Logo

1. Hukuk Dairesi2022/648 E. 2022/4362 K.

Yapay Zeka Özeti

Bu karar için yapay zeka özeti oluşturulamadı.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ

İLK DERECE MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 30. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil-tenkis istekli dava sonunda İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince verilen 16/11/2021 tarihli ve 2021/715 Esas, 2021/1736 Karar sayılı karar yasal süre içerisinde davacılar vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 01/06/2022 Çarşamba günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar vekili Avukat İrfan Kuğu ile temyiz edilen davalı vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar, mirasbırakanları ...'ın maliki olduğu 529 ada 5 parsel sayılı taşınmazını ölünceye kadar bakma akdi ile davalı kızına temlik ettiğini, yapılan işlemin mirasçılardan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğunu, ayrıca 2011 yılında murisin beyin kanaması geçirip felç olduğunu, davacılardan ... tarafından bakıldığını, davalı ...'ın murisin tedavi gördüğü hastanede olay çıkartıp murisi zorla evine götürdüğünü, vefatına kadar evinde tuttuğunu, çocukları ile görüşmesine izin vermediğini, üzerinde baskı kurduğunu, muris babalarının sağlığından endişe ettikleri için İstanbul Anadolu 13. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2012/1055 Esas sayılı dosyasında vesayet davası açtıklarını, bu dosyada murisin ehliyetli olup olmadığı husunda alınan raporların çelişkili olduğunu ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile payları oranında adlarına tesciline, olmadığı takdirde tenkisine karar verilmesini istemişlerdir.

II. CEVAP

Davalı, dava konusu taşınmazdaki binanın 2. katında murisin eşi ile birlikte ikamet ettiğini, davacı ...'nın aynı binada bir alt katta oturduğunu, murisin eşinin 2011 yılında vefat ettiğini, murisin ise 2010 yılında felç olduğunu, yatağa bağımlı kaldığını, kendisinin her gün anne ve babasına bakmak için evinden geldiğini, annesinin vefatı ile muris babasının yanına geldiğini, daha sonra bir süre murise davacı ... ve eşinin baktığını, ancak...' nın eşinin murise kötü davranması nedeniyle kardeşlerin bir araya gelip konuştuğunu, kendisinin (davalının) karşı çıkmasına rağmen murisin Darülaceze'ye gönderilmesine karar verildiğini, murisi Darülaceze'den alıp yanına taşıdığını ve her türlü bakım ve gözetimi ile ilgilendiğini, murisin fiil ehliyetinin tam olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İstanbul Anadolu 30. Asliye Hukuk Mahkemesinin 16/11/2021 tarihli ve 2016/198 E., 2021/62 K. sayılı kararıyla; murisin bakım ve ihtiyaçlarının davalı tarafça yerine getirildiği hususunun gerek davacı tanık anlatımlarından, gerekse de davalı tanık anlatımlarından açıkça anlaşıldığı, bu halde ölünceye kadar bakma akdi ile davalıya devredilen taşınmazın, mirasçılardan mal kaçırma amaçlı devredildiğini söyleyebilme imkanının olmadığı, temlike konu ölünceye kadar bakım sözleşmesi ivazlı akit olduğundan tenkise de tabi olmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

2. İstinaf Nedenleri

Davacılar vekili, kat karşılığı inşaat sözleşmesini muris adına davalının imzaladığını, murisin zorla davalı tarafından evine götürüldüğünün tanık anlatımları ile ispatlandığını, Mahkeme kararının hatalı olduğunu ve kaldırılmasının gerektiğini bildirmiştir.

3. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 16/11/2021 tarihli ve 2021/715 E., 2021/1736 K. sayılı kararıyla; murisin alınan Adli Tıp Kurumu raporu uyarınca akit tarihinde fiili ehliyetinin bulunduğunun belirtildiği, taraf ve tanık anlatımları uyarınca murisin 2010 yılında beyin kanaması geçirdiği ve felç olduğu, 2011 yılında eşinin vefat ettiği, dava konusu taşınmazda 2 katlı bina olduğu, murisin davacı oğlu... ile altlı üstlü oturduğu, eşinin vefatı ile bir dönem murise davacı ... ve ailesinin baktığı, daha sonra huzurevine gönderileceği kaygısıyla davalı kızının kendisini yanına aldığı, murisin yatalak olduğu, vefatına kadar davalı kızı tarafından bakıldığı ve ihtiyaçlarının karşılandığı, murisin dava konusu taşınmaz için Üsküdar 6. Noterliğinin 22/05/2013 tarihli ve 37207 yevmiye no.lu düzenleme şeklinde gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi yaptığı, buradan kendisine 3 daire verileceği, Ümraniye Cumhuriyet Savcılığının 2012/4343 soruşturma ve 2012/4559 Karar sayılı dosyasında, hürriyeti tahdit suçundan davalı ve eşi hakkında takipsizlik kararı verildiği, murisin bu dosyada ve vesayet dosyasındaki beyanlarında kendisine kızının baktığını, zorla alıkoyulmadığını belirttiği, davacıların murisin vefatı ile 1 yıl içinde davalarını açtıkları, davacıların tehdit konusunda herhangi bir ispatlarının bulunmadığı, bu haliyle murisin felçli olduğu, bakımı ve ihtiyaçlarının karşılanması karşılığında kendi irade ve isteği ile taşınmazını davalı kızına devrettiği, davalının murise vefatına kadar yanında baktığı, dolayısıyla yapılan devrin muvazaalı gizli bağış niteliğinde olmadığı ve 01.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı İBK kapsamında kalmadığı, tenkis istemi yönünden; murisin ölünceye kadar bakma akdi ile taşınmazını davalıya devrettiği, yapılan devrin ivazlı bir devir olduğu, davalının bakım borçlusu olarak murisin vefatına kadar bakım borcunu yerine getirdiği, dolayısıyla yapılan sözleşmenin TMK'nın 565/4. maddesi kapsamında kalmadığı gerekçeleriyle davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

Davacılar vekili, istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü itirazlarını yineleyerek, kararın bozulmasını istemiştir.

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, ehliyetsizlik, muris muvazaası ve tehdit hukuki nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis istemine ilişkindir.

3.2. İlgili Hukuk

3.2.1. Bilindiği üzere, davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi, şahsın hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış. 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı Yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.

Hemen belirtmek gerekir ki, TMK'nın 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarih 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.

Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.

Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.

Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Dairesinden rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK'nin 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.

3.2.2. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) m. 611. maddesine göre ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir akittir. (818 s. Borçlar Kanununun (BK) m. 511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. (TBK m. 614 (BK) m. 514)).

Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.

Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (TBK m. 19 (BK m. 18)). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 01.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.

Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.

3.2.3. 6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 37. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 29.) maddesine göre, bir kimse, karşı tarafın veya üçüncü bir kişinin kendisi veya yakınlarının maddi veya manevi varlığına yönelik hukuka aykırı ve esaslı korkutması sonucu yaptığı sözleşme ile bağlı sayılamaz. TBK'nın 38. (BK'nin 30.) maddesinde belirtildiği üzere korkutmadan (ikrahtan) söz edilebilmesi için, tehdidin sözleşmeyi yapan kimsenin veya yakınlarının kişilik haklarına veya mal varlıklarına yönelik olması, korkutmaya maruz kalanın sübjektif durumuna göre ağır ve derhal meydana gelebilecek nitelik taşıması, haksız (hukuka aykırı) sayılması, illiyet bağının bulunması, yani sözleşmenin tehdidin yarattığı korku sonucu yapılması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde iradesi sakatlanan taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir.

Hemen belirtmek gerekir ki, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Korkunun kalktığı tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme karşı tarafa yöneltilecek tek taraflı sarih ve zımni bir irade açıklaması ile feshedilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabilir. (TBK'nın 39. m.) Sözleşme iptal edilmekle yapıldığı andan itibaren ortadan kalkacağı için, yerine getirilen edim istihkak davası (tapulu taşınmazlarda iptal ve tescil davası), bunun mümkün olmadığı hallerde sebepsiz zenginleşme davası ile geri istenebilir.

3.2.4. HMK’nın 190. maddesinde, "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.",

3.2.5. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesinde, "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." hükümlerine yer verilmiştir.

3.3. Değerlendirme

Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinin yerinde olmasına göre Bölge Adliye Mahkemesince (IV/3.) no.lu paragrafta yer verilen gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

VI. SONUÇ

Açıklanan nedenlerle; davacılar vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, 20/11/2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edilen davalı vekili için 3.815,00 TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz eden davacılardan alınmasına, alınması gerekli 80,70 TL onama harcı peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına, 01/06/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.