Logo

1. Hukuk Dairesi2025/465 E. 2025/2155 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Yolsuz tescil iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil davasında, davacının mirasçı olduğunu ispatlaması, vakfın niteliği ve davalı idarenin harç muafiyeti gibi hususların tespiti.

Gerekçe ve Sonuç: Davacıların mirasçılık sıfatlarının ve uyuşmazlık konusu taşınmazın mülkiyet durumunun, vakıf şerhinin niteliğinin ve davalı idarenin harç muafiyetinin tam olarak araştırılmadan ve belirlenmeden hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı görülerek karar bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2024/1839 E., 2024/2607 K.

İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 25. Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2018/48 E., 2024/182 K.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili ve asli müdahil vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar vekili; İstanbul ili, Üsküdar ilçesi, Kandilli Mahallesi 951 ada 11 parsel sayılı taşınmazın tevhit öncesi geldiği 951 ada 1 parsel ile 952 ada 4 parsel sayılı taşınmazların murisleri Fransız tebaasından ... (...) ile ... (...) ...'den olma çocukları ..., ..., ..., ... ve ...’in mirasçı bırakmadan vefat ettikleri gerekçesi ile alınan mahluliyet kararlarına dayanılarak taşınmazların davalı İdare adına tescil edildiğini, oysa mirasçıları hayatta olduğundan tescilin yolsuz olduğunu ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile davacı mirasçıları adına miras hisseleri oranında tesciline, kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapılmış olması halinde sözleşmenin kendilerine devrine, vakıf şerhlerinin terkinine karar verilmesini istemiştir.

Davacı vekili 19.12.2022 tarihli harçlandırılan dilekçe ile; hasımlı veraset ilamı dosyasında mirasçıların davacı ... ve davacı ...’nin annesi Reine ... Mercier-Glavany olduğunun tespit edildiğini belirterek Rene ... Mercier Glavany’in davaya asli müdahil olarak kabulüne karar verilmesini talep etmiş, İlk Derece Mahkemesince 09.06.2023 tarihli duruşmada talebin kabulüne karar vermiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili; taşınmazlardaki malikler ile davacıların kök murislerinin aynı kişi olduğunun belli olmadığını, davacı ...'in kardeşleri olan ..., ..., ..., ... hakkında gaiplik kararı almak üzere dava açtığını, bu kişilerin 137 yaşında olmaları gerektiğini, hayatta olmayan kişiler hakkında gaiplik kararı alınmasının yasal dayanaktan yoksun olduğunu, 951 ada 11 parsel ile tevhit edilen 951 ada 9 parsel maliki ... oğlu ... ile davacılar arasında irs irtibatının bulunmadığını, Kandilli Mahallesi Muhtarlığınca tasdik edilen 14.11.1958 tarihli ilmühaberde adı geçen hissedarların 60-70 sene önce çocuksuz öldükleri belirtildiğinden 29.12.1958 tarih 377 sayılı mahlul kararına istinaden taşınmazın Sultan ... Evvel Vakfı'na 31.03.1959 yılında tescil edildiğini, taşınmaz maliklerinin ölüm tarihlerine ve tabiiyet durumlarına göre Türkiye'de mal edinip edinemeyeceklerinin araştırılması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; Vakıflar Kanunu uyarınca tapu kaydı iptal edilerek ilgili vakıf adına tescil edilebilecek taşınmaz malikinin gaip ve/veya ölüm ile mirasçı bırakmaması halinde mümkün olduğu, taşınmazın mirasçılarının sağ olduğu, mirasçıların sağ olmasına rağmen taşınmazın sahipsiz olduğu belirtilerek tapularının iptal edilemeyeceği gerekçesiyle davacı ... ve asli müdahil ... davasının kabulüne, davacı ...'in davasının taraf sıfatı yokluğu nedeni ile usulden reddine, vakıf şerhinin taviz bedeli ödenmeksizin terkinine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davacılar ... yönünden verilen kararda isabetsizlik bulunmadığı, ancak dava pay oranında açılmış olup asli müdahil davacıların payı üzerinden değil taşınmazda kalan ve muristen gelen kendi payı için talepte bulunduğundan asli müdahale dilekçesinin usulüne uygun olmadığı, harç da yatırılmadığı, asli müdahilin usulüne uygun açılmış davası olmadığı gerekçesiyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 353/(1).b.2 maddesi gereğince istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, davacı ...’ın davasının kabulüne, vakıf şerhinin taviz bedeli ödenmeksizin terkinine, davacı ... adına açılan davanın aktif taraf sıfatı yokluğundan ve ...'nin talebinin müdahale koşulları oluşmadığından usulden reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili temyiz dilekçesinde; 14.11.2024 tarihi itibariyle harçtan muaf olduğundan işlemlerde harçların iadesini talep ettiğini, bilirkişi raporunun eksik, yetersiz ve yanlış tercümeye dayandığını, veraset belgesi ile ilişki kurulmadığını, davacının murisi ile tapu kaydı malikinin aynı kişi olduğu yönünde inceleme yapılmadığını, buna ilişkin bir hüküm içermediğini, davada yeterli, kapsamlı ve mukayeseli inceleme yapılmadığını, tapu kaydı ve nüfus bilgileri arasında tereddütte yer kalmayacak şekilde bağlantı kurulması gerektiğini, yabancı ülkedeki aile kaydı ve bilgilerinin istenmesi ve araştırılması talebinin Mahkemece dikkate alınmadığını, aşamalardaki beyanlarını tekrarla asli müdahil ile davacıların menfaat çatışması bulunması nedeniyle HMK'nın 65. maddesine göre aynı vekil tarafından temsil edilemeyeceğini, bunun hukuka aykırı olduğunu, davacı tarafın 95 ada 9 parselin önceki maliki ... oğlu ... ile irs bağlantısı olmadığını, davacının talebinin 2.715,40m² olduğu halde talep aşılarak 2.650,87m²'nin iptaline karar verildiğini, buna göre davanın kısmen reddedildiğini, davacı aleyhine yargılama gideri ve ücreti vekalete hükmedildiğini belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.

