"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasındaki kadastro öncesi sebebe dayalı tapu iptali ve tescil davasında bozma kararına uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kabulüne ilişkin verilen karar, süresi içinde davalılar ..., ... ve ... tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar vekili dava dilekçesinde; davacıların Ardahan İli Merkez İlçesi Halilefendi Mahallesi çalışma alanında bulunan 131 ada 5 parsel sayılı taşınmazın maliki olduklarını, taşınmazın Sulakyurt Köyü sınırında bulunması nedeniyle davacılara ait 276 Cilt, 17 Sayfa ve 37 Sıra numaralı tapunun kadastro çalışmaları sırasında eksik yüzölçümüyle tespit edildiğini, eksikliğin taşınmaza komşu olan 131 ada 6 parsel sayılı taşınmazdan kaynaklandığını ileri sürerek 131 ada 6 parsel sayılı taşınmazın tapusunun iptali ile davacılar adına eşit hisse ile tescilini talep etmişlerdir.
II. CEVAP
1. Davalı ..., kendilerine ait tapunun 1938 yılında 2510 sayılı Kanun uyarınca 26.800 metrekare yüzölçümlü olarak verildiğini, taşınmazlar arasında o tarihte öküz otarağı denen boşluklar olup genişlemeye müsait olduğunu, taşınmazların zamanla ekin ekme ve nadas nedeniyle genişlediğini, o zamandan beri fazlalık kısmı üzerinde babası Kaydı Kay’ın zilyet olduğunu, esasen her iki tapu malikleri adına da tapu kaydı kadar taşınmaz tespit edildiğini ancak sınırda kayma nedeniyle davacılar adına Sulakyurt Mahallesinde bulunan 106 ada 56, 57, 58 parsel sayılı taşınmazların tescil edildiğini, esasen bu 3 taşınmaz ile davacılara ait 131 ada 5 parsel sayılı taşınmazın evveliyatının bir bütün olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
2. Diğer davalılar davaya süresi içerisinde cevap vermemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
1. İlk Derece Mahkemesinin 02/02/2006 tarihli ve 2005/62 E. 2006/6 K. sayılı kararıyla; yapılan keşifte tarafların dayandığı tapu kayıtlarının 131 ada 5 ve 6 parsel sayılı taşınmazlara uymadığı, alınan 25/11/2005 tarihli teknik bilirkişi raporuna göre davacılara ait 131 ada 5 parsel sayılı taşınmaza uygulanan tapu kaydının yalnızca bu parsele revizyon gördüğü, ancak davacılar adına Sulkayurt Köyü çalışma alanında senetsizden tespit edilen 106 ada 56, 57 ve 58 parsel sayılı taşınmazların da bu tapu kaydı kapsamında kaldığı, köy hudutnamesinin ölçeksiz ve basit krokili olması nedeniyle zemine uygulanma niteliğinin bulunmadığı, 1984 yılında Ardahan İli’nin kadastro çalışma alanı tespit edilirken Ardahan Merkez’de ikamet eden şahıslara ait tapulu taşınmazların bir kısmının Sulakyurt Köyü sınırları içerisinde bırakıldığı, yapılan yargılamaya göre davaya konu 131 ada 6 parsel sayılı taşınmazın davacıların dayanağı olan tapu kaydı kapsamında kalmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İLK TEMYİZ
1. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz istemi üzerine Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin 19/09/2006 tarihli ve 2006/2092 E., 2006/2689 K. sayılı ilamıyla; "…tarafların tutunduğu iskan yoluyla oluşan tapu kayıtlarında “..., ...” sınırı her iki tapu kaydında da sınır yeri olarak tarif edildiğine göre tapu kayıtlarının birbirini sınır gösterdiğinin anlaşıldığı ve uyuşmazlığının ortak sınıra ilişkin bulunduğuna değinilerek, çekişmeli taşınmaza komşu taşınmazların tespit tutanakları varsa dayanak kayıtlarıyla birlikte dosyaya getirtilmesi, davacı tarafın tutunduğu tapu kayıtlarının dava dışı 5 parsele revizyon gördüğü, dava dışı Sulakyurt Köyü 106 ada 56, 57 ve 58 parsel sayılı taşınmazlara revizyon görmediği dikkate alınarak bu taşınmazların da kayıtsız ve belgesizden davacı taraf adına tesbit edildiği göz önünde tutularak davacı tarafın tutunduğu tapu kaydına kapsam belirleneceğinin düşünülmesi, bundan sonra davalı tarafın tutunduğu tapu kaydının dava dışı 7 parsel sayılı taşınmaza revizyon gördüğünün dikkate alınması, taraf tapu kayıtlarının başka taşınmazlara revizyon görüp görmediğinin araştırılması, revizyon görmüş iseler revizyon gördüğü taşınmazların tesbit tutanakları ve varsa dayanakları kayıtların getirtilmesi, bundan sonra yöreyi iyi bilen elverdiğince yaşlı, yansız, yerel ve uzman bilirkişi tarafların aynı yöntemle göstereceği tanıklar hazır olduğu halde taşınmazlar başında yeniden keşif yapılması, dayanak tapu kayıtlarının kapsamının duraksamaz şekilde belirlenmesi, kapsam dışında kalan taşınmaz bölümünün kimin zilyetliği altında olduğunun belirlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekir.” gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.
2. Bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda İlk Derece Mahkemesinin 20/02/2014 tarihli ve 2007/17 E., 2014/51 K. Sayılı kararıyla; dinlenen yerel bilirkişi beyanlarına göre tapu kayıtlarının sınırında okunan ... oğlu ... adlı bir şahsın bulunmadığı, bu kişinin esasında ... oğlu ... olup soyadının ... olduğu, dava konusu edilen taşınmazın evvelce taraflarca ortaklaşa kullanıldığı, daha sonra kendi aralarında bölüştükleri, kullanımın bu haliyle devam ettiği, keşifte hazır bulunan davalı ve davacıların gösterdiği sınırın ortak sınır olduğunun keşifte hazır bulunan davalı ... tarafından da beyan edildiği gerekçesiyle davanın kabulüne, çekişmeli 131 ada 6 parsel sayılı taşınmazın 03/10/2013 tarihli teknik bilirkişi raporunda (A) harfi ile gösterilen sarıya boyalı 8.892,43 metrekarelik kısmının davalılar ..., ..., ..., ... ve ... adına olan kaydının iptali ile ada numarasına son parsel numarası verilmek suretiyle ifrazıyla taşınmaz 3 pay kabul edilerek 1’er payının davacılar ..., ... ve ... adına tesciline karar verilmiştir.
V. İKİNCİ TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... ve ... tarafından isteminde bulunmuştur.
2. Bozma Kararı
Mahkemece verilen karar, Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesi’nce “Yargılama sırasında dosya arasına alınan güncel tapu kayıtlarından davalı ...'ın çekişmeli taşınmazdaki payını 29.11.2011 tarihinde dava dışı ... ve ...'a sattığı, taşınmazın bu kişiler adına payları belirtilmek suretiyle (5/64'er) tescil edildiği anlaşılmaktadır. 6100 sayılı HMK'nın 125. maddesi uyarınca, dava sırasında dava konusunun üçüncü kişiye devri halinde, davacının iki seçimlik hakkı bulunmaktadır. Buna göre davacı, davasını eski malike karşı tazminat davasına dönüştürebileceği gibi, devreden kişiye karşı olan davasından vazgeçerek davaya, yeni maliklere karşı devam edebilir. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 31.05.2013 tarihli ve 2012/1853 Esas, 2013/803 Karar sayılı ilamında da, "davada taraflardan birinin müddeabihi başkasına temlik ettiğini öğrenen mahkemenin, bu hali kendiliğinden gözeterek seçimlik hakkına binaen davacıdan talebini sorması ve davacının vereceği cevaba göre" işlem yapılması gerektiği açıklanmaktadır. Mahkemece, dava konusu taşınmaz yargılama sırasında üçüncü kişiye devredildiği halde, davacıya seçimlik haklarından hangisini kullanmak istediği sorulmamış; yeni maliklere karşı davaya devam etmek istemesi halinde, çekişmeli taşınmazları devralan kişilerin davaya dahil edilmesi gereği üzerinde durulmamıştır. Mahkemece, açıklanan hususlar göz ardı edilerek davaya, eski malike karşı devamla yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli olmamıştır.” gerekçesiyle diğer hususlar incelenmeksizin bozulmuştur.
3. İlk Derece Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesinin 08/03/2018 tarihli ve 2017/186 E. 2018/113 K. sayılı kararıyla; ... yönünden davanın taraf sıfatı yokluğu nedeniyle reddine, davacının seçimlik hakkını kullanarak davayı HMK’nın 125. maddesi uyarınca yeni tapu maliklerine yönelttiği, yeni tapu maliklerinin taşınmazı babalarından satın alması nedeniyle iyi niyet iddiasında bulunulamayacağı gerekçesiyle davalılar ... ve ... yönünden açılan davanın kabulü ile davaya konu 131 ada 6 parsel sayılı taşınmazda teknik bilirkişi raporunda (A) harfi ile gösterilen sarıya boyalı 8892,43 metrekarelik kısmının 10/64 oranındaki davalılar ... ve ... adına olan kaydının iptali ile Ardahan 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/17 Esas 2011/51 Karar sayılı ilamı ile yeni oluşturulan ada parselde davalıların paylarına isabet eden taşınmazın 10/64'lük payı 3 pay kabul edilerek 1 payının ..., 1 payının ..., 1 payının ... adına tesciline karar verilmiştir.
