"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tespit harici bırakılan taşınmazın tescili davasından dolayı Kdz.Ereğli 3. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 11.05.2016 tarihli ve 2014/29 Esas, 2016/173 Karar sayılı davanın kabulüne ilişkin kararın bozulmasına dair Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 30.03.2022 tarihli ve 2022/988 Esas, 2022/2599 Karar sayılı kararının düzeltilmesi süresi içerisinde davacı vekili tarafından istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:
I. DAVA
Davacı Ereğli ... Çelik Fabrikaları T.A.Ş. vekili dava dilekçesinde; Ereğli ilçesi, ... köyü çalışma alanında bulunan ve 1991 yılında kamulaştırma sonucu hükmen davacı adına tescil edilip tapuya kaydedilen taşınmaz bölümlerinin 2007 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında dere yatağı olarak tespit harici bırakıldığını ileri sürerek yüz ölçümleri dayanak tapu kayıtlarında belirtilen taşınmazların davacı adına tescilini talep etmiştir.
II. CEVAP
1. Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde; dere yataklarının Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğunu, özel mülkiyete konu olamayacağını, kıyıların herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açık olduğunu, Kadastro Kanunu gereği ..., göl, nehir gibi genel suların tescil ve sınırlandırmaya tabi olmadığını, ayrıca dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgenin bol yağışlı olduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
2.Davalı ... tüzel kişiliği temsilcisi yargılama sırasında köy halkının davacı şirketten kamulaştırmaya ilişkin paralarını aldıklarını, bu sebeple davaya itirazları olmadığını beyan etmiştir.
III. MAHKEME KARARI
1. Kdz. Ereğli Kadastro Mahkemesinin 07.05.2008 tarihli ve 2008/40 E., 179 K. sayılı kararı ile davanın husumetten reddine karar verilmiş, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 09.10.2008 tarihli ve 2008/4600 E., 3829 K. sayılı bozma kararı ile "Kadastro Müdürlüğüne yöneltilen davanın husumetten reddine karar veriilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı, diğer davalılar yönünden ise taşınmazlar başında keşif yapılarak davacının talep ettiği kısımlar hakkında kadastro tutanağı düzenlenip düzenlenmediğinin tespit edilerek duruma göre karar verilmesi gerektiği" gerekçesiyle bozulmuştur. Bozma kararı sonrası Kdz. Ereğli Kadastro Mahkemesinin 26.11.2013 tarihli ve 2013/176 E., 147 K. sayılı kararı ile davacı tarafın talebinin paftasında dere yatağı olarak gösterilen bölümlere yönelik olduğu ve bu taşınmazlara yönelik kadastro tutanağı düzenlenmediği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilerek dosya Kdz. Ereğli Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmiştir.
2. Kdz. Ereğli 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.05.2016 tarihli ve 2014/29 Esas, 2016/173 Karar sayılı kararı ile dava konusu taşınmazlardan 304 parsel (bu parsel yönünden dava tefrik edildi) dışındaki tüm parsellerin herhangi bir kadastro parseline tekabül etmediğinin belirlendiği, bu taşınmazların içinde kalan ve daha önce mahkeme kararı ile davacı adına tescili yapılan yerlerin açıkça gösterildiği, 11.04.2016 havale tarihli raporda yüz ölçümleri gösterilen kısımların dere yatağına terkedilerek tespit harici bırakılan yerler olduğu belirlenmiş ise de; gelecekte dere yatağının yer değiştirme ihtimali gözetilerek sicil kaydının hukuki varlığını devam ettireceği ve mahkeme kararı ile kamulaştırmaya dayalı olarak söz konusu alanların davacı adına tescil edildiği gerekçesiyle davanın kabulüne, dere yatağı olarak tespit dışı bırakılan 11.04.2016 havale tarihli fen bilirkişi raporu ve eki krokide belirtilen ve tümü kamulaştırma zilyetlik parselleri olan 281 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 483,75 m² 282 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 30,78 m² 283 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 37,83 m² 284 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 85,13 m² 285 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 62,95 m² 286 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 134,02 m² 287 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 24,71 m² 288 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 11,21 m² 289 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 36,70 m² 290 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 70,67 m² 291 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 393,39 m² 292 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 215,74 m² 293 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 111,83 m² 294 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 43,85 m² 295 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 141,07 m² 296 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 145,95 m² 297 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 137,12 m² 298 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 306,70 m² 299 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 994,42 m² 300 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 266,13 m² 301 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 173,55 m², 302 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 676,13 m² 303 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 636,84 m² alanların krokilerde belirtilen koordinatlarına göre bulundukları adanın son parsel numarası verilerek davacı şirket adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
A. Bozma Kararı
1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz talebinde bulunmuştur.
