Logo

1. Hukuk Dairesi2023/2323 E. 2024/3584 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: İnançlı işlem sözleşmesi kapsamında devredilen taşınmazların, borcun ödenmemesi üzerine üçüncü kişilere devredilmesi nedeniyle açılan tapu iptali ve tescil davasında, mahkemenin görevliliği ve inançlı işlem iddiasının değerlendirilmesi uyuşmazlığı.

Gerekçe ve Sonuç: Mahkemenin, davaya konu sözleşmenin ticari dava niteliğinde olup olmadığını değerlendirmeden ve inançlı işlem iddiasını incelemeden hüküm kurmasının usul ve yasaya aykırı olması, ayrıca inançlı işlem sözleşmesinin özelliği ve 4721 sayılı TMK’nın ilgili maddeleri gözetilerek bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2022/1294 E., 2022/1330 K.

HÜKÜM/KARAR : Ret/Esastan ret

İLK DERECE MAHKEMESİ : Didim(Yenihisar) 1. Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2021/47 E., 2022/307 K.

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedel istekli davada İlk Derece Mahkemesince davanın reddine ilişkin verilen kararın istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacılar vekilinin istinaf isteğinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-b-1 inci maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

Karar, davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildi. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar vekili; davalılardan ... ve ... ile davacılar arasında 17.05.2016 tarihli sözleşme imzalandığını, bu sözleşmeye göre davalılara olan borcun teminatı olarak 1801 ada 22 parsel sayılı taşınmazdaki 1, 3, 4, 5, 10, 14, 15, 17, 20 no.lu toplam dokuz adet bağımsız bölümün ... ve ...’ya devredildiğini, sözleşmede belirlenen borcun ilk ödemelerinin yapıldığını ancak davalıların 19.06.2017 tarihinde dava konusu taşınmazları, olayları ve ilişkileri bilen/bilebilecek durumda olan diğer davalılara aynı resmi akit ile mal kaçırma amaçlı olarak temlik ettiklerini, borcun tamamen ödenmediğini ancak yapılan ödemeler ile inşaat sonucu taşınmazların son değerleri gözetildiğinde 17.05.2016 tarihli sözleşme yönünden işlem temelinin çöktüğünü ileri sürerek dava konusu 9 adet bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile davacı ... Ltd. Şti. adına tesciline, davacıların tamamen veya kısmen edim yükümlülüğünden kurtulmasına karar verilerek sözleşmenin değişen koşullara uyarlanmasına, olmadığı takdirde taşınmaz devirleri, ödemeler, inşaat-imalat vb. giderler yönünden fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 100.000,00 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalılar ... ve ... vekili; davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını, davacı ...'ın eldeki davayı açamayacağını, davalıların alacaklarını tahsil edemeyince 17.05.2016 tarihli sözleşmenin verdiği yetki gereği dava konusu taşınmazları satarak alacaklarını tahsil etmeye çalıştıklarını, taşınmazların diğer davalılara değerinin altında satıldığını ve davalıların sulh sözleşmesi nedeniyle zarar ettiğini belirterek davanın reddini istemiştir.

Davalı ... vekili; davalının iyiniyetli olduğunu, uyarlanması istenilen sözleşmenin tarafı olmadığını, davacı tarafın döviz cinsinden bir borçlanması olmadığını, dava konusu taşınmazların diğer davalılar ... ve ... adına tescilinin bizzat davacılar ile aralarındaki hukuki ilişkiye dayandığının dava dilekçesinde açıkça belirtildiğini bildirerek davanın reddini istemiştir.

