Logo

1. Hukuk Dairesi2021/9621 E. 2022/900 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Mirasbırakanın taşınmazlarını davalıya devrinin muvazaalı olup olmadığına ve davalının tapu kaydının iptal edilip davacı adına tescil edilip edilmeyeceğine ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Davalının cevap dilekçesi verme süresinin adli tatile denk gelmesi nedeniyle Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 104. maddesi uyarınca uzadığı ve davalının cevap dilekçesini süresinde verdiği, bu nedenle davalının savunma ve delillerinin toplanmadan eksik inceleme ile hüküm kurulmasının usul hükümlerine aykırı olduğu gözetilerek yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : SAKARYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın, davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; başvurunun kabulüne, mahkeme kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne dair verilen karar, süresi içinde davalı asil tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı, mirasbırakan ... ...’nın kayden maliki olduğu 145 ada 3 ve 4 parsel sayılı taşınmazları öncelikle dünürü ... ...’a devrettiğini, ...’nın taşınmazı 55 gün sonra mirasbırakanın oğlu ...’a devrettiğini, ...’ın da son olarak davalı eşi Seyhan’a satış göstererek devrettiğini ancak yapılan devirlerin muvazaalı olduğunu, mirasbırakanın amacının taşınmazları tek oğlu olan ...’a bağışlamak olduğunu, mirasbırakana ödeme yapılmadığı gibi mirasbırakanın taşınmaz satmaya da ihtiyacının olmadığını, devirlerin aile içerisinde gerçekleşmesi nedeniyle davalının iyi niyetli olmadığını ileri sürerek, davalı adına olan tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında adına tescilini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı, mirasbırakanın ölmeden önce borçlu durumda olduğunu, bu nedenle eşi ...’a ait birtakım taşınmazlar satılarak bu borçların ödendiğini, ayrıca yine mirasbırakanın borçlarının ödenmesi için 7 adet bileziğini bozdurduğunu, mirasbırakan ve eşine kendisi ve eşinin baktığını, davacının ise yatalak durumda olan annesini terkettiğini, ayrıca mirasbırakanın davacının eşi adına kayıtlı bir taşınmazın satın alınmasına da katkıda bulunduğunu, davaya konu taşınmazların mirasbırakan tarafından borçlarına karşılık ve minnet duygusuyla devredildiğini, mirasbırakanın taşınmazlara ileride kendisi ve eşinin sahip olması amacıyla aile arasındaki anlaşmaya uygun olarak devredildiğini, mal kaçırma kastının bulunmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 12/03/2020 tarihli ve 2018/457 E., 2020/146 K. sayılı kararıyla; davacı tanıklarının taşınmazın satışına ilişkin yeterince bilgi sahibi olmadığı gibi mirasbırakanın mal kaçırma kastıyla hareket ettiğini zannetmedikleri yönünde beyanda bulundukları gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

2.İstinaf Nedenleri

Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarını tekrar ederek mirasbırakanın bakıma muhtaç olmadığını, taşınmazın bakım karşılığı verilmiş olması halinde dahi ilk önce davalının babasına devredilmiş olmasının muvazaayı ortaya koyduğu, tanık beyanları ile mal kaçırma kastının anlaşıldığını, davalı tarafın cevabında da muvazaayı kabul ettiğini belirterek, kararın kaldırılmasını talep etmiştir.

3. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 15/09/2021 tarihli ve 2021/1005 E., 2021/1122 K. sayılı kararıyla; davalının süresinde cevap dilekçesi sunmaması nedeniyle savunmalarına itibar edilemeyeceği, davalının beyan dilekçesi ile açıkça muvazaa iddiasını destekleyen beyanlarda bulunduğu, mirasbırakanın kızlarından mal kaçırarak taşınmazları tek oğlu ...’a devretmeyi amaçladığı gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun kabulüne, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı asil temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz nedenleri

Davalı temyiz dilekçesinde özetle; cevap dilekçesinde belirtilen tanıkların dinlenmediğini, mirasbırakana 5 yıl bakması karşılığında taşınmazın minnet ve vefa duygusuyla devredildiğini, mirasbırakanın ısrarı ile borçlarının ödendiğini, cevap dilekçesindeki iddialarının dikkate alınmadığını belirterek, kararın bozulmasını talep etmiştir.