2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 30.03.2022 tarihli ve 2022/988 Esas, 2022/2599 Karar sayılı kararı ile "Tüm tapu kayıtlarının ilk tesislerinden itibaren bütün tedavülleri ve varsa haritaları Tapu Müdürlüğünden eksiksiz şekilde getirtilerek zeminde ayrı ayrı yöntemince mahalline uygulanmamış, dava konusu taşınmaz bölümlerinin ... köyünde yer aldığı ancak davacı tarafın dayanak tapu kayıtlarında taşınmazlar ... köyü diye belirtilmiş olmasına rağmen bu husus açıklanmamış, ayrıca davacı tarafın dayandığı tapu kayıtlarının oluşumuna esas Mahkeme kararlarında, Hazine ile ... köyü tüzel kişiliği taraf olmadığından sözü edilen kararların Hazineyi ve ilgili köy tüzel kişiliğini bağlamayacağı, bu kararların yalnızca dosyanın tarafı olan davacı şirket ile dava dışı fiilen işgalci diye gösterilen şahısları bağlayacağı kuşkusuzdur.
Dava konusu taşınmaz bölümü, 2007 yılında yörede yapılan kadastro çalışmaları sırasında dere yatağı vasfı ile tespit harici bırakıldığından bu bölümün, kamulaştırma sonucu oluşan tapu kayıt tarihi olan 1993 yılına kadar kamulaştırma davasında işgalci olarak gösterilen dava dışı şahıslar tarafından emek ve masraf sarfı suretiyle imar ihya ile tarıma elverişli hale getirilip getirilmediği, imar ihya edilmiş ise kamulaştırma tarihine kadar yasada aranan 20 yıllık zilyetlik süresinin dolup dolmadığının araştırılıp belirlenmesi gerekmektedir. Zira bu bölümlerin, öncesinde Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olup olmadığı yahut imar ihyaya muhtaç yerlerden olup olmadığı, dereden kazanılıp kazanılmadığı, dere ya da dere yatağı vasfında olup olmadığı, derenin yatak değiştirip değiştirmediği hususları yöntemine uygun biçimde araştırılıp belirlenmemiştir. Bu şekilde eksik araştırma ve incelemeye dayalı olarak hüküm kurulamaz.
Diğer taraftan kamulaştırma davasında işgalci olarak belirlenip istimlak parası ödenen dava dışı şahıslar adına usulüne uygun belgesiz araştırması yapılmamıştır. Ayrıca bir arazinin kullanım süresi ile niteliğini ve üzerindeki imar-ihya işlemlerinin tamamlandığı tarihi en iyi belirleme yöntemi ... fotoğrafları olduğu halde Mahkemece uzman bilirkişilere ... fotoğrafı incelemesi yaptırılmamış, çekişmeli taşınmaz bölümünün kadastro sırasındaki vasfının dere yatağı olarak gösterilmesi ve davalı Hazine vekilince çekişmeli bölümün öncesinde de dere yatağı olduğu savunulmuş olmasına rağmen keşfe ziraat ve jeolog bilirkişisi alınmadığı gibi keşfe tanık ve mahalli bilirkişi götürülmediğinden, bu husus araştırılmamıştır.
