"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescili istekli davadan dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın aktif husumet yokluğu, pasif husumet yokluğu ve esastan reddine dair verilen kararın, davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; başvurunun esastan reddine karar verilmiştir. Karar süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
Kadastro sonucunda, irsen intikal, taksim ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle Kurucaşile ilçesi, Aydoğmuş köyü çalışma alanında bulunan muhtelif yüzölçümündeki taşınmazlardan, 149 ada 15, 20, 156 ada 26, 27, 32 parsel sayılı taşınmazlar 1/5 hisse ile verasette iştirak hükümleri dairesinde davalı ... ve diğerleri, 4/5 hisse ile davalı ... adına tespit ve tescil edilmiş, 149 ada 83 parsel sayılı taşınmaz ise 4/5 hisse ile dava dışı ... ... adına, 1/5 hisse ile verasette iştirak hükümleri dairesinde davalı ... ve diğerleri adına tespit ve tescil edilmiştir.
I. DAVA
Davacı ..., çekişmeli 149 ada 15, 20 ve 83, 156 ada 26, 27 ve 32 parsel sayılı taşınmazların kök muris ... ...'den geldiğini, mirasçılar arasında herhangi bir taksim olmadığını, kadastro sonucu taşınmazların hatalı olarak davalılar adına tescil edildiğini açıklayarak, miras yoluyla intikal eden hakka dayalı olarak mevcut tapu kayıtlarının iptali ile ... ...'den intikal eden hissesinin adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalılar ... ve ... davacının mahkemeyi yanıltıcı bilgiler verdiğini, tespit sırasında mirasçıların müşterek irade ve mutabakatla terekeye dahil taşınmazlar arasından istedikleri yerlerden arazi aldıklarını, mirasçılar arasında usulüne uygun taksim yapıldığını, tespit sırasında davacı ve davalıların yapılan bütün işlemlerden haberdar olduklarını, muristen intikal eden taşınmazlardan bir bölümünün davacı üzerine kaydedildiğini, ortada bir haksızlık veya tapu iptalini gerektirecek bir durumun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Davalı ..., yargılamanın ilk oturumunda terekenin taksim edildiğini, tüm mirasçıların payına denk gelen taşınmazı aldığını beyanla davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Amasra Asliye Hukuk Mahkemesi 12.10.2016 tarihli, 2013/260 Esas, 2016/254 Karar sayılı kararında, dava konusu 149 ada 83 parsel sayılı taşınmazın 4/5 payının ... mirasçısı ... ... adına tespit ve tescil olunduğu, ancak davanın ... ... yöneltilmediği, kural olarak tapu iptal-tescil davasının kayıt malikine açılması gerektiği, davanın konusu diğer taşınmazlarda 4/5 kayıt maliki olan davalı ...'in ise terekeye göre üçüncü kişi konumunda olduğu, bu nedenle davacının tek başına ...'e dava açamayacağı, çekişmeli taşınmazların bakiye payları yönünden ise kadastro tespitinin davacının hazır olduğu sırada yapıldığı ve davacının tespite herhangi bir itirazının olmadığı, taksime uygun tespit yapıldığı gerekçeleri ile, ... aleyhine açılan davanın aktif husumet yokluğundan, 149 ada 83 parselin 4/5 payına yönelik açılan davanın ise pasif husumet yokluğundan usulden reddine, taşınmazların bakiye payları yönünden açılan davanın ise esastan reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
Yerel Mahkeme’nin yukarıda söz edilen kararına karşı yasal süresi içerisinde davacı vekili tarafından istinaf isteminde bulunulmuştur.
