Logo

1. Hukuk Dairesi2022/5874 E. 2022/6341 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro öncesi hukuki sebebe dayalı tapu iptali ve tescil davasında, Bölge Adliye Mahkemesi'nin dava değerinin temyiz incelemesine ilişkin parasal sınırın altında kalması nedeniyle temyiz dilekçesini reddetmesi üzerine, bu kararın 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun Ek 6. maddesine aykırılığı nedeniyle Yargıtay 1. Hukuk Dairesi'nin bozma kararı vermesi ve Bölge Adliye Mahkemesi'nin bu karara direnmesi üzerine uyuşmazlığın Hukuk Genel Kurulu'na taşınması.

Gerekçe ve Sonuç: 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun Ek 6. maddesinin, kadastroya ilişkin davalarda miktar veya değere bakılmaksızın kanun yoluna başvurulabileceğini düzenlemesi ve bu hükmün usul hükmü niteliğinde olup derdest davalara uygulanması gerektiği, ayrıca Anayasa ve AİHS ile güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında kanun yolu başvuru hakkının önemi gözetilerek, Bölge Adliye Mahkemesi'nin direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : ERZURUM BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ

İLK DERECE MAHKEMESİ : ARTVİN ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasında yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın, davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; istinaf başvurusunun dava değeri nedeniyle reddine dair verilen karar, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; babası.... mirasçıları adına iştirak halinde tespit gören 124 ada 2 parsel sayılı taşınmazın bir kısmının 124 ada 1 parsel sayılı taşınmazın içerisinde bırakıldığını, tapunun bu şekilde oluştuğunu ileri sürerek, yargılama sırasında tespit edilecek bölümün tapu kaydının iptali ile murisi Hasan Tekin mirasçıları adına payları oranında tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde; davalı yer hakkında Ardanuç Asliye Hukuk Mahkemesinde müdahalenin menine dair karar verildiğini, sınırların kadastro tutanakları ile belirlendiğini, çekişmeli bölümün uzun yıllardır davalı tarafından kullanıldığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 29/05/2019 tarihli ve 2019/50 E. 2019/532 K. sayılı kararıyla; ispat edilemeyen davanın reddine karar vermiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

2.İstinaf Nedenleri

Davacı vekili İstinaf dilekçesinde; verilen kararın yerinde olmadığını, alınan beyanlarla bu bölümün yol olarak kullanıldığının sabit olduğunu ve halen kendileri tarafından kullanıldığını belirterek, hükmün kaldırılması ile davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.

3. Gerekçe ve Sonuç

Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi 18/10/2019 tarihli ve 2019/2491 E. 2019/743 K. sayılı kararıyla; dava değerinin dava dilekçesinde 4.000,00 TL olarak gösterildiği, yargılama aşamasında dava konusu bölümün 3.179,16 TL değerinde olduğunun tespit edildiği, taraflarca bu değere itiraz edilmediği, dava değeri 4.400,00 TL'nin altındaki kararların kesin olduğu istinaf yoluna başvurulamayacağı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nın 341/2 ve 352. maddeleri gereğince değerden reddine karar verilmiş, davacı vekilinin bu karara yönelik temyiz talebi de dava değeri itibariyle kararın temyizi kabil olmadığı gerekçesiyle 20/11/2019 tarihli ek karar ile reddedilmiştir.

V. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

Davacı vekili temyiz dilekçesinde; istinaf dilekçesindeki itirazlarını tekrar ile kararın bozulmasını talep etmiştir.

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, kadastro öncesi hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescili isteğinden ibarettir.

3.2. İlgili Hukuk:

3.2.1 Anayasa’nın 36. maddesi’nin 1. fıkrası uyarınca herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı yahut davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkında sahiptir; yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde de herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını mahkeme huzuruna taşınma hakkı teminat altına alınmıştır. Mahkeme kararlarına karşı kanun yoluna başvuru hakkı adil yargılanma hakkının saç ayaklarındandır. Bu anlamda mahkemeye erişim hakkı kapsamında uyuşmazlığın etkin şekilde sonuçlandırılması ancak kanun yolu denetimi ile mümkündür. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararlarının denetim mekanizmasını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar, erişim hakkını ihlal edebilir.

3.2.2 28/07/2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 22/07/2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesi ile "Kadastro Mahkemesinin veya askı ilan süresinden sonra, kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar ile orman kadastrosuna ilişkin davalarda bu mahkemelerce verilen kararlara karşı, miktar ve değere bakılmaksızın 12/01/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir." hükmü getirilmiştir.

