"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/1167 E., 2023/2006 K.
İLK DERECE MAHKEMESİ : Mudanya 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2018/15 E., 2021/54 K.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; davalılardan ...'nun davacının ayrı yaşadığı eşi olduğunu, diğer davalı ...'ın ise davalı ...'nun ağabeyi olduğunu, davacının annesinin ölümü üzerine annesinden miras kaldığını öğrenen davalıların, davacıya yaklaşıp güvenini kazanmaya çalıştığını, davacının annesinin ölümünden sonra davalı ...'ın 400.000,00 TL civarında miktara sahip bir senedi davacıya gösterip annesinin borcu bulunduğunu, bu borcun davacıya kaldığını, borç ödenmezse eşine ve çocuğuna zarar verilebileceğini söylediğini hatta bir gece işten eve dönerken maskeli kişiler tarafından sopa ile dövüldüğünü, davalı ...'ın, tefecilerin mallarına el koyabileceğini, borcu kendisinin ödeyebileceğini söyleyip davacıyı korkutması üzerine dava konusu altı parça taşınmazı davalı ...'ya satış sureti ile temlik ettiğini, ...'nun taşınmazlardan üçünü diğer davalıya, diğer üçünü ise dava dışı kişilere devrettiğini ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile davacı adına tescilini, bunun mümkün olmaması halinde ise bedellerinin tahsilini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalılar vekili; davalı ... ile davacı evli iken davacının davalıyı öldürmeye teşebbüs etmesi nedeni ile davalı ...'nun ailesinin evine gittiğini, davacının annesinin acilde yattığını bildirip yardımcı olmasını istemesi üzerine davalı ...'nun davacının annesi ile birlikte acilde kaldığını, sonrasında davacının annesinin öldüğünü, davacının cenaze işlerini bilmediğini söyleyip yardım istemesi üzerine cenaze işleri ile davalıların ilgilendiğini, cenazenin ardından davacının toparlanana kadar birlikte kalmak istediğini belirtmesi üzerine davalının ailesinin evinde kalmaya başladığını, hatta işine de buradan gidip gelmeye başladığını, davacının yine işe gittiği bir gece vakti saldırıya uğradığını söyleyerek yardım istediğini, davalı ...'ın yardıma gidip polise başvurmayı teklif ettiğini, davacının ise bunu kabul etmediğini, bu olayın bir gün sonrasında davacının elinde 418.000,00 TL miktarlı bir senet fotokopisi çıkartıp annesine ait bu senedi ödemesi gerektiğini söylediğini, davacının evlilik birliği içerisinde de borçları olduğunu ve davalı ...'nun bu borçları ödediğini, davacıya bu borcu kendisinin çözmesi gerektiğinin söylendiğini, davacının ise annesinden kalan taşınmazları satmak için emlakçıları dolaştığını fakat satamadığını söylediğini, davacının ısrarı üzerine davalı ...'ın evlenmek için biriktirdiği parayı davacıya verdiğini, davacının da bu borcun teminatı olarak dava konusu taşınmazları davalı ...'ya temlik ettiğini, hatta davacının, davalı ... üzerindeki taşınmazlardan ikisine müşteri bulup sattığını söylemesi üzerine davacının gösterdiği kişiler adına temlik yapıldığını, bu satıştan elde edilen para ile davacının borçlarının ödendiğini, bazı taşınmazların da yine davacının, davalı ...'a olan borcu nedeni ile ...'a temlik edilmesi fikrinin davacıdan geldiğini, sonuç itibarı ile herhangi bir hile veya baskı gibi iradeyi sakatlayıcı işlem olmadığını belirtip davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davacının iddiasını ispatlayamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla
; davalıların dava konusu taşınmazları davacıya verilen borç para karşılığında davacının rızası ile temlik aldıklarını ileri sürmeleri nedeni ile artık ispat yükünün davalılara geçtiği, davalıların iddialarını tarafsız tanık beyanları, banka kaydı, taraflar arasında düzenlenen belge gibi delillerle ispatlayamadıkları, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken reddinin doğru olmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Sebepleri
