"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : SAMSUN BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE MAHKEMESİ : VEZİRKÖPRÜ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil-bedel istemli dava sonunda Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince verilen 11/05/2022 tarihli, 2022/900 Esas ve 2022/1134 Karar sayılı karar, yasal süre içerisinde davacı ve davalılardan ... ve ... vekilleri tarafından temyiz edilmiş olmakla; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, vekili dava dilekçesinde özetle; davacı nüfusta baba adı ..., ana adı ... olarak kayıtlı olsa da gerçek anne ve babasının davalılardan ... ve ... olduğunu, Almanya'da çalışabilmesi için ... ve ... isimli kişilere evlatlık verildiğini, gerçek annesi olan davalı ... ile 231 ada 10 parsel sayılı taşınmaza 1/2'şer paylı olarak malik iken, davalılar ... ve ...'nin ikamet için eve ihtiyaçları olduğundan 231 ada 10 parsel sayılı taşınmaz üzerine müteahhit aracılığı ile arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi ile ev yapabileceğini, bu iş için müteahhitle görüşüldüğünü, müteahhidin oluşacak bağımsız bölümlerden %50 oranına tekabül eden kısmın kendisinde kalması karşılığında işi yapabileceğini belirttiğini, davalıların davacıya söylediklerini, böylece davacının, davalı anne ve babasının mağdur olmaması adına arsa üzerine inşa edilecek 6 bağımsız bölümden %50 oranına tekabül eden 1,5 bağımsız bölümün kendi uhdesinde kalması şartı ile taşınmazın müteahhide verilmesini kabul ettiğini, sözleşme imzalanması ve devamında yapılacak inşaat için ruhsat alımı, kat irtifakı, kentsel dönüşüm işlemleri vs için davacıdan vekaletname istenilmesi üzerine 22/09/2017 tarihinde Essen Başkonsolosluğu nezdinde davalılardan ...'yı düzenleme şeklinde vekaletname ile vekil tayin ettiğini, davalı ...'nın vekaletnameyi beklemeden dava dışı ...-... adi ortaklığı ile 25/05/2017 tarihli düzenleme şeklinde taşınmaz satış vaadi ve arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesini imzaladığını, bu durumu davacının sonradan öğrendiğini, taşınmaz üzerine inşaat yapıldıktan sonra oluşan bağımsız bölümlerle ilgili davacıya bildirilen ve davacı tarafından kabul edilen bölümlerden farklı şekilde kat irtifak tesis işlemi ile 15/05/2018 tarihinde 2,4 ve 6 no.lu bağımsız bölümlerin davacı adına tescil edildiğini, daha sonra 02/08/2018 tarihinde 2 ve 4 nolu bağımsız bölümün davalı ...'ya, 08/11/2018 tarihinde 6 no.lu bağımsız bölümün ...'ya vekil ... tarafından yetkisiz ve kötü niyetli şekilde satış işlemi ile tecil edildiğini, davalı anne ve babasına bu hususu sorduğunda davalıların cevaben, diğer oğullar ...’nın aslında 5 no.lu bağımsız bölümü satın almak istediğini, ancak kendi adına kredi çıkmadığı için 6 no.lu bağımsız bölümün ...’e, 5 nolu bağımsız bölümün ise kredi çekmesi için dava dışı ...’ye devredildiğini beyan ettiklerini, ...’ye de kredi çıkmayınca 5 no.lu bağımsız bölümün 15.10.2018 tarihinde davacıya devredildiğini, daha sonra davalı ... ile ...’nin davacıyı arayarak kredi çıkana kadar dava dışı oğulları ...’in ev sahibi olması için emaneten para göndermesini talep ettiklerini, 5 no.lu bağımsız bölüm için müeattihide satış bedelini davacının ödediğini ve ödenen bedelin 2019 yılı sonuna kadar davacıya tekrar ödenmemesi halinde bu bağımsız bölümün kendisine devredileceğine ilişkin olarak 20.2.2019 tarihli sözleşmeyi imzaladıklarını, sözleşme kapsamında emanet alınan bedelin ödenmesi için kredi çekmek üzere 5 nolu bağımsız bölümün davalı ...’