Logo

1. Hukuk Dairesi2024/4328 E. 2024/5457 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: İnançlı işlem sözleşmesine konu taşınmazın alacaklıya devredilmesinden sonra sözleşmenin feshedilmesi üzerine, taşınmazın malikine iadesi için açılan tapu iptali ve tescil davasında bedel depo edilmesinin gerekip gerekmediği.

Gerekçe ve Sonuç: Taraflar arasında akdedilen inançlı işlem sözleşmesinin karşılıklı iradelerle feshedildiği ve davacının sözleşmenin tarafı olmadığı, sadece borçlu lehine taşınmazı teminat olarak devrettiği gözetilerek, tapu iptali ve tescil talebinin bedel depo ettirilmeksizin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmeyerek bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2022/1597 E., 2022/2169 K.

HÜKÜM/KARAR : Ret / Esastan Ret

İLK DERECE MAHKEMESİ : Erzurum 1. Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2018/406 E., 2022/166 K.

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı ... vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvuruların esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı ... vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar dava dilekçelerinde; davalının Erzurum 1. İcra Müdürlüğünün 2014/4701 Esas sayılı dosyası ile ... Börekçi, ... Kuyumculuk ve dava dışı ... Börekçi aleyhine asıl alacağı 2.000.000,00 TL olan takip başlattığını, ...’in borcun tamamına itiraz ettiğini, ... ve ... Kuyumculuğun ise borcun 1.570.000,00 TL’lik kısmına itiraz ettiklerini, bunun üzerine ... ve ... Kuyumculuğun davalı ile birlikte borcun yapılandırılması için anlaştıklarını ve 23.05.2014 tarihli “Protokol” başlıklı akdi imzaladıklarını, protokolde borcun 18 kilogram 256 gram altın kaynaklı olduğunun belirtildiğini, borcun teminatı olması için sözleşme dışı...’nin dava konusu 513 ada 29 parsel sayılı taşınmazını davalıya teminat olarak devrettiğini, sözleşmede devirden sonra ödeme için iki yıl süre verildiğini, iki yılın sonunda borcun dört eşit taksitte ödeneceği ve ödeme bittikten sonra taşınmazın iade edileceğinin kararlaştırıldığını, yine sözleşmede borcun ödenmesi halinde icra takibinin hükümsüz kalacağı, borcun ödenmediği ve gayrimenkulün borca karşılık alacaklıya bırakılması halinde icra dosyası için ibraname verileceğinin kararlaştırıldığını, taşınmazın sözleşme kapsamında devrine rağmen devirden bir yıl sonra icra takibine devam edildiğini ve başka taşınmazların icra marifetiyle satılmak üzere olduğunu, protokol hükümlerine aykırı davranıldığını, Beyoğlu 57. Noterliğinin 09.10.2015 tarihli ve 22854 yevmiye numaralı ihtarnamesi ile protokolün feshedildiğini ve taşınmazın iadesinin istenildiğini, davalının protokol hükümlerinde pasif/yapmama borcundan ötürü temerrüde düştüğünü, TBK’nın 125. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca kendilerinin taşınmazın iadesini istediklerini, taşınmazın devredilmediğini ve icra dosyasına ibraname verilmediğini, protokole uyulmayarak icra takibine devam edildiği için diğer mal varlıklarına da el konulduğunu, anılan malları daha iyi şartlarda satarak ve kuyumculuktan elde edilecek gelir ile borcun ödenebileceğini, davalının diğer gayrimenkulleri icra marifeti ile satacağı için icradaki satış değeri ile normal reel değer arasındaki farkın müspet zarar olduğunu, devam eden icra dosyası nedeniyle kuyumcu dükkanın haciz baskısı altında olduğunu, mutat işlerin yürütülemediğini, dükkanın çalışamadığını, dükkanın ticari kayıtları esas alınarak sözleşme süresince yoksun kaldığı karın bilirkişi marifetiyle belirlenmesi gerektiğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile davacı ... adına tesciline, protokole uyulmaması nedeniyle ... Kuyumculuğun uğradığı zararın tespiti ile dava tarihinden işleyecek ticari faizi ile tahsilini istemişler; Bölge Adliye Mahkemesinin kaldırma kararı sonrasında yapılan yargılamada Şirket yönünden davanın önce işlemden kaldırılmasına, sonrasında tefrikine karar verilmiştir.

Asli müdahil; eşinin ...’nin kardeşi ... olduğunu, dava konusu taşınmazın aslında eşinin olduğunu, ...’a olan borca kaynak yaratmak için alakasız kişiler üzerinden taşınmazın ...’a devredildiğini, kısa aralıklarla taşınmazın el değiştirdiğini, temliklerin hepsinin muvazaalı olduğunu, taşınmazın evlilik birliği içerisinde alındığını, rızası alınmadan taşınmazın kefil olarak teminat verildiğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile eşi ... adına tesciline karar verilmesini istemiş, Mahkemece 20.04.2017 tarihli celsede müdahale talebinin reddine karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesinin kaldırma kararı sonrasında yapılan yargılamada asli müdahilin davasının önce işlemden kaldırılmasına, sonrasında tefrikine karar verilmiştir.