Davalılar vekili; ispat yükünün davacıda olduğunu, davacının dayandığı deliller ile hile iddiasını kanıtlayamadığını, davacı tarafça aynı konuda yapılan şikayet sonucu savcılık tarafından kovuşturmaya yer olmadığına karar verilip kesinleştiğini, davacı tanıklarının aksine kendi tanıklarının bire bir gördüğü olaylara şahitlik yaptıklarını, hileye ilişkin herhangi bir olgu bulunmadığını açıkça ortaya koyduklarını, davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulünün usul ve yasaya aykırı olduğunu belirtip kararın bozulmasını istemiştir.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Dava, hile hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, mümkün olmazsa bedel isteğine ilişkindir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının 1003 ada 19 parseldeki 1 ve 2 nolu bağımsız bölümlerini; 1778 ada 34 parseldeki 1/3 payı ile 1762 ada 80 parseldeki 63/576 payını, 1779 ada 51 ve 1781 ada 2 parsel sayılı taşınmazlarını 27.04.2017 tarihinde birbirini takip eden yevmiye numaralı resmi satış senetleri ile davalı ...'ya temlik ettiği, ...'nun 2 nolu bağımsız bölüm ile 1778 ada 34 parseldeki payı ve 1781 ada 2 parsel sayılı taşınmazı 27.12.2017 tarihinde davalı ...'a devrettiği, 1779 ada 51 parsel sayılı taşınmazı 26.09.2017 tarihinde, 1762 ada 80 parseldeki payını 15.11.2017 tarihinde, 1 nolu bağımsız bölümü ise 21.06.2017 tarihinde dava dışı kişilere devrettiği; davalıların kardeş, davacı ... ile davalı ...'nun ise karı koca olup boşanma davalarında yargılamanın devam ettiği; davacının, eldeki davada ileri sürdüğü iddialar ile davalılar ve dava dışı kişiler hakkında tehdit, dolandırıcılık ve bedelsiz senedi kullanma suçlarına ilişkin olarak şikayette bulunduğu, Mudanya Cumhuriyet Başsavcılığının 2018/108 soruşturma numaralı dosyası ile 03.07.2018 tarihinde, müştekinin soyut iddiaları dışında şüpheliler hakkında kamu davasının açılmasını gerektirecek yeterli nitelikte bir delilin bulunmadığı (ikrar, tanık beyanı, kamera kaydı vs.) anlaşıldığından şüpheliler hakkında delil yetersizliği nedeniyle kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların (olguların) var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemine ispat denir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 187/1. maddesi; “İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir” şeklinde düzenlenmiştir.
Bir davada ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı hususu ise HMK'nın “İspat yükü” başlıklı 190. maddesinde yer almakta olup “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Bu hüküm, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) “İspat yükü” başlıklı 6. maddesinde yer alan: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." ifadesine paralel olarak düzenlenmiştir.
Öte yandan HMK'nın 191. maddesinde; "Diğer taraf, ispat yükünü taşıyan tarafın iddiasının doğru olmadığı hakkında delil sunabilir. Karşı ispat faaliyeti için delil sunan taraf, ispat yükünü üzerine almış sayılmaz." hükmüne yer verilmiştir.
Çekişmeli vakıaların ispatı için delillere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu noktada kesin deliller arasında sayılan “ikrar” kavramı hakkında açıklama yapılmasında yarar vardır. HMK'nın 188. maddesinde taraflar veya vekillerinin mahkeme önünde ikrar ettikleri vakıaların çekişmeli olmaktan çıkacağı ve ispatının gerekmediği belirtilmiş, ancak ikrarın tanımı yapılmamıştır.
Öğretideki tanımlamalara göre ise ikrar (dar anlamda ikrar), görülmekte olan bir davada, taraflardan birinin, diğer tarafça ileri sürülen ve kendisi aleyhine hukuki sonuç doğurabilecek nitelik taşıyan maddi vakıanın doğruluğunu kabul etmesidir. Yargıtay uygulamasında da ikrara bu anlam yüklenmektedir. İkrardan söz edilebilmesi için bir tarafın bir vakıa ileri sürmüş olması, diğer tarafın da bu vakıanın doğru olduğunu bildirmesi gerekir. İkrarın konusu, ancak karşı tarafın ileri sürdüğü vakıalar olabilir. Bir tarafın, kendisinin ileri sürdüğü bir vakıanın doğruluğunu bildirmesi ikrar niteliği taşımayacağı gibi karşı tarafın ileri sürdüğü hukuki sebepler de ikrara konu olamazlar. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 09.10.2024 tarihli ve 2023/7-953 Esas, 2024/504 Karar sayılı kararı).