3.3. Değerlendirme

3.3.1 Bahsi geçen 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesinin gerekçesinde de açıkça belirlendiği üzere, bu madde ile mevzu davaların mülkiyet hakkına doğrudan tesirinden ötürü ehemmiyeti gereği miktar ve değerine bakılmaksızın kanun yolu incelemesine tabi tutulması suretiyle etkin denetim mekanizması oluşturulması amaçlanmıştır.

3.3.2 Anayasa ve AİHS ile güvence altına alınan adil yargılama hakkı kapsamında mahkeme kararlarına karşı kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı, hukuki belirlilik ilkesi, etkin denetim mekanizmasının oluşturulması gayesi ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesinin düzenleme amacı bir arada değerlendirildiğinde, tereddüte yol açan usul hükümlerinin aşırı şekilci olarak uygulanması neticesinde yasanın denetim yollarının kullanımını önemli ölçüde etkileneceğinden, kanun yolu başvuru aşamalarının süren usul işlemlerinden olduğu, hükmün kesinleşinceye kadar geçirdiği derecatın bir bütünü oluşturduğu hususları da göz önüne alındığında, 3402 sayılı Yasa'nın Ek 6. maddesinin henüz kanun yolu aşamasında olan dava dosyalarına, yürürlük tarihinden bağımsız olarak sirayet edeceği hususunun tereddütsüz olduğu anlaşılmaktadır.

3.3.3 Somut olayda, Bölge Adliye Mahkemesince dava değeri temyiz incelemesine ilişkin parasal sınırın altında kaldığı gerekçesiyle kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılmış olan eldeki tapu iptali ve tescil davasında, temyiz dilekçesinin ek karar ile reddine karar verilmiş olması yukarıda değinilen yasal düzenlemeye aykırıdır. Şu halde, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken dava değeri nedeniyle istinaf talebinin ve temyiz dilekçesinin reddine karar verilmesi hatalı olduğu belirtilerek, Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 20/11/2019 tarihli ek kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin istinaf talebinin reddine dair kararının (V/3.3.1, 3.3.2 ve 3.3.3) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, HMK’nın 373. maddesi uyarınca istinaf incelemesi yapılması amacıyla dosyanın Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesine gönderilmesine karar verilmiştir.

4.Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince Verilen Direnme Kararı

Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 25/05/2022 tarihli ve 2022/522 E. 2022/931 K. sayılı kararıyla; 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ile “Kadastro mahkemesinin veya otuz günlük askı ilan süresinden sonra, kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar ile orman kadastrosuna ilişkin davalarda bu mahkemelerce verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” şeklinde düzenleme yapılmakla, kadastro mahkemelerinden veya kadastro öncesi nedenlere dayalı olarak açılan davalara ilişkin genel mahkemelerden verilen kararlar ile orman kadastrosuna ilişkin davalarda bu mahkemelerce verilen kararlara karşı HMK’nın 341/2 ve 362/1-a maddesinde düzenlenen kesinlik sınırına istisna getirilmiştir. Hiç şüphe yok ki bu getirilen düzenleme HMK’nın anılan maddelerine istisna olarak getirilmekle usûl işlemlerine ilişkindir. Bu yasal düzenlemede HMK'nın 448. maddesi uyarınca tamamlanmış işlemleri etkilememek koşuluyla derhal uygulanma ilkesi geçerli olduğundan, derdest davalara uygulanması gerekir. 3402 sayılı Yasa'nın ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de yapılmadığına göre tamamlanmış işlemlere uygulanamayacak olup, yürürlük tarihinde derdest bulunan davalara uygulanması gerekir. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20/07/2016 tarihinden sonra HMK’nın istinafa ilişkin hükümleri yürürlüğe girdiğinden ve bu düzenlemelerde de malvarlığına ilişkin davaların parasal sınırın altında kalması halinde kesin nitelikte bulunduğuna ilişkin yasal düzenlemenin aksine bir düzenleme bulunmadığına göre hüküm tarihi itibariyle belirlenen (4.400 TL) parasal sınırın altında bulunan gayrimenkulün aynını etkileyecek malvarlığına ilişkin davada, İlk Derece Mahkemesinin kararı kesin niteliktedir. Başka bir söylemle, İlk Derece Mahkemesi kararı verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kaldığından kesindir. Verildiği anda kesin nitelikteki kararlara karşı kanun yoluna başvurulmuş olması hali, davanın derdest olduğu anlamına gelmeyecektir. Bu nedenle, HMK’daki kanun yollarına ilişkin 3402 sayılı Kanun'a 7251 sayılı Kanun'la eklenen Ek 6. maddesi verildiği anda kesin nitelikteki kararlara uygulanma imkanı bulunmamaktadır. Hal böyle olunca; Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 15/02/2022 tarihli ve 2021/3895 E.-2022/1166 K. sayılı bozma kararına karşı Dairemizin 18/10/2019 tarihli asıl ve 20/11/2019 tarihli ek kararında DİRENİLMESİne karar verilmiştir.

