"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, davalı vekilinin istinafı üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi tarafından istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, ehliyetsizlik, hile ve gabin hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.
Davacı, ... ada ... parsel sayılı taşınmazda eşinden intikal eden ¼ payı olduğunu, ağır depresyon geçerdiğini ve fiil ehliyetini haiz olmadığını, davalı üvey kızının tapuları bölüşelim sana oturduğun daireyi verelim telkiniyle kendisini tapuya götürdüğünü, tapuda ölünceye kadar sana biz bakacağız, seni hiç yalnız bırakmayacağız, her ihtiyacını biz karşılayacağız, tapuya geldiğimizi kardeşime söyleme dediğini, bu kadar değerli bir taşınmazın 12.000 TL’ye satılmasının mümkün olmadığını, hile ve gabin ile taşınmazının elinden alındığını ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, dava konusu taşınmazın babasından intikal ettiğini, izbe halde olduğunu, bu nedenle kiralayamadıklarını, taşınmazdaki onarımları kendisinin yapması ve bir miktar para vermesi karşılığında kardeşinin ve davacının intifa haklarını üzerinde bırakarak çıplak mülkiyeti kendisine devrettiklerini, davacının fiil ehliyetini haiz olduğunu, hile ya da gabine de uğratılmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince, davacının yaptığı işlemin tapu devrine ilişkin olduğunu anlayacak yetiye sahip olduğu, yapılan hukuki işlemin ehliyetsizlik ve hile gibi iradeyi sakatlayan nedenlerle geçersiz sayılamayacağı ancak, gabinin objektif ve subjektif şartlarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, davalı vekilinin istinafı üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi tarafından istinaf başvursunun esastan reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu ... ada ... parsel sayılı taşınmaz davacı ...’nin eşi davalı ...’nin ise babası ...’e ait iken ölümü ile mirasçılarına intikal ettiği, ...’nin ¼ payını 14.08.2013 tarihinde 12.000,00 TL bedelle davalı üvey kızı ...’ye payının 1/2’sinin intifa hakkını üzerinde bırakarak satış suretiyle temlik ettiği, dava konusu taşınmazın tamamının keşfen saptanan dava tarihindeki değerinin 807.411,59 TL, 1/4’ünün değerinin ise 201.852,90 TL, satış tarihindeki payın değerinin 171.566,75 TL, taşınmazda yapılan tadilatların keşif tarihindeki değerinin ise 17.000 TL olarak tespit edildiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak, usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur. Bu bağlamda, mahkemece davacının Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Dairesi'nin 09.07.2018 tarihli raporunda işlem tarihinde fiil ehliyetini haiz olduğunun bildirildiği gözetilerek ehliyetsizlik iddiasına dayalı talebin kabul edilmemesi doğrudur.
Bilindiği üzere, Hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunu'nun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
Somut olayda, dava konusu payın tapuda gösterilen satış değerinin taşınmazın bilirkişilerce tespit edilen değerinden oldukça düşük olduğu, davalı tarafça bedele karşılık olarak yaptırıldığı iddia edilen tadilat değerinin ise keşif tarihi itibariyle 17.000 TL olarak tespit edildiği ve tadilat masrafları satış bedeline eklenilse dahi bedelin çok düşük kaldığı, dinlenilen tanıkların da davalının davacıya bakacağını belirtmesine rağmen bakmadığı ve davacının kendi akrabalarının yanında olduğu, işlem tarihinden sonra dava konusu taşınmaz için davalının bedel konusunda davacı ve yakınları ile görüştüğü yönünde beyanda bulundukları ve bu bağlamda davacının taşınmazı davalıya temlik etme iradesi bulunduğunun söylenemeyeceği, dolayısıyla davacının hile nedeniyle iradesinin sakatlandığı anlaşılmasına rağmen, mahkemece davacının iradesinin sakatlanmadığı, ancak gabine düşürüldüğü kabul edilerek davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
Ne var ki, mahkeme hükmü sonucu itibariyle doğru olduğu ve anılan hususun düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden; ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.11.2018 tarih, 2016/181 Esas ve 2018/341 Karar sayılı ilamının gerekçesinin yukarıda yazılı olduğu şekilde değiştirilmesine, davalı vekilinin temyizi üzerine ve re’sen yapılan inceleme sonucu hükmün bu şekliyle 6100 sayılı HMK’nin 370/2. maddesi uyarınca DÜZELTİLEREK ONANMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 04/11/2021 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
Hile, bir sözleşmenin yapılması sırasında hileye uğrayan tarafın iradesinin, yapılan sözleşmenin sağlayacağı fayda ve konusu bakımından gerçeğe aykırı olarak, olmayan bazı yönlerin varmış gibi veya gerçekler başka türlü gösterilerek birleşmesinin sağlanmasıdır. Eğer bu irade açıklamasını sağlayıcı dolaylı işlemler olmamış ve gerçek durum bilinmiş olsaydı, iradesini açıklayan kişinin o sözleşmeyi yapmaya yanaşmayacağı muhakkak olan durumlarda, hilenin varlığı ispat edilmek şartı ile irade birleşmiş olmasına rağmen o sözleşme hukukça var sayılmaz.
