduğu 1662 ada 2 parsel sayılı taşınmazdaki 3 numaralı bağımsız bölümün satışı için davalı ... ve ... ... ile anlaştığını, taşınmaz bedelinin tapuda yapılan devrin hemen akabinde ödeneceğinin kararlaştırıldığını, tapuda satışın yapıldığı tarihte davalı ...’un tapu harç tutarını kendisine havale ettiğini ancak taşınmaz bedelinin ödenmediğini, davalı ...’ın para işini halledeceğini söyleyerek ortadan kaybolduğunu, taşınmazın daha sonra davalı ...’na devredildiğini öğrendiğini, davalı ... ile ...’in hemşehri ve akraba olduğunu, konuya ilişkin olarak suç duyurusunda bulunulduğunu ileri sürerek taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının iptali ile adına tescilini, bu mümkün olmadığı takdirde taşınmaz bedeline karşılık alacak belirsiz olduğundan 13.000 TL’nin davalılardan tahsilini talep etmiş, yargılama sırasında ıslah dilekçesi ile 140.000 TL tazminatın faiziyle davalılardan tahsilini talep etmiştir.
Davalı ..., taşınmaz bedelinin satış gününden önce davacıya ödendiğini, kendisinin şehir dışında olması nedeniyle tapudaki işlemlerin halledilmesi için davacının ortağı olan ...’ya vekalet verdiğini, Tapu Müdürlüğünde davacı tarafından ücretin alındığı yönünde beyanda bulunulduğundan bu hususta yazılı bir belge talep edilmediğini, tapu harcının dahi kendisi tarafından karşılandığını, davacının babası ile vekil ...’nın ortak inşaat işi yaptığını ve buna benzer iddialarla başka kişileri de mağdur ettiğini, kendisinin ... ile hiçbir ortaklığının olmadığını, taşınmazı borcuna karşılık davalı ...’e devrettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesince, taşınmaz bedelinin ödenmediği, davalı ... ve ...’un birlikte hareket ederek davacıyı yanılttığı, ancak davalı ...’in iyi niyetli olmadığının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davacının tapu iptal ve tescil talebinin reddine, terditli talebinin kabulü ile 140.000 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalılar ... ve ...’dan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince davacı ... ve davalı ... ...’nin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, davaya konu 1662 ada 2 parsel sayılı taşınmazdaki 3 numaralı bağımsız bölümün davacı ...’a aitken 27/04/2018 tarihinde 13.000 TL bedel karşılığında ... ...’ye satıldığı, işlemin ... vekili ... aracılığıyla gerçekleştirildiği, ...’un ise 12/06/2018 tarihinde 140.000 TL değerindeki taşınmazı 18.000 TL bedel karşılığında davalı ...’na devrettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği gibi; hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunu'nun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
Somut olay, değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, mahkemece davalı ... ve vekili ...’nın birlikte hareket ederek davacıyı yanılttığı ve satış bedelinin ödendiğinin kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Davalının işin esasına yönelik temyiz talepleri yerinde görülmediğinden reddine.
Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 2. maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Bilindiği üzere, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK'nin 1023. maddesinde aynen "Tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.
Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarihli l990/4 Esas l99l/3 sayılı İçtdihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Öte yandan; 14/02/1951 tarihli ve 1949/17 Esas, 1951/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının sonuç kısmında belirtildiği üzere, “vakıa ve karinelerden, olayda kanunen iyiniyet iddiasında bulunamayacağı belirlenmiş olan kimsenin kötüniyetinin, diğer tarafa ispat ettirilmesine artık sebep ve vecih kalmayacağına ve dava hakkının doğumunu sağlayan veya bertaraf eden iyiniyetin ve kötüniyetin bu durumda mahkemece re'sen nazara alınabileceğine” karar verilmiştir.
Yapılan yargılamada, davalı ...’in iyi niyetli olup olmadığı, 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesindeki koruyuculuktan yararlanıp yararlanamayacağının ispatı açısından taraf delilleri yeterince değerlendirilmemiştir.
Hal böyle olunca, Mahkemece lüzumu halinde taraf tanıkları yeniden dinlenmek suretiyle davalı ...'in taşınmazın hile ile davalı ...’a devredildiğini bilip bilmediği veya bilmesi gerektiği hususu tereddütsüz olarak belirlendikten sonra, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.
Davacı vekilinin yerinde görülen temyiz itirazının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1 maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 HMK'nın 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Büyükçekmece 6. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edenlere geri verilmesine 13/12/2021 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.