4.1. Değerlendirme Somut olayda; Dairemizce verilen 15/02/2022 tarihli ve 2021/3895 E.-2022/1166 K. sayılı bozma kararı, 3402 sayılı Yasa'nın Ek 6. Maddesi gereğince istinaf incelemesi yapılması gerektiği gerekçesiyle usul ve yasaya uygun bulunduğundan Bölge Adliye Mahkemesince verilen direnme kararına yönelik talebinin değerlendirilmesi için dosyanın Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesi gerekmiştir.

VI. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle; bozma kararının düzeltilmesine gerek görülmediğinden, temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın 6763 sayılı Kanun'un 43. maddesi ile değişik 6100 sayılı HMK'nın 373. maddesinin 5. fıkrası uyarınca görevli Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna GÖNDERİLMESİNE, 03/10/2022 tarihinde oyçokluğuyla ile karar verildi.

(Muhalif)

- MUHALEFET ŞERHİ -

Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptal tescil davasıdır.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK da düzenlendiğine göre aynı yasanın 448. maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir.

Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temiz kanun yoluna başvurulabilir.” Şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı Yasa'nın 53. maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 tarihidir.

6100 sayılı HMK’nın geçece 3. maddesi ise “ Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2. maddesi ise “miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.

HMK’nın Temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.

Bölge adliye mahkemeleri ise bilindiği üzere 20.07 2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.

Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 ile Kadastro Yasası'nın ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07. 2020 tarihi arasında hüküm altına alınan uyuşmazlıklar açısından ek 6. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.

Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı Yasa'da temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.

3402 sayılı Yasa'nın ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de yapılmamıştır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.

Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe bulunmamaktadır. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK 448. maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli ilkelerinden biridir.

Prof. Dr. Baki KURU “ Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir. Sayın çoğunluğun değere bakılmaksızın kanun yolu denetimi yapılması gerektiği yönündeki görüşüne katılmıyorum. Diğer yandan,

Somut uyuşmazlığa gelince, taşınmazın değerinin davacı tarafından 4.000.TL olarak gösterildiği, keşfen değerin 3.179, TL olarak belirlendiği, davanın reddine karar verildiği, Bölge Adliye Mahkemesince de istinaf başvurusunun istinaf sınırı nedeniyle reddedildiği, bu kararın temyiz talebinin de kararın değer itibariyle temyiz kesinlik sınırının altında kaldığı gerekçesiyle ek karar ile reddedildiği dosya kapsamıyla sabittir.

Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 16. maddesi uyarınca, gayrimenkulün aynına taalluk eden davalarda dava değerinin gayrimenkulün değerine göre belirleneceği öngörülmüştür. Dava değerinin belirlenmesinde taşınmazın dava tarihindeki keşfen saptanacak gerçek değerinin esas alınacağı kuşkusuzdur.

Aynı Yasa'nın 30. maddesi ise “Muhakeme sırasında tespit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılıyorsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 409. maddesinde (HMK 150) gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.” şeklinde, 32. maddesi ise; “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” şeklinde düzenlenmiştir.

Harçlar Kanununun uygulaması kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle hakim tarafından re’sen gözetilmesi gereken bir husustur.

Anayasanın 36. maddesinin ise somut olayda uygulanması, ancak mahkeme önünde tarafların eşitliği ilkesi bakımından olabilir. Bu durumda da 6100 sayılı HMK hükümlerinin herkes için aynı şekilde uygulanmasıyla bu ilke gerçekleştirilebilir. Sayın çoğunluk HMK'nın dava değeri ve kanun yollarına ilişkin yukarıda belirtilen hükümlerinin Anayasaya aykırı olduğunu düşünüyorsa bu hükümlerin iptali yoluna gitmelidir.

Hal böyle olunca, taşınmazın keşfen belirlenen değeri dava değeri olup bu değer üzerinden temyiz talebinin reddine karar verilmesi isabetlidir. Anayasa Mahkemesinin 2018/36896 Başvuru nolu kararı da bu yöndedir.

Yukarıda açıklanan ve Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin direnme kararında belirlenen nedenlerle, eldeki dava bakımından Bölge Adliye Mahkemesince verilen direnme kararının, Dairece onanması gerekirken dosyanın Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesi yönünde oluşan sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.