Hal böyle olunca; doğru sonuca varılabilmesi için Mahkemece öncelikle, çekişmeli taşınmaz bölümüne ait temin edilebilen en eski ve yeni tarihli orto foto ve uydu fotoğrafları ile memleket haritaları ilgili yerlerden getirtilmeli, Harita Genel Müdürlüğü web sitesinin ... fotoğrafı sorgulama sayfasına girilerek, taşınmazın bulunduğu köyü/ mahalleyi kapsayacak şekilde hangi yıllara ait ... fotoğrafı bulunduğu araştırılıp belirlenmek ve (denetimin sağlanması bakımından) ilgili sayfanın çıktısı dosya içerisine konulmak suretiyle buradan elde edilen verilere göre istimlak tarihinden 15-20-25 yıl öncesine (bulunmadığı takdirde bu tarihlere en yakın tarihlere) ait farklı dönemlerde çekilmiş en az üç adet stereoskopik ... fotoğrafı tarihleri açıkça yazılmak suretiyle Harita Genel Müdürlüğünden getirtilerek dosya arasına konulmalı, çekişmeli taşınmaza komşu parsellerin tamamının kadastro tutanakları ve varsa dayanakları ile davalı iseler dava dosyaları temin edilmeli, dosya bu şekilde keşfe hazır hale getirildikten sonra mahallinde, yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen, davada yararı bulunmayan şahıslar arasından seçilecek yerel bilirkişiler ve taraf tanıkları ile jeodezi ve fotogrametri mühendisi, jeolog bilirkişi, teknik bilirkişi ve 3 kişilik ziraat mühendisi bilirkişi kurulunun katılımıyla keşif yapılmalı;
Yapılacak bu keşif sırasında dinlenilecek yerel bilirkişilerden, tapu kayıtları ayrı ayrı okunup kayıtlarda yazılı hudutlar yerel bilirkişilerce zeminde tek tek gösterilmeli, bilirkişilerin gösteremediği hudutların tespiti için taraflara tanık dinletme imkanı sağlanmalı, bilirkişi ve tanıkların zeminde gösterdiği hudutlar teknik bilirkişiye haritasında işaret ettirilmeli, tapu kaydında okunan ... köyü ile dava konusu edilen bölümlerin bulunduğu ... köyünün aynı yer olup olmadığı hususu sorulup saptanmalı, dava edilen taşınmaz bölümlerine tapu kaydının uyup uymadığı kesin olarak belirlenmeli, tapu kayıtlarının dava edilen bölüme uyması halinde yerel bilirkişiler ve tanıklardan çekişmeli taşınmaz bölümünün önceki ve şimdiki niteliği, öncesinin dere yatağı olup olmadığı, toprak ile doldurulup doldurulmadığı, ilk olarak ne zaman ve nasıl kullanılmaya başlandığı, kime ait olduğu, kimden nasıl intikal ettiği, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olması halinde imar-ihyaya konu edilip edilmediği, edilmiş ise imar-ihyasının hangi tarihte tamamlandığı, üzerinde sürdürülen zilyetliğin bulunup bulunmadığı ve mevcut ise zilyetliğin hangi tasarruflarla sürdürüldüğü etraflıca sorulup maddi olaylara dayalı olarak açıklattırılmalı; yerel bilirkişi ve tanıkların sözleri arasında doğabilecek çelişkiler, gerektiğinde yüzleştirme yapılarak yöntemince giderilmeli ve yerel bilirkişi ve tanık sözleri komşu taşınmazların tutanak ve dayanaklarıyla denetlenmeli;
Jeoloji bilirkişiden, gerektiğinde araştırma çukurları da açılmak suretiyle, taşınmazın aktif dere ya da dere yatağı içerisinde kalıp kalmadığı, dere yatağının yer değiştirip değiştirmediği, çekişmeli bölüme dolgu yapılıp yapılmadığı hususlarında rapor düzenlemeleri istenilmeli;
Ziraat mühendisi bilirkişi kurulundan, çekişmeli taşınmaz bölümünün önceki ve mevcut niteliğinin ne olduğu, imar ihyaya muhtaç yerlerden olup olmadığı, imar ihyaya muhtaç ise imar-ihyasının hangi tarihte başlayıp hangi tarihte tamamlandığını, zilyetliğin başlangıcını, sürdürülüş biçimini ve kullanım durumunu kuşkuya yer bırakmayacak biçimde belirleyen ve taşınmaz bölümünü her yönünden çekilmiş ve sınırları kabaca işaretlenmiş renkli fotoğraflarını içerir, somut verilere ve bilimsel esaslara dayanan, ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınmalı;
