"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2022/23 E., 2022/55 K.
Kararın davacı vekili tarafından duruşma istekli olarak temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 30.04.2024 Salı günü duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.
Belli edilen günde, temyiz eden davacı vekili Avukat ... ... ... ile temyiz edilen davalı ... vekili Avukat ..., davalı ... vekili Avukat ..., davalı ... vekili Avukat ..., davalı ... vekili Avukat ... geldiler, davetiye tebliğine rağmen diğer davalılar gelmediler. Onların yokluğunda duruşmaya başlandı. Gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. Temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı; 834 ada 72 parsel sayılı taşınmazdaki 13 numaralı bağımsız bölümün maliki iken, ayrıldığı eşi ...'nun ekonomik sıkıntıya girmesi nedeniyle davalı ...'nun eski eşine verdiği faiz karşılığı borç paranın teminatı olarak önce ...'in çalışanı olan ... isimli kişiye devredildiğini, borç bittiğinde taşınmazın geri verileceğinin kararlaştırıldığını, ancak davalı ...'un sözünde durmadığını, taşınmazın davalı ... tarafından diğer davalı ... ...'na satış yoluyla temlik edildiğini, onun da tekrar ...'a devrettiğini, bu kez ...'ın davalı ...'na sattığını, ... ...'un da taşınmazı tefeci olduğu söylenen ...'e sattığını, ...'ın da en son olarak taşınmazı yine ...'in adamı ...'na sattığını, değişen kayıt maliklerinin kötüniyetli olup durumu bilen, bilebilecek durumda olan kişiler olduğunu, bedeller arasında aşırı nispetsizlik bulunduğu gibi bu meblağların dahi ödenmediğini, aynı yöntemle başka taşınmazlarının da elinden çıktığını, davalılar hakkında suç duyurusunda bulunduğunu ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tescilini, olmazsa taşınmazın bedelinin tahsiline karar verilmesini istemiş, 23.01.2013 havale tarihli dilekçesi ile davacı vekili, eldeki davada vekalet görevinin kötüye kullanılması, hile, inançlı işlem ve muvazaa nedenlerine dayandıklarını, olguların daha iyi anlaşılabilmesi için ıslah yoluna gidildiğini bildirerek davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı ...; dava dilekçesinin anlaşılır olmadığını, iyi niyetli malik konumunda olduğunu, emlakçı aracılığıyla konut kredisi kullanarak taşınmazı edindiğini, evi almadan gezip gördüğünü, diğer davalılarla hareket ettiği iddiasının asılsız olduğunu, davacının haksız işgal ettiği evden çıkmadığını, davalı ...’yi, ...’ı ve ... ...’u tanımadığını, ...’ı da taşınmazın maliki olması nedeniyle tanıdığını, ...’a 180.000 USD ve 400.000 USD banka aracılığıyla gönderdiğini, vekalet görevinin kötüye kullanılmasının kendisini bağlamayacağını, muvazaalı bir işlemin tarafı olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı ...; dava dilekçesinin anlaşılır olmadığını, hukuki noksanlık da bulunduğunu belirterek dava dilekçesinin iptaline ve davanın reddine karar verilmesini istemiş, aşamada taşınmazı ...’tan teminat olarak aldığını ve paranın teslimi sonrasında da ...’a taşınmazı iade ettiğini bildirmiştir.