ın kız kardeşinin oğlu olan diğer davalı ...’ye temlik edildiğini, 2019 yılı sonu itibariyle emanet alınan bedel iade edilmediği gibi, 5 no.lu bağımsız bölümün de devredilmediğini, öte yandan 2 no.lu bağımsız bölümün de ½ payının kendisine ait olduğunu, fakat vekil ... tarafından davalı ...’ye devredildiğini ileri sürerek, dava konusu 2 ve 5 no.lu bağımsız bölümlerin tapu kayıtlarının iptali ile davacı adına tesciline, olmadığı takdirde bedelin tahsiline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalılar, dava dilekçesinin açıklamalar kısmının 2. maddesinde dava konusu taşınmazda davacı ile gerçek annesinin 1/2 hisseli olarak müşterek malik olduklarının belirtildiğini, ancak bunun evveliyatının bilinçli olarak açıklanmadığını, dava konusu taşınmazın evveliyatında tamamının davalılardan ...'ya ait olduğunu, 1987 yılında taşınmaz üzerine 2 katlı ve altı araba garajı olan bir bina yapıldığını, 2009 yılında da ...’nın hissesinin bir kısmını davacıya karşılıksız olarak devrettiğini, bu husustan diğer davalı ... ve müşterek çocuklarının sonradan haberdar olduklarını, yani davacının annesi davalı ...’yi kandırarak taşınmazın 1/2 hissesini üzerine aldığını, bu devir nedeniyle ...'ya hiç bir bedel ödenmediğini, davalı ...’nın bir baba olarak oğullarının lehine işlemler yapmasının dışında bir yaklaşım sergilemediğini, dava dilekçesinde çelişkili bir şekilde iddiaların ileri sürüldüğünü, netice olarak 1, 3 ve 5 nolu bağımsız bölümlerin müteahhide kalan daireler olduğunu, bu nedenle müteahhidin talebi doğrultusunda 5 nolu bağımsız bölümün dava dışı ...'ye devredildiğini, daha sonra ise bu bağımsız bölümü davalılar ... ve ...'nin oğulları olan dava dışı ...'nın almak istediğini ve ...'ye 60.000,00 TL ödeme yapıldığını, bakiyesini de ödeyerek tapusunu almaya çalıştığı sırada davacı ...’nın, satıcı ...'ye ödeme yaparak söz konusu 5 no.lu bağımsız bölümün tapusunu 15.10.2018 tarihinde üzerine aldığını, bunun üzerine davalı ...’nın, kardeşler arasındaki ihtilafın çözümü kapsamında ...'nın 5 no.lu bağımsız bölüm için ödemiş olduğu meblağ karşılığında, davacı adına kayıtlı olan 6 no.lu bağımsız bölümün tapusunu 08.11.2018 tarihinde ...'ya devrettiğini, davacı tarafça da delil olarak belirtildiği üzere hukuki hiç bir bağlayıcı niteliği olmayan Anlaşma Protokolünün de imzalandığı gün, taraflar arasında 20.02.2019 tarihinde varılan mutabakat neticesinde davalı ...’nın, oğlu ...'ya vekaleten 6 no.lu bağımsız bölümü diğer oğlu olan davacı ...'ya 70.200,00 TL bedelle devrettiğini, ayrıca aynı gün davacının kendi rıza ve insiyatifi ile üzerine almış olduğu 5 no.lu bağımsız bölümü 95.000,00 TL bedelle davalı ...'ye sattığını ve bedelini nakden aldığını, davacı ile ... arasında herhangi bir inanç sözleşmesi olmadığı gibi inanç sözleşmesini çağrıştıracak yazılı bir belgenin de imzalanmadığını, diğer davalılara karşı açılan dava ile Kurtça’ya karşı açılan davanın birlikte görülmesinin usulen mümkün olmadığını, bu nedenle de tefriki gerektiğini, her ne kadar davacı 2 no.lu bağımsız bölümün 1/2 hissesinin adına tescilini talep etmiş ise de, dava konusu taşınmazın tamamı evveliyatta ... adına kayıtlı iken, ...’nin başka çocukları da bulunduğundan, taşınmazın 1/3 hissesini davacıya devretmek istediği sırada davacının annesini aldatması sonucunda 1/2 hissesini üzerine geçirdiğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Vezirköprü 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.12.2021 tarihli ve 2020/25 E, 2021/293 Karar sayılı kararıyla; davacı ile davalılardan ... arasında, dava konusu 2 numaralı bağımsız bölümün satışına ilişkin olarak yapılan işlemin geçersiz vekaletnameye istinaden gerçekleştiği, zira davacının davalı ...'yı vekil tayin ettiği Essen Başkonsolosluğunun 22/09/2017 tarihli ve 4899 Yevmiye numaralı vekaletnamesinde davacı adına oluşan veya oluşacak hak ve hisselerin davacı ... uhdesinde kalması şartıyla vekaletname verildiği, yani davacı adına oluşan veya oluşacak hak ve hisselerin satışı hususunda davalı ...'ya vekalet verilmediği, bu hususun özellikle istisna tutulduğu, buna rağmen davalı ...'nın 02/08/2018 tarihinde dava konusu 2 numaralı bağımsız bölümü davacıya vekaleten davalı ...'ya sattığı, davacı adına kat irtifakı ile oluşan ve davacı uhdesinde olan taşınmazları satış yetkisinin olmadığı açıkça belirtilen