Asli müdahil vekili temyiz dilekçesinde; Reine’nin yaşlı ve hasta olduğundan kızına vekalet verdiğini ve davaların bu şekilde açıldığını, veraset davasında mirasçının anne olduğunun tespiti ile eldeki davada harcı yatırılarak asli müdahale talep edildiğini, Mahkemece asli müdahil olarak kabul edildiğini, zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğundan asli müdahale talebinin kabulü gerektiğini belirterek kararın asli müdahil yönünden düzeltilerek onanması, olmazsa bozulmasını talep etmiştir.

B. Değerlendirme ve Gerekçe

Dava, yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil ile vakıf şerhinin terkini istemine ilişkindir.

Dosya içeriğinden; dava konusu 951 ada 11 parsel sayılı 3.116,20 m2 miktarlı arsa nitelikli taşınmazın 29.07.2009 tarihinde tevhit işlemi ile Sultan ... Evvel Vakfı adına tescil edildiği, taşınmazın aynı adanın eski 1 ve 9 parsellerinden geldiği, 951 ada 1 parsel sayılı 2.715,40 m2 miktarlı arsa nitelikli nevi “... evvel vak. icareli” şerhi olan taşınmazın 28.08.1953 tarihli kadastro işlemi ile 1/5’er payının ... D.T. Klemantin, ... D.T. ..., ... D.T. ..., ... D.T. ... ve ... D.T. ... adına kayıtlı olduğu, kadastro çalışmalarında 31 K. evvel 1297 tarih 84 nolu tapu kaydı ile malikleri tanıyan bilen olmadığı, başkalarının işgalinde olduğu, vergi kaydı da bulunmadığı belirtilerek kayıt malikleri adına tespit edildiği, tespite itiraz edilmediğinden 20.12.1957 tarihinde kesinleştiği, bağlı tapu kaydında ise “Sultan ... evvel vakfından icareli bahçe” şerhi ile edinme sebebinde “Fransız tebasından Jak gilevani zevcezi Marya binti Nikolanın iken ölümü ile intikalen” şeklinde yazdığı, taşınmazın 19.11.1964 tarihli intikal (07.10.1964 tarihli mahlül kararı gereği) ile ... Evvel Vakfı adına tescil edildiği, 951 ada 9 parsel sayılı 476,66 m2 miktarlı arsa nitelikli taşınmazın da aynı vakıf şerhi ile ... oğlu ... adına kayıtlı iken metruken 10.12.1982 tarihinde ... adına tescil edilip tashih işlemi ile 29.07.2009 tarihinde Sultan ... evvel vakfı adına tescil edildiği, dava konusu 952 ada 4 parsel sayılı 1.413,70 m2 miktarlı bahçeli ev nitelikli taşınmazın ise Sultan ... Evvel Vakfı adına kayıtlı olduğu, taşınmazın kadastro çalışmalarında 30 K. evvel 1297 tarih 82 nolu tapu kaydı ile kayıt malikleri 1/5 ‘er payla Jak gilevani evlatları ... D.T. ..., ... D.T. ..., ... D.T. Klemantin, ... D.T. ... ve ... D.T. ... adına tespit edildiği, tespite itiraz edilmediğinden 20.12.1957'de kesinleştiği, bu taşınmazda da aynı vakıf şerhi olup dayanak kaydının benzer olduğu, 31.03.1959 tarihinde mahluliyet nedeniyle (29.12.1958 tarihli mahlül kararı) ile Sultan ... Evvel Vakfı adına tescil edildiği, taşınmazların 22.12.2021 tarihinde malik hanesinin Sultan ... Han-ı evvel bin Mustafa Han Vakfı olarak değiştirildiği, 951 ada 11 parselde vakıf şerhinin terkin edildiği, sebebinin dosya kapsamından anlaşılamadığı, İstanbul Anadolu 7. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2018/65 Esas sayılı dosyasında kayıt maliklerine ilişkin hasımlı veraset ilamı alınmasına yönelik açılan davanın tefrikler ile İstanbul Anadolu 7. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2019/526 E.,554 E.,557 E.,558 E.,560 E. sayılı dosyaları olduğu ve kayıt maliklerinin mirasçılarının davacı ... ve ... olduğunun kesinleşen kararlar ile tespit edildiği, İstanbul Anadolu 9. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2022/446 Esas sayılı dosyasında kayıt malikleri ve davacıların murisinin aynı kişi olduğuna ilişkin tespit istemli dava açıldığı, davanın kabulüne ilişkin kararın istinaf incelemesi üzerine Mahkemesine gönderilmesi ile hukuki yarar yokluğundan reddine karar verildiği ve kararın kesinleştiği, İstanbul Anadolu 5. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2018/78 Esas sayılı dosyasında da kayıt malikleri ..., ..., ... ve ... (...)’in gaipliğine karar verildiği, bahsi geçen dosyaların UYAP üzerinden gönderildiği, Sultan ... Evvel Vakfı’nın vakfiyesinin dosya arasına alındığı, ... tarafından 12.03.2021 tarihli dilekçe ekinde vakfiye, temessük kaydı ve Osmanlıca evrak bulunduğu, evrakın UYAP ortamında olmasına rağmen fiziken dosya arasına alınmadığı, 01.08.2023 tarihli bilirkişi raporunda dosyadaki belgelerden kayıt maliki ve davacıların murisinin aynı kişi olduğuna ilişkin kuvvetli deliller bulunduğu, tespite ilişkin açılan davada bu hususun raporda bildirildiği, aynı kişi olduğu kanaatine varıldığı, tavize ilişkin belge bulunmadığı, var ise temini yok ise miri-mülk arazi ayrımına göre değerlendirme yapılması gerektiğinin beyan edildiği, 15.01.2024 tarihli raporda ise kayıt maliki ile mirasçıların murisinin aynı kişi olduğu, vakfiye örneği incelenmek suretiyle vakfın istihsah varakasındaki icareli ifadesinin sonradan eklendiği, gayri sahih özellik gösterdiğinden tavize tabi olmadığı, 500 m2 üstünde olduğundan miri arazi olduğu, taviz bedeline gerek olmadığının bildirildiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere; Osmanlı Devletinde topraklar mülk, mîrî, vakıf, mevât ve metrûk arazi olmak üzere başlıca beş bölüme ayrılmıştır. Bunların arasında özellikle mülk ve mîrî topraklar büyük bir yer tutar. Gayri sahih vakıf topraklar da büyük bir yekün teşkil etmekte ise de bunlar esas itibariyle mîrî arazi olduklarından bu arazi içerisinde değerlendirilmektedir. Mülk araziye ait esaslar İslâm hukukunda düzenlenmiş ve fıkıh kitaplarında ele alınmış olduğu için bunların Osmanlı tarihi boyunca ayrıca kanunnâmeler hâlinde tedvinine ihtiyaç duyulmamıştır. Mîrî arazi ise aslında çıplak mülkiyeti (rakabe) Devlete ait ve bir kira ilişkisi içerisinde kullanımı mutasarrıflara devredilen arazi olduğundan bu arazinin tasarruf şekillerini, devir ve intikal esaslarını düzenleme yetkisi Devlete ait olmuştur. Osmanlı tarihi boyunca da bu esaslar münferit fermanlar, hükümler ve kanunlar şeklinde belirlenmiştir. Tanzimat’tan sonra bu alanda bazı düzenlemeler yapılmış, bu düzenlemeleri bir araya getirmek maksadıyla bir kanun hazırlanması düşünülmüş ve 23 Şevval 1274 (6 Haziran 1858) tarihli Arazi Kanunnâmesi (Kānunnâme-i Arâzî) bu şekilde meydana gelmiştir.

