"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil - tazminat davası sonunda Yerel Mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar, süresi içinde davalı vekili tarafından duruşma istemli olarak temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 14/06/2022 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı asil ... geldi. Davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davacı ... vekili gelmedi. Yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen asilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar, 1344 ve 1345 parsel sayılı taşınmazlarının ifraz ve taksimi için kardeşleri olan davalı ...'yi vekil tayin ettiklerini, ancak davalının vekâlet görevini kötüye kullanarak, ifrazen taksim suretiyle oluşan 1734 ada 6 parselin tamamını adına, 1734 ada 7, 8 ve 9 parsellerde ise kendi payını iki katına çıkararak tescilini sağladığını ileri sürerek, 1734 ada 6 parselin 3. kişiye satılması nedeniyle paylarına düşecek bedelin tahsiline, 1734 ada 7, 8 ve 9 parsellerin ise payları oranında davalı adına fazla tescil edilen kısmın iptali ile adlarına tescilini istemişlerdir.
II. CEVAP
Davalı, hukuksal dayanaktan yoksun olan davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 08/04/2016 tarihli ve 2014/232 E., 2016/375 K. sayılı kararıyla; dosyaya sunulan 10/02/2016 havale tarihli inşaat ve harita mühendisi bilirkişisi tarafından tanzim edilen rapordan görüleceği üzere dava konusu parsellerin imar uygulamasından geldiği ve imar parsellerinin parasal kıymetlendirme yapılması ile davalı ve davacılar ile diğer kardeşlere 1734 ada 7, 8 ve 9 parsellerin isabet ettiği, dava konusu 1734 ada 6 no.lu parselin davalı ... adına tescil gördüğü ve davalının 02/05/2013 tarihinde ...'e sattığı ve halen bu parselin ... adına tapuya kayıtlı olduğu ve ifrazdan önceki ana parseller olan 1344 ve 1345 no.lu parsellerin tüm tedavülleri incelendiğinde; bu parsellerde ...'in hissedar olmadığının tespit edildiği, tüm kardeşlerin imar uygulaması ile alması gereken miktarlar toplandığında 1.314,82 m² geldiği ve bu miktar üzerinden hisselendirme yapıldığında davacıların hisselerinin 1004/4480, davalı ...'ın hissesinin ise 912/4480 olması gerektiğinin belirtilmesi karşısında bilirkişi raporunun bilimsel, gerekçeli, denetime elverişli, dosya kapsamına uygun ve hüküm kurmaya elverişli olduğu sonuç ve kanaatine varıldığından, bilirkişi raporu doğrultusunda davalının tapudaki hissesinden raporda belirtilen olması gereken hissenin çıkartılması suretiyle geriye kalan 448 hissenin iptali ile davacılar adına eşit hisseli olarak tapuya kayıt ve tesciline ve davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Bozma Kararı
Dairenin 10/06/2020 tarihli ve 2016/14433 E., 2020/2502 K. sayılı kararıyla; "…Somut olaya gelince, 1344 parsel sayılı taşınmazın 63.323,17 m2, 1345 parsel sayılı taşınmazın 54.338,86 m2 büyüklüğünde olduğu, imar uygulaması neticesinde birleştirilmesi ile toplam alanın 117.662,03 m2 olduğu, 21.01.2011 tarihli ifraz taksim senedinde bu alan üzerinden yola ve parka terk edilen kısmın 37.019,30 m2 olduğunun belirtildiği, hükme esas alınan 08.02.2016 tarihli bilirkişi raporunda ise yola ve parka terk edilen toplam alanın 43.881,59 m2 olduğunun belirtildiği, 1344 ve 1345 parsel sayılı taşınmazların tedavüllü tapu kaydının ve anılan parsellerdeki bir kısım payların temlik edildiği 07.08.2009 tarihli resmi senedin ikinci sayfasının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, 1344 ve 1345 parsel parsel sayılı taşınmazların tüm geldileriyle birlikte tedavüllü tapu kayıtlarının ve akit tablolarının temini, 1344 ve 1345 parsellerin yola ve parka terkine dair tespit belgelerinin getirtilmesi, hüküm vermeye elverişli, ayrıntılı, denetlenebilir rapor alınması, vekâlet görevinin kötüye kullanılması iddiası bakımından yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde araştırma yapılması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilerek ve denetime elverişli olmayan bilirkişi raporuna itibar edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir." gerekçesiyle bozulmuştur.
3. Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 30/11/2021 tarihli ve 2020/173 E., 2021/367 K. sayılı kararıyla; somut olayda 1344 parsel sayılı taşınmazın 63.323,17 m2, 1345 parsel sayılı taşınmazın 54.338,86 m2 büyüklüğünde olduğu, imar uygulaması neticesinde birleştirilmesi ile toplam alanın 117.662,03 m2 olduğu, 21.01.2011 tarihli ifraz taksim senedinde bu alan üzerinden yola ve parka terk edilen kısmın 37.019,30 m2 olduğunun belirtildiği, bilirkişi heyetinin 02/11/2021 tarihli ek raporunda özetle toplam imar yolu ve toplam park alanının düşülmesinden sonra geriye kalan 73740,44 m² alan üzerinden davacıların hisseleri göz önüne alındığında her birine ayrı ayrı düşen miktarın 742,93 m² olması gerektiği, aynı şekilde ... ile ...'a da 742,93 m² yer düştüğü, davalı ...'ın sadece tevhit edilen 1345 numaralı parselden gelen hissesine düşen miktarın imar uygulamasından sonra 343,10 m² olması gerekeceğinin beyan ve imza edildiği, söz konusu raporun hüküm vermeye elverişli, ayrıntılı, denetlenebilir olması karşısında ek raporun hükme esas alındığı, keza Yargıtay ilamında da bahsedilen kriterler ile bilirkişi ek raporundan da görüleceği üzere dava konusu parsellerin imar uygulamasından geldiği ve imar parsellerinin parasal kıymetlendirme yapılması ile davalı ve davacılar ile diğer kardeşlere 1734 ada 7,8 ve 9 parsellerin isabet ettiği dava konusu 1734 ada 6 no.lu parselin davalı ... adına tescil gördüğü ve davalının 02/05/2013 tarihinde ...'e sattığı ve halen bu parselin ... adına tapuya kayıtlı olduğu ve ifrazdan önceki ana parseller olan 1344 ve 1345 no.lu parsellerin tüm tedavülleri incelendiğinde; bu parsellerde ...'in hissedar olmadığının tespit edildiği, tüm kardeşlerin imar uygulaması ile alması gereken miktarlar toplandığında 1314,82 m² geldiği ve bu miktar üzerinden hisselendirme yapıldığında davacıların hisselerinin 1004/4480, davalı ...'ın hissesinin ise 912/4480 olması gerektiğinin belirtilmesi karşısında bilirkişi raporunun bilimsel, gerekçeli, denetime elverişli, dosya kapsamına uygun ve hüküm kurmaya elverişli olduğu sonuç ve kanaatine varıldığı gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
5. Temyiz Nedenleri
Davalı vekili, davacılardan ...’ın hissesinin ...’a geçmiş olması nedeniyle davada taraf ehliyetinin kalmadığını, bu nedenle ... yönünden davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, davacılardan...’ın ve diğer hissedarların katılımıyla noterde sözleşme yapıldığını ve müteahhit firma ile aralarında 16.05.2013 tarihli Düzenleme Şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi ve Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesinin imzalandığını, bu nedenle vekaleti kötüye kullanma gibi bir durumun kesinlikle söz konusu olmadığını, dava konusu 6 nolu parselin kök muris ... ile bir ilgisinin olmadığını belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.
6. Gerekçe
6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat istemine ilişkindir.
6.2. İlgili Hukuk
6.2.1. Bilindiği üzere, Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanunu'nun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nın 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu Yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re'sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
6.3. Değerlendirme
Dosya içeriğine, toplanan delillere, delillerin takdirinin yerinde olmasına (IV/2.) no.lu paragrafta yer verilen hükmüne uyulan bozma kararında gösterildiği şekilde işlem yapılmasına, kararın dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle davacılar aleyhine olacak şekilde daha az payın iptaline karar verilmiş olmasına rağmen davacıların temyize gelmemiş olmaları nedeniyle bu husus bozma nedeni yapılmamış olup, mahkemece yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
V. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle; davalı vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle, usul ve Yasaya ve bozma kararının gerekçelerine uygun olan hükmün ONANMASINA, davacılar vekili duruşmaya katılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, aşağıda yazılı 6.392,90 TL bakiye onama harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22/06/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.