Davalılar ..., ... ve ... vekili; davalıların uyarlanması istenilen sözleşmenin tarafı olmadıklarını, davacılar ile diğer davalılar arasındaki borç ilişkisinin nispi hak niteliğinde olup davalılara karşı ileri sürülmesinin mümkün olmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 26.06.2018 tarih, 2017/515 Esas, 2018/519 Karar sayılı kararı ile; 17.05.2016 tarihli sözleşme ile kararlaştırılan bedelin ödendiği yönünde bir iddiada bulunulmadığı, bu yönde herhangi bir delil ibraz edilmediği, davacı tarafın tacir olduğu ve basiretli davranma yükümlülüğü bulunduğu, sözleşmeye göre davacıların dava konusu taşınmazların iadesini talep etme hakları olmadığı, dava dilekçesinde hangi bağımsız bölümlere ne şekilde imalat ve inşaat işlemlerinin uygulandığı yönünde iddia somutlaştırılmadan eldeki davanın açıldığı, tarafların iddialarını somutlaştırmakla yükümlü oldukları gerekçesiyle ile davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Kaldırma Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin 28.01.2021 tarih, 2019/110 Esas, 2021/138 Karar sayılı kararı ile; davacının talebi, HMK’nın 31 nci maddesine göre açıklattırıldıktan sonra ve tapu iptal ve tescil istemi yönünden keşif yapılarak taşınmazların değeri üzerinden harç ikmal edilmesi halinde esas hakkında inceleme yapılabileceği gerekçesi ile İlk Derece Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK'nın 353/(1)-a-6. maddesi uyarınca kaldırılmasına karar verilmiştir.

C. Kaldırma Kararı Sonrasında verilen İlk Derece Mahkemesi Kararı

İlk Derece Mahkemesinin tarih ve sayısı yukarıda belirtilen kararı ile; sulh sözleşmesine göre dava konusu taşınmazların davacıların borcunun teminatı olarak davalılar ... ve ...'nın uhdesinde bırakılacağı, sözleşmede belirlenen 1.3500,00 TL borcun ödenmemesi halinde taşınmazların iadesinin istenmeyeceğinin kararlaştırıldığı, davacı vekilinin dava dilekçesinde sulh sözleşmesi ile kararlaştırılan bedelin ödendiği yönünde bir iddiada bulunmadığı, bu yönde herhangi bir delil ibraz etmediği, davacı şirket ve yetkilisi konumunda olan davacı ...'ın tacir olduğu ve basiretli davranma yükümlülüğü bulunduğu, sözleşme hükmü uyarınca davacıların taşınmazların iadesini talep etme hakları bulunmadığı, terditli bedel istemi yönünden ise davacı vekiline HMK’nın 31 inci maddesi uyarınca verilen kesin süre de taleplerin açıklanmadığı, sözleşmenin uyarlanmasını gerektiren bir durum bulunmadığı, ödeme ve muvazaa iddialarının somutlaştırılmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

D. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

E. İstinaf Sebepleri

Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava dilekçesinin açık olduğunu, kaldırma kararında geçen bir kısım hususların açıklanabilmesi için de usulüne uygun bilirkişi incelemesinin gerektiğini, dosyaya makbuzlarını sundukları 210.000 TL bedelli ödemenin dikkate alınmadığını, davalılar ... ve ...’nın bu ödemeleri inkar etmediğini, bilirkişi incelemesinin gerektiği şekilde yapılmadığını, keşif zaptında taleplerini açıkça ifade ettiklerini, Bölge Adliye Mahkemesinin kaldırma kararındaki eksikliklerin giderilmediğini, delillerin toplanmadığını, açıklama yapılması için verilen sürenin de usulsüz olduğunu, hem edimlerdeki dengeyi bozan hem de terditli açılan davada alacak davasının konusu olan ödemelerin ve giderlerin ne kadar olduğunun ve bunların nelerden ibaret olduğunun, bu işlemlerin hangi davalılardan istenildiğinin açıklanabilmesi için dava konusu bağımsız bölümlerin içine girilmesi gerektiğini, ancak keşifte dairelerin içine girilemediğini, 17.05.2016 tarihli sulh sözleşmesindeki işlemin temelinin çöktüğü gözetilerek tapu iptali ve tescil ile sözleşmenin değişik koşullara uyarlanmasını istediklerini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.

F. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin tarih ve sayısı yukarıda belirtilen kararı ile; dava dilekçesinde davaya konu taşınmazların bir kısım davalılara muvazaalı olarak devredildiğinin ve sözleşme gereğince borçlu olunan 1.350.000 TL bedelden kısmen ödeme yapıldığının iddia edildiği, gerek ödemeye, gerekse muvazaa iddiasına ilişkin olarak aşamalarda herhangi bir açıklama yapılmadığı ve bu hususları kanıtlayacak delil de sunulmadığı, 17.05.2016 tarihli sözleşme ile belirlenen 1.350.000 TL miktarındaki borcun son ödeme tarihi olan 15.03.2017 tarihine kadar ödenmediği ve taşınmazları devralan davalıların 4721 sayılı TMK'nın 1023 üncü maddesi gereğince iyi niyetli üçüncü kişi konumunda oldukları, sözleşme tarihi ile vade tarihi arasındaki sürede taşınmazların makul olarak değer artışı göstereceği, olağan dışı bir artış olsaydı bile davacının basiretli bir tacir olarak böyle bir durumu öngörme ve sözleşmeyi buna göre düzenleme yükümlülüğü olduğu, edimler arasındaki dengeyi bozan başka bir olgunun da açıklanıp kanıtlanamadığı, sözleşmenin uyarlanmasını gerektiren bir durum bulunmadığı gerekçesi ile HMK'nın 353/1-b/1. maddesi gereğince davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacılar vekili temyiz dilekçesinde; istinaf dilekçesindeki itirazlarını tekrar ederek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, inançlı işlem hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil ile sözleşmenin uyarlanması, olmadığı takdirde bedel istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

05.02.1947 tarihli, 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 26 ncı 27 nci ve 97 nci maddeleri, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 873, 949, 1023 ve 1024 üncü maddeleri.

3. Değerlendirme

1. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacı Şirkete vekaleten davacı ...’ın dava konusu 1801 ada 22 parsel sayılı taşınmazdaki 1, 3, 4, 5, 10, 14, 15, 17, 20 nolu toplam dokuz adet bağımsız bölümü 17.05.2016 tarihinde davalılardan ... ve ...’ya 1/2’şer paylı olarak devrettiği, anılan davalıların 19.06.2017 tarihinde 3 ve 17 no.lu bağımsız bölümü davalı ... ..., 1, 4, 10 ve 14 no.lu bağımsız bölümleri davalı ..., 15 ve 20 nolu bağımsız bölümü davalı ... ve 5 no.lu bağımsız bölümü davalı ...’ye devrettikleri, davacılar ile davalılar ... ve ... arasında düzenlenen ve imzası inkar edilmeyen 17.05.2016 tarihli “sulh sözleşmesi” başlıklı belgede sözleşme konusunun esas numaraları belirtilen dava dosyaları ile bu davalara bağlı icra dosyalarından kaynaklanan borcun ödenmesine ilişkin olduğunun, davacı ... ile kefil olan davacı ...’ın davalılar ... ve ...’ya 1.350.000,00 TL borçlu olduklarının, anılan borcun 15.03.2017 tarihine kadar davalıların belirtilen banka hesabına ödeneceğinin, vade tarihinde borcun ödenmesi halinde %1 faiz üzerinden toplam 67.000 TL faiz bedeli ödeneceğinin, borcun vade tarihine kadar ödenmemesi ihtimaline binaen inşaatı devam eden dava konusu taşınmazların davalı ... ve ...’ya temlik edileceğinin, davacıların 1.350.000,00 TL borcu sözleşmenin 4 üncü maddesinde belirtildiği şekilde taksitler halinde ödeyeceklerinin, taksitler ödendikçe ödenen kısım için dava konusu taşınmazların davacı şirkete veya davacının göstereceği kişilere iade edileceğinin, vade tarihine kadar borcun hiç ödenmemesi halinde dava konusu taşınmazların iade edilmeyeceğinin, taşınmazdaki inşaatın yüklenicisinin davacılar olduğunun, iskan ruhsatının 31.12.2017 tarihinde alınacağının ve sözleşmenin ifa yerine edim olarak kararlaştırıldığı anlaşılmıştır.

2. Bilindiği üzere, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanun'u 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiş olup 4 üncü maddesinde ticari davalar, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile maddenin devamı fıkralarında belirtilen davalar olarak tanımlanmıştır. Aynı Kanunun 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasında ise asliye ticaret mahkemeleri ile asliye hukuk mahkemeleri ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olduğu belirtilmiştir.

