Logo

1. Hukuk Dairesi2024/4252 E. 2024/6907 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil talebi ile bu talebin reddi halinde Türk Medeni Kanunu'nun 1007. maddesine dayalı tazminat isteminin zamanaşımı ve hak düşürücü süre yönünden değerlendirilmesi.

Gerekçe ve Sonuç: Dava konusu taşınmazların kadastro tespitine karşı açılması gereken tapu iptali ve tescil davasının 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığı ve tazminat davasının da zamanaşımına uğradığı, ayrıca Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 2009 tarihli kararından sonra makul süre içerisinde dava açılmadığı gerekçesiyle yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2024/942 E., 2024/988 K.

HÜKÜM/KARAR : Ret / Esastan Ret

İLK DERECE MAHKEMESİ : Çeşme 1. Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2019/609 E., 2022/666 K.

Taraflar arasındaki kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde TMK'nın 1007. maddesine dayalı tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacılar vekili ve davalı ... vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı bir kısım davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin Çeşme Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/645 Esas sayılı ilamına göre ... ve ....'dan olma muris...'in mirasçıları olduğunu, muris... ve aile efradı olan biraderleri ...., ... ve anneleri .... ile amcazadeleri ...'nin Türkiye'ye iskanen geldiklerini, kendilerine İskan Kanunu mucibince İzmir ili, .... ilçesi'nde eşit hisseler oranında taşınmazlar tahsis edildiğini,bu taşınmazların da cilt 54, sayfa 45, 46, 47, sıra 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13 olarak muris... ve diğer 4 aile efradı adına 1/5'er hisseler ile kaydedildiğini, bu taşınmazlardan cilt 54, sayfa 46, sıra 5 ve 6'da 1/5'er hisse ile muris... ve aile efradı (toplamda 5 kişi) adına kayıtlı taşınmazlarda muris...'in hissesi dışındaki 4/5 hissenin, asaleten ve verilen vekaletnameler mucibince hissedar ... tarafından 28.03.1945 yılındaki işlem ile satıldığını, geriye kalan 1/5... hissesinin ise geçmişten günümüze hiçbir işlem görmediğini, kaldı ki muris... 1916 yılında öldüğünden işlem yapabilmesinin mümkün olmadığını, 16.05.1971 tarihinde de cilt 54, sayfa 46, sıra 5'te kayıtlı olan bu taşınmaz üzerinden kadastro geçtiğini ve bu kaydın .... Mahallesi 155 parsel sayılı taşınmaza revizyon gördüğünü, 155 sayılı kadastro parselinin 1/5 pay ile davacılar murisi... veya mirasçıları adına tespiti gerekirken, kadastroda hatalı işlem ile tamamının ... oğlu... adına tespit edildiğini, yapılan bu hatayı 2019 yılı Mayıs-Haziran aylarında murise ait başka bir parselin intikali sırasında öğrendiklerini, sonrasında 155 parselin birden fazla taşınmaza ifraz olduğunu, ifrazen oluşan parsellerden olan dava konusu ettikleri 2360 ve 2361 parsellerin tespit maliki olan ... tarafından 30.03.2004 tarihinde oğlu olan davalı ...'e satış göstermek suretiyle devredildiğini, dava konusu her iki taşınmazın 1/5 payının davacılar murisi... adına olması gerektiğini, kadastro tescilinin yolsuz tescil niteliğinde olduğunu, dava dışı ...'ın dava konusu taşınmazların 1/5 hissesinin muris...'e ait olduğunu bildiği halde taşınmazın tamamında hissedar olduğunu, hali hazırda dava konusu taşınmazlarda malik olan Selahattin oğlu davalı ...'ın da bu durumu bilebilecek durumda olduğunu, kadastro işlemlerinin de tapu siclinin tutulmasında tamamlayıcı ve bütünleyici işlemler olduğundan tapu sicilinin yanlış tutulmasından kaynaklı Devletin kusursuz sorumluluğu olduğunu belirterek dava konusu 2360 ve 2361 parsel sayılı taşınmazların davalı ... adına olan tapu kayıtlarının 1/5 oranında iptali ile davacı müvekkilleri adına miras payları oranında tesciline karar verilmesini, olmadığı takdirde TMK'nın 1007. maddesi uyarınca şimdilik 20.000 TL tazminatın fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulması kaydı ile dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalı ...'den tazmin edilerek davacı müvekkillerine verilmesini talep etmiştir.

Davacılardan ...'in 23.08.2018 tarihinde öldüğü, yargılama sırasında mirasçıları ... ve ...'in müteveffa davacı vekiline vekalet vermek suretiyle davayı takip ettikleri anlaşılmıştır.