2.İstinaf Nedenleri
Davacılar vekili, istinaf dilekçesinde, dava konusu taşınmazların taksim edilmediğini, terekeden gelen davacının paydaş olduğu ve dava konusu edilmeyen taşınmazlarda davalıların da pay sahibi olduklarını, usulüne uygun taksim yapıldığı hususundaki iddialarını ispatladıklarını açıklayarak, kararın kaldırılması ve davanın kabulüne karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
3. Gerekçe ve Sonuç
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2017/228 E. 2017/230 K. sayılı kararında, müşterek muristen intikal edip, dava konusu edilmeyen 149 Ada 107 ve 152 Ada 1 parsel sayılı taşınmazların kadastro tutanağının edinme haneleri incelendiğinde, kök muristen kalan taşınmazların kadastro çalışmaları sırasında davacının hazır olduğu, davalılar tespit sırasında hazır değiller ise de, o tarihte tapusuz durumdaki taşınmazlarla ilgili taksim savunmasının her türlü delille ispatlanabileceği, eldeki dosyada tanık beyanları ve diğer delillerle taksimin ispatlandığı, mirasçılar arasında rızai olarak paylaşım yapıldığının kabulü gerektiği, taksim neticesinde davacı adına tespit edilen taşınmazlar bulunduğu, davacının isteğine göre yapılan taksim sonunda eşitlik yok ise de, taksimde eşitliğin aranmadığı, mahkeme gerekçesinde yazılı olduğu üzere 149 ada 83 parsel sayılı taşınmazın 4/5 payının ... mirasçısı ... ... adına kayıtlı olmasına rağmen ... ...'ye davanın yöneltilmediği, diğer yandan davalılardan ... kayıt maliki olmakla beraber, babası ...'nin sağ olması sebebiyle ... ... terekesine göre üçüncü kişi durumunda olduğundan, davacı yanın ise miras hissesi oranında iptal ve tescil istediğinden, yerel mahkemece yazılı şekilde davanın usulden ve esastan reddine karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik görülmemiş, mahkeme kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan davacı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi’nin 2017/228 E. 2017/230 K. sayılı yukarıda sözü edilen kararına karşı yasal süresi içerisinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davacı vekili, temyiz dilekçesinde, çekişmeli taşınmazların kök murise ait olduğu, taşınmazların herhangi bir şekilde paylaşılmadığı, taksim edilmediği, taksime dayanak olarak gösterilen davacı adına paylı mülkiyet hükümleri dairesinde kayıtlı iki adet taşınmazda davacının tam hisseli dahi olmadığı, diğer davalıların da bu taşınmazlarda hisselerinin bulunduğu, dinlenen tanıklar ve mahalli bilirkişiler taksimden haberleri olmadığını beyan ettikleri, öte yandan davalı ... için davanın husumet yönünden reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu zira eldeki davanın kök muristen intikal eden hisse için açıldığı ve davacının kendi hissesi miktarında tapunun iptalini istediğini, davalı ...’nin, kök murisin torunu olup, eldeki davada 3. kişi durumunda olmadığını, ...'nin TMK. md. 1023 ve 1024 gereğince kötü niyetli kişi olduğunu, bu nedenle ...'ye dava açma hakkı ve yetkisi bulunduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, kadastro öncesi miras yoluyla intikal eden hakka dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescili isteğinden ibarettir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesinde, "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.",
3.2.2. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 15. maddesi " Tapuda kayıtlı taşınmaz malların malikleri veya bunların mirasçıları arasında, tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz malların ise on dördüncü madde gereğince belirlenen zilyetleri arasında taksim edildikleri belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanları ile sabit olduğu takdirde bu mallar taksim gereğince zilyetleri adına tespit olunur. ‘’ hükmünü içermektedir. ( madde metninde taksimden bahsedilse dahi kıyasen taşınmazın zilyedi murisin mirasçıların yasal miras payına mahsuben sağlığında yaptığı paylaştırma da bu kapsamdadır.)
3.3.3 TMK'nın 599. maddesi hükmü uyarınca miras; murisin ölümüyle ve terekenin açılmasıyla mirasçılarına geçer ve mirasçılar terekedeki mallar (menkul- gayrimenkul) üzerinde bu tarih itibariyle hak sahibi olurlar.
3.3.4 TMK'nın “Miras ortaklığı” başlıklı 640. maddesinde de;
“Birden çok mirasçı bulunması halinde, mirasın geçmesiyle birlikte paylaşmaya kadar, mirasçılar arasında terekedeki bütün hak ve borçları kapsayan bir ortaklık meydana gelir.
Mirasçılar terekeye elbirliğiyle sahip olurlar ve sözleşme veya kanundan doğan temsil ya da yönetim yetkisi saklı kalmak üzere, terekeye ait bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf ederler.
Mirasçılardan birinin istemi üzerine sulh mahkemesi, miras ortaklığına paylaşmaya kadar bir temsilci atayabilir.
Mirasçılardan her biri, terekedeki hakların korunmasını isteyebilir. Sağlanan korumadan mirasçıların hepsi yararlanır…” hükmü öngörülmüştür.