Davalı ...; dava dilekçesinin anlaşılır olmadığını, davacının eski eşinin bir dönem vekilliğini yaptığını ancak davacının avukatı olmadığını, kendisi yönünden husumetten davanın reddi gerektiğini, taşınmazı, bedelini nakden ve peşin ödeyerek edindiğini, davalıların çalışanı olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı ...; zamanaşımının geçtiğini, taşınmaz bedelinin bir kısmını birikimleri ile bir kısmını ise çektiği kredi ile ödediğini, taşınmazı aldığında davacının ve eski eşinin kiracı olarak taşınmazda bulunduklarını, davacının 2007 yılında kira sözleşmesini imzaladığını, kötü niyetli olmadığını, taşınmazı sonrasında davalı ...’a devrettiğini, davacının tüm satışları bildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı ...; dava dilekçesinin anlaşılır olmadığını, zamanaşımının geçtiğini, husumet yönünden davanın reddi gerektiğini, ... ...’un çalışan olmadığını, uzun süredir tanışıklılıkları olduğunu, taşınmazı bedeli karşılığında edindiğini, kötü niyetli olmadığını, davacının muhatabının eski eşi olduğunu, taşınmazı alacak ekonomik gücü olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 30.04.2013 tarihli ve 2009/336 Esas, 2013/192 Karar sayılı kararı ile; davacı ile davalı ... arasında vekâlet ilişkisi bulunmadığından vekâlet ilişkisinin kötüye kullanıldığından bahsedilemeyeceğinden, diğer davalıların da kötü niyetli oldukları kanıtlanamadığından davanın reddine karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
Mahkemenin 30.04.2013 tarihli kararının süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairenin 09.12.2015 tarihli ve 2015/11098 Esas, 2015/14334 Karar sayılı kararı ile; iddianın ileri sürülüş biçimi ve tüm dosya içeriğine göre davanın inanç sözleşmesi hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmazsa tazminat isteğine ilişkin olduğu, ceza yargılamasında yer alan davalı ...’ın beyanı, davacı tanıklarının ifadeleri, davalıların birbirleriyle olan ilişkileri, kısa aralıklarla ve düşük bedellerle taşınmazın bir çok kez el değiştirmiş olması gibi olgular gözetildiğinde davalıların durumu bilen ve bilmesi gereken kişi konumunda olup Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanmayacakları ancak Mahkemece, yapılan araştırma ve incelemenin hüküm vermeye yeterli ve elverişli olmadığı, davacının kredi bedelini ödediği iddiasında bulduğu, bir takım ödeme belgeleri ibraz ettiği, anılan ödemelerin taraflar arasındaki taşınmaz devri ile bağlantılı olduğunun saptanması halinde güçlü delil teşkil edeceği ve çekişmenin giderilmesinde göz ardı edilemeyeceği, anılan kredi ödemelerinin yazılı delil başlangıcı veya güçlü delil teşkil edip etmeyeceği hususunun irdelenmesi, yazılı delil başlangıcı olarak kabul edildiğinde davacı tanıklarının yeniden dinlenerek ve davacının ödeme iddiası bakımından tüm delilleri toplanıp BK'nın 81. (TBK'nın 97.) maddesi hükümleri de dikkate alınarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemenin yukarıda tarihi ve sayısı belirtilen kararı ile; davacının inançlı işlem iddiasını yazılı delille kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle;
a. Kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, ödemelere ilişkin dekontlar ve babası tarafından düzenlenen çeklerle inançlı işlemin ispatlandığını,
b. 2010/135250 hazırlık numarası soruşturma dosyasının delil başlangıcı niteliğinde olduğunu, tanıklar ... ..., ... Egeci, ... ve ... ...'un beyanlarından da inançlı işlemin sabit olduğunu,
c. Kendilerine yemin hatırlatılmamasına rağmen yemin deliline dayanmadığı yönünde gerekçe oluşturulduğunu, Şişli Başsavcılığının 2010/37147 soruşturma sayılı dosyasında yer alan beyanlarda da belirtildiği üzere eşi ile işlerinin kötü gitmesi nedeniyle o dönemde avukatları olan ...'nun tanıdık tefecilerden 25.000 USD para bulabileceğini söyleyip parayı temin etmesi sonrasında hile, tehdit ve aldatma olguları sonucunda bu duruma gelindiğini, toplamda alınan maksimum 80-90.000 USD borç paranın ve fahiş ötesi faiz miktarlarının kapatılması için kurulan kumpas çerçevesinde kendisi ve eşi tarafından 1.500.000 USD ödemesine rağmen faiz adı altında hala 600.000 USD istenildiğini,