Jeodezi ve fotogrametri mühendisi bilirkişisine, ... fotoğrafları üzerinde inceleme yaptırılmak suretiyle, ... fotoğraflarının çekildiği tarihlerde çekişmeli taşınmaz bölümünün sınırları ve niteliği ile imar-ihyaya muhtaç yerlerden ise, imar-ihyasına hangi tarihte başlanıldığının ve hangi tarihte tamamlandığının belirlenmesine çalışılmalı, taşınmaz bölümü üzerinde sürdürülen zilyetliğin başlangıcını, şeklini ve süresini belirtir şekilde rapor alınmalı;
Fen bilirkişisine, keşfi takibe ve denetlemeye imkan veren rapor ve kroki düzenlettirilmeli; mahkeme hakiminin, taşınmazın niteliğine ve çevre parsellerle karşılaştırılmalı olarak fiziksel özelliklerine ilişkin gözlemi keşif tutanağına aynen yansıtılmalı;
Çekişmeli bölümleri, istimlak tarihine kadar fiilen kullanan şahıslar adına aynı çalışma alanı içerisinde kayıtsız ve belgesizden başkaca taşınmaz mal tespit ya da tescil edilip edilmediği Tapu Müdürlüğü ve ilgili Kadastro Müdürlüğü ile Hukuk Mahkemeleri Yazı İşleri Müdürlüğünden sorulup saptanmalı, TMK'nın 713/4 ve 5. fıkraları gereğince keşif sonucu elde edilen bilirkişi rapor ve krokisine göre gerekli yerel ve gazete ilanları yöntemine uygun bir biçimde yaptırılmalı, ilanların yapıldığı gazete ilan tutanakları dosya arasına konulmalı, yasal 3 aylık sürenin dolması beklenmeli, bundan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle nizalı bölümün zilyetlikle kazanılabilecek yerlerden olup olmadığı ve dava dışı şahıslar yararına kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile iktisap koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği tereddütsüz belirlenerek sonucuna göre karar verilmelidir.
Mahkemece bu yönler göz ardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olduğu gibi, kabule göre de, davanın belirlenen niteliği itibariyle yasal hasım durumundaki davalı Hazine aleyhine vekalet ücreti dahil hiçbir yargılama gideri yükletilemeyeceği gözetilmeden, anılan davalı aleyhine yargılama giderlerine hükmedilmesi de isabetsiz olmuştur." gerekçeleriyle araştırmaya yönelik bozulmuştur.
V.KARAR DÜZELTME
A. Karar Düzeltme Yoluna Başvuranlar
Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin bozma kararına karşı süresi içerisinde davacı vekili tarafından karar düzeltme başvurusunda bulunulmuştur.
B. Karar Düzeltme Nedenleri
Davacı vekili karar düzeltme dilekçesinde özetle, ... Mahallesinin ... köyünden ayrıldığını, taşınmaz bölümlerinin baraj sahası içinde kaldığını ve kamulaştırma kararlarına istinaden tescillerinin yapıldığını, Mahkeme tarafından yeterli inceleme ve araştırma yapıldığını, kamulaştırma öncesi zilyetliğin araştırılmasının Mahkeme kararı ve tapuya olan güveni sarsacağını ileri sürerek hükmün onanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, yörede yapılan kadastro sırasında "dere yatağı" vasfıyla tespit harici bırakılan taşınmaz bölümlerinin tescili isteğinden ibarettir.
2. İlgili Hukuk
2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun
19. maddesinin ilgili kısımları şöyledir;
İdare öncelikle, kamulaştırılması kararlaştırılan tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz malın, 21.06.1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 16 ncı maddesinde sayılan kamu mallarından olup olmadığını ilgili yerlerden sormak suretiyle tespit eder.
İdarece yapılan bu araştırma sonucunda, kamulaştırılması kararlaştırılan tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz malın, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 16 ncı maddesinde sayılan kamu mallarından olmadığının, taşınmaz malın zilyedi mevcut olup da zilyetlikle iktisap iddiasında bulunulduğunun tespiti halinde, 9 uncu madde gereğince seçilen bilirkişiler marifetiyle mahallinde tahkikat yapar, delilleri toplar ve keyfiyeti bir tutanakla belirtir. Bu tutanakta, taşınmazın yüzölçümü, zilyedin kimliği, vergi kaydı, zilyetliğin başlangıç tarihi ve süresi, mülkiyeti kazanma şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediği belirtilir.