Yasal açıdan bir akdin korunması için asıl olan, aktin yapılması sırasında iradeyi sakatlayan bir nedenin bulunmamasıdır. Akit iradeyi bozucu bir sebeple gerçekleştirilmiş ise yapılan temliki tasarrufun geçersiz olacağında kuşku yoktur. Akit sırasında olmayıp, sonradan zuhur eden olayların aktin geçerliliğine etkisi olamaz. Bir başka ifade ile akti geçersiz kılmaz.
HMK'nın 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aitir. TMK'nın 6. maddesi hükmü de aynı doğrultudadır.
Somut uyuşmazlıkta, davacı eşinin ölümünden sonra depresyon geçirdiğini, fiil ehliyetine sahip olmadığını, davalı üvey kızının tapuları bölüşelim, oturduğun dairenin tapusunu verelim diyerek kendisini tapuya götürdüğünü, davalının kız kardeşinin de orada olduğunu, kendisine ölünceye kadar bakacaklarını, yalnız bırakmayacaklarını, her ihtiyacını karşılayacaklarını söylediklerini, taşınmazın çok değerli olduğunu, payının düşük bir bedelle temlikinin sağlandığını, herhangi bir bedel de almadığını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiştir.
Davacının eşinden intikal eden taşınmazdaki 1/4 payını, hissenin 1/2 intifa hakkını süresiz üzerinde bırakarak 12.000,00 TL. bedelle 14.08.2013 tarihinde davalıya satış suretiyle temlik ettiği, aynı resmi senette dava dışı davalının kardeşi ...'ın da 3/8 payını, hissenin 1/2 intifa hakkını süresiz üzerinde bırakarak davalıya temlik ettiği, temlik sırasında davacı 70 yaşında olup, ileri bir yaşta olduğunun söylenemeyeceği, Adli Tıp Kurumu raporuna göre davacının temlik tarihinde fiil ehliyetine sahip olduğu, fiil ehliyetini etkileyecek mahiyet ve derecede herhangi bir akli araza delalet edecek tıbbi bulgu ve belgeye rastlanmadığı, menfaatlerini müdrik ve telkinlere mukavim olabileceği, kendi hür iradesi istikametinde serbest olarak eylem ve işlemlere girişilebileceğinin raporda belirtildiği, davacının 1/2 intifa hakkını süresiz üzerinde tutmak suretiyle hissesini temlik etmesinin bir muhakemeyi gerektirdiği açıktır.
Öte yandan davalı, taşınmazın bakımsız olması nedeniyle alt katını kiraya veremediklerini, tadilat için davacı ile dava dışı kardeşinin katkı sunamayacağını söylemeleri üzerine, tadilatı kendisinin yaptırdığını, intifa hakkını üzerlerinde bırakarak çıplak mülkiyeti devrettiklerini, kiraya verilen dairenin iki yıl kira bedelinin davacı tarafından alındığını savunmuş, hissesini aynı koşullarda davalıya devreden davalının kız kardeşi ... bu savunmayı doğrulamıştır. Tarafların aile dostu davalı tanığı ..., davacının taşınmazdaki payını davalıya satacağını söylediğini, sattığı gün de payını sattığını ölünceye kadar evde oturacağını, zaten ...'yi sevdiğini söylediğini, davalı tanığı ...'in taşınmazın alt katında kiracı olduğunu, evin çok bakımsız olduğunu, bir ay tadilatı için beklediğini, kira parasını başlangıçta davacıya ödediğini, davalı tanığı ..., komşuları olduğunu, 20 yıldır aynı mahallede oturduklarını, davacının payını kızı ...'ye satacağını söylediğini, babası ölmeden önce de davalının davacıya çok yardım ettiğini, davacının davalı için kendi kızım olsa bu kadar yardım eder dediğini bizzat çok duyduğunu, taşınmazdaki tadilatların davalı tarafından yaptırıldığını beyan ettikleri, Mahkemece davaya konu hissenin değeri belirlenirken, hissenin 1/2 sinin intifa hakkının davacı üzerinde bırakıldığı ve alt kattaki dairenin kirasının 2 yıl boyunca davacı tarafından alındığının değerlendirilmediği, öte yandan iddiayı ispat külfeti üzerinde bulunan davacı tanıklarının temlikin yapıldığı zamana yönelik bilgi ve görgülerinin bulunmadığı, beyanlarının davacının ayağının kırıldığı 2015 yılı ve sonrasına yönelik olduğu, davacının iddia ettiği gibi temlik öncesi ya da temlik sırasında davalının davacının iradesini sakatladığına ilişkin bilgi ve görgülerinin bulunmadığı, davacının serbest iradesi ile yaptığı temlikten iki yıl kadar sonra davacının ayağının kırılması ve sonrasında gerçekleşen olayların aktin sıhhatini etkilemeyeceği, ileri sürülen iddianın ispatlanamadığı, iddia delil ile sabit olmadığı halde davacının sözleri esas alınarak davanın kabulü kararının düzeltilerek onanmasına yönelik çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.