d. Baskı, tehdit ve hile ile sözde teminat amaçlı alınan toplamda yaklaşık 5.000.000,00 TL değerindeki 3 taşınmazın iade edilmediğini, taşınmazlardan birine ilişkin davanın 1/2 pay yönünden kabul edildiğini ve kararın onandığını, taşınmazı inançlı işlem gereği istenen teminat koşulu kapsamında ...’nun adamı olan ...'e devrettiğini, istenen fahiş faizleri ödediği halde taşınmazların iade edilmediğini, yeni faizlerin ödenmesi için de taşınmazların el değiştirme işlemi yapılacağını ve bu aşamada taşınmaz üzerine sözde alımdan kaynaklı ipotek kurma yoluyla kredi temin edileceğini, çekilen kredinin faiz ödemesi için alıkonulacağını, çekilen kredi ödemesinin yapılması ve tüm tefecilik parasının kapatılması ile teminat kapsamında vekil sıfatıyla kendisinden alınan taşınmazların iade edileceği sözünün aldatma kapsamında verilmiş olduğunu,
e. Kredi ödemelerinin ve diğer yaratılan faiz ödemelerinin tamamen kendisi tarafından yapılmasına rağmen davalı ... tarafından yeni gerekçelerle faiz miktarı arttırımı yoluna gidilerek bu kez tehdit ve yeni hilelerle yeni temlikler ve aynı kapsamda sözde faiz ödemesi için kredi temin yoluna gidildiğini ve bu süreçlerde de tüm ödemeler kendisi tarafından yapılmasına karşın taşınmazların iade edilmediğini,
f. ... tarafından kandırıldığını, iradesinin hile ve tehdit yoluyla sakatlandığını, eşinin de vekalet görevini kötüye kullandığını, davalıların birbirlerini tanıdıklarını ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Dosya içeriğine, bozmanın mahiyeti ve kapsamına göre taraflar arasındaki uyuşmazlık, inançlı işlem hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescili, olmazsa bedel istemine ilişkindir.
Temyiz olunan nihai kararların bozulması 6100 sayılı HMK'nın geçici 3/2. maddesinin yollamasıyla uygulanması gereken 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacının çekişme konusu 834 ada 72 parsel sayılı taşınmazdaki kat irtifaklı 13 nolu çatıda müştemilatı olan meskeni 29.08.2002 tarihli akitle Finansbank lehine olan 124.329,00 TL ipoteği ile yükümlü olarak ve bizzat hareketle davalı ...'e sattığı, ...'ın taşınmazı 27.08.2003 tarihinde davalı ...'na sattığı, onun da yetkili vekili ... aracılığı ile taşınmazı Koçbank lehine 137.500,00 USD ipotekle yükümlü olarak 23.06.2006 tarihinde yeniden ...'e sattığı, ...'ın taşınmazı 15.08.2006 tarihli akitle davalı ...'na satış yoluyla devrettiği, ... ...'un yetkili vekili ... aracılığı ile taşınmazı 19.03.2007 tarihinde davalı ...'e sattığı, ...'ın taşınmazı 26.05.2008 tarihli akitle üzerindeki Yapı Kredi Bankası lehine 380.000,00 TL'lik ve İş Bankası lehine 900.000,00 USD'lik ipotekle birlikte son malik davalı ...'na satış suretiyle temlik ettiği kayden sabittir.
Somut olayda, davacı tarafça sunulan 04.08.2004 tarihli dekont ile ... hesabına 10.000,00 USD, 21.07.2004 tarihinde 21.000.000.000,00 ETL, 01.10.2004 tarihinde 22.000.000.000,00 ETL yatırıldığı, davalı ... tarafından delil olarak bildirilen Şişli Cumhuriyet Başsavcılığının 2008/24013 sayılı soruşturma dosyasında keşidecisi ... ... ..., muhatabı ... olan yaklaşık 640.000,00 USD tutarlı çeklerin olduğu, soruşturma dosyasında alınan raporda çeklerin bir kısmında yer alan ... yazısının ve imzasının ...’e ait olduğu yönünden tespitte bulunulduğu, ...’ın kolluk beyanında davacı ...’ı 10 yıldır tanıdığını, ... ya da eşinden Nişantaşı’nda bulunan ve yatırım amaçlı 29.08.2002 tarihinde 330.000,00 USD karşılığında satın aldığı daireyi yaklaşık 4 ay sonra ... ... isimli kişiye sattığı, satıştan kâr etmediği, bunun haricinde ... adına kayıtlı gayrimenkul almadığı, şahıstan herhangi bir çek ve senet alışverişi de olup olmadığını hatırlayamadığı yönünde beyanda bulunduğu anlaşılmakla bahsi geçen dekontların ve çeklerin inançlı işlemin ispatı için delil başlangıcı niteliğinde olduğu, kollukta dinlenilen tanıkların bir kısmının taşınmazın teminat amaçlı verildiği, çeklerin ödenmesi halinde iade edileceği yönünde beyanda bulundukları, eldeki davada dinlenilen davacı tanıklarının da inançlı işlem iddiasını doğruladıkları gözetildiğinde inançlı işlemin ispat edilemediği yönündeki Mahkeme kararı doğru değildir.