II. CEVAP

Davalı cevap dilekçesinde; kapalı çarşıda altın bilezik imalatı yaptığını, kendisinin davacı ..., ... Kuyumculuk ve dava dışı ... ile açık hesap şeklinde çalışarak 3-4 yıl içerisinde toplamda 20 kg kadar alacaklı olacak şekilde altın bilezik verdiğini, alacağı için Erzurum 1. İcra Müdürlüğünün 2014/4701 Esas sayılı takibini başlattığını, asıl alacağın 2.000.000,00 TL işlemiş faizin ise 389.547,95 TL olduğunu, ...’in borcun tamamına itiraz ettiğini, ... ve ... Kuyumculuğun ise borcun 1.570.000,00 TL’lik kısmına itiraz ettiklerini, ... ile 23.04.2014 tarihli “Protokol” başlıklı akdi imzaladıklarını, kendilerinde bulunan nüshada ... Kuyumculuğun kaşesi ve imzası olmadığını, özel evrakta sahtecilik yapıldığını, dava konusu taşınmazın kendisine devredildiğini ve karşılığında 94.000,00 TL davacı ...’ye ödeme yaptığını, dava konusu taşınmazı ipotek göstermek kaydıyla altın aldığını, bankanın yaptırdığı ekspertiz raporunda taşınmazın değerinin 800.000,00 TL olarak tespit edildiğini, taşınmazın değeri hususunda yanıltıldığını, devredilen taşınmazın ifa yerine edim değil ifa uğruna edim olacağını, taşınmazın değeri mahsup edilerek kalan alacak yönünden takibe devam edilebileceğini, icra takibine devam ettiğini ancak hacizlerde ikinci sırada yer aldığını, davacı tarafın kendisinden başka alacaklıları da olduğunu ve onların da haciz işlemleri yaptığını, taşınmazlar üzerine konulan haczin düşmemesi için usulü işlemleri yaptığını, satış işlemlerini yapmadığını, araç üzerindeki haczin düştüğünü ve davacı tarafın aracı sattığını, protokolde icra dosyasının atiye bırakılması, durdurulması gibi ibare olmadığını, devredilen taşınmazın borcu tam olarak karşılamaması ve davacıların başkaca alacaklıları olması nedeniyle kendisini güvence altına almak için takibe devam ettiğini, temerrüde düştüğünü kabul etmediğini, 20 kg altını ödenmediği için kendisinin de zarara uğradığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