VI. ÜÇÜNCÜ TEMYİZ
1. Bozma Sonrası İlk Derece Mahkemesi Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar ..., ... ve ... temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Bir kısım davalılar birlikte sundukları temyiz dilekçesinde özetle; davacıların iddialarının dayanaksız olduğunu, her iki tarafa ait taşınmazların üstsoylarından intikalen yıllardan beri aynı şekilde kullanıldığını, sınırın zemin üzerinde belli olduğunu, tapu kayıtlarının detaylı olarak incelenmesi halinde davacıların iddia ettiği taşınmaz bölümünün adlarına kayıtlı taşınmazla alakasının bulunmadığının anlaşılacağını belirtilerek kararın bozulması talep edilmiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, kadastro öncesindeki hukuki sebebe dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.
3.2.2. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190. maddesi uyarınca, ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.
3.2.3. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 13. maddesi uyarınca tapuda kayıtlı taşınmaz mal:
A) Kayıt sahibi veya mirasçıları zilyet bulunuyorsa;
a) Kayıt sahibi adına,
b) Kayıt sahibi ölmüş ise mirasçıları adına,
c) Mirasçılar tayin olunamazsa, ölü olduğu yazılmak suretiyle kayıt sahibi adına … tespit olunur.
3.2.4. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20. maddesi uyarınca; tapu kayıtları ile diğer belgelerin kapsadığı yeri tayinde;
A) Kayıt ve belgeler, harita, plan ve krokiye dayanmakta ve bunların yerlerine uygulanması mümkün bulunmakta ise, harita, plan ve krokideki sınırlara itibar olunur.
B) Harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise, kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tespit yapılır.
C) Harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar, değişebilir ve genişletilmeye elverişli nitelikte ise, bunlarda gösterilen miktara itibar olunur. Ancak değişebilir ve genişletilmeye elverişli sınırlardaki taşınmaz malların kayıtları, fizik yapıları ve konumları itibariyle belli bir yeri kapsıyorsa, tespit o sınır esas alınarak yapılır.
D) Hazinece, özel kanunlar hükümlerine göre değişmez ve genişlemeye müsait olmayan sınırlarla miktar üzerinden satılan, tefviz veya tahsis veya parasız dağıtılan taşınmaz mallarda çıkan fazlalık, taşınmaz malla birlikte satış, tefviz, tahsis ve dağıtım tarihinden itibaren on yıl geçmiş ise, miktarına bakılmaksızın kayıt sahibi adına tespit edilir.
Bu maddede yazılı taşınmaz mallarda meydana gelen fazlalıklar hakkında şartlar uygun bulunduğu takdirde, 14 üncü ve 17 nci madde hükümleri uygulanır.
3.2.5. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 21. maddesi uyarınca; kayıt ve belgelerde yazılı miktara itibar edilmesi gereken hallerde kayıt ve belgeler değişebilen ve genişletilmeye elverişli sınırı ihtiva ediyorsa miktar fazlası o taraftan ifraz edilir.
Değişmeyen ve genişletilmeye elverişli olmayan sınırlı kayıt ve belgelere dayanan tespitlerde, miktara itibar edilmesi gerektiği takdirde, miktar fazlası zilyedin göstereceği taraftan ifraz edilir.
Zilyet tespit sırasında hazır bulunmaz veya tercih hakkını kullanmaktan kaçınırsa ifraz, zilyedin yararına uygun düşen taraftan yapılır.
