Logo

1. Hukuk Dairesi2021/4901 E. 2022/5638 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro çalışmaları sırasında tespit harici bırakılan taşınmazın tescili davasında, davalı Hazine vekilinin yargılama giderlerine ilişkin temyiz itirazlarının değerlendirilmesi.

Gerekçe ve Sonuç: Davalı Hazine'nin yasal hasım konumunda olması nedeniyle aleyhine yargılama giderine hükmedilmesinin hukuken mümkün olmadığı, bu nedenle yargılama gideri ve harcın davacı üzerinde bırakılması ve davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi gerektiği gözetilerek, ilk derece mahkemesi kararının, giderlere ilişkin hükümler düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :SULH HUKUK MAHKEMESİ

DAVALILAR : HAZİNE V.D.

DAVA TÜRÜ : TESCİL

Taraflar arasında görülen kadastro sırasında tespit harici bırakılan taşınmazın tescili istekli davanın yapılan yargılaması sonunda İlk Derece Mahkemesince, davanın reddine dair verilen karar hakkında davacı vekili tarafından yapılan temyiz incelemesi sonucunda, İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına dair verilen karara, İlk Derece Mahkemesince uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kabulüne ilişkin karar, süresi içinde davalı ... vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı ..., Gümüşhane ili, Merkez ilçesi, Bahçecik köyü çalışma alanında bulunan ve 1994 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında tespit harici bırakılan taşınmaz bölümü hakkında irsen intikal, taksim ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak, adına tescili istemiyle dava açmıştır.

II. CEVAP

Davalı ..., çekişmeli taşınmaz üzerinde davacı lehine iktisap koşullarının oluşmadığını belirtirek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemenin 27.04.2009 tarihli ve 2005/146 Esas, 2009/137 Karar sayılı kararıyla, kadastro sırasında tespit harici bırakılan taışnmaz bölümü hakkında, taşınmazın bulunduğu yörede kadastro çalışmalarının yapıldığı 1994 yılından davanın açıldığı 14.06.2005 tarihine kadar makul sürenin aşıldığı, tespit dışı bırakma tarihinden önce taşınmaz üzerinde davacının zilyetliğinin bulunmadığı, tespit dışı bırakma işleminden sonra ise, dava tarihine kadar 20 yıllık zilyetlik süresinin tamamlanmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.

IV. TEMYİZ

1. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Bozma Kararı

Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 5.05.2019 tarihli 2016/8457 E., 2019/3787 K. sayılı kararıyla; “kadastro sırasında haklarında kadastro tutanağı düzenlenmeyen taşınmazlar yönünden kadastrodan önceki nedenlere dayanılarak dava açma hakkını sınırlayan herhangi bir yasa hükmünün bulunmadığı” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

3. Mahkemece Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar

Mahkemenin 06.07.2020 tarihli ve 2019/324 Esas, 2020/236 Karar sayılı kararıyla, dava konusu yerin evvelden beri davacının kullanımında olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, 17/10/2019 havale tarihli raporunda (A) harfi ile gösterilen 147,36 m2'lik kısmın davacı adına tapuya tesciline karar verilmiştir.

4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

5. Temyiz Nedenleri

Davalı ... vekili, temyiz dilekçesinde, Mahkemece soyut nitelikteki beyanlara dayalı olarak karar verildiğini, taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufunda olan yerlerden olduğunu ve bu tür yerlerin zilyetlikle iktisap edilemeyeceğini, taşınmazın tescil harici bırakılma nedeninin araştırılmadığını ve bu tür davalarda Hazine aleyhine yargılama gideri ve harç yükletilemeyeceğini belirterek, kararın bozulmasını talep etmiştir.

6. Gerekçe

6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, 1994 yılında Gümüşhane ili, Merkez ilçesi, Bahçecik köyü çalışma alanında yapılan kadastro çalışmaları esnasında tespit harici bırakılan taşınmazın davacı adına tescili isteğinden ibarettir.