Dava Asliye Ticaret Mahkemesinde açılmış, görevsizlik kararı verilmesi üzerine eldeki davanın esasına kaydedilmiş ve İlk Derece Mahkemesinin 11.07.2017 tarihli ve 2016/568 Esas, 2017/338 Karar sayılı kararı ile; dava konusu edilen taşınmaz başında keşif yapılarak değerinin 867.860,00 TL olarak belirlendiği, davacılara yönelik yapılan icra takibinde borç miktarının 2000.000,00 TL asıl ve işlenmiş faizi ile 2.389.547,95 TL olduğu, taraflar arasında inançlı temlik sözleşmesi imzalanarak borcun yapılandırıldığı, inançlı işlem ile ifade edilenin, bir hakkı devren iktisap eden kişinin bu hakkı devredenle aralarında kararlaştırılan amaca göre kullanmayı ve gerektiğinde bu hakkı kendisine devretmiş olana veya bir üçüncü kişiye devretmeyi taahhüt etmesi, diğer tarafın da bu taahhüdüne güvenerek hakkı devretmesinin kastedildiği, davalının devraldığı taşınmazın bedeli hususunda yanıltıldığı, borcun miktarı ile taşınmazın değeri arasındaki fark dikkate alındığında davalının kendisine devredilen taşınmazın ifa yerine edim olarak nitelendirilmesinin hayatın olağan akışına aykırı olacağı bu sebeple devredilen taşınmazın ifa uğruna edim olarak kabul edilmesi gerektiği, devredilen taşınmazın borç miktarını karşılamadığı ve davacıların müspet zararından bahsedilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; davacılar vekilinin, asli müdahil vekilinin ve davalı vekilinin istinafı üzerine Bölge Adliye Mahkemesinin 25.10.2018 tarihli ve 2017/1130 Esas, 2018/1286 Karar sayılı kararı ile; taraflar arasındaki alacak borç ilişkisinin değerlendirilmesi ve asli müdahilin talebi konusunda olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi gerektiği, hüküm kesinleşene kadar tedbir kararının kaldırılmamasında bir isabetsizlik olmadığı gerekçeleriyle davalı vekilinin istinaf taleplerinin esastan reddine, davacılar vekilinin ve asli müdahil vekilinin istinaf taleplerinin kabulü ile hükmün kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarihi ve sayısı belirtilen kararı ile; davacı vekiline Erzurum 1. İcra Dairesinin 2014/4701 Esas sayılı takip dosyasında güncel borç miktarı olan 2.174.801,41 TL'yi depo etmek üzere iki haftalık kesin süre verilmesine rağmen bedelin depo edilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ... vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davacı ... vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; aşamadaki beyanlarını tekrarla kendisi ile davalı taraf arasında inançlı temlik sözleşmesi olmadığını, inançlı işlem sözleşmesinin taraflarca feshedildiğini, bu nedenle taşınmazı isteme hakkı olduğunu, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin de takibin ertelenmesi talebini protokolün feshini gerekçe göstererek reddettiğini, protokol devam etse dahi kendisinin teminata konu taşınmazın değeri kadarıyla sorumlu olacağını, taşınmazın tespit edilen değeri olan 867.860,00 TL'yi ödemesi halinde taşınmazın verilmesi gerektiğini, davalı tarafın protokole uymayarak takibe devam ettiğini, Bölge Adliye Mahkemesinin kaldırma kararında da protokolün feshedildiğini belirttiğini, bu durumun dikkate alınmadığını, davacı ... ile arasında çıkar çatışması olduğunu, kötü niyetli hareketler sonucunda mağdur edildiğini, öncesinde Av. ...'ın aralarında çıkar çatışması olmasına rağmen kendisini ve diğerlerini temsil ettiğini, bu duruma dikkat edilmediğini, Erzurum İcra Hukuk Mahkemesinin taşkın hacizleri kaldırmaya yönelik 2017/354 Esas, 2019/277 Karar sayılı haksız ve hukuka aykırı ilamında kendisine ait dava konusu gayrimenkulün değerinin 1.001.640,00 TL olarak kabul edilerek takip dosyasındaki borç miktarından düşülerek takip borçlusu ...'ye ait 6670 ada 1 parselde kayıtlı B Blok 2 ve 3 numaralı dairelerdeki hacizlerin kaldırıldığını, hacizlerin kalkması sonucunda tapuların...'ya devredildiğini, anılan dairelerdeki hacizler haksız mahkeme kararı uyarınca kaldırılmış olmasa idi alacaklı tarafından sattırılarak borcun sona erdirilebileceğini ve kendisinin gayrimenkulüne sahip olabileceğini, ... ile arasında çıkar çatışması açık olmasına rağmen bu hususa hiç değinilmediğini ileri sürerek kararın kaldırılmasını istemiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarihi ve sayısı belirtilen kararı ile; kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, uyuşmazlığın doğru olarak tanımlandığı, Dairece verilen kaldırma kararı gereklerinin yerine getirildiği, davacı tarafça verilen süre içerisinde depo kararının yerine getirilmediği, kararın usul ve yasaya uygun bulunduğu gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı ... vekili; aşamadaki beyanlarını ve istinaf dilekçesindeki gerekçelerini ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, inançlı işlem hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı,

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 26. ve 27. maddeleri;