3.3.5. Tereke (miras ortaklığı) TMK'nın 701 ve devam eden maddeleri uyarınca elbirliği (iştirak) mülkiyetine tâbidir. Elbirliği mülkiyeti, yasa veya yasada gösterilen sözleşmeler uyarınca, aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olmaları durumudur. TMK'nın 701-703. maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir hakkı da bulunmamaktadır. Mülkiyet, bir bütün olarak ortakların hepsine aittir. Başka bir deyişle, ortaklık tasfiye ile sona erinceye kadar ortaklardan her birinin ayrı bir mal veya hakkı olmayıp, hak sahibi ortaklıktır. Elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet türünde malikler, mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Bu ilke TMK'nın 701. maddesinde “...Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir.
3.3.6. TMK'nın 702/2. maddesi, “Kanunda veya sözleşmede aksine bir hüküm bulunmadıkça, gerek yönetim, gerek tasarruf işlemleri için ortakların oybirliğiyle karar vermeleri gerekir” hükmünü taşımaktadır. Ne var ki bu kural, uygulamada yumuşatılarak, Yargıtay Büyük Genel Kurulunun 11.10.1982 tarihli ve 1982/3-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla, bir ortağın tek başına dava açabileceği; ancak, davaya devam edebilmesi için öteki ortakların olurlarının alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığıyla davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiştir.
3.3.7. TMK'nın 702/4. maddesinde “...ortaklardan her biri, topluluğa giren hakların korunmasını sağlayabilir. Bu korumadan bütün ortaklar yararlanır...” hükmü öngörülmüştür. Buna göre; olağan koruma eylemleri ve buna bağlı olarak onarımlar, mahsullerin toplanması bozulacak olanların satılması, acele olarak yapılması zorunlu bulunan işlemin yerine getirilmesi ile istihkak, el atmanın önlenmesi, tapu sicilinde hak sahipliğinin saptanması gibi taksimi mümkün olmayan talepler, ortaklardan her biri tarafından dava yoluyla ileri sürülebilir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun (HGK) 20.03.2013 tarihli ve 2012/8-861E.,2013/391 K.; 05.10.2016 tarihli ve 2014/14-1243 E., 2016/958 K. sayılı kararları).
3.3.8. TMK'nın 702/2. maddesinde sözü edilen terekeye ait haklar üzerinde tasarruf söz konusu ise, ortakların oybirliği ile karar vermeleri maddenin açık hükmü gereği olduğundan, tasarruf işlemi niteliğindeki tapu iptali ve tescil davasının tüm mirasçılar tarafından birlikte açılması veya terekeye temsilci atanması ve bu yolla davanın yürütülmesi gerekir. Bir mirasçı tüm mirasçılar adına tek başına dava açabilirse de, böyle bir davayı yalnız başına yürütemez. Bu durumda davanın hemen reddedilmeyip, diğer mirasçıların davaya katılımlarının veya muvafakatlerinin sağlanması ya da terekeye temsilci atanması için davacıya uygun süre verilmesi gerekmektedir. Ne var ki, dava halefiyet esasına göre tereke adına değil de kendi miras payı için açılmış ise tüm mirasçıların onayının alınmasına gerek bulunmamaktadır. Bir ya da bir kısım mirasçı terekeye ait bir mal veya alacaktan yalnız kendi payına düşen kısım için yalnız kendi adına dava açarsa, bu dava dinlenemeyecektir. Böyle bir dava diğer mirasçıların paylarını kapsamadığından ve aynı zamanda onlar adına da açılmadığından, davaya diğer mirasçıların katılmasına (icazet vermesine) olanak yoktur. Diğer bir anlatımla, öteki mirasçıların davaya katılmalarının sağlanması veya yöntemine uygun biçimde muvafakatlerinin alınması, ya da miras ortaklığına bir mümessil tayin edilerek onun huzuru ile davaya devam edilmesi mümkün değildir ve davanın reddi gerekir. Aynı nedenle, tereke temsilcisi de, bir mirasçının yalnız kendi payı için açmış olduğu davaya icazet verip davayı devam ettiremez. Yargıtay’ın yerleşik uygulaması ve öğretinin görüşü bu yöndedir (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı 2001, C.1, s. 984 vd). ( aynı yönde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun (HGK) 16.03.2021 tarihli ve 2017/16-465 E.,2021/262 K. sayılı kararı)
3.3. Değerlendirme
Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın (IV./3.) nolu bendinde yer verilen Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesine göre, yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
VI. SONUÇ
1- Açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK’nın 370. maddesi uyarınca ONANMASINA, aşağıda yazılı 49,30 TL bakiye onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına 12.01.2022 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.