İdarece hazırlanan ve 10 uncu madde uyarınca toplanılan belgelerin tamamı, taşınmaz malın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesine verilerek, taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, bu bedelin peşin veya kamulaştırma bu Kanunun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre yapılmış ise taksitle ödenmesi karşılığında idare adına tesciline karar verilmesi istenir.
Mahkeme, taşınmaz malın kamulaştırma bedelini 10 uncu maddede belirtilen usulde ve sürede tespit eder. Mahkeme, idarece verilen bilgi ve belgelerden, zilyedin kamulaştırma tarihinde taşınmaz malı ... Kanunu Medenisi hükümleri dairesinde ve zilyetlikle iktisap etmiş olduğunu belirtmeye yeterli gördüğü takdirde, kamulaştırma bedelinin tespitine ilişkin bilirkişi raporunu idareye, bu raporla birlikte idarece verilen diğer belgeleri tespit edilen zilyede tebliğ eder.
Ayrıca taşınmaz malın durumu, o yerine en büyük mal memuruna bildirilmekle beraber, taşınmaz malın bulunduğu yerde çıkan bir yerel gazete ve bir internet haber sitesi ile Türkiye genelinde yayımlanan bir gazetede en az birer defa ilan edilir.
İlanda:
a) Taşınmaz malın bulunduğu yeri, mevkii, sınırı, miktarı,
b) Zilyedin kimliği,
c) Kamulaştırma bedelinin yatırılacağı banka,
d) Konuya ve taşınmaz malın değerine ilişkin tüm savunma ve delillerin, ilan tarihinden itibaren on gün içinde mahkemeye yazılı olarak bildirmeleri gerektiği,
e) Hak sahiplerinin son ilandan itibaren bir ay içinde itiraz etmedikleri takdirde, kamulaştırma bedelinin zilyede ödeneceğine karar verileceği, belirtilir.
Son ilandan itibaren otuz gün içinde Hazine veya üçüncü bir kimse tarafından itiraz edilmediği takdirde, mahkemece kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen miktarın, peşin ve nakit olarak veya bu Kanun'un 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre taksitle kamulaştırma yapılmış ise ilk taksidin yine peşin ve nakit olarak zilyet adına ilanda belirtilen bankaya yatırılması ve yatırıldığına dair makbuzun ibraz edilmesi için idareye on beş gün süre verilir. Gereken hallerde bu süre bir defaya mahsus olmak üzere mahkemece uzatılabilir. İdare tarafından kamulaştırma bedelinin zilyet adına yatırıldığına dair makbuzun mahkemeye ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin zilyede ödenmesine karar verilir ve bu karar tapu dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir.
Bu müddet içinde Hazine veya üçüncü şahıslar tarafından itiraz edilmesi halinde ise, mahkemece, tespit edilen kamulaştırma bedelinin ileride hak sahipliğini ispat edecek kişiye ödenmek üzere idarece ilanda belirtilen bankada açılacak üçer aylık vadeli hesaba yatırılmasından sonra, taşınmaz malın idare adına tesciline karar verilir. Kamulaştırma bedelinin zilyede verilmiş olması, o taşınmaz malda hak iddia edenlerin genel hükümler dairesinde zilyet aleyhine, bedele istihkak davası açmak hakkını düşürmez.
3. Değerlendirme
1. Dava konusu taşınmaz bölümlerinin 2008 yılında yapılan kadastro tespiti sırasında ‘‘dere yatağı” vasfıyla kadastro tutanağı düzenlenmeyerek tespit dışı bırakıldıkları, 11.04.2016 havale tarihli fen bilirkişi raporu ve eki krokide belirtilen 281 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 483,75 m² 282 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 30,78 m² 283 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 37,83 m² 284 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 85,13 m² 285 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 62,95 m² 286 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 134,02 m² 287 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 24,71 m² 288 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 11,21 m² 289 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 36,70 m² 290 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 70,67 m² 291 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 393,39 m² 292 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 215,74 m² 293 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 111,83 m² 294 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 43,85 m² 295 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 141,07 m² 296 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 145,95 m² 297 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 137,12 m² 298 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 306,70 m² 299 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 994,42 m² 300 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 266,13 m² 301 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 173,55 m² 302 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 676,13 m² 303 parsel sayılı taşınmaz için hesaplanan 636,84 m² alanların davacı Kurum tarafından yapılan kamulaştırma haritası kapsamında kaldığı anlaşılmaktadır.