3. Değerlendirme

Dosya içeriğinden; 23.05.2014 tarihli “Protokol” başlıklı belgede alacaklının ..., borçluların ... Kuyumculuk ve ... olduğu, Erzurum 1. İcra Müdürlüğünün 2014/4701 Esas sayılı icra takip dosyası ile açılan 18 kg 256 gr altın borcundan doğan alacağın yapılandırılması amacıyla protokolün hazırlandığının, borçluların ödemeyi kabul ve taahhüt ettikleri borcun teminatı olarak Erzurum ili, .... ilçesi, .... Mahallesi 513 ada 29 parsel sayılı ... adına kayıtlı taşınmazın alacaklıya devredilmesinin ve ödemeye ilişkin hususların kararlaştırıldığı, 09.10.2015 tarihli ihtarname ile ... ’nin muhatap ...’dan 23.05.2014 tarihli protokole uyulmaması nedeniyle fesih ve protokole konu taşınmazın iadesi ile uğranılan zararların tazminini talep ettiği, ...'ın da 21.10.2015 tarihli cevabi ihtarnamesinde protokolü tek taraflı feshetme iradesine ve beyanına bir diyeceği bulunmadığını, ihtarnamede belirtilen diğer hususların kabul edilmediğini, protokolü feshettiği için ödemeyi kabul ettikleri 18 kg 256 gr altın borcunun ödenmesini istediğini bildirdiği, ... Börekçi ve ... Kuyumculuğun Erzurum 2. İcra Hukuk Mahkemesinin 2015/300 Esas sayılı davasında Erzurum 1. İcra Müdürlüğünün 2014/4701 Esas sayılı dosyası ile başlatılan ilamsız takibin 23.05.2014 tarihli protokol nedeniyle 4 yıl süre ile talikine karar verilmesini istedikleri, Mahkemece talebin kabulüne karar verildiği, kararın alacaklı ... tarafından temyizi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 30.05.2017 tarihli ve 2016/15985 Esas, 2017/8356 Karar sayılı kararı ile “… Borçluların, protokolün feshine yönelik ihtarname gönderdikten sonra, diğer bir ifadeyle protokol taraflarınca feshedildikten sonra, bu protokole dayanarak takibin ertelenmesi talebinde bulunmaları TMK’nin 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralı ile bağdaşmaz. Kötü niyet iddiası, davanın her aşamasında ileri sürülebileceği gibi, mahkemece de kendiliğinden nazara alınması gerekir. Bu gibi hallerde savunmanın genişletilmesi de söz konusu değildir. Öte yandan, mahkemece, her ne kadar “her şikayet açıldığı tarihteki hukuki durumu gözetilerek karara bağlanır” şeklindeki gerekçe ile istem kabul edilmiş ise de, protokolün feshedildiğine ilişkin ihtarnamenin şikayet tarihinden önce gönderildiği gözetildiğinde, bu gerekçenin de yerinde olmadığı” gerekçesiyle talebin reddine karar verilmesi gerektiği belirtilerek kararın bozulduğu görülmüştür.

Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.

Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edip yalnızca sınırlı ayni bir hak tanımak yerine malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tesis eder.

Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin değinilen bu özellikleri nedeniyle taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.

Uygulamada mesele, 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. Söz konusu kararda; eski hukuka göre mümkün ve geçerli olan muvazaa ve nam-ı müstear iddialarının, Medeni Kanun'un yürürlüğünden sonra taşınmaz mallar hakkında dinlenip dinlenemeyeceği tartışılmış ve sonuçta, nam-ı müstear davalarının dinlenebilir ve yazılı delil ile ispatının mümkün olduğuna hükmolunmuştur.

İçtihadı Birleştirme kararlarının konularıyla sınırlı, sonuçlarıyla bağlayıcı bulunduğu tartışmasızdır. Nam-ı müstear için düzenleme getiren 1947 tarihli kararın, teminat amacıyla temlike dair inanç sözleşmelerini kapsadığı da kuşkusuzdur. Uygulamada anılan sözleşmeler gerek özü, gerek işleyişi açısından, genelde muvazaa, özelde ise nam-ı müstear başlıkları altında nitelendirilegelmektedir. Belirtilen İçtihadı Birleştirme Kararında da değinildiği üzere; inanç sözleşmeleri bir yandan mülkiyeti nakil borcu doğurması bakımından tarafları bağlayıcı, diğer yandan mülkiyetin naklinin sebebini teşkil etmesi açısından tasarruf işlemlerini bünyesinde barındıran sözleşmelerdir. Bu durumda koşulların oluşması halinde taşınmaz mülkiyetini nakil özelliğini taşıdığı kabul edilmelidir. İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hem de taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.

Somut olayda, 23.05.2014 tarihli protokolün feshi için borçlu ... tarafından gönderilen ihtarnameye verilen cevabi ihtarnamede, alacaklı ...’ın feshe bir diyecekleri olmadığını bildirdiği, nitekim Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 2016/15985 Esas sayılı kararında da fesih ihtarnamesinden bahsedildiği, bu nedenle icra takibinin talikine karar verilmesinin hatalı olduğunun bildirildiği ve davalı tarafın dava konusu taşınmazın altın alacağına teminat olarak verildiğinin kararlaştırıldığı 23.05.2014 tarihli protokolü inkar etmediği görülmüştür.

Bu durumda, alacaklı ... ile borçlu ...’nin karşılıklı iradeleri ile 23.05.2014 tarihli protokolü sona erdirdikleri ve sözleşmenin geçersiz hale geldiği açıktır. Davacı ...’nin anılan protokolün tarafı olmadığı, borçlu taraf lehine kayden maliki olduğu dava konusu taşınmazı alacaklı ...’a teminat olarak devrettiği, Hanifi’nin tarafı olmadığı ve geçersiz hale gelen protokol uyarınca alacaklıya bir edim yükümlülüğü bulunmadığı gibi borcun kefili de olmadığı hususunun göz ardı edilmesi doğru değildir.

Hal böyle olunca, davacı ...’nin tapu iptali ve tescili talebinin bedel depo ettirilmeksizin kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı ... vekilinin temyiz itirazlarının değinilen yön itibariyle kabulü ile; temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,

İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

İstek halinde peşin harcın yatırana iadesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

07.10.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.