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 6335 sayılı Kanun ile değişik 4 üncü maddesinde ticari davaların mutlak ticari davalar ve nispi ticari davalar olarak iki gruba ayrıldığı anlaşılmaktadır. Mutlak ticari davalar, tarafların sıfatına veya bir ticari işletme ile ilgili olup olmamasına bakılmaksızın kanun gereği ticari sayılan davalar olup TTK’nin 4/1 inci maddesinin b, c, d, e, f fıkralarında ve özel kanunlarda düzenlenmiştir. Nispi ticari davalar ise tarafların tacir sıfatını haiz olduğu ve her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili uyuşmazlıklardan doğan davalardır. Bir başka ifade ile, bu davalar ya bir ticari işletmeyi ilgilendirmeli ya da iki taraf için de ticari sayılan hususlardan doğmaları halinde ticari dava olarak nitelendirilebilirler.

3. 17.05.2016 tarihli “sulh sözleşmesi” başlıklı belgede sözleşme konusunun sözleşmede esas numaraları belirtilen dava dosyaları ile bu davalara bağlı icra dosyalarından kaynaklanan borcun ödenmesine ilişkin olduğu gözetildiğinde sözleşmede belirtilen dava ve icra dosyalarına konu alacağın iki taraf için de ticari sayılan hususlardan kaynaklanıp kaynaklanmadığının, bir başka ifade ile eldeki davanın ticari dava ihtiva edip etmediğinin tetkiki gerekmektedir. O halde mahkemelerin görevine ilişkin düzenlemelerin kamu düzeni ile alakalı olduğu ve her aşamada nazara alınabileceği dikkate alındığında görev hususu öncelikle değerlendirilmeden davanın esasına girilerek bir karar verilmesi doğru olmamıştır.

4. Kabule göre ise dava dilekçesindeki açıklamalara ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre eldeki davada tapu iptal ve tescil isteminin inançlı işlem hukuki nedenine dayandırıldığı; ne var ki, inançlı işlem iddiası üzerinde durulmadan sonuca gidildiği anlaşılmıştır.

5. İnanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.

Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar.

Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.

Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini, devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK'nın 26 ve 27 nci maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.

Öte yandan, inançlı işlem inanç sözleşmesine dayandığından, sözleşmelere ilişkin zamanaşımı hükümlerinin inançlı işlemlere de uygulanacağı, bu sürenin inançlı işlemin türüne göre kıyasen tatbik edilecek vekalet ve rehin hükümlerine göre belirleneceği gerek uygulamada gerekse doktrinde baskın görüş olarak benimsenmektedir. Ne var ki, zaman aşımı süresinin başlaması için inanç ilişkisi sona ermeli veya alacak muaccel hale gelmelidir. Bu itibarla inanç sözleşmesi sona ermediği, inanç konusu inanılanda, alınan para inananda kaldığı sürece zaman aşımı süresinin başlamasına olanak yoktur. Açıklanan kuralın doğal sonucu olarak taraflar borcun ödenmesi için bir süre kararlaştırmış ve borç bu süre içerisinde ödenmemiş olsa dahi inanç ilişkisi devam ettiğinden inanç konusunun iadesi için dava açılabilir. İnanılan, kararlaştırılan sürenin geçtiğinden bahisle inanç konusunu iade etme yükümlülüğünün sona erdiğini savunarak iade borcunu yerine getirmezlik yapamaz. Keza kararlaştırılan süre içerisinde borcun ödenmemesi halinde inanç konusunun inanılana geçeceği, inananın dava açamayacağı yönünde inananın müzayakasından yararlanılarak sözleşmeye konulan böyle bir koşul Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 873 üncü ve 949 uncu maddelerinin buyurucu hükümlerine aykırı düşeceğinden geçersiz olup sözleşme serbestisi kuralına dayanılamaz. Aksinin kabulü halinde borç veren borç alanın darda kalmasından yararlanarak daima inanç sözleşmelerine böyle bir hüküm koymak suretiyle söz konusu madde hükümlerinden kurtulma ve borç verdiği kişinin malını veya hakkını çok az bir bedel ile eline geçirme olanağını elde etmiş olur ki, bu husus sözleşme hukukunun genel prensiplerine, ahlaka, kanun koyucunun amacına ters bir sonuç doğurur ve tefeciliği teşvik eder. Nitekim böyle sözleşmelerin batıl olduğu TBK’nın 26 ncı ve 27 nci maddelerinde hükme bağlanmıştır.