3. Hal böyle olunca; karar düzeltme isteminin kabulü ile Kamulaştırma Kanunu'nun 19. maddesi göz ardı edilmek suretiyle maddi hataya dayalı olarak verilen Dairemizin 30.03.2022 tarihli ve 2022/988 E., 2022/2599 K. sayılı bozma kararının ortadan kaldırılmasına, işin esası hakkındaki temyiz incelemesi yönüyle; dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı Hazine vekilinin sair temyiz itirazları yerinde değildir. Ne var ki; davalının, davada yasal hasım konumunda bulunması nedeniyle vekalet ücreti de dahil hiç bir yargılama giderinden sorumlu tutulamayacağı gözetilmeden, davalı aleyhine yargılama gideri ile vekalet ücretine hükmedilmesi isabetsiz ve bozma nedeni ise de, bu yanlışlığın düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, hüküm fıkrasının yargılama gideri ve harca ilişkin 3, 4 ve 5 numaralı bentlerinin hükümden çıkarılmasına, hükmün 3. bendi olarak "Yargılama giderleri ve harcın, lehine tescil hükmü kurulan davacı üzerinde bırakılmasına, davacı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına" sözcüklerinin yazılmasına ve hükmün bu şekilde düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 30.03.2022 tarihli ve 2022/988 Esas, 2022/2599 Karar sayılı bozma kararının ortadan kaldırılmasına,
Hüküm fıkrasının yargılama gideri ve harca ilişkin 3, 4 ve 5 numaralı bentlerinin hükümden çıkarılmasına, hükmün 3. bendi olarak "Yargılama giderleri ve harcın, lehine tescil hükmü kurulan davacı üzerinde bırakılmasına, davacı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına" sözcüklerinin yazılmasına ve hükmün bu şekilde DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
Peşin alınan karar düzeltme harcının istek halinde davacıya iadesine,
20.03.2023 tarihinde kesin olmak üzere oy çokluğuyla karar verildi.
-MUHALEFET ŞERHİ-
Dava, 4721 sayılı ... Medeni Kanunu’nun 713/1.maddesi gereğince açılmış zilyetliğe dayalı tescil davasıdır.
Mahkemece davacı lehine hüküm kurulmuş, yargılama giderleri davalıdan alınmış davacı yararına vekalet ücretine hükmedilmiş, yine yargılama giderlerinden olan harç hakkında ise, Hazine harçtan muaf olduğu için peşin harcın davacıya iadesine karar verilmiştir. Yargılama giderleri davalılarca temyize getirilmiştir.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık; yargılama giderleri ve re'sen nazara alınması gereken karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, davalıların yasal hasım olması nedeniyle davalı aleyhine vekalet ücreti ve yargılama giderine hükmedilip edilmeyeceği buradan hareketle davacı tarafından peşin yatırılan harcın iadesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Anayasa’nın 35. maddesinin birinci fıkrasında mülkiyet ve miras hakları güvence altına alınmış, ikinci fıkrasında ise “Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.” denilmek suretiyle mülkiyet hakkının ancak kanunla sınırlanabileceğine vurgu yapılmıştır.
Anayasa’nın 36. maddesinde de “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile ... yargılanma hakkına sahiptir.” hükmüne yer verilmek suretiyle hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim ... anayasal koruma altına alınmıştır.
Anayasa’nın 13. maddesinin birinci cümlesinde ise “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.” denilmiştir.
Buna göre diğer şartlar bulunsa bile temel hak ve hürriyetlere ancak kanunla sınırlama getirilebilir. Bir başka ifadeyle kanun dışındaki bir norm veya yargı içtihadıyla temel hak ve özgürlüklere sınırlama getirilmesi mümkün değildir.
Öte yandan yargı harçları 492 sayılı Harçlar Kanunu’nda düzenlenmiş ve kamu düzeninden olması nedeniyle harca ilişkin hükümlerin resen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle harca ilişkin hususların resen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan kimin sorumlu olacağı hususu ise -yargılama giderleri, yargılama usulüne ilişkin bir konu olduğundan- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda kapsamlı bir şekilde düzenlenmiştir. Anılan Kanun’un 323. maddesinde harçlar yargılama giderlerinden sayılırken, 326. maddesinin (1) numaralı fıkrasında açıkça “Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” denilmek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağı tereddüde yer vermeyecek şekilde hüküm altına alınmıştır.