İçeriği itibarıyla ikrar ya basit (adi), ya vasıflı (mevsuf) ya da bileşik (mürekkep) nitelikte olabilir. Vasıflı ikrara, gerekçeli inkâr da denilmektedir.
Bir vakıanın aleyhine olduğu kimse herhangi bir ilave yahut nitelik değişikliği yapmaksızın, o vakıanın doğru olduğunu beyan etmişse basit ikrar söz konusu olur.
Vasıflı ikrarda, karşı tarafın ileri sürdüğü maddi vakıanın varlığı kabul edilmekle birlikte, onun hukuki niteliğinin (vasfının) ileri sürülenden başka olduğu bildirilir. Daha somut bir anlatımla ikrar eden, karşı tarafın talep sonucu açısından dayandığı sonucu/niteliği kabul etmemekte, o vakıadan böyle bir sonuç çıkarıltılmasının mümkün olmadığını belirtmektedir. Birinci bölümde vakıa ikrar edilerek çekişmeli olmaktan çıkmakta, ikinci bölümde ise niteleme ve doğduğu ileri sürülen sonuç ihtilaflı kalmakta ve dolayısıyla bu hususu kimin ispat etmesi gerektiği sorunu ortaya çıkmaktadır. Öğreti ve Yargıtaydaki hakim görüşe göre, vasıflı ikrar bölünemez, vasıflı ikrarda bulunan taraf, ikrar ettiği maddi vakıa ile ilgili hukuki nitelendirmeye ilişkin iddiayı ispat etmesi beklenemez. (L. Şanal, Görgün / Levent, Börü / Mehmet, Kodakoğlu: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2023, s. 436).
Bileşik (mürekkep) ikrarda ise, bir tarafın ileri sürdüğü vakıa karşı tarafça bütünüyle kabul edilmekle; başka bir anlatımla, vakıanın doğru olduğu ve bildirilen vasıfta bulunduğu kabul edilmekle birlikte, ikrara öyle bir vakıa eklenir ki, eklenen bu vakıa, ya ikrar edilen vakıanın hukuksal sonuçlarının doğmasını engeller ya da onu hükümsüz kılar.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; davacının, davaya konu taşınmazları davalıların hileli hareketleri sonucu temlik ettiğini ileri sürdüğü, davalıların ise taşınmazların davacıya verilen borca teminat olarak temlik alındığını, daha sonra davacının iradesi ve isteği doğrultusunda borca mahsuben devirlerin gerçekleştirildiğini savundukları anlaşılmakla; davalıların maddi vakıanın hukuki niteliğinin (vasfının) ileri sürülenden başka olduğuna ilişkin beyanları vasıflı ikrar mahiyetinde olup bölünemez niteliktedir. Buna göre, vasıflı ikrarda kanıtlama yükümlülüğü, ikrar eden tarafa (davalılara) değil, vakıayı ileri süren tarafa (davacıya) aittir.
Bilindiği üzere, hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 36/1. maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, def'i yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
Somut olayda; davacı tanıklarının beyanlarının duyuma dayalı olduğu, davalı tanığı Yılmaz'ın, taşınmazın satış görüşmesinde davacının yer göstermeye eşi ve çocukları ile geldiğini, zorla yer satıyormuş gibi bir halinin bulunmadığını, gayet rahat bir vaziyette olduğunu beyan ettiği hususları ile Mudanya Cumhuriyet Başsavcılığının 2018/108 soruşturma numaralı dosyası ve toplanan deliller birlikte değerlendirildiğinde, HMK'nın 190 ve TMK'nın 6. maddeleri gereğince davacının hile iddiasını ispatlayamadığı sonucuna varılmaktadır.
Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davalıların ispat yükünü üzerilerine aldıklarından söz edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle davalılar vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Peşin alınan harcın istek hâlinde temyiz eden davalılara iadesine,
Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
21.04.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.