"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 16. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE MAHKEMESİ : ESKİŞEHİR 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesince, davacının istinaf dilekçesinin reddine, davalıların istinaf isteminin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 353/1.b.2. maddesi gereğince kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak asıl davanın kabulüne birleştirilen davanın reddine dair verilen karar süresi içinde davalılar vekilleri tarafından duruşma istekli ve davacı vekili tarafından temyiz edilmiş olmakla; dosya incelendi, duruşma isteği değerden reddedildi, gereği görüşülüp düşünüldü:
I. DAVA
1. Davacı, babası olan ...’nın alzheimer hastası olduğunu, kardeşi davalı ...'nın Eskişehir .... Noterliğinin 22.07.2011 tarihli vekaletnamesi ile babasına ait 8640 ada 10 parsel sayılı taşınmazdaki 1/2 payı davalı ...’a satış suretiyle temlik ettiğini, ... ve diğer davalının el ve işbirliği içinde hareket ettiklerini, babasının o tarihte fiil ehliyetine sahip olmadığını, davalı ...'ın bu durumu bildiğini, davalı ...’nın vekalet görevini kötüye kullandığını, ...’nın kısıtlanması için dava açıldığını ileri sürerek davalı ... adına kayıtlı olan 8640 ada 10 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile ... adına tesciline karar verilmesini istemiş, ...’nın ölümü üzerine davaya ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuki nedenlerine dayalı olarak devam ettiğini bildirmiş, aşamada ... terekesine ... tereke temsilcisi olarak atanmıştır.
2. Birleştirilen davada davacı, mirasbırakanı ...’nın 8640 ada 10 parsel sayılı taşınmazdaki 1/2 payını, 1999 yılında oğlu davalı ...’ya satış suretiyle temlik ettiğini, temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, mirasbırakanın temlik tarihinde hukuki işlem ehliyetinin bulunmadığını, davalı ...’nın edindiği 1/2 payı, mirasbırakana ait ½ pay ile birlikte 2011 yılında diğer davalı ...’a devrettiğini, davalı ...’ın iyiniyetli olmadığını ileri sürerek, dava konusu taşınmazın davalı adına kayıtlı 1/2 payının iptali ile mirasbırakan ... adına tesciline karar verilmesini istemiş, her iki dava 18/05/2015 tarihli karar ile birleştirilmiştir.
II. CEVAP
1. Asıl ve birleştirilen davada davalı ..., ...’nın halen hayatta olduğunu, kendisine vasi atanmadığını, husumet nedeniyle asıl davanın reddi gerektiğini, davacı tarafından vasi atanması için dava açıldığını, temlik tarihinde ...’nın akli melekelerinin yerinde olduğunu; birleştirilen davaya yönelik olarak davacının mirasbırakana bakmadığını, mirasbırakan ile yan yana müstakil evlerde yaşamakta iken mirasbırakanın rahatsızlığının artması ve aynı hanede yaşamaları zaruri olunca davaya konu taşınmazdaki ½ payını satmak istediğini, amacın aynı evde yaşamak ve bakımının daha iyi sağlanması olduğunu belirterek asıl ve birleştirilen davaların reddini savunmuştur.
2. Asıl ve birleştirilen davada davalı ..., davayı kabul etmediğini, diğer davalı ve davacı arasındaki husumetten haberi olmadığını, dava konusu taşınmazı gazete ilanı ile gördükten sonra tamamen yatırım amacıyla kat karşılığı daire sahibi olmak üzere satın aldığını, alım gücü bulunduğunu belirterek asıl ve birleştirilen davaların reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesince; asıl dava yönünden vekaletname ve temlik tarihi itibariyle mirasbırakanın ehliyetsiz olduğu saptandığından ve davalı ... ilk el konumunda bulunduğundan asıl davanın kabulüne; birleştirilen dava yönünden ise mirasbırakanın temlik tarihinde fiil ehliyetini haiz olduğu, davalı arasındaki işlemin semen karşılığı olup muvazaalı kabul edilemeyeceği gerekçesi ile birleştirilen davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalılar vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2.İstinaf Nedenleri
2.1. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; birleştirilen davanın reddine ilişkin kararın hatalı olduğunu, tanık beyanlarının hatalı değerlendirildiğini, davalının 22/01/2015 tarihli dilekçesinde taşınmazın bedelsiz alındığını kabul ettiğini, davalı ...’in evi tamir ettirdiği düşünülse bile bu durumun davanın reddine gerekçe oluşturmayacağını, taleplerinin taşınmazın terekeye iadesi niteliğinde olduğunu, yargılama sırasında terekeye temsilci atandığını, kardeşleri Kadriye’nin de bu karardan etkileneceğini, tüm mirasçıların hakları gözetilmeden karar verildiğini belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının birleştirilen dava yönünden kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
2.2. Davalı ... vekili istinaf dilekçesinde özetle; asıl dava yönünden hükme esas alınan Adli Tıp Kurumu raporunun yetersiz olduğunu, varsayıma dayalı olarak mirasbırakanın ehliyetsiz olduğunun belirtildiğini, iyiniyetli 3. kişi konumunda olup iktisabının korunması gerektiğini belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının asıl dava yönünden kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
