"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : BURSA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE
MAHKEMESİ : YALOVA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL - BEDEL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil-bedel istekli dava sonunda Yalova 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09/07/2019 tarihli ve 2017/325 Esas, 2019/371 Karar sayılı davanın reddine dair kararının davacı vekili tarafından istinafı üzerine Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 28/01/2022 tarihli ve 2020/38 Esas, 2022/117 Karar sayılı kararı ile istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen karar yasal süre içerisinde davacı vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 20/09/2022 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı ... vekili Avukat ... ile temyiz edilen davalılar Deha Kaygun ve diğerleri vekili Avukat ... geldiler. Davetiye tebliğine rağmen davalı ... vekili Avukat ve diğerleri gelmedi. Yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, dava dışı kardeşleri ... ve ... ile Yalova/Safran bölgesinde toplam 84.539,72 m2 yüzölçümlü tarla niteliğinde taşınmazları bulunmakta iken dönemin Yalova Belediye Başkanı olan davalı ...'in, dava dışı kardeşi...'yı arayarak görüşme talep ettiğini, Yalovaspor kulübünün çok yüksek borcunun olduğunu, kulübün borcunu ödeyememesinden dolayı zor durumda olduğunu belirtip, Karadağ ailesinin 84,5 dönüm kadar olan taşınmazlarından 24,5 dönümlük kısmının kamusal alanlara terk edildikten sonra geriye kalacak 60.000 m2'lik net alanın imarı sonucunda arsa olarak kendilerine verileceğini taahhüt ettiğini, terke konu edilecek 24,5 dönümün içinden 16 dönümünün kendisinin bildireceği kişiye bedelsiz devredilmesini istediğini, devir alacak kişinin taşınmazın bedeliyle kulübün borçlarını taksit taksit ödeyeceğini söylediğini, dava dışı kardeşi Mustafa tarafından bu teklifin kabul edilmediğini, ancak davalı ...'in, Karadağ kardeşlere otelin ruhsatında sıkıntı çıkaracağını, bunun Karadağ kardeşler için kötü olacağını söylemesi üzerine, dava dışı kardeşleriyle görüştükten sonra, başka çare olmadığı için dönemin belediye başkanının zorlama taahhüdünü kabul etmek zorunda kaldığını, daha sonra 30.527,23 m2'lik tarla vasfındaki 43 parsel sayılı taşınmazının 16.000,00 m2'sine isabet eden 16000/30527,23 payını davalı ...'in bildirdiği diğer davalı ...'ya 30/10/2012 tarihinde bedelsiz devrettiğini, yakın zaman içerisinde taşınmazlar imar işlemine tabi tutlurken ayrıca %30 civarında kesinti gerçekleştiğini, bu durum dava dışı kardeşi Mustafa tarafından davalı ...'e bildirildiğinde davalının, kendi (davacı) adına kardeşi Mustafa'ya hak verdiklerini, ellerinden bir şey gelmediğini ifade etmesi üzerine davalının taahhüdünü yerine getirmediğini, kandırıldıklarını anladıklarını, tapu kayıtlarını incelediğinde davalı ...'nın çekişmeye konu taşınmaz payını 28/11/2012 tarihinde diğer davalı Kayra Beton Elemanları San. Ve Tic. Ltd. Şti.'ne muvazaalı şekilde devrettiğini gördüğünü, araştırmaları sonucunda devrin bedelsiz yapıldığını ve davalı Kayra Beton şirketi tarafından kulubün borçlarının ödenmeye devam edildiğini öğrendiklerini, davalı şirketin iyiniyetli 3. kişi olmadığını ileri sürerek tapu iptali ve tescile, mümkün olmazsa uğradığı rayiç zararın tespit edilerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00 TL'sinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiş, ıslahla terditli bedel isteğini 10.661.690,00TL’ye çıkartmıştır.
