Logo

1. Hukuk Dairesi2022/62 E. 2022/2885 K.

Yapay Zeka Özeti

Bu karar için yapay zeka özeti oluşturulamadı.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ

..........

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil istekli dava sonunda İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince verilen 23/11/2021 tarihli ve 2021/754 Esas – 2021/1791 Karar sayılı karar yasal süre içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiş olmakla, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı, parkinson hastası olması nedeniyle işlerinin görülmesi, hastane ve eczane işlerinin takibi için dava dışı oğlu ...' e vekaletname verdiğini, vekilin kendisinden habersiz şekilde maliki olduğu 488 ada 21 parsel sayılı taşınmazdaki 18 nolu bağımsız bölümünü davalı ...' a devrettiğini, oğlunun paraya ihtiyacının bulunması nedeniyle dava dışı ...' ün kendisini davalı ...' a yönlendirdiğini ve taşınmazın davalıya devri ile onun taşınmaz üzerinden banka kredisi kullanabileceğini söylediğini, kredi ödemesi bitince de taşınmazın iade edileceğini belirttiğini, yapılan anlaşma uyarınca taşınmazın devrinin yapıldığını, banka kredisi çekildiğini, kendisinin (davacının) bunları sonradan öğrendiğini, Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunduğunu, Emniyet Müdürlüğü ifadelerinde ... ve ... ...' ün olayı kabul ettiğini, yapılan inançlı işlemden haberinin olmadığını ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP

Davalı, kendisi ile davacının oğlu arasında yaşanan olayların davacının bilgisi dahilinde yapıldığını, kendisinin kredi borçlusu olduğunu, banka kredisini ise davacının oğlunun aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

Keşan 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11/01/2021 tarihli ve 2019/22 E. - 2021/6 K. sayılı kararıyla; davacı ile davalı arasında inançlı işlemin kurulmuş olduğu, davacının başlangıçtan itibaren söz konusu inançlı işlemden haberdar olduğu, yemin deliline dayanma hakkı hatırlatılmış olmasına rağmen bu hakkını kullanmadığı ve kendisine düşen edimi Mahkemece verilen önele rağmen ifa etmediği gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

2. İstinaf Nedenleri

Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkilinin oğlunun müvekkilinden habersiz şekilde taşınmazı devrettiğini, müvekkilinin sağlık ve resmi işleri için dava dışı oğluna vekaletname verdiğini, oğlunun vekalet görevini kötüye kullandığını, tanık anlatımları ile iddialarının ispatlandığını, mahkeme kararının hatalı olduğunu ve kaldırılmasının gerektiğini bildirmiştir.

3. Gerekçe ve Sonuç:

Bölge Adliye Mahkemesinin 23/11/2021 tarihli ve 2021/754 E.- 2021/1791 K. sayılı kararıyla;somut olayda; davacının hastalığı nedeniyle hastane ve resmi işleri için dava dışı oğlu ...' i vekil tayin ettiğini ancak onun kendisinden habersiz taşınmazı davalıya devrederek banka kredisi kullandığını iddia ederek dava açtığı, dava dışı ...' in davacının vekaletnamesine dayanarak dava konusu taşınmazı 09/10/2017 tarihinde davalıya satarak devrettiği, taşınmaz için ... A.Ş lehine ipotek tesis edildiği, ilgili bankaya yazılan müzekkere cevabında 06/10/2017 tarihinde davalının 128.000,00 TL konut kredisi kullandığı ve kredi taksitlerinin 16 tanesini ödediği kalanının ödenmediğini belirttiği, bankanın davalı aleyhine kredi borcu nedeniyle Lüleburgaz 2. İcra Müdürlüğünün 2019/5034 esas sayılı dosyasında takip başlattığı, taşınmazın devrinden kısa süre önce düzenlenen Tekirdağ 3. Noterliğinin 06/10/2017 tarihli ve 7762 yevmiye nolu düzenleme şeklindeki vekaletnamesinde taşınmaz alımı, taşınmaz satışı, satış vaadi sözleşmesi ve intikal işlemleri için davacının oğlunu vekil tayin ettiği, tanık beyanları uyarınca davacının oğlunun banka kredisi kullanması için taşınmazını devredeceğini bildiği, buna göre davacının taşınmaz devri için oğlunu vekil tayin ettiği, davacının oğlunun borçlarının bulunduğu, bunun için de dava konusu taşınmazı davalıya devrettiği, davalının banka kredisi kullanıp bedeli davacının oğluna verdiği, ancak taksitlerin ödenmediği, bu haliyle davacının kendi isteği ve iradesi ile oğlunun yapacağı işlemleri bilerek vekaletname düzenlettiği, burada vekalet görevinin kötüye kullanılmasından söz edilemeyeceği, ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçeleri ile davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf dilekçesinde ve önceki aşamada ileri sürdüğü iddilarını tekrarlayarak; davalı ... ile dava dışı ... arasında gerçekleştirilen tapuda satış işlemi gibi gözüken gerçekte anlaşmalı/danışıklı/muvazaalı/inançlı işlemin geçersiz olduğunu, tüm dosya kapsamı ve dinlenen tanıklar itibariyle iddiaların ispatlandığını belirterek kararın bozulmasını istemiştir.

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, inançlı işlem ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.

3.2. İlgili Hukuk

3.2.1. Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.

6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanunu'nun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.

Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.

Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nın 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.

Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nın 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.

3.2.2. Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.

Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.

Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.

İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. (818 s. Borçlar Kanunu 818 s. Borçlar Kanunu’nun (BK). m.; 6098 s. Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 97. m.). Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK'nın 26 ve 27. maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.

Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların veya inanılanın imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hemde taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.

05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği kuşkusuzdur. Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.

3.2.3. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 97. maddesinde, “Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir.” düzenlemesi yer almaktadır.

3.3. Değerlendirme

3.3.1. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının maliki olduğu 488 ada 21 parsel sayılı taşınmazdaki mesken vasıflı 18 nolu bağımsız bölümün davacı adına vekaleten (Tekirdağ 1. Noterliğinin 06/10/2017 tarihli ve 7762 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile vekil olarak tayin edilen) dava dışı oğlu ... tarafından 09/10/2017 tarihli satış işlemi ile davalı ...’ye temlik edildiği, aynı resmi senet ile çekişme konusu taşınmaz üzerine ... lehine 270.000.00 TL’lik ipotek tesis edildiği kayden sabittir.

3.3.2. Somut olayda; İlk Derece Mahkemesince davanın inançlı işlem hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil olarak nitelendirildiği ve iddianın ispatlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verildiği, davacı tarafın istinaf dilekçesinde hem inançlı işlem, hem de vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenlerine dayandığını bildirdiği anlaşılmaktadır.

3.3.3. Bilindiği üzere, inançlı işlem sözleşmesinin vekaleten yapılması da mümkündür. Dosya kapsamında davalı tanığı olarak dinlenen ...’ün beyanlarına göre, davacının, vekille davalı arasındaki inançlı işlemi başından itibaren bildiği, devir işleminin davacının rızası dahilinde davacıya vekaleten yapıldığı,bu durumda davanın inançlı işlem hukuki nedenine dayalı olduğu kabul edilmelidir.

3.3.4. Hal böyle olunca, davalının savcılık dosyasında verdiği 07/12/2018 tarihli ifadesinden de, açıkça inançlı işlemi kabul ettiği hususunun göz önüne alınması, Borçlar Kanunu 97.maddesiningözetilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir.

VI. SONUÇ:

Yukarıda açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373/1. maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Keşan 3. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 07/04/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.