vekaletnamenin varlığına rağmen bu vekaletnameye istinaden yapılan devir işleminin aslında bir yolsuz tescil işlemi olduğu, tarafların iyi niyetlerinden söz edilemeyeceği gerekçesiyle 2 no.lu bağımsız bölüm yönünden tapu iptal ve tescil talebinin kabulüne, diğer dava konusu 5 no.lu bağımsız bölüm yönünden yapılan değerlendirmede ise; 5 numaralı bağımsız bölümün davacı tarafından davalı ...'ye inançlı işlemle devredildiği ileri sürülmüş olup, davacı ile davalı ... arasında inançlı işleme dair yazılı delil veyahut yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge sunulmadığı, tanık delili ile inançlı işlemin ispatının mümkün olmadığı, davacının yemin deliline dayanmadığını beyan ettiği gerekçesiyle tapu iptali ve tescil isteminin reddine, ancak dava dilekçesinin ek kısmında her iki tarafın kabulünde olan ve davacı ile davalı ... arasında imzalanan 20/02/2019 tarihli anlaşma protokolünün sunulduğu, buna göre dava konusu 5 numaralı bağımsız bölümle ilgili olarak davalı ...'nın, davacıya 2019 yılı sonunda 26.500,00 Euro ödeyeceği, ödemezse daireyi davacıya iade edeceği hususunda davacı ile davalı ...'nın anlaştığının görüldüğü, dolayısıyla davalı ...'nın kendi adına kayıtlı olmayan 5 numaralı bağımsız bölümle ilgili 3. Kişinin (davalı ...) fiilini üstlendiği, ihtilafta 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 128. maddesinin uygulanması gerektiği gerekçesiyle 5 nolu bağımsız bölüm yönünden bedel talebinin kabulü ile 26.500,00 Euro'nun davacı ile davalı ... arasındaki protokolde kararlaştırılan ödeme günü olan 31/12/2019 tarihindeki kur üzerinden Türk Lirası karşılığının davalı ...'dan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalılardan ... ... vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2.İstinaf Nedenleri
2.1. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, mahkemece verilen karın gerekçesinde davalılar esas alınmak suretiyle şahısların uyuşmazlığın temeli olarak ele alınmasının hukuka aykırılık teşkil ettiğini, davada uyuşmazlığa konu istem bakımından dayanılan sebebin inançlı işleme ilişkin olduğunu, dosya kapsamında davacı ile davalı ... arasında imzalanan bir sözleşmenin mevcut olduğunu, sözleşme kapsamında inançlı işlemin varlığının sabit olduğunu, uyuşmazlığın çözümüne temel alınacak hususun ise dosyada mevcut yazılı sözleşme ve tanık beyanları olduğunu, sözleşme kapsamında tesis edilen inançlı işlemle sözleşme tarafı ... talimatı ile tapunun ...'ye devrinin söz konusu olduğunu, kabul anlamına gelmemekle bir an için ... açısından verilen kararın kanuna uygun olduğu düşünülse bile uyuşmazlığa konu edilen bir inanç sözleşmesinin varlığı kanıtlandığına göre ancak davalı ... açısından husumetin tartışma konusu yapılabileceğini, hükmedilen vekalet ücretinin kabul veya reddedilen miktarı geçemeyeceğini kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
2.2. Davalılar ... ve ... vekili istinaf dilekçesinde özetle, yerel mahkemece eksik ve hatalı değerlendirme sonucu usul ve yasaya aykırı şekilde davalılardan ... ve ... hakkında davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, davacı tarafın tarafları ve gerekçesi farklı olan iki ayrı talepte bulunduğunu, bunların; halen davalı ... adına kayıtlı 2 no.lu bağımsız bölümün ½ hissesinin yolsuz tescil nedeniyle davacı adına tescili, mümkün olmaması halinde bedelinin davalılar ... ve ...'tan tahsili ile halen ... adına kayıtlı 5 no.lu bağımsız bölümün inanç sözleşmesi nedeniyle tapu kaydının iptali ile davacı adına tescili, mümkün olmaması halinde bedelinin davalılar ... ve ...'den tahsili olduğunu, davacının davalı ...'a vekalet verdiğini, aynı şekilde dava dışı oğlu ...'nın da davalı ...'a vekalet verdiğini, davalının bir baba olarak oğullarının lehine işlemler yapmasının dışında bir yaklaşım sergilediğini iddia etmenin ne hukuka ne ahlaka sığmayacağını, bu durumun kabul edilemeyeceğini, her ne kadar protokolde tanzim tarihi yazılı ise