Arazi Kanunnamesi'nin 1. maddesine göre araziler mülk (memlük) arazi, mirî (emriye) arazi, metruk arazi, mevat arazi ve vakıf arazi olmak üzere beş bölüme ayrılmıştır.

Kanunname'nin 4. maddesinde, vakıf arazilerinin mülkiyet hakkının devredilip devredilememesine göre iki kısım olduğu, bunlardan birincisinin vakfedilen arazinin çıplak mülkiyetinin ve tüm tasarruf haklarının vakfa devrini gerektiren sahih vakıflar; ikincisinin ise mirî arazi üzerinde meydana getirilen tahsisat kabilinden (gayri sahih, irsat kabilinden) vakıflar olduğu belirtilmiştir.

Bir başka anlatımla vakıf mülkiyetinin vakıf idaresine ait olup olmaması bakımından vakıflar sahih ve gayri sahih olmak üzere ikiye ayrılırlar. Mülk mallar üzerinde gerçek şahıslar tarafından kurulan vakıflar sahih olarak anılırken, sahih vakıfların yeterli olmaması veya mevcut vakıfları destekleme ihtiyacının doğması üzerine Devletin araya girerek beytülmâle (devlet hazinesine) ait (mîrî) araziyi, rakabesi (çıplak mülkiyeti) devlette kalmak ve gelirleri bir amme hizmetine sarf olunmak üzere vakfettiği hâllere ise gayri sahih vakıf veya irsâdî vakıf yahut tahsis kabilinden vakıf adı verilir. Bu çeşit vakıflara gayri sahih (sahih olmayan) vakıf denilmesi, bu vakfın hukuken muteber (geçerli) olmadığını değil, gerçek anlamda bir vakıf sayılmadığını ifade eder. Zira tahsis, bir şahsın kendi mülkü üzerinde cereyan etmediğinden, Sultan uygun gördüğü zaman bu tahsisi kaldırabilir ve mîrî arazinin geliri tekrar Devlet Hazinesine ait olabilirdi. Mîrî arazinin tahsisi, yani gayrı sahih vakıf olarak vakfedilmesi, rakabesinin (mülkiyetinin) Hazineden çıkmasına sebep olmaz; aşar ve rüsumunun (kira ve vergilerinin) Hazineye ödenmesine de halel gelmezdi.

Nitekim Arazi Kanunnamesi'nin 121. maddesinde de sahih vakıftan bahsedilebilmesi için arazinin vakfedenin özel mülkü olması gerektiği belirtilmiştir.

Osmanlı Hukukunda mülk araziler; eski köy ve kasaba sınırları içinde bulunan arsalarla bunların kenarlarında bulunan ev ve benzeri gibi oturmaya yarayan yerleri tamamlayan yarım dönüm tutarındaki yerler, sahih temlikle ve kamu yararı amacıyla üçüncü bir kişiye temlik edilen mirî arazi, öşürlü arazi ve haraçlı arazi olarak sayılmıştır. Sayılan dört tür araziden olan bir taşınmazın vakfedilmesi hâlinde sahih bir vakıftan bahsetmek mümkündür.