3.3. Değerlendirme
3.3.1. Dosya kapsamından, davaya konu Ardahan İli, Merkez İlçesi, Halilefendi Mahallesi çalışma alanında bulunan 131 ada 6 parsel sayılı taşınmazın komşu 7 parsel sayılı taşınmaz ile bir bütün halinde 28/06/1956 tarih ve 244 sıra numaralı tapu kaydı kapsamında kaldığı ve tapu maliklerinin bu yeri 1945 yılında iki parçaya bölerek bu şekilde kullandıkları, ancak kanuni ifraz yapılmadığı gerekçesiyle tapu malikleri olan ... (1/6), ... (1/6), Fuat (1/6) ve Kaydı Kay (3/6) adına tespit edildiği, kadastro tespitinin 21/10/1993 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
3.3.2. Davaya konu 131 ada 6 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinin dayanağı olan 28/06/1956 tarih ve 244 sıra numaralı tapu kaydı incelendiğinde; bu tapunun 17/08/1938 tarih ve 422 sıra numaralı ve 2510 sayılı İskan Yasası sonucunda oluşan kök kayıttan geldiği, yüzölçümünün 26.800 metrekare olduğu, sınırlarının ...... oğlu ......, Yol, ... oğlu ...... ve Yol okuduğu, kök kayıt eşit hisse ile ..., ..., ...... adına iken hisse satışı nedeniyle tedavül gören tapunun aynı yüzölçümü ile (26.800 metrekare) tespite dayanak 28/06/1956 tarih ve 244 sıra numaralı tapuya dönüştüğü ve tapu maliklerinin ... (1/6), ... (1/6), Fuat (1/6) ve Kaydı Kay (3/6) olduğu, bu tapu kaydının 40.212,04 metrekare yüzölçümlü 131 ada 6 parsel ile 9.366,20 metrekare yüzölçümündeki 131 ada 7 parsel sayılı taşınmaza revizyon gördüğü anlaşılmıştır.
3.3.3. Davacılara ait olup davaya konu taşınmaz ile sınır komşusu olan 131 ada 5 parsel sayılı taşınmazın tespitine dayanak olarak alınan ve davacı tarafın iddialarını dayandırdığı 19/12/1988 tarih ve 37 sıra numaralı tapu kaydı incelendiğinde; bu tapunun 08/08/1938 tarih ve 206 sıra numaralı ve 2510 sayılı İskan Yasası sonucunda oluşan kök kayıttan geldiği, yüzölçümünün 32.600 metrekare olduğu, sınırlarının ...... oğlu ..., ... eşi ... ve ... evlatları ... adına kayıtlı iken satış ve intikaller sonucu tedavül görerek 04/11/1953 tarih ve 5 sıra numaralı, 14/04/1980 tarih ve 35 sıra numaralı, 09/08/1988 tarih ve 32 sıra numaralı ve nihai olarak tespite dayanak olan 19/12/1988 tarih ve 37 sıra numaralı tapunun oluştuğu, bu tapunun da 32.600 metrekare yüzölçümünde olup ... (25488/101952), ... (38282/101952) ve ... (38282/101952) adına kayıtlı olduğu ve 20.230,91 metrekare yüzölçümündeki 131 ada 5 parsel sayılı taşınmaza revizyon gördüğü anlaşılmıştır.
3.3.4. Yine davacı tarafça dosyaya sunulan 19/12/1988 tarih ve 36 sıra numaralı tapu kaydı incelendiğinde; bu tapunun 22/08/1938 tarih ve 563 sıra numaralı ve 2510 sayılı İskan Yasası sonucunda oluşan kök kayıttan geldiği, yüzölçümünün 21.600 metrekare olduğu, sınırlarının Yol, ... oğlu ..., Yol ve ... adına kayıtlı iken satış ve intikaller sonucu tedavül görerek 19/12/1949 tarih ve 113 sıra numaralı, 14/04/1980 tarih ve 34 sıra numaralı ve nihai olarak 19/12/1988 tarih 36 sıra numaralı ve ... (25488/101952), ... (38282/101952) ve ... (38282/101952) adına kayıtlı tapunun oluştuğu, bu tapunun revizyon görmediği anlaşılmıştır.
3.3.5. Davacılara ait 131 ada 5 parsel sayılı taşınmaza komşu olup Sulakyurt Köyü çalışma alanı içerisinde bulunan dava dışı 106 ada 56, 57, 58 parsel sayılı taşınmazların kadastro tutanakları incelendiğinde; 56 parsel sayılı taşınmazın 7523,36 metrekare yüzölçümü ile kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle davacı ..., 57 parsel sayılı taşınmazın 7523,36 metrekare yüzölçümü ile kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle davacı ..., 58 parsel sayılı taşınmazın 8626,79 metrekare yüzölçümü ile kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle davacı ... adına tespit edildiği anlaşılmıştır.
3.3.6. Mahkemece, bozma ilamına uyularak ve tarafların tapu kayıtları keşfen zemine uygulanmak suretiyle kapsamları belirlenerek davanın kabulüne karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. İşin esasına yönelik temyiz taleplerinin reddine ne var ki, Mahkemece alınan teknik bilirkişi raporları arasındaki çelişki giderilmediği gibi verilen kararın da 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesine uygun olmadığı ve infazda tereddüt yarattığı açıktır.