4721 sayılı ... Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise şöyledir:
“Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.
Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hâkim, örf ve âdet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.
Hâkim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.”
Buna göre Kanun’da hâkimin hukukun kaynaklarını belirlerken hangi sıralamayı izleyeceği açıkça kurala bağlanmış olup Kanun’un sözüyle ve özüyle değindiği herhangi bir konuda Kanun’un emrettiği hüküm dışında bir uygulama yapılması mümkün değildir. Hâkim ancak Kanun’da uygulanabilir bir hüküm yoksa anılan maddede belirtilen diğer kaynaklara başvurabilir.
Somut olay anılan anayasal ve yasal kurallar çerçevesinde ele alındığında, zilyetliğe dayalı tescil davasında, davacı birey, davalı ise Hazine ve Köy tüzel kişiliğidir. Davalının Hazine veya kamu kurumu olması, kanunda açık bir hüküm bulunmadıkça yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınması kuralına istisna teşkil etmeyecektir.
Bilindiği üzere Hazine, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Davalı ... Tüzel Kişiliği ise harçlardan muaf değildir. Böyle bir durumda, yani davalının harçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcının mutlak bir şekilde alınması gerekip gerekmeyeceği ve alınacaksa kimden alınacağı sorularının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Yasa koyucu, tereddüde yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağını düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu husus harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Bu çerçevede Hazineye karşı açılan davada davacının haklı çıkması durumunda bakiye karar ve ilam harcı davalıdan hiç alınmamalıdır. Ancak davasında haklı çıkan davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcı kendisine iade edilmelidir. Nitekim Hazinenin davalı olduğu tapu iptal – tescil davalarında yerleşik uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal – tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı hiç alınmazken tescil davasında haklı çıkan davacının harçtan sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı bulunmamaktadır. Yasa koyucu dileseydi 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrılan bir düzenlemeye yer verebilirdi.
Sayın çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Yargıtay uzun yıllara sari içtihadında tescil davalarında yargılama giderlerini davasında haklı çıkmasına rağmen davacı üzerinde bırakmış, bu çerçevede yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilememiş, davalının “yasal hasım” olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir Kanun’un sözüyle değindiği herhangi bir konuda Kanun’un emrettiği hüküm dışında bir uygulama yapılması mümkün değildir. Hâkim ancak Kanun’da uygulanabilir bir hüküm yoksa 4721 sayılı Kanun’un 1. maddesinde belirtilen diğer kaynaklara başvurabilir. 6100 sayılı Kanun’un 326. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da açıkça “Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” denildiğine ve bu hususta Kanun’da bir boşluk veya tescil davaları yönünden bir istisnaya yer verilmediğine göre bu hususta yargı içtihadıyla Kanun’un açık hükmüne aykırı bir uygulama yapılması mümkün değildir.¹
Öte yandan yukarıda da belirtildiği üzere temel hak ve özgürlüklere ancak kanunla sınırlama getirilebilir. Davasından haklı çıkan kişiden yargı harcı alınmasının gerek mülkiyet gerek ise mahkemeye erişim hakkına getirilen bir sınırlama niteliği taşıdığı açıktır. Sayın çoğunluğun görüşü kabul edildiğinde anılan haklara kanunla değil yargı içtihadıyla sınırlama getirilmiş olmaktadır. Bu ise Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırı olarak mülkiyet ve mahkemeye erişim haklarına sınırlama getirilmesine neden olmaktadır.
Tartışılması gereken bir başka husus da “yasal hasım” meselesidir. Özellikle yasal hasımın ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya bir üstünlük sağlayıp sağlamadığının ele alınması gerekir. Bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, davanın kanun yoluna taşınabilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal
¹Tescil davasını kaybeden Hazineden kanuni hasım olması nedeniyle yargılama giderlerinin alınmamasının hukuka aykırı olduğuna ilişkin aynı yöndeki görüş için bkz. Kuru, Baki (2001) Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt 5, 6. Baskı, Ankara, s. 5339.
varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilebilmektedir. Ne var ki böyle de olsa bir davada Hazine veya diğer kamu kurum ve kuruluşları davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hukuk devleti ilkesi gereğince kural olarak davanın tarafları arasında haklı bir neden olmaksızın bir ayrıcalık yaratılamaz. Sayın çoğunluk davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılması gerektiğini değerlendirirken, davanın reddi
halinde davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmedilmesi gerektiğini kabul etmektedirler.