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, muris muvazaası hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

3.2. İlgili Hukuk

3.2.1. Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

3.2.2. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun 706., Türk Borçlar Kanunu'nun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

3.2.3. Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

3.2.4. Öte yandan, muris muvazaası hukuki nedenine dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda, temlikin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat külfeti 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 190. maddesi ile Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 6. maddesi gereği davacı tarafa aittir.

3.2.5. 6100 sayılı HMK’nın 190/1. maddesinde, “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.”, 4721 sayılı TMK’nın 6. maddesinde, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” düzenlemelerine yer verilmiştir.

3.2.6. Diğer taraftan, HMK’nın 104. maddesi uyarınca; adli tatile tabi olan dava ve işlerde, bu Kanunun tayin ettiği sürelerin bitmesi tatil zamanına rastlarsa, bu süreler ayrıca bir karara gerek olmaksızın adli tatilin bittiği günden itibaren bir hafta uzatılmış sayılır.

3.2.7. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2017/20-2873E., 2017/1449 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere; HMK'nın 104. maddesinin gerekçesinde “adli tatile tâbi olan, yani adli tatilde görülemeyecek dava ve işlerdeki süreler açısından tatilin etkisinin düzenlendiği, burada kastedilenin, maddî hukuka ait süreler olmayıp, zamanaşımı gibi, usul hukukundaki süreler olduğu, örneğin yirmi temmuzda başlayan onbeş günlük sürenin bitim tarihinin dört ağustos günü akşam mesai saati sonu olduğu, ancak bu tarihin tatil zamanına rastlaması nedeniyle sürenin, altı eylül gününden itibaren uzayacağı” açıklanmıştır. (6494 sayılı Kanunla 6100 sayılı HMK’nın 102. maddesinde yapılan değişiklikten önceki madde metni “Adli tatil her yıl bir ağustosta başlar, beş eylülde sona erer” şeklindedir). Gerekçe metninden de anlaşılacağı üzere uzatılması gereken bir haftalık sürenin adli tatilin sona erdiği 31 Ağustos tarihini takip eden 1 Eylül tarihinden itibaren başlatılması gerekmektedir. HMK'nın “sürelerin bitimi” başlıklı 92/2. maddesinde süre; hafta, ay ve yıl olarak belirlenmiş ise başladığı güne son hafta, ay ve yıl içindeki karşılık gelen günün tatil saatinde biter hükmü yer almaktadır. HMK'nın 102. maddesi uyarınca adli tatilin bittiği gün 1 Eylül tarihi olup, bu tarihe bir hafta eklendiğinde kanunen belirlenen süre 8 Eylül tarihinde dolacaktır.

3.3. Değerlendirme

Dosyanın incelenmesinden, mirasbırakan ... ...’nın kayden maliki olduğu 145 ada 3 ve 4 parsel sayılı taşınmazları 25/09/2003 tarihinde dünürü ... ...’a sattığı, ...’nın her iki taşınmazı 20/11/2003 tarihinde mirasbırakanın oğlu ve davalının eşi olan ... ...’ya sattığı, ...’ın da taşınmazları 05/12/2012 tarihinde eşi olan davalı ...’ya devrettiği; yargılamada dava dilekçesinin davalıya 17/08/2018 tarihinde tebliğ edildiği, dilekçesinin son gününün adli tatile denk geldiği, cevap dilekçesinin 10/09/2018 tarihinde sunulduğu anlaşılmaktadır.