3.3.7. Mahkemece bozma öncesinde taşınmaz mahallinde 3 farklı tarihte keşif yapılmış, düzenlenen 05/11/2003 tarihli teknik bilirkişi raporunda çekişmeli taşınmaz bölümünün yüzölçümü 9.461 metrekare olarak tespit edilmiş, farklı bir bilirkişi tarafından hazırlanan 15/08/2005 tarihli teknik bilirkişi raporunda çekişmeli taşınmaz bölümü 6.881,61 metrekare olarak tespit edilmiş, Mahkemece raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi için yapılan üçüncü keşif sonucunda düzenlenen 25/11/2005 tarihli teknik bilirkişi raporunda çekişmeli bölümün 6.881,61 metrekare yüzölçümlü olduğu, bu miktarın davacılar ve keşifte hazır bulunan davalılar tarafından gösterilen sınıra göre tespit edildiği, 05/11/2003 tarihli raporda yanlış nokta birleştirilmesi nedeniyle yüzölçümünün hatalı hesaplandığı belirtilmişken, davanın reddine ilişkin kararın bozulması üzerine bozma ilamı sonrasında yapılan keşif sonucunda düzenlenen 03/10/2013 tarihli raporda çekişmeli taşınmaz bölümünün yüzölçümünün 8.892,43 metrekare olarak tespit edilmesinin nedeni aydınlatılmamıştır. Bu rapora dayalı olarak verilen kararın da bir kısım davalılar tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesi’nce HMK’nın 125. maddesinde belirtilen seçimlik hakkın hatırlatılmasına değinilen bozma ilamında sair hususların incelenmediği de dikkate alındığında bilirkişi raporunda tespit edilen bu miktara ilişkin olarak usuli kazanılmış hakkın doğduğundan da söz edilemez. Teknik bilirkişi tarafından keşfi takibe imkan veren denetime elverişli rapor hazırlanması ve yargılama sırasında alınan raporlar arasında çelişki oluşması halinde bu hususun nedenleri irdelenerek çelişkinin giderilmesi gerekirken Mahkemece bu husus gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
3.3.8. Öte yandan, bilindiği üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297/2. maddesinde “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir” düzenlemesi yer almaktadır. Kamu düzeninden olan doğru sicil oluşturma ilkesi gereğince de hakimin infazı kabil karar verme yükümlülüğü vardır. Somut olayda, davaya konu 131 ada 6 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının incelenmesinde tapu maliklerinin ..., ..., ..., ..., ... ve ... olduğu, ölü tapu malikleri ..., Mehrali ve Fuat’ın mirasçılarının davaya dahil edildiği, ancak Mahkemece bozma ilamı öncesinde verilen 20/02/2014 tarihli kararda yalnızca ..., ... ve ... (... ve ... bayii) adına kayıtlı olan paylar yönünden hüküm kurulduğu, ... ve ... adına olan paylar yönünden ise olumlu ve olumsuz bir karar verilmediği, kararın yalnızca ... ve ... tarafından temyiz edildiği, Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesi’nce usule ilişkin olarak bozulan kararda sair temyiz itirazlarının incelenmediği, buna rağmen Mahkemece verilen nihai kararda yalnızca ... ve ... yönünden hüküm kurulduğu anlaşılmıştır. Kabule göre de davaya konu taşınmaz bölümünün 131 ada 6 parsel sayılı taşınmazdan ifrazı ile hakkında hüküm kurulan davalılara ait bir kısım payın (toplamda 64/96) davacılar adına eşit hisseyle tesciline karar verilmiş ise de ifraz edilen taşınmazda geriye kalan payların ne şekilde tescil edileceği belirtilmemiş, ayrıca bozma ilamının usule yönelik olduğu gözetilmeksizin önceki Mahkeme kararının kesinleştiğinin kabulüyle yalnızca bir kısım davalılar yönünden hüküm kurulmuştur. Yapılan bu tespitlere ve yukarıda açıklanan ilkelere göre; Mahkemece usulüne uygun olarak verilen infazı kabil, açık ve anlaşılır bir hükmün bulunmadığı ve bu şekilde verilen kararın doğru sicil oluşturma yükümlülüğü ile de bağdaşmadığı anlaşıldığından her ne kadar önceki tarihli hüküm davacılar tarafından temyiz edilmemiş ise de davalılar lehine usuli kazanılmış hak doğduğundan bahsedilemez. Hal böyle olunca, Mahkemece davacı tarafın talebi hakkında yukarıda anılan ilkelere uygun olarak yeniden hüküm kurulması gerekmektedir.
VI. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle; bir kısım davalıların temyiz itirazının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edenlere geri verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19.01.2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.