Anayasal bağlamda meşru bir amaca dayalı kanuni bir hüküm olmaksızın taraflara farklı muamelede bulunulması düşünülemez. Somut uyuşmazlıkta davacının talebinin bir kısmı kabul edilirken, bir kısmı ise reddedilmesine rağmen, davalı lehine vekâlet ücreti takdir edilmiş, davacı lehine ise vekâlet ücreti verilmemiştir. Dolayısıyla aynı dava dosyasında makul bir yasal dayanak bulunmaksızın tarafların farklı muameleye tabi kılınması söz konusu olmuştur ki bunun kabul edilmesi mümkün değildir. (Ne var ki davacı taraf bu hususu temyiz sebebi yapmamıştır. Bu nedenle söz konusu yanlışlığa işaret edilmekle yetinilmiştir.)
4721 sayılı Kanun’un 713/3. maddesinde tescil davasının Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapu maliki gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılacağı belirtilmiştir. Yargıtay uygulamalarında taşınmaz tapusuz ise dava, tescil davası, tapulu ise tapu iptal tescil davası olarak nitelendirilmektedir. Tapu iptal- tescil davalarında yargılama giderleri yasaya uygun olarak haksız çıkan taraftan alınırken tescil davasında davacı üzerinde bırakılmaktadır. Aynı yasa maddesinin aynı fıkrasında düzenlenen davalılar arasında yargılama giderleri açısından ayrı uygulama yapılması da doğru değildir. Davalının kim olacağının yasada gösterilmiş olması, bu davalının yargılama giderlerinden muaf olacağı şeklinde yorumlanamaz.
Yine sayın çoğunluğun adeta “tescil davalarında davacı zaten karşılıksız olarak taşınmaz edinmekte, hiç olmazsa yargılama giderlerini ödesinler” tarzında bir yaklaşımla gerekçe oluşturduğu anlaşılmaktadır ki bu görüşe katılmak mümkün değildir. Eğer mahkeme davacının davasını kazanma yönündeki hukuki koşulların oluşmadığını düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak Kanun’un açık hükmüyle çelişmektedir.
Öte yandan sayın çoğunluk davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderleri ve bunlardan olan harcın ilk derece mahkemesince davacıdan alınmasının doğru olduğunu düşündüğüne göre, bunun tutarlı bir sonucu olarak davalı hazine tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, istinaf talebi reddedildiğinde de davacıdan istinaf ret harcının, bunun devamında da yine Hazinenin temyiz başvurusu reddedilerek kararın onanması halinde de davacıdan onama harcının alınması gerektiğini kabul etmeleri gerekir. Zira davalı Hazine yasal hasımdır ve davalı harçtan muaftır, o halde davalıdan alınamayan yargı harçları davacıdan alınmalıdır. Böyle bir uygulamayı kabul etmek hukuken mümkün görünmemektedir. Yargılama giderleri bir bütündür. Yargılama giderlerinden sorumluluk bakımından aksine bir düzenleme bulunmadıkça bir dava ilk derece mahkemesinde hangi hükümlere tabiyse kanun yollarında da aynı hükümlere tabidir. İlk derece mahkemesinde alınmayan yargılama gideri aynı gerekçeyle istinaf ve temyiz kanun yollarında da alınmamalıdır.
Açıklanan nedenlerle davanın kabul edilmiş olduğu gözetilerek, tarafların temyiz sebepleri de nazara alınmak suretiyle davalı Hazinenin harçlardan muaf olması, davalı ... Tüzel Kişiliğinin ise harçlardan muaf olmaması, yatırılan peşin harcın davacıya iadesinin ve davacı lehine vekalet ücreti takdirinin ve diğer yargılama giderlerinin davalılardan alınmasının doğru olması nedeniyle karar düzeltme isteğinin kabulüyle kararın onanması düşüncesinde olduğumdan Hakimin direnme hakkını elinden alacak şekilde düzelterek onama yapılması yönündeki sayın çoğunluk kararına katılmıyorum.