"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 16. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-BEDEL
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil, bedel davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Sivas 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın, davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; başvurunun esastan reddine dair verilen karar, süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar, mirasbırakanları ...'nin, intikal işlemlerini yapması için Sivas 1. Noterliğinin 06/03/2013 tarihli ve 4642 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile yeğeni olan davalı ...'ı vekil tayin ettiğini, vekil Hakan'ın mirasbırakan ...'nın paydaş olduğu 4945 ada 4, 5486 ada 11 parsel sayılı taşınmazlarını gerçek değerinin altında bir bedelle satış suretiyle annesi olan diğer davalı ...'ye devrettiğini, satış bedelinin ise ödenmediğini, yine mirasbırakan ...'nın 1/6 payı bulunan 123 ada 15 parsel sayılı taşınmazının davalı ...'nin paydaş olduğu dava dışı 126 ada 19 parsel ile değer farkı gözetilmeksizin trampa edildiğini, resmi senette ise rızai taksim gösterildiğini, mirasbırakanın vekâlet verdiği tarihte 65 yaşında olup şeker hastalığı bulunduğunu ve gözlerinden 2-3 kez ameliyat olduğunu, intikal işlemleri için verdiği vekaletnamede alım-satım yetkisi bulunduğunu bilmediğini ve vekâletnamenin içeriğini öğrenemediğini, vekalet görevinin kötüye kullandığını, davalıların kötüniyetli olduklarını, anne-oğul olup el ve işbirliği içinde hareket ettiklerini, dava konusu 4 parsel sayılı taşınmaz üzerine apartman dairesi yapıldığını, yapım sırasında mirasbırakana payının satıldığı söylenmeden "senin de burada payın var, inşaatlar bitince 2,5 daire vereceğiz" diye sözlü taahhütte bulunulduğunu, ancak verilen taahhüdün de yerine getirilmediğini ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline, olmadığı takdirde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile faizi ile birlikte taşınmaz bedellerinin davalılardan tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.
II. CEVAP
Davalılar, davacıların mirasbırakanı ile; miras yolu ile kendisine intikal eden taşınmazlardaki paylarının bir daire karşılığında devri konusunda ... İnş. İhr. İth. Tic. San. Tic. Ltd. Şti.nin kurucusu ve yetkilisi olan davalı ...'un yazılı olarak anlaştıklarını, mirasbırakanın sözleşme sonucu vekâletname verdiğini, bilgisi dışında yapılmış bir işlem bulunmadığını, miras paylarının devri karşılığında dava konusu 4 parsel sayılı taşınmaz üzerinde yer alan binadan bir daire verildiğini, bu dairenin mirasbırakanın isteği ile eski eşi ... adına 02/10/2015 tarihinde tescil edildiğini, mirasbırakanın eşi ...'dan anlaşmalı boşandığını, ancak boşanmaya rağmen birlikte yaşamaya devam ettiklerini, vekâletnamenin verildiği tarihte mirasırakan ...’nın 64 yaşında olup sağlık durumunun iyi bulunduğunu, akli melekelerinin de yerinde olduğunu, bir alacağı kalmadığını belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 27/11/2018 tarihli ve 2016/511 E., - 2018/593 K. sayılı kararıyla; mirasbırakan ... ve davalı ... arasında akdedilen 23/08/2013 tarihli sözleşme gereğince dava konusu taşınmazlardaki paylara karşılık daire verilmesi hususunda anlaşıldığı, sözleşme altında her iki tarafın imzasının bulunduğu, imzalar hususunda herhangi bir itirazın ileri sürülmediği, yine mirasbırakan ... imzasıyla daha önce yapılan sözleşme gereği kararlaştırılan dairenin dava dışı ...'a tescilinin yapılmasına ilişkin talep evrakının bulunduğu, bu hususu doğrular nitelikteki tanık beyanları olduğu, imza hususunda herhangi bir itirazın ileri sürülmediği, dava dışı ...'a tapuda tescilin yapıldığı, vekalet verenin iradesine uygun olarak vekil tarafından işlemlerin yerine getirildiği, Adli Tıp Kurumunun 26/02/2018 tarihli raporunda mirasbırakan ...'nin akit tarihlerinde fiil ehliyetini haiz olduğu yönünde rapor sunulduğu, vekaletname tarihinde fiil ehliyeti bulunduğu, diğer davalının kötü niyetinin de ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2.İstinaf Nedenleri
Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, delil başlangıcı niteliği taşıyan bir belge (kat karşılığı inşaat sözleşmesi ve temlikname) söz konusu olmadığından tanık dinletilmesine taraflarınca muvafakat edilmediğini, tanık beyanlarının kabul edilmediğini, asılsız tanık beyanlarına itiraz edildiğini, kendilerine öğretilmiş olan tüm tanıkların beyanlarının gerekçeli karara yansıtıldığını, 23.08.2013 tarihli sözleşmeden bahsedilmiş ise de söz konusu sözleşmenin taraflarınca kabul edilmediğini, yine imzasının davacılar mirasbırakanına ait olup olmadığı şüpheli olduğunun cevap dilekçesinde açık bir şekilde belirtildiğini, bir an için söz konusu belgenin geçerli olduğu kabul edilse dahi belgenin gereğinin yerine getirilmediği, iddianın açık bir şekilde ispatlandığını, davalı ...’un vekillik görevini gereği gibi yerine getirmediğini, diğer davalı ...’un iyiniyetli olmadığını, dava dışı ... adına kayıtlı taşınmazın dava dışı ... tarafından satış suretiyle devredildiğini, hükme esas alındığı gibi bir işlem söz konusu olsaydı, davacılar mirasbırakanının dava dışı şirkete kat karşılığı inşaat sözleşmesi gereği dava konusu taşınmazlarının devrini yapması gerektiğini, vekaletnamede kat karşılığı inşaat sözleşmesine yönelik bir işlem amaçlandığını düşündürecek, tarafların açık yada zımni olarak değerlendirilebilecek hiçbir irade ve ifadelerinin olmadığını bildirerek ve önceki beyanlarını tekrarla İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 09/09/2021 tarihli ve 2019/293 E. 2021/1481 K. sayılı kararıyla; mirasbırakan ...'nın vekili aracılığıyla dava konusu taşınmazlardaki paylarının kardeşi davalı ...’ye temlikinin bilgisi dahilinde yapıldığı, paylar değerinin daire verilmek suretiyle ödendiği, zararlandırma olgusunun gerçekleşmediği, davacıların vekalet görevinin kötüye kullanıldığına yönelik iddialarının sabit olmadığı tespit edilmek suretiyle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca, davacıların istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davacılar vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf dilekçesindeki itiraz nedenlerini yinelemiş, gerek İlk derece Mahkemesi ve gerekse Bölge Adliye Mahkemesinin dosyaya sunulu bulunan ve altında davacılar mirasbırakanına ait olduğu iddia edilen, ancak davacıların söz konusu sözleşmelerden haberleri olmadığı için imza konusunda herhangi bir beyanlarının olmadığı, davacılar mirasbırakanı ile dava dışı ....... arasında akdedilen sözleşmeye istinaden hüküm kurmuşlar ise de; davacılar mirasbırakanı ile dava dışı ....... arasında bir sözleşme olsaydı mirasbırakanın dava konusu taşınmazları direk dava dışı ... İnşaata.... devredeceğini, bu yönlü itirazlarının dikkate alınmadığını, mirasbırakan ile dava dışı ... arasında düzenlenmiş usulüne uygun bir sözleşme olmadığını, söz konusu sözleşmenin boş kağıda imza atılması suretiyle sonradan doldurulduğu intibaı uyandırdığını bildirerek ve önceki beyanları tekrarla kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde taşınmaz bedellerinin tahsili istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
Türk Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanunu'nun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nın 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re'sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
3.3. Değerlendirme
Dosya içeriğine, toplanan delillere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, kararın (III.) nolu bendinde yer verilen İlk Derece Mahkemesi kararının; kararın (IV/3.) no'lu bendinde yer verilen Bölge Adliye Mahkemesi kararının dayandığı yasal ve hukuksal gerekçelere göre yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
VI. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle; davacıların yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK'nın 370. maddesi uyarınca ONANMASINA, aşağıda yazılı 21,40 TL bakiye onama harcının davacılardan alınmasına, 10/03/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.