6.2. İlgili Hukuk

6.2.1. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi, "Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir."

6.2.2. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi, "Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir."

6.2.3. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 17. maddesi, "Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14. maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde Hazine adına tespit edilir." hükümlerini içermektedir.

6.3. Değerlendirme

Dosya içeriğine ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı ... vekilinin sair temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak; davanın açıklanan niteliği itibariyle davalı ... yasal hasım konumunda olması nedeniyle aleyhine yargılama giderine hükmedilmesi hukuken mümkün bulunmaması nedeniyle Mahkemece, yargılama gideri ve harcın davacı üzerinde bırakılarak davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi gerekirken, yargılama giderinden yasal hasım konumunda bulunan davalıların sorumlu tutulması ve yasal hasım aleyhine vekalet ücretine hükmedilmesi isabetsizdir.

V. SONUÇ

Yukarıda açıklanan gerekçe doğrultusunda, temyiz itirazları bu nedenle yerinde ise de bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden kararın hüküm fıkrasının 4. bendinin hükümden çıkarılarak yerine "4- Alınması gereken 3.412,00 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 988,50 TL'nin mahsubu ile bakiye 2.395,30 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazineye irad kaydına'' cümlesinin yazılmasına; hüküm fıkrasının 5. ve 6. bentlerinin hükümden çıkarılarak yerine "5- Yapılan yargılama giderlerinin davanın niteliği gereği davacı üzerinde bırakılmasına ve davacı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına'' cümlesinin yazılmasına, maddelerin bu şekilde teselsül ettirilmesine, 6100 sayılı HMK'nın geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 438/7. maddesi gereğince hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, sair temyiz itirazlarının reddine, Sulh Hukuk Mahkemesince verilen kararlara karşı karar düzeltme yolu kapalı olduğundan kesin olmak üzere, 12/09/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

-MUHALEFET ŞERHİ-

Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi gereğince açılmış zilyetlikten tescil davasıdır.

Mahkemece davacı lehine hüküm kurulmuş, yargılama giderleri de doğru belirlenmiş, davalı ... yargılama giderlerinden de temyize gelmiştir.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık; temyize getirilen yargılama giderleri ile re'sen nazara alınması gereken karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, buradan hareketle davacı tarafından peşin yatırılan harcın iadesinin mümkün olup olmadığı, harçlar dışındaki yargılama giderlerinden davalının sorumlu olup olmadığı noktasında düğümlenmektedir.

Öncelikle çözümlenmesi gereken husus; temyiz konusu yapılan, yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağı hususudur. Bilindiği üzere, yargı harçları Harçlar Kanunu’nda düzenlenmiş, kamu düzeninden olması nedeniyle re'sen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle re'sen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan kimin sorumlu olacağına gelince, yargılama giderleri, usulü bir konu olmakla, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ayrıntısıyla düzenlenmiştir. Aynı Yasa'nın 323. maddesi harçları yargılama giderlerinden sayarken 326/1. maddesi de açıkça “Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” demek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağını tereddüte yer vermeyecek şekilde düzenlemiştir.

Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.

Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.

Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” demek suretiyle, hakimin karar verirken hangi sıralamayı izleyeceği konusunda kural getirmiştir.

Tarafların yargı önünde eşitliği ilkesini düzenleyen Anayasa'nın 36. maddesi ise “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz” şeklinde düzenlenmiştir.