II. CEVAP
1. Davalı ..., davaya konu işlemlerde taraf olmadığını belirtip husumet itirazında bulunmuş, taşınmazların imar düzenlemesinin 2017 yılında yapıldığını, davacının imar uygulamasına herhangi bir itirazda bulunmadığını belirtip davanın reddini savunmuştur.
2. Davalı ..., 2012 yılında Yalovaspor Kulübünün kamu borçlarından dolayı iki milletvekili ile birlikte şehrin ileri gelenleri ve iş adamlarından, başlatılan yardım kampanyasına destek olmalarını talep ettiklerini, dava dışı ...’ın da taşınmazının bir kısmını yardım amaçlı kulübe verdiğini, davacıyı ve adı geçen diğer şahısları tanımadığını, davacıya ayrıcalıklı bir imar planı ile ilgili taahhüt verilmesinin yasal olmadığı gibi ahlaki de olmadığını, iddiaları kabul etmediğini, imar işlemlerinin usulünce gerçekleştirildiğini, davacının da itiraz etmediğini belirtip davanın reddini savunmuştur.
3. Davalı ..., yasal süre içerisinde davaya cevap vermemiş, aşamada taşınmazı davacıdan 46.000,00 TL bedelle satın aldığını, satış bedelini ödediğini, satışın iki tarafın da serbest iradesi ile gerçekleştirildiğini, taşınmazı daha sonra diğer davalı şirkete aynı bedelle sattığını belirtip davanın reddini savunmuştur.
4. Davalı Kayra Beton şirketi, taşınmazı bedelini ödeyerek satın aldığını, aksini davacının ispat etmesi gerektiğini, iyi niyetli 3. kişi konumunda olduğunu belirtip davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Yalova 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09/07/2019 tarihli, 2017/325 Esas, 2019/371 Karar sayılı kararı ile, irade sakatlığı iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2. İstinaf Nedenleri
Davacı vekili, iddialarını yineyerek, birbirlerini tanımadıklarını savunan davalıların aldatıcı eylemin içinde birlikte yer aldıklarınının ve kötü niyetli olduklarının delillerle sabit olduğunu, Yalovaspor Kulübüne bağış amacıyla taşınmazı devralan davalıların kulübe hiç bir değer aktarımı yapmadan davacının taşınmazına hile ile el koyduklarını, hile iddialarının davalıların mahkeme içi ikrarları ve tanık beyanları ile ispatlandığını, taşınmazın satış tarihindeki keşfen saptanan bedeli ile akitteki bedel arasında fahiş fark olduğunu, mahkemenin gerekçede bunun aksini belirttiğini, birden çok hukuki sebebe dayandıkları halde bir kısmı yönünden inceleme yapılmadığını ileri sürmüştür.
3. Gerekçe ve Sonuç
Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 28/01/2022 tarihli ve 2020/38 Esas, 2022/117 Karar sayılı kararı ile, davada hile, muvazaa, bağışın geçersizliği hukuki nedenlerine dayanıldığı, davanın hak düşrücü süre içerisinde açıldığı, davacının otel ruhsatının alındığı, dava konusu taşınmazın imar uygulamasına tabi tutulduğu, ancak 2017 yılında yapılan imar uygulamasında kamuya ayrılan kısmın artması neticesinde daha fazla alanda kesinti yapılması nedeniyle davacı tarafça davanın açıldığının anlaşıldığı, davacının imar uygulamasına itirazı olmadığı gibi usulsüz olduğu yönünde de iddiasının bulunmadığı, hile iddiasının ispatlanamadığı, akdin tarafları arasında yazılı delille ispat edilmesi gereken taraf muvazaasının da ispat edilemediği gibi biçimine uygun düzenlenen resmi bağış sözleşmesinin de bulunmadığı, davanın reddinin doğru olduğu gerekçesiyle 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1. maddesi uyarınca davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davacı vekili, istinaf dilekçesindeki itiraz nedenlerini yineleyerek kararın bozulmasını istemiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, hile, taraf muvazaası ve bağışın geçersizliği hukuki nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil, mümkün olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. Hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunu’nun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
3.2.2. Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
3.2.3. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 285. maddesinde bağışlama sözleşmesi, “bağışlayanın sağlararası sonuç doğurmak üzere, malvarlığından bağışlanana karşılıksız olarak bir kazandırma yapmayı üstlendiği sözleşme” olarak tanımlanmıştır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 705. maddesine göre de taşınmaz mülkiyetinin kazanılması tescille olur. Miras, mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma halleri ile kanunda öngörülen diğer hallerde mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak bu hallerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706. maddesinde de taşınmaz mülkiyetinin devrini amaçlayan sözleşmelerin geçerli olması resmi şekilde düzenlenmiş olmalarına bağlıdır düzenlemesine yer verilerek taşınmaz mülkiyetinin devri amacıyla yapılan sözleşmelerin resmi şekilde yapılmasının geçerlilik şartı olduğu açıkça ifade edilmiştir.