6. 05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca inançlı işleme dayalı iddianın şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekmekte olup eldeki davada inançlı işlem iddiasının 17.05.2016 tarihli “sulh sözleşmesi” başlıklı imzası inkar edilmeyen adi yazılı belge ile kanıtlandığı; öte yandan, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 873/2 nci ve 949 uncu maddelerine göre borcun ödenmemesi halinde rehinli taşınmazın mülkiyetinin alacaklıya geçeceğine ilişkin sözleşme hükümlerine değer verilemeyeceği ve geçersiz olduğu kuşkusuzdur.

7. Hemen belirtmek gerekir ki, 6098 sayılı Kanun’un 138 inci maddesinde “Aşırı İfa Güçlüğü” madde başlığı altında “ Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır. Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır.” hükmüne yer verilmiş olup, eldeki davada sözleşmenin uyarlanması koşullarının oluşmadığı açıktır.

8. Ayrıca; davacı vekili, davalılar ... ve ...’nın 19.06.2017 tarihinde dava konusu taşınmazları olayları ve ilişkileri bilebilecek durumda olan diğer davalılara aynı resmi akit ile mal kaçırmak amaçlı olarak temlik ettiklerini ileri sürmüş, davalılar ... ve ... vekili ise davalıların alacaklarını tahsil edemeyince 17.05.2016 tarihli sözleşmenin verdiği yetki gereği dava konusu taşınmazları satarak alacaklarını tahsil etmeye çalıştıklarını savunmuş olup inanılan ve devralan kişi el ve işbirliği içerisinde ve yalnızca dava konusu taşınmazın inanana iadesini

imkansızlaştırmak, inanç sözleşmesinin ifasını engellemek amacıyla hareket etmişlerse, devralanın iyiniyetinden söz edilemeyeceği, diğer bir deyişle Türk Medeni Kanunu'nun 1023 ncü maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı kabul edilmelidir.

9. Hal böyle olunca; öncelikle 17.05.2016 tarihli belgede esas numaraları belirtilen dava dosyaları ile bu davalara bağlı icra dosyaları incelenerek görev hususunun değerlendirilmesi, Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli olduğunun saptanması halinde görevsizlik nedeni ile davanın usulden reddine karar verilmesi, Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğunun anlaşılması halinde ise 17.05.2016 tarihli belgenin inançlı işlemin belgesi olduğu gözetilerek davalılar ..., ..., ... ve ...’nın iyiniyetli olup olmadıklarının yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda değerlendirilmesi, iyiniyetli olmadıkları belirlenir ise davacılar ile davalılar ... ve ... arasındaki ödenmeyen borç miktarının 17.05.2016 tarihli sözleşme kapsamında saptanması, ödenecek miktar olursa TBK'nın 97 nci maddesi uyarınca bu miktarı mahkeme veznesine depo etmesi için davacı tarafa süre verilmesi, depo edildiği taktirde tapu iptal ve tescil isteminin kabulüne karar verilmesi; belirlenen miktar depo edilmezse veya anılan davalıların iyiniyetli oldukları saptanır ise davacılar vekilinin bedele ilişkin terditli isteği yönünden bir karar verilmesi gerekirken, eldeki davada asıl talep olan tapu iptal ve tescil isteği yönünden inançlı işlem hukuki nedenine dayanıldığı göz önünde bulundurulmaksızın yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1- Davacılar vekilinin değinilen yönlerden temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373/1 inci maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,

İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA, terditli istekler yönünden ileri sürülen temyiz itirazlarının bozma sebebine göre şimdilik incelenmesine yer olmadığına,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde davacılara iadesine,

Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

15.05.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.