Gerek sahih gerekse sahih olmayan vakıf mallarının onarılması ya da yeniden yaptırılması önceleri vakfı tarafından yerine getirilmekteyken zamanla vakıfların buna gücü yetmemesi nedeniyle mukataa ve icareteyn usulü doğmuştur. Mukataa ve icaretyn, vakıfların kiraya verilmesi bakımından tasnifinde kullanılan kavramlardır.

Mukataada; vakfedilen taşınmaz, vakıf tarafından kendi olanaklarıyla inşa ve onarılmasının mümkün olmaması sebebiyle bina yapmak, ağaç, bağ kütüğü veya bağ çubuğu dikmek ve bunların durması karşılığında vakfa her sene maktu bir zemin kirası ödemek suretiyle kiralanmış, bu suretle yapılan bina ve dikilen ağaçlar yapanın veya dikenin malı sayılmış, ölümü ile de bunların mirasçılarına geçeceği, mukaatanın yani kira karşılığının verildiği sürece mukavelenin fesh edilmeyeceği ve arazi üzerine yapılan muhtesatın kaldırılamayacağı kabul edilmiştir.

İcareteynde ise yok olan vakıf binalarının yeniden inşası için bir tür süresiz kiraya benzeyen usul oluşturulmuş, kiracıdan kıymetine eşit “müeccele” denilen peşin bir bedel alınıp harap olan bina vakıf tarafından yeniden tamir ettirilerek her sene “muaccele” adı verilen küçük bir bedel karşılığı süresiz olarak kiracılarına bırakılmıştır. Kira parasını ödeyerek hak kazanan kimseye ise mutasarrıf denilmiş, tasarruf hakkı da ölümle mirasçılarına intikal ettirilmiştir.

Medeni Kanun'un kabulünden sonra "rekabe" ve "tasarruf" hakkı ayrımına son verilmiş tasarruf hakkı, kuru mülkiyet hakkı (rekabe) ile birleştirilmiştir. Diğer bir söyleyişle, tasarruf hakkı sahibi tam mülkiyetin maliki olmuştur. Bu amaçla, 1935 yılında 2762 sayılı Vakıflar Kanunu yürürlüğe girmiş ve vakfa ait taşınmaz malların icareteyne veya mukataaya bağlanması yasaklanmış ve eskiden konmuş olanların tasfiyesi için hükümler getirilmiştir. Gerçekten anılan Kanun'un 27, 29 ve 30. maddelerinde; mukataalı toprakların ve icareteynli taşınmazların mülkiyetlerinin 20 misli bir taviz karşılığında mutasarrıflarına geçirileceği, 10 yıl içinde taviz verilmek yoluyla icareteyn ve mukataa kayıtları terkin edilmemiş olanlarının mülkiyetinin ise 10 yıl sonunda kendiliğinden mutasarrıfına geçeceği, vakfın hakkının ivaza dönüşerek taşınmazın tamamının ivaz karşılığında birinci derecede ve birinci sırada ipotekli sayılacağı, ayrıca tavizler tamamen ödenmedikçe o mallar üzerindeki temliki tasarrufların tapu dairelerince tescil olunamayacağı öngörülmüştür.

2762 sayılı Kanun'da yer verilen taviz bedeli konusu 2008 yılında kabul edilen 5737 sayılı Kanun'un 18. maddesinde yer almıştır. Söz konusu düzenlemede "Tapu kayıtlarında, icareteyn ve mukataalı vakıf şerhi bulunan gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde veya tasarrufundaki taşınmazlar, işlem tarihindeki emlak vergisi değerinin yüzde onu oranında taviz bedeli alınarak serbest tasarrufa terk edilir. Ancak miri arazilerden mukataalı hayrata tahsis edilmeyenler ile aşar ve rüsumu vakfedilen taşınmazlar tavize tâbi değildir. Taviz bedelinin hesaplanmasında; ortaklığın giderilmesi veya cebri icra yoluyla satılanlarda satış bedeli, kamulaştırmalarda ise kamulaştırma bedeli esas alınır. Bu Kanun hükümleri gereğince taviz bedelinin tamamı vakfı adına ödenmedikçe, taşınmaz üzerindeki temliki tasarruflar tapu dairelerince tescil olunmaz. Vakıf şerhleri ile ilgili olarak, diğer kanunlarda yer alan zamanaşımı ve hak düşürücü sürelere ilişkin hükümler uygulanmaz" hükümlerine yer verilmiştir.

