"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
KARAR : Kısmen Kabul Kısmen Ret
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasında yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine ilişkin karar Dairece bozulmuş, Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmiştir.
Karar, dahili davacılar ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı; sağlığında kızlarına taşınmazlarını devretmek istediğini, dava dışı kızlarına taksimat yaptıktan sonra 18/09/2009 tarihinde 139 ada 1 nolu parsel sayılı taşınmazını kızları olan ... ve davalı ...'a devretmek isterken Tapu Müdürlüğünde yapılan hata sonucu taşınmazın sadece davalı ...'a devredildiğini, bu durumu 2010 yılı Mart ayı içerisinde öğrendiğini, satış işleminin hatalı olduğunu, gerçek iradesinin 139 ada 1 nolu parseli bağış yolu ile kızları olan ... ile davalı ...'a devretmek olduğunu ileri sürerek, davalı adına kayıtlı taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tapuya tescilini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı, davacının iddiasını yazılı delil ile ispatlamasının zorunlu olduğunu, davacının taşınmazlarının tamamını tüm çocuklarına eşit bir şekilde devrettiğini, her çocuğunda az da olsa bir bedel aldığını, bu nedenle yapılan işlemin hatalı olmadığını, aksine davacının isteğine uygun işlem yapıldığını belirterek, davanın reddini istemiştir.
III. MAHKEME KARARI
Çarşamba 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22.10.2014 tarihli ve 2012/381 Esas, 2014/559 Karar sayılı kararıyla, davacının iddiasını ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
Dairenin 02/10/2017 tarihli ve 2015/2543 Esas, 2017/4823 Karar sayılı kararıyla “...öncelikle davacı ...’in tüm mirasçıların olurunun alınması ya da miras şirketine TMK'nın 640. maddesi uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile (terekeye temsilci atandıktan sonra davanın tereke temsilcisi aracılığıyla yürütüleceğinin gözetilmesi) davanın sürdürülmesi gerekirken, davanın görülebilirlik koşulu gözardı edilerek yazılı olduğu üzere davanın esası hakkında hüküm kurulması doğru değildir. Kabule göre de; sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nda da(TBK) tıpkı 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) gibi esaslı hatanın (yanılmanın) tanımı yapılmamış, 31 ve 32. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın (yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. ... ki hatanın ileri sürülmesi TBK'nin 35. (BK'nin 25.) ve TMK'nın 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Somut olayda, hata yapıldığı iddiası mevcut olup, bu konuda miras bırakanın iradesi önem taşımaktadır. Bu nedenle miras bırakan tarafından yapılan, 04/07/2006 tarihli vasiyetnamede belirtilen taşınmazların hudutlarının tespiti, miras bırakanın tüm kızlarına yaptığı temliklerin değerlendirilmesi, bu konuda tarafların gösterdikleri tüm delillerin eksiksiz toplanması, yemin delilinin en son başvurulması gereken delil niteliğinde olduğu da gözetilerek varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. " gerekçesiyle bozulmuştur.
B. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; yargılama sırasında 19/02/2017 tarihinde ölen davacının terekesine ...’nın tereke temsilcisi olarak atandığı ve mirasbırakanın 04/07/2006 tarihli düzenleme şeklinde vasiyetnamesi ile çocuklarına taşınmazlarını paylaştırdığı, vasiyetnameye göre ...'a 139 ada 1 nolu parselde A harfi ile gösterilen yeri ve 106 ada 1 nolu orman parselini, ...'a 139 ada 1 parsel B harfi ile gösterilen yeri ve Yeşil mahallesi 216 ada 2 parsel sayılı taşınmazı bıraktığı, yapılan paylaşımın eşit bir paylaşım olduğu, dinlenen tanık ve mahalli bilirkişilerden mirasbırakanın davaya konusu 139 ada 1 parseli davalı ... ve kızı ... arasında paylaştırdığının anlaşıldığı, bu hali ile mirasbırakanın iradesinin davaya konu taşınmazı ... ve davalı ... arasında paylaştırmak olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile kısmen reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde dahili davacılar ve davalı vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1. Dahili Davacılar vekili temyiz dilekçesinde özetle; davacının iddialarını tekrar ederek ve ...’a temlik edilen 216 ada 2 parselin de hatalı devredildiğini, bu nedenle ...’nın taşınmazı davacıya devrettiğini, daha sonra davacının borçları nedeniyle anılan taşınmazı dava dışı ... ...’a temlik ettiğini, davacının satış iradesi olmadığını, resmi akitte yazan değer ile keşfen saptanan değer arasında fark olduğunu, temliklerin bedelsiz yapıldığını, diğer mirasçılara devredilen taşınmazların yüz ölçümleri ile dava konusu taşınmazın yüz ölçümü arasında da fark olduğunu, bu durumun temlikin hatalı olduğunu gösterdiğini, kısmen kabul kısmen ret karar verilmesinin ve davalı lehine vekalet ücreti takdir edilmesinin doğru olmadığını, lehlerine hükmedilen vekalet ücretinin eksik olduğunu, yargılama giderlerinin hatalı hesaplandığını belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
2. Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle; davacının tüm çocuklarına adına kayıtlı taşınmazları belirli bir bedel karşılığında temlik ettiğini, gerçekte amacının hibe olduğu iddiasının çelişkili olduğunu, diğer taşınmazlarını da satış suretiyle temlik ettiğini, davacının duruşmada gerçeğe aykırı şekilde beyanda bulunduğunu, kızı ...’ya taşınmaz temlik etmediğini belirttiğini ancak davacının kızı ...’ya da taşınmaz devrettiğinin dosyadaki resmi akitlerden anlaşıldığını, davacının kötüniyetli olarak daha sonra anılan taşınmazı kızı ...’dan devralarak ...’nın eşine temlik ettiğini, davacının vasiyetine uygun olarak taşınmazların devredildiğinin keşfen saptandığını, davacının dosyaya sunduğu dilekçesinde de işlemlerde hata olmadığını ikrar ettiğini, iddianın yazılı delil ile kanıtlanması gerektiğini, tüm mirasçıların davaya dahil edilmediğini, davaya muvafakat etmeyen mirasçı ...’ın beyanlarının dikkate alınmadığını belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, hata (yanılma) hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. Sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın (yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur.
Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. ... ki hatanın ileri sürülmesi TBK'nın 35. ve TMK'nın 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın.
Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, TBK'nın 35. maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir.
Öte yandan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. TBK'nın 39. maddesinde öngörüldüğü gibi hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığı her türlü delille ispat edilebilir.
2. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297/2. maddesinde “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir” düzenlemesi yer almaktadır. Kamu düzeninden olan doğru sicil oluşturma ilkesi gereğince de hakimin infazı kabil karar verme yükümlülüğü vardır.
3. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 28. maddesi uyarınca ölümle kişilik son bulur.
4. Türk Medeni Kanunu'nun 640. maddesi uyarınca terekeye temsilci atanması durumunda, davanın tereke temsilcisinin veya bu sıfatla vekil kıldığı avukatın huzuru ile sürdürülmesi gerektiği tartışmasızdır. Tereke temsilcisinin atanması ile mirasçıların terekeyi temsil ve davayı takip yetkisi ortadan kalkmaktadır. Başka bir söyleyişle, mirasçıların davayı takip yetkisi sona erer ve bununla bağlantılı olarak da hükmü temyiz ... miras şirketini temsilen tereke temsilcisine geçer.
3. Değerlendirme
1. Somut olayda, davacının yargılama aşamasında 19/02/2017 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak davalı kızı ... ile diğer kızları ..., ..., ... ve ...’nin mirasçı olarak kaldıkları, mirasçılardan ..., ... ve ...’nin davaya dahil oldukları ancak mirasçı ...’nin davaya muvafakat etmediği, Çarşamba Sulh Hukuk Mahkemesinin 2019/998 E, 2020/969 K. sayılı kararı ile davacının terekesine ...’nın temsilci olarak atandığı, tereke temsilcisinin davaya dahil edildiği ve gerekçeli kararın da tereke temsilcisine tebliğ edildiği, ancak tereke temsilcisi tarafından temyiz isteminde bulunulmadığı anlaşılmaktadır.
2. Davalının temyiz itirazlarına gelince, aşamada ölen davacının 04/07/2006 tarihli düzenleme şeklinde vasiyetnamesi ile dava konusu taşınmazı davalı ve kızı ...’a temlik etmek iradesi ile hareket ettiği ve kararın tereke temsilcisi tarafından temyiz edilmediği dikkate alındığında yazılı şekilde karar verilmesinde kural olarak bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davalının bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir.
3. Ne var ki, Mahkemece kurulan hükmün infazının mümkün olduğunu söyleyebilme olanağı bulunmamaktadır. Şöyle ki, Mahkemece 17/09/2020 havale tarihli harita mühendisi bilirkişisi tarafından düzenlenen krokide taşınmazın B harfi ile gösterilen kısmının tapu kaydının iptali ile davacı ... adına tesciline karar verilmiş olup, hükümde B harfi ile gösterilen kısmın ayrı bir parsel numarası verilmek suretiyle davacı adına tescil edilip edilmediği belirtilmediği gibi taşınmazın krokide gösterilen şekilde ifrazının mümkün olup olmadığı araştırılmadan hüküm tesis edilmiş; diğer taraftan, davacı ...’nın aşamada öldüğü gözetilmeksizin ölü kişi adına tescil hükmü kurulmuştur.
Hal böyle olunca, 139 ada 1 parsel sayılı taşınmazın 17/09/2020 havale tarihli bilirkişi raporunda gösterildiği şekilde ifrazının mümkün olup olmadığının tespit edilmesi, taşınmazın bölünebileceğinin bildirilmesi halinde sonucuna göre bir karar verilmesi, bölünemeyeceğinin belirtilmesi halinde ise yeniden rapor alınarak dava konusu taşınmazdaki B harfi ile gösterilen kısmın davacı ... mirasçılarına hangi oranda isabet edeceği saptanarak ... mirasçıları taşınmazda paydaş kılınmak suretiyle hüküm tesis edilmesi gerekirken, anılan hususlar göz ardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1- Davayı takip yetkisi bulunmayan dahili davacılar vekilinin temyiz dilekçesinin reddine,
2- Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının değinilen yönden kabulü ile hükmün BOZULMASINA,
Peşin yatırılan harcın yatıranlara iadesine,
Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,
Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
15.02.2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.