Somut olaya geldiğimizde, zilyetlikten tescil davasında, davacı vatandaş, davalı ise Hazine ve Köy Tüzel kişiliğidir. Davalının Hazine veya Kamu Kurumu olması, Anayasa ile teminat altına alınan “yargı önünde eşitlik ilkesi”nin bozulmasını, Hazine lehine davranılmasını haklı kılmayacaktır. Zira genel ilke yukarıda da belirtildiği üzere yargılama giderlerinin davayı kaybedenden alınmasıdır. Prof. Dr....da ( Hukuk Muhakemeleri Usulü 6 baskı 5. cilt 5339. sayfada açıkladığı üzere) bu görüştedir. Ancak Yerel Mahkeme, davalı Hazinenin harçtan muaf olması nedeniyle 5.486,00 TL harcı davacıya yüklemiş, belediyeler harçtan muaf olmamasına rağmen bu hususta bir hüküm kurmamıştır. Bölge Adliye Mahkemesi de bu yanlışlığı düzeltmemiş, istinaf başvurusunu esastan reddetmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi, davalıların yasal hasım olması nedeniyle harçtan muaf olduklarını düşünüyorsa, İlk Derece Mahkemesinin yaptığı gibi ve aynı mantıkla Hazineden alınamayan istinaf harcının davacıdan alınmasına karar vermeliydi ki (böyle bir uygulamanın doğru olduğu söylenemez.)

Bilindiği üzere Hazine, Harçlar Kanunu'nun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Böyle bir durumda, yani davalının haçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcı mutlaka alınacak mıdır? Alınacaksa kimden alınmalıdır? Yasa koyucu tereddüte yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olduğunu düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu düzenleme harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Bu düzeneleme, bakiye karar ve ilam harcının davalıdan hiç alınmayacağı, davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcının da iade edileceği şeklinde yorumlanıp uygulanmalıdır. Nitekim yine Hazinenin davalı olduğu tapu iptal - tescil davalarında da uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal - tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı alınmazken ( doğrusu budur) yalnız tescil davasında harçtan davacının sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı yoktur. Yasa koyucu dileseydi Kadastro Kanunu 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrıldığını belirterek bir düzenleme yapabilirdi.

Sayın çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Gerçekten de kabul etmek gerekir ki Yargıtay uzun yıllar tescil davalarında yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmış, bunlardan olan yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilmemiş, davalının “yasal hasım” olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir olaya hukukun uygulanmasında yargı kararları en son sırada gelmektedir.

Çözümlenmesi gereken bir başka husus ise “yasal hasım” ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya nasıl bir üstünlük sağladığı konularıdır. Yine bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, birileri tarafından kanun yoluna getirilebilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilmiştir. Ne var ki böyle de olsa davada, davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hal böyle olunca da her açıdan yargı önünde eşitlik ilkesi gereğince davalının davacıdan, Hazinenin de vatandaştan bir üstünlüğü yoktur. Sayın çoğunluk gibi düşünen hukukçular, davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakırken, davanın reddi halinde de davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmederek açıkça “yargı önünde eşitlik” ilkesini ihlal etmektedirler.

Yine sayın çoğunluk ve onlar gibi düşünen hukukçular “tescil davalarında davacı zaten karşılıksız olarak taşınmaz edinmekte, hiç olmazsa yargılama giderlerini ödesinler” tarzında bir yaklaşımla gerekçe oluşturmaktadırlar. Eğer Mahkeme davacının taşınmazı hak etmediğini düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak apaçık bir çelişkidir ve yasaya açıkça aykırıdır.

Sayın çoğunluğun kendi içinde düştüğü bir başka çelişki ise; sayın çoğunluk, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderleri ve bunlardan olan harcın ilk derece mahkemesince davacıdan alınmasının doğru olduğunu düşündüğüne göre, davalı ... tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, istinaf talebi reddedildiğinde de davacıdan istinaf ret harcının, bunun devamında da yine Hazinenin temyiz başvurusu reddedilerek kararın onanması halinde de davacıdan onama harcının alınmasına karar vermelidir. Zira davalı ... yasal hasımdır ve davalı harçtan muaftır, o halde davalıdan alınamayan yargı harçları davacıdan alınmalıdır. Böyle bir uygulamayı ve düşünce tarzını kabul etmek mümkün değildir.

Somut olayda Mahkemece kurulan hüküm doğrudur. Açıklanan bu nedenlerle hükmün onanması düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun farklı gerekçeyle düzelterek onama yapılması şeklindeki görüşüne katılmıyorum.