3.2.4. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 19. maddesi hükmünde genel muvazaa düzenlenmiş olup, “...tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır” hükmü getirilmiştir.
Muvazaa kısaca irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanabilir. Muvazaada taraflar üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak için anlaşarak bazen aslında bir sözleşme yapma iradesi taşımadıkları halde görünüşte bir sözleşme yapmaktadırlar (mutlak muvazaa). Veya gerçek iradelerine uygun olarak yaptıkları sözleşmeyi iradelerine uymayan görünüşteki bir sözleşme ile gizlemektedirler (nisbi muvazaa). Yanlar, ister salt bir görünüş yaratmak için, ister başka bir sözleşmeyi gizlemek amacıyla, sözleşme yapsınlar görünüşteki sözleşme gerçek iradelerine uymadığından, tabandaki sözleşmede tapulu taşınmazlarda şekil koşullarını taşımadığından geçersizdir.
Her ne kadar, muvazaayı düzenleyen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 19. (818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 18.) maddesinde ve öteki kanun hükümlerinde muvazaalı sözleşmelerin hüküm ve sonuçları hakkında bir açıklık bulunmamakta ise de; taraflar arasında alacak ve borç ilişkisi doğurmayacağı, muvazaanın varlığının hiçbir süreye bağlı olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği, mahkemece kendiliğinden (resen) göz önünde bulundurulması gerektiği, belirli bir sürenin geçmesi, sebebin ortadan kalkması veya ilgililerin olur (icazet) vermesi ile geçerli hale gelmeyeceği, uygulamada ve bilimsel görüşlerde ortaklaşa kabul edilmektedir.
3.2.5. TMK’nın 6. maddesinde; "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür", HMK’nın 190/1. maddesinde; "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir" düzenlemeleri yer almaktadır.
Senede bağlı bir sözleşmeye karşı muvazaa iddiası, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 200 ve 201. (1086 s. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (HUMK) 288 ve 290.) maddelerinde belirtildiği üzere ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Sözleşme aynı Kanun'un 203. (HUMK'nun 293.) maddesinde sözü edilen yakın akrabalar arasında yapılmış olsa dahi, muvazaanın yazılı delille ispat edilmesi gerekir. Böyle bir sözleşmenin resmi şekilde yapılması halinde bile olayın özelliği itibariyle adi yazılı delilin yeterli olacağı öğretide ve kararlılık kazanmış yargısal içtihatlarda ortaklaşa kabul edilmiştir. İşte bu görüşten hareketle, 05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında taraf muvazaası ve takma ad (namı-müstear) davalarında iddianın ancak yazılı delille kanıtlanabileceği kabul edilmiştir.
3.3. Değerlendirme
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, Bölge Adliye Mahkemesince (IV/3.) no.lu paragraftaki gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur.
VI. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, onama harcı peşin yatırıldığından harç alınmasına yer olmadığına, 03/09/2022 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edilen davalılar ... vd. vekili için 8.400,00 TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz eden davacıdan alınmasına, 20.09.2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.