Davacılardan ...'ın aşamada 26.06.2024 tarihinde öldüğü, mirasçıları ..., ... ve ...'a Bölge Adliye Mahkemesi kararının tebliğ edildiği anlaşılmıştır.

II. CEVAP

Davalı ... vekili cevap dilekçesinde özetle; davada husumetin davalı ... ve ...'ne yöneltildiğini, dava konusu taşınmazlarda Hazine hissesi bulunmadığından tapu iptal ve tescil istemli davada husumetin ... gösterilmeksizin sadece taşınmaz maliki olan ...'a yöneltilmesi gerektiğini, bu nedenle tapu iptali ve tescil talebi yönünden davanın müvekkili Hazine yönünden husumet yokluğu nedeniyle reddini talep ettiklerini, eldeki davanın 3402 sayılı Kanun'un 12/3. maddesinde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığını, tapu iptali ve tescil talebi yönünden 10 yıllık hak düşürücü süre dolduktan sonra açılan davanın reddi gerektiğini, TMK'nın 1007. madde uyarınca tazminat talebine ilişkin olarak ise kabul anlamına gelmemekle birlikte tazminat talep hakkının zamanaşımına uğradığını, tespit ve tescil işlemlerinde müvekkili idarenin kusuru olmadığını, herhangi bir zarara sebebiyet verilmediğini ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı ... vekili cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesinden de anlaşılacağı üzere, davaya konu İzmir ili, .... ilçesi, .... Mahallesi 2360 ve 2361 parsel sayılı taşınmazların kadastrolarının 16.05.1971 tarihinde yapıldığını, eldeki davada Kadastro (tapulama) tespiti sırasında yürürlükte olan 766 sayılı Tapulama Kanunu hükümlerinin uygulanması gerektiğini, 766 sayılı Tapulama Kanunu'nun 31/2. ve 3402 sayılı Kanun'un 12/3. maddesinde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü süre geçtiğinden tapu iptali ve tescil talebinin reddine karar verilmesi gerektiğini, davalı ... ile davalı müvekkili arasında zorunlu veya ihtiyari dava arkadaşlığı bulunmadığından müvekkili aleyhindeki davanın tefriki ile ayrı bir esasa kaydının yapılması gerektiğini belirterek davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesini talep etmiştir.

