Logo

1. Hukuk Dairesi2022/919 E. 2022/4368 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacının, eşine devrettiği taşınmazların hile nedeniyle tapu iptali ve tescil davasında, davanın hukuki sebebinin inançlı işlem mi yoksa hile mi olduğuna ve hileden dolayı açılan davanın hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığına ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Davacının inançlı işlemden hileye dava sebebini değiştirmesinin HMK'nın 176. maddesi gereğince mümkün olduğu, davada hile hukuki sebebine dayanıldığı ve hile nedeniyle tapu iptal ve tescil davasında hak düşürücü sürenin hilenin öğrenildiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağı gözetilerek, yerel mahkemenin direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ

İLK DERECE

MAHKEMESİ :

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil istekli dava sonunda İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinden verilen hükmün Dairece bozulması üzerine, verilen direnme kararına ilişkin dava dosyası 02.12.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6763 sayılı Yasa'nın geçici 4/1. maddesi uyarınca duruşma istekli temyiz incelemesi yapılmış olmakla, duruşma günü olarak saptanan 01/06/2022 Çarşamba günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat ... ile temyiz edilen davalı ... ve vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verilen ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Dava, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.

Davacı, 2008 yılında yaşadığı ekonomik zorluklar ve haksız vergi cezaları sebebiyle kurulu düzenlerinin bozulmaması, maddi sıkıntı yaşanmaması ve taşınmazlara haciz veya sair takyidat konmaması için 3196 parseldeki 13 no.lu 275 ada 79 parseldeki 10 no.lu bağımsız bölümlerdeki 1/2'şer paylarının tümünü satış iradesi olmaksızın riskler ortadan kalktığında geri verilmek üzere eşi olan davalıya devrettiğini, davalı ile 2012 yılında anlaşmalı boşandıklarını ancak fiilen beraber yaşamaya devam ettiklerini, vergi cezalarının iptali için açtığı davaların lehine sonuçlanmasına rağmen davalının taşınmazları geri vermekten kaçındığını ileri sürerek tapu iptali ve tescil istemiş, 21.12.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile davanın hukuki sebebini ıslah ederek hile hukuksal nedenine dayanmıştır.

Davalı, iddiaların doğru olmadığını, boşanma protokolü ile taşınır taşınmaz mallar yönünden birbirlerinden hak talep edemeyeceklerini kabul ettiklerini, satışların gerçek olduğunu, davacının iddiasını yazılı delille kanıtlaması gerektiğini belirtip davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesince, hile iddiasının sabit olduğu, davalının taşınmazları satın alma gücünün olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı tarafın istinaf başvurusu üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince, her ne kadar ıslahla davanın hukuki sebebi hile olarak değiştirilmiş ise de ileri sürülen maddi vakalara göre, davada inançlı işlem hukuksal nedenine dayanıldığı, davacının inançlı işlem iddiasını yazılı delille kanıtlayamadığı, davacının kendi istek ve iradesi ile temlik işlemlerini gerçekleştirdiği gerekçesiyle, HMK'nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece, “... Somut olaya gelince, 6100 sayılı HMK'nın 119/1-g maddesine ( 1086 sayılı HUMK m. 179/4) göre; davanın hukuki sebebini bildirmek davacıya ait olup, hem ilk derece mahkemesinin hem de istinaf mahkemesinin kabulünde olduğuna göre davacının, inançlı işlem hukuksal sebebini HMK'nın 176. maddesi gereğince hile hukuksal sebebine dönüştürdüğü açıktır. Ne var ki, bölge adliye mahkemesince, HMK'nın 33. maddesine yanlış anlam yüklenerek davadaki hukuki sebebin inançlı işlem olarak değerlendirilip, buna göre davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmesi doğru değildir. Hal böyle olunca, öncelikle davanın TBK'nın 39. maddesi gereğince hak düşürücü süre içinde açılıp açılmadığının belirlenmesi, süresinde açılmış ise hile hukuki nedenine göre yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca tüm deliller değerlendirilerek temlikin hileli olup olmadığının açıklığa kavuşturulması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı hukuki nitelendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.” gerekçesiyle bozulmuş, bozma ilamından sonra Bölge Adliye Mahkemesince, önceki kararda direnilmesine ve inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 3196 parseldeki 13 no.lu bağımsız bölüm ile 275 ada 79 parseldeki 10 no.lu bağımsız bölüm yarı yarıya taraflar adına kayıtlı iken, davacının paylarını 20.06.2008 ve 23.06.2008 tarihinde davalıya satış suretiyle temlik ettiği, 1989 yılında evlenen tarafların 12.04.2012 tarihinde boşandıkları, boşanma ilamının eki sayılan 17.11.2011 tarihli protokolün 3. maddesinde, tarafların birbirlerinin halihazırda maliki olduğu taşınır, taşınmaz malları üzerinde hak talebinde bulunmadıklarının belirtildiği, davacının hileyi "davalının gayrimeşru ilişkisinin ortaya çıktığı ve kötüniyetli azillerin yapılması neticesinde" öğrendiğini iddia ettiği, eldeki davanın 10.07.2015 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere; hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.

TBK'nın 39. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü sürenin hileye maruz kalan kimsenin bunu öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağı, mağdurun öğrenme tarihi olarak ileri sürdüğü tarihin esas alınacağı belirgin olup; diğer tarafın öğrenmenin bu tarih değil de daha önce olduğunu iddia etmesi durumunda, bu iddiasını ispat zorunluluğunda olduğunda da kuşku bulunmamaktadır. Nitekim, Hukuk Genel Kurulu’nun 20.04.1983 gün ve 1980/1-1846-397 sayılı kararında da aynı hususa işaret edilmiştir.

Somut olaya gelince, 6100 sayılı HMK'nın 119/1-g maddesine ( 1086 sayılı HUMK m. 179/4) göre; davanın hukuki sebebini bildirmek davacıya ait olup, hem ilk derece mahkemesinin hem de istinaf mahkemesinin kabulünde olduğuna göre davacının, inançlı işlem hukuksal sebebini HMK'nın 176. maddesi gereğince hile hukuksal sebebine dönüştürdüğü açıktır. Ne var ki, Bölge adliye mahkemesince, HMK'nın 33. maddesine yanlış anlam yüklenerek davadaki hukuki sebebin inançlı işlem olarak değerlendirilip, buna göre davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmesi doğru değildir.

Bu durumda, öncelikle davanın TBK'nın 39. maddesi gereğince hak düşürücü süre içinde açılıp açılmadığının belirlenmesi, süresinde açılmış ise hile hukuki nedenine göre yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca tüm deliller değerlendirilerek temlikin hileli olup olmadığının açıklığa kavuşturulması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği yönündeki bozma kararı yerinde olduğu için, bozma kararının düzeltilmesine gerek görülmediğinden, temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın 6763 sayılı Kanun’un 43. maddesi ile değişik 6100 Sayılı HMK' nin 373. maddesinin 5. fıkrası uyarınca görevli Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'na GÖNDERİLMESİNE, 01/06/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.