2.3. Davalı ... vekili istinaf dilekçesinde özetle; asıl dava yönünden hükme esas alınan Adli Tıp Kurumu raporunun denetime ve hüküm vermeye elverişli olmadığını, itirazlarının değerlendirilmediğini, mirasbırakanın satış tarihinde hukuki işlem ehliyetinin bulunduğunu, fiil ehliyeti konusundaki tanık beyanlarına itibar edilmediğini belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının asıl dava yönünden kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesince; mirasbırakanın ...'nın 04/08/2012 tarihinde ölümü üzerine terekesine temsilci olarak ...'un atandığı, terekeye temsilci atanmakla mirasçıların davayı takip yetkisinin ortadan kalktığı gerekçesi ile davacı ...'nın birleştirilen davaya yönelik istinaf dilekçesinin 6100 sayılı HMK'nın 352. maddesi uyarınca reddine; Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen 13/05/2016 tarihli rapor ile ...'nın vekaletname ve temlik tarihinde hukuki işlem ehliyetini haiz olmadığının saptandığı gözetilerek asıl davanın kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığı ancak 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 28. maddesi uyarınca ölümle kişiliğin son bulacağı ve tapu sicilinin tutulmasına ilişkin ilkeler gözetilmeden ölü kişi adına tescil kararı verilmiş olmasının doğru olmadığı gerekçesi ile davalıların istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1).b.2 maddesi gereğince kabulüne karar verilerek, İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılmış ve asıl davanın kabulüne, birleştirilen davanın reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalılar vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
2.1. Davacı vekili vekili temyiz dilekçesinde özetle, istinaf dilekçesindeki itirazlarını tekrar ederek ve İlk Derece Mahkemesince davacının davadaki sıfatının son bulduğuna dair herhangi bir karar verilmediğini, istinaf dilekçesinin reddedilmesinin doğru olmadığını belirterek, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasını talep etmiştir.
2.2. Davalılar vekilleri temyiz dilekçesinde özetle, istinaf dilekçelerindeki itirazlarını tekrar ederek kararın bozulmasını talep etmiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Asıl dava, ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenlerine, birleştirilen dava ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuki nedenlerine dayalı terekeye iade talepli tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim TMK'nın “Fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi ile şahsın hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış, 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlem ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı Yasa'nın 13. maddesinde “Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu Kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu Yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, TMK'nın 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarihli ve 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.
3.2.2. Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de TMK'nın 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
3.2.3. Türk Medeni Kanunu'nun 640. maddesi uyarınca terekeye temsilci atanması durumunda, davanın tereke temsilcisinin veya bu sıfatla vekil kıldığı avukatın huzuru ile sürdürülmesi gerektiği tartışmasızdır. Tereke temsilcisinin atanması ile mirasçıların terekeyi temsil ve davayı takip yetkisi ortadan kalkmaktadır. Bir başka söyleyişle, mirasçıların davayı takip yetkisi sona erer ve buna bağlantılı olarak da hükmü temyiz hakkı miras şirketini temsilen tereke temsilcisine geçer.
3.3. Değerlendirme
3.3.1. Hemen belirtmek gerekir ki, asıl ve birleştirilen davalarda uyuşmazlık terekeye iade talepli tapu iptal ve tescil istemine ilişkin olup, tereke temsilcisinin atanması ile mirasçıların terekeyi temsil ve davayı takip yetkisi ortadan kalktığı gözetildiğinde, mirasbırakanın terekesine temsilci olarak atanan ...’a Bölge Adliye Mahkemesi kararı usulüne uygun olarak tebliğ edildiğine ve tereke temsilcisi kararı temyiz etmediğine göre, davada davacı sıfatı kalmayan ...’nın temyiz itirazlarının dinlenme olanağı bulunmamaktadır.
3.3.2. Davalıların asıl davaya yönelik temyiz itirazlarına gelince;
Dosya içeriğine, toplanan delillere, ve özellikle kararın (IV/3.) no.lu bendinde yer verilen Bölge Adliye Mahkemesi kararının dayandığı yasal ve hukuksal gerekçelere göre yazılı şekilde karar verilmesinde kural olarak bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
VI. SONUÇ
1. Davayı takip yetkisi bulunmayan davacı ... vekilinin temyiz dilekçesinin REDDİNE,
2. Açıklanan nedenlerle, asıl davada davalılar vekillerinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan Bölge Adliye Mahkemesinin asıl davaya yönelik kararının 6100 sayılı HMK'nın 370. maddesi uyarınca ONANMASINA, aşağıda yazılı 3.073,90 TL bakiye onama harcının asıl davada davalılardan alınmasına, davacıdan alınan peşin harcın talep halinde davacıya iadesine, 28/12/2022 tarihinde oy birliğiyle kesin olmak üzere karar verildi.