III. MAHKEME KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davacıların tapu iptal ve tescil talebinin 06.11.1932 tarih, cilt 54, sayfa 45, 46, 47, sıra 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13 sayılı zabıt kayıtlarına dayalı olması nedeniyle kadastro öncesi sebeplere ilişkin olduğu, 16.05.1971 tarihinde kesinleşen ..... Mahallesi 155 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitine karşı itiraz davasının 14.11.2019 tarihinde açıldığı, davanın açıldığı tarih itibariyle 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davacıların tapu iptal ve tescil talebinin hak düşürücü süre yönünden reddine; davacıların TMK'nın 1007. maddesine dayalı tazminat talepleri yönünden, TMK'nın 1007. maddesinden kaynaklanan tazminat davalarında, mülkiyet kaybının kesinleştiği tarihten itibaren TBK'nın 125. maddesine (eski 146.md.) göre 10 yıllık genel zamanaşımı süresi içinde dava açılması gerektiği, Anayasa Mahkemesi’nin 29.09.2017 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 25.07.2017 tarihli ve 2014/6673 başvuru numaralı ... kararı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18.11.2009 tarihli 2009/4-383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararı nazara alındığında, Hukuk Genel Kurulu kararı ile TMK'nın 1007. maddesi ile düzenlenen tazminat için hukuk yolunun etkili hale geldiği, ne var ki Hukuk Genel Kurulu karar tarihi olan 18.11.2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolanlar açısından dava açılmasını mümkün kılacak makul süre içinde TMK'nın 1007. maddesi dayanarak dava açılması gerektiği, buna göre Anayasa Mahkemesi'nin 25.07.2017 tarihli ve 2014/6673 başvuru numaralı kararı gereği 18.11.2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolmuş bulunan eldeki dava yönünden, 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi kapsamında dava açılabilmesi imkanı açısından Anayasa Mahkemesi'nin belirtilen hak ihlali kararı nazara alındığında, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18.11.2009 tarihli kararından yaklaşık 10 yıl sonra 14.11.2019 tarihinde dava açıldığı ve 18.11.2009 tarihinden itibaren oluşan iç hukuk yolu itibariyle eldeki davanın makul süre içinde açıldığının kabulünün mümkün olmadığı, davanın zamanaşımı nedeniyle reddinin esasa ilişkin olduğu gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle esastan reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili ve davalı ... vekili tarafından katılma yoluyla istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; dava konusu taşınmazların ifraz öncesi geldisi olan 155 sayılı kadastro parselinin kadastro tespitinin 16.05.1971 tarihinde itiraz edilmeden kesinleştiği, kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil istemli davanın 3402 sayılı Kanun'un 12/3. maddesinde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü sürenin dolmasından sonra 14.11.2019 tarihinde açıldığı, davalı ...'a yönelik olarak açılan tapu iptali ve tescil istemli davanın hak düşürücü süre nedeniyle usulden reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı, yine davalı ...'ye yönelik olarak açılan tazminat talebi yönünden davalı ... vekilinin süresinde zamanaşımı def'inde bulunduğu, TMK'nın 1007. maddesi uyarınca açılacak tazminat davalarının mülkiyet kaybının kesinleştiği tarihten itibaren TBK'nın 125. maddesine göre 10 yıllık genel zamanaşımı süresi içinde açılması gerektiği, buna göre tapu iptali ve tescil talebi yönünden 10 yıllık hak düşürücü sürenin dolduğu 16.05.1981 tarihinden itibaren, TMK'nın 1007. maddesi uyarınca açılacak tazminat davası için 10 yıllık zamanaşımı süresinin 16.05.1981 tarihinde başlayıp 16.05.1991 tarihinde dolduğu, Hukuk Genel Kurulu'nun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4-383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararı ile kadastro tespitlerindeki hatalar nedeniyle TMK'nın 1007. madde gereği tazminat davası açılabilmesi yolunun açıldığı, bundan yaklaşık 10 yıl sonra 14.11.2019 tarihinde eldeki davanın açıldığı, tazminat talebi yönünden davanın bahsi geçen HGK kararından sonra makul süre içinde açıldığını söyleme imkanının da olmadığı, Mahkemece davalı ...'ye karşı açılan TMK'nın 1007. maddesine dayalı tazminat davasının zamanaşımı nedeniyle esastan reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı, ayrıca mahkemenin karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan AAÜT'nin 13/4. maddesine ve Yargıtay 5. Hukuk Dairesi'nin bu konudaki 20.04.2022 tarihli ve 2021/2358 Esas, 2022/6992 Karar sayılı emsal kararına göre davalı ... lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı, tazminat talebine yönelik kurulan hüküm fıkrasının 4. bendinde davalı ... lehine hükmedilen vekalet ücretinin, "davacılardan alınarak davalı Hazineye verilmesine" karar verilmesi gerekirken, bu konuda maddi hata yapılarak vekalet ücretinin "davacılardan alınarak davacıya verilmesine" şeklinde karar verilmesinde isabet bulunmamakta ise de davalı ... lehine hükmedilen vekalet ücreti yönünden aynı hususta yapılan maddi hatanın, davalı ... vekilinin talebi üzerine mahkemenin 07.02.2023 tarihli tavzih kararı ile düzeltildiği gibi anılan maddi hatanın da mahallinde ilgilisi tarafından talep edilmesi halinde tavzih kararı ile düzeltilebilecek bir hata olması, bu konuda davalı ...'nin bir istinaf itirazının da olmaması nedeniyle, mahkeme kararında buna ilişkin bir düzeltme yapılması yoluna gidilmediği gerekçesiyle davacılar vekili ile davalı ... vekilinin istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Sebepleri