Diğer taraftan; Dairenin 09.12.2015 tarihli bozma kararında da belirtildiği üzere davalılar eldeki davaya karşı cevaplarında iddiaların doğru olmadığını, dava konusu taşınmazın satış bedelinin davacıya ödendiğini belirterek davanın reddini savunmuşlarsa da, davacının şikayeti üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/135250 hazırlık numarası üzerinden yapılan soruşturma sırasında davalı ...'ın poliste verdiği ifadesinde; İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesindeki 2008/138 Esas sayılı davasına konu olan 10 nolu bağımsız bölümle ilgili beyanında “davacı ... ve ...’nun 2007 yılı Eylül aylarında yanına gelip faizle para aldığı için Av. ... ve ... isimli şahıslara bankadan kredi çekip borçlarını ödeyeceklerini ve davacı ...’ya ait daireyi kendisine devredeceklerini, kredi taksitlerini de kendilerinin ödeyeceğini söylediklerini, şahısların zor durumda olması nedeniyle teklifi kabul edip Yapı Kredi Bankasına kredi için başvurduğunu, bankanın daha önce çektiği krediyi ödemekte zorlanması nedeniyle kredi başvurusunu kabul etmediğini, bunun üzerine ... ... isimli şahsın tapusu kendisine devredilen daire karşılığında ... ...’den para bulabileceklerini söylemesi üzerine adı geçenlerle davacının evinde buluştuklarını, davalı ... ...’nün bu ev karşılığında 400.000,00 TL nakit para verip 6 ay sonra 600.000,00 TL olarak geri alacağını, taşınmazın da kendisine devrinin yapılmasını istediğini, davacının da bu teklifi kabul etmesi üzerine 4 gün sonra 21.09.2007 tarihinde davalı ... ...’nün 400.000,00 TL parayı davacı ve ...’na teslim ettiğini, kendisinin de kredi çekmek üzere devredilen taşınmazın 1/2 payını davalı ...’e devrettiğini, 15 gün sonra da kalan ½ payın devrini talep üzerine yaptığını, Arnavutköy’de bulunan ve kredi çekmesi için kendisine devredilen daireler için her hangi bir maddi menfaatinin olmadığını, davalı ...’ten de kendisine verilen bir para bulunmadığını” belirttiği görülmektedir. O hâlde, davalı ...’ın yukarıda içeriği açıklanan beyanı, davacı tanıklarının ifadeleri, davalıların birbirleriyle olan ilişkileri, kısa aralıklarla ve düşük bedellerle taşınmazın bir çok kez el değiştirmiş olması gibi olgular gözetildiğinde davalıların durumu bilen ve bilmesi gereken kişi konumunda olup Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanmayacakları açıktır.
Hâl böyle olunca, davacı ile davalı ... arasındaki inançlı işlemin varlığının ispatlandığı ve diğer davalıların da TMK’nın 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacakları gözetilerek taraflar arasındaki borcun tespiti edilmesi, davacının ödeme iddiası bakımından tüm delilleri toplanıp BK'nın 81. (TBK'nın 97.) maddesi hükümleri dikkate alınarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile noksan tahkikatla yetinilerek yazılı olduğu üzere davanın reddine karar verilmiş olması isabetsizdir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin değinilen yön itibariyle yerinde görülen temyiz itirazının kabulüyle hükmün, açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasa'nın geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Peşin harcın istek halinde ilgiliye iadesine,
Duruşma 30.04.2024 tarihinde yapıldığından; 21.09.2023 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davacı vekili için 17.100,00 TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen davalılardan alınmasına,
Dosyanın İstanbul 35. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine,
Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
10.02.2025 tarihinde oy birliği ile karar verildi.