Vakıf malın mülke dönüşümü ve mutasarrıfına intikali için alınan taviz bedeli icare ve mukataa karşılığı olup bedel ödenmedikçe o mal üzerinde temliki tasarruf tapu idaresince tescil edilemeyeceğinden bunu (taviz bedelini) “gayrimenkul mükellefiyeti” (MK md. 849) olarak anlamak gerekir. Nitekim; 2762 sayılı Kanun'un 29/1. fıkrasında "…vakfı hakkı ivaza dönerek gayrimenkulün tamamı bu taviz karşılığında birinci derece ve birinci sırada ipotek sayılır" şeklinde ifade edilen ipoteğin "kanuni ipotek hakkı" olduğu kabul edilmiştir (Suad Bertan, Ayni Haklar, Ankara 1976, .C 2, s.1573-1578; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.07.2011 tarihli ve 2011/14-396 Esas, 2011/463 Karar, 02.03.2021 tarihli ve 2017/14-2267 Esas, 2021/178 Karar sayılı kararları).

Yine, üzerinde durulması gereken diğer bir husus da; vakıf şerhi taşıyan tapu kayıtları kapsamındaki tüm taşınmazlar için taviz bedeli ödenip ödenmeyeceği meselesidir. Uygulamada, çekişme konusu taşınmazların taviz bedeline tabi olup olmadığının tespitinde, kayıtlardaki vakıf şerhlerinin şeklinden çok içerdiği hakkın mahiyetinin tespiti gerekeceği kabul edilmektedir.

Özel mülkün kuru mülkiyeti ve tasarruf hakkının vakfedilmesi ile oluşan sahih vakıflarda, özellikle icareteynli ve mukataalı vakıflarda taviz bedelinin ödenmesi karşılığında vakıf şerhinin silinmesi gerektiği gerek uygulamada gerekse bilimsel görüşlerde tartışmasız olarak kabul edilmektedir. Padişah veya onun izni ile yetkili kişi tarafından mirî arazinin aşar ve rusümatı (resim ve vergilerinin), yalnız tasarruf hakkının veya hem aşar ve rusümatı (vergi ve resimlerinin) hem de tasarruf hakkının vakfedilmesi ile meydana gelen gayri sahih (tahsisat kabilinden irsadı) vakıflarda ise 2762 sayılı Vakıflar Kanunu'nda tam bir açıklık bulunmamasına karşın, 5737 sayılı Vakıflar Kanunu'nun 18. maddesinde "…miri arazilerden mukataalı hayrata tahsis edilmeyenler ile aşar ve rüsumu vakfedilen taşınmazlar tavize tâbi değildir" hükmüne yer verilmiştir. Bu durumda sadece aşar ve rusümatı vakfa tahsis edilmiş taşınmazlar için taviz bedelinin alınmayacağı, bunun dışındaki tasarruf hakkı veya hem tasarruf hakkı hem de aşar ve rusümatı tahsis ve vakfedilmiş taşınmazlar için taviz bedelinin ödenmesi gerektiği uygulamada ortak görüş olarak belirmiştir.

Yargıtayın yerleşmiş içtihatlarına göre, vakıf şerhine dayanılarak taviz bedeli istenilmesi; vakfın sahih olması koşuluna bağlıdır. Gayri sahih vakıflar yönünden taviz bedeli istenmesinin hukuki bir dayanağı bulunmamaktadır. Bu noktada gözden kaçırılmaması gereken husus vakıf şerhi taşıyan tapu kayıtları kapsamında kalan tüm taşınmazların taviz bedeli ile sorumlu olduğunun söylenemeyecek olmasıdır. Zira Medeni Kanun'un kabulünden önce kurulmuş olan vakıflar genelde büyük arazilere sahip vakıflar olduklarından, toprak türü (mülk, mirî) bakımından homojen olarak sadece mülk arazilerin vakfedilmesiyle ya da sadece mirî arazilerin gelirlerinin tahsis edilmesiyle vakıf teşekkül ettirildiğini kesin olarak söylemek mümkün olmayacağından vakfın türü ismine göre değil, vakıflara ait her bir arazinin coğrafi konumuna ve diğer özelliklerine göre ayrı ayrı değerlendirilmesi ile belirlenmelidir.

Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere vakıf türünün belirlenmesi ve belirlenen vakıf türüne göre çekişmeli taşınmazda vakfın bir hakkının kalıp kalmadığı, taviz bedeli ödenip ödenmeyeceği, vakıf şerhinin doğrudan kaldırılmasının gerekip gerekmediğinin hiçbir kuşkuya yer bırakmadan saptanması gerekmektedir.

Bunun için de taşınmaza ait kök tapu kaydı ilk tesisinden itibaren tüm tedavülü ile getirtilmeli, vakıf durumunu gösterir kayıtlar (vakfiye) ve dayanılan diğer belgeler dosyaya kazandırılmalı, Vakıflar İdaresinden vakfın türü hakkında bilgi alınmalı, Vakfiye kapsamındaki her taşınmazın coğrafi konumu ve hukuki durumu ayrı ayrı olacağından, dava konusu taşınmazın kadim köy, kasaba ya da şehir içindeki mülk topraklar içinde olup olmadığı mahallinde yapılacak keşif yoluyla saptanmalı, konusunda uzman bilirkişiler eliyle vakıf türü belirlenmeli ve belirlenen vakıf türüne göre mahkemece çekişmeli taşınmazda vakfın bir hakkının kalıp kalmadığı, taviz bedeli ödenmesinin gerekip gerekmediği tespit edilmelidir.

Hemen belirtilmelidir ki, davacıların murislerin tek mirasçıları olduğu iddiası ile açtığı davada asli müdahil ...'nin davacı ... ...’nin değil kendisinin mirasçı olduğu iddiası ile harcını yatırarak müdahale talebinde bulunduğu, talep Mahkemece kabul edilerek yargılama yapıldığı gözetildiğinde asli müdahale talebinin usulüne uygun olduğu, hakkında hüküm tesis edilmesi gerekirken yazılı şekilde davasının usulden reddine karar verilmesi isabetli değildir.

Öte yandan, davacı vekilinin 16.12.2024 tarihli dilekçe ile asli müdahilin öldüğü, tek mirasçısının davacı ... ...’nin kaldığını belirttiği, veraset ilamı alınmasına ilişkin talebin İstanbul Anadolu 5. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2024/972 Esas sayılı dosyasında derdest olduğunu beyan ettiğinden, usulüne uygun taraf teşkili sağlanarak yargılamaya devam edilmesi gerektiği açıktır.

Somut olayda, uyuşmazlığın çözümü için vakfın mukataalı veya icareteynli vakıf olup olmadığının veya miri arazilerden mukataalı hayrata tahsis edilmeyenler ile aşar ve rüsumu vakfedilen taşınmazlardan bulunup bulunmadığının yöntemince araştırılması gerekmektedir.

Hükme esas alınan bilirkişi raporunda ise vakfiye ayrıntılı şekilde incelenmemiş, ... tarafından sunulan temessük kaydı hakkında inceleme yapılmamış, dayanak tapu kaydında yer alan “icareli” şerhi bilimsel verilere dayalı olarak değerlendirilmemiş, vakfın tavize tabi olup olmadığı konusunda yeterince irdeleme yapılmamıştır.

Hal böyle olunca; asli müdahilin veraset ilamı dosya arasına alınarak mirasçılarının tespiti, mirasçıların yöntemine uygun bir biçimde muvafakatlerinin alınması veya TMK'nın 640. maddesi uyarınca miras ortaklığına bir temsilci atanmasının sağlaması, aktif dava ehliyetindeki eksikliğin giderilmesi halinde yukarıda bahsi geçen dosyaların