Bir kısım davacılar vekili temyiz dilekçesinde özetle; dava dilekçesindeki hususları tekrar ederek gerek mahkeme kararının gerekse Bölge Adliye Mahkemesi kararının usule, yasaya ve içtihatlara aykırı olup kaldırılması gerektiğini, Yerel Mahkemece tapu iptal tescil taleplerinin 3402 sayılı Kanun'un 12. maddesi gerekçe gösterilerek reddedildiğini, yolsuz tescile dayalı tapu iptali ve tescil davaları için kanunda herhangi bir zamanaşımı ve hak düşürücü süre bulunmadığını, kadastro işlemleri sırasında davalının murisinin gerçeğe aykırı beyanları ve kadastro teknisyenin ihmali ve kusurlu hareketleriyle tescil işlemlerinin gerçekleştirildiğini, söz konusu tescilin yolsuz tescil mahiyetinde olduğunu, kabul anlamına gelmemekle birlikte bir an için hak düşürücü süre ya da zamanaşımının varlığı düşünülecek olsa dahi sürenin başlangıç tarihinin zararın öğrenildiği tarih olacağını, söz konusu yolsuz tescillerin muris...'in başka bir taşınmazı için yaptıkları intikal başvurusu sırasında 08.05.2019 tarihinde öğrenildiğini, bu nedenle sürenin başlangıç tarihi olarak müvekkillerinin mülkiyet hakkının zarara uğradığı tarih olan 2019 yılının alınması gerektiğini, yine TMK'nın 1007. maddesi uyarınca tazminat taleplerinin zamanaşımı nedeniyle reddine karar verildiğini, 2009 yılından önce, kadastro işlemlerindeki hatalardan kaynaklı olarak TMK'nın 1007. maddesi gereğince Devletin kusursuz sorumluluğuna gidilemediğini, ancak Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 18.11.2009 tarih 2009/4-383 Esas, 2009/517 Karar sayılı ilamıyla kadastro işlemlerinin de tapu sicilinin tutulmasında tamamlayıcı ve bütünleyici işlemler olduğu kabul edilerek kadastro aşamasından kaynaklanan hataların da TMK'nın 1007. maddesi uyarınca Devletin kusursuz sorumluluğu kapsamında olduğunun belirtildiğini, Anayasa Mahkemesi'nin 25.07.2017 tarih 2014/6673 sayılı ... başvurusu kararı ile kadastro hatalarından kaynaklı olarak Devletin kusursuz sorumluluğu sebebiyle açılacak tazminat davalarında 10 yıllık zamanaşımı süresinin Hukuk Genel Kurulu'nun karar tarihi olan 18.11.2009 tarihinden itibaren başlayacağının kabul edildiğini, somut uyuşmazlık açısından Anayasa Mahkemesinin kararı ile zamanaşımının ne şekilde uygulanacağı netlik kazanmışken, makul süre kavramına dar bir yorum getirilerek Hukuk Genel Kurulu kararından kısa bir süre sonra dava açılmasının beklenilmesinin vatandaşın ilgili hukuk yoluna başvuru hakkının önünü kestiğini ve hukuki güvenilirlik ilkesini zedelediği, eldeki davanın 14.11.2019 tarihinde 10 yıllık zamanaşımı süresi dolmadan açıldığını, mahkemenin "eldeki davanın makul sürede açıldığının kabulü mümkün olmamakla" demek suretiyle tazminat talebi yönünden davanın zamanaşımından reddine karar vermesinin yerinde olmadığını, zira Yargıtay içtihadı ile getirilen bir hukuk yolunun vatandaşlar tarafından bilinmesi ve derhal bu nedene dayalı olarak yargı yoluna başvurmasının beklenemeyeceğini, zira kadastrodan kaynaklı hatalara ilişkin olarak TMK'nın 1007. maddesine dayalı açılan tazminat davalarında uygulanacak zamanaşımı süresinin Anayasa Mahkemesi kararının Resmi Gazete'de yayımlandığı 29.09.2017 tarihi itibariyle öngörülebilir olduğunu, AYM kararından 2 yıl sonra ve HGK karar tarihinin üzerinden de 10 yıl geçmeden açılan huzurdaki davada kişinin Anayasa ile güvence altında olan mülkiyet hakkının ihlalinden doğan zararının tazmini talebinin, davanın makul sürede açılmadığı gerekçesi ile reddedilmesinin müvekkillerin dava açma hakkını kullanabilmesindeki bireysel yarar ile kamu yararı arasındaki dengeyi kamu yararı lehine bozduğunu ileri sürerek Bölge Adliye Mahemesi kararının bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

B. Değerlendirme ve Gerekçe

Dava, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde TMK'nın 1007. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.

Bölge Adliye Mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanunu'nun 371. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

Kadastro sonucu; İzmir ili, ... ilçesi, .... Mahallesi mevkiinde bulunan dava konusu 2360 ve 2361 parsel sayılı taşınmazların geldisini teşkil eden kök 155 parsel sayılı taşınmazın 3.560,00 m² yüzölçümü ve "tarla" vasfı ile 15.01.1965 tarih, sıra 9, cilt 112, sayfa 140 ve 15.01.1965 tarih, sıra 12, cilt 112, sayfa 141 sayılı zabıt defteri kayıtlarına istinaden ... adına tespit edildiği, tespitin itiraz edilmeksizin 16.05.1971 tarihinde kesinleştiği, sonrasında kök 155 parsel sayılı taşınmazın 23.01.1984 tarih ve 104 yevmiye numaralı ifraz işlemi neticesinde dava konusu 2360 ve 2361 parsel sayılı taşınmazlar ve dava dışı diğer parsellerin meydana geldiği, 30.03.2004 tarihli ve 1305 yevmiye numaralı senet ile dava konusu 2360 ve 2361 parsel sayılı taşınmazların tapu maliki ... tarafından oğlu davalı ...'a satış suretiyle temlik edildiği, eldeki davanın 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra 14.11.2019 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır.

Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup bir kısım davacılar vekili tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Bir kısım davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanunu'nun 370. maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Alınması gereken harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

17.12.2024 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.