Her ne kadar İlk Derece Mahkemesince davalının delilleri toplanmamış ve Bölge Adliye Mahkemesince süresinde cevap vermeyen davalının delillerinin toplanmaması isabetli görülmüş ise de cevap süresinin bitiminin adli tatil zamanına rastladığı, bu durumda cevap süresinin son gününün HMK’nın 104.maddesi uyarınca 08/09/2018 tarihine kadar uzadığı, bu tarihin de cumartesi gününe denk gelmesi nedeniyle davalının cevap dilekçesini verebileceği kanuni sürenin son gününün takip eden mesai günü olan 10/09/2018 gününün mesai bitiminde sona ereceği, dolayısıyla davalının cevap dilekçesinin süresinde sunulduğu, hal böyle olunca davalının savunma ve delillerinin toplanmamasının adil yargılanma hakkının ortadan kaldırılması niteliğinde olduğu anlaşılmıştır.

Hal böyle olunca, Mahkemece davalı tarafın cevap dilekçesinde gösterdiği delilleri toplanıp tanıkları dinlenerek iddia ve savunma ile toplanan ve toplanacak olan tüm deliller doğrultusunda bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.

VI. SONUÇ

Açıklanan nedenlerle; davalı asilin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371/1-a maddesi uyarınca Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, bozma nedenine göre temyize konu diğer hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına, HMK’nın 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09/02/2022 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.

(Muhalif)

- MUHALEFET ŞERHİ -

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil talebine ilişkindir.

Davalıya dava dilekçesi 17.08.2018 tarihinde tebliğ edilmiş, cevap dilekçesi 10.09.2018 tarihinde Mahkemeye sunulmuştur.

HMK’nın 104. maddesi, “Adli tatile tabi olan dava ve işlerde bu Kanunun tayin ettiği sürelerin bitmesi tatil zamanına rastlarsa, bu süreler ayrıca bir karara gerek olmaksızın adli tatilin bittiği günden itibaren bir hafta uzatılmış sayılır.” hükmünü,

HMK’nın 92. maddesi “Süreler gün olarak belirlenmiş ise tebliğ veya tefhim edildiği gün hesaba katılmaz ve süre son günün tatil saatinde biter.

Süre; hafta, ay veya yıl olarak belirlenmiş ise başladığı gün son hafta, ay veya yıl içindeki karşılık gelen günün tatil saatinde biter. Sürenin bittiği ayda, başladığı güne karşılık gelen bir gün yoksa, süre bu ayın son günü tatil saatinde biter” hükmünü,

HMK’nın 102. maddesi “Adli tatil her yıl yirmi temmuzda başlar, otuzbir ağustosta sona erer. Yeni adli yıl bir eylülde başlar” hükmünü içermektedir.

HMK’nın 104. maddesi gereğince, bir haftalık süre, adli tatilin bittiği gün başlar. Süre Yasa’da hafta olarak düzenlendiği için bu şekilde olması gerekir. Eğer gün olarak belirlense idi HMK’nın 92/1. maddesi gereğince, sürenin 31 Ağustosta değil, 1 Eylülde başlatılması gerekirdi.

Süre, hafta olarak belirlendiğine, adli tatil de HMK’nın 102. maddesi gereğince 31 Ağustosta bittiğine göre, bir haftalık sürenin 1 Eylülde başlatılması, Yasa hükümlerine açık aykırılık teşkil eder. 1 Eylül adli tatilin bittiği değil, başladığı gündür.

Somut olayda; davalıya dava dilekçesi adli tatil içerisinde tebliğ edildiğinden, cevap süresi, 31 Ağustostan itibaren bir hafta uzamış sayılır.

Adli tatilin bittiği gün 31 Ağustos 2018 Cuma günü olup, davalının bu tarihten itibaren bir hafta içinde cevap dilekçesi vermesi gerekir. Buna göre 7 Eylül 2018 günü cevap dilekçesi vermesi için son gündür.

Açıkladığım nedenlerden dolayı, davalının süresi içinde cevap dilekçesi vermediği kanaatinde olduğumdan, çoğunluğun bu konuya ilişkin bozma nedenine katılmıyorum.