de bu tarihin gerçek bir tarih olup olmadığının da açıklığa kavuşturulmadığını, dava dilekçesinde bu protokole istinaden herhangi bir talepte bulunulmadığını belirterek kararın kaldırılması talep etmiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 11.05.2022 tarihli 2022/900 Esas, 2022/1134 Karar sayılı kararıyla, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle, davacı vekili ve bir kısım davalılar vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK'nın 353/1-b-1 bendi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalılardan ... ve ... vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
2.1. Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle, istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü itirazlarını yineleyip, verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, bozulmasını talep etmiştir.
2.2. Davalılar vekili temyiz dilekçesinde özetle,istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü itirazlarını yineleyip, verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek bozulmasını talep etmiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, vekalet görevinin kötüye kullanılması, inançlı işlem ve yolsuz tescil hukuki nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedel istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. Bilindiği üzere, Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanunu'nun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nın 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğüdaima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nın 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu Yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re'sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
3.2.2. Öte yandan bilindiği üzere, 4721 sayılı TMK’nın 1023. maddesinde; “Tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur.” ve 1024. maddesinde; “Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise, bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz. Bağlayıcı olmayan bir hukuki işleme dayanan veya hukuki sebepten yoksun bulunan tescil yolsuzdur. Böyle bir tescil yüzünden ayni hakkı zedelenen kimse, tescilin yolsuz olduğunu iyiniyetli olmayan üçüncü kişilere karşı doğrudan doğruya ileri sürebilir.” düzenlemelerine yer verilmiştir.
3.2.3. İnanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir.
Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.
Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.
İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK'nın 26 ve 27. maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.
Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların veya inanılanın imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hemde taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.
05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği kuşkusuzdur. Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.
3.2.4. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Üçüncü kişinin fiilinin üstlenme” başlıklı 128/1. maddesinde: "Üçüncü bir kişinin fiilini başkasına karşı üstlenen, bu fiilin gerçekleşmemesinden doğan zararı gidermekle yükümlüdür." düzenlemesine yer verilmiştir.
3.3. Değerlendirme
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı (V/3.2.) no.lu paragrafta açıklanan yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinin yerinde olmasına göre (IV/3.) no.lu paragrafta belirtilen şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur.
VI. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle, davacı ve davalılar ... ve ... vekillerinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün HMK'nın 370. maddesi gereğince ONANMASINA, temyiz karar harcı peşin yatırıldığından davacıdan harç alınmasına yer olmadığına, aşağıda yazılı 14.865,88 TL bakiye onama harcının temyiz eden davalılardan alınmasına, 07.12.2022 tarihinde oy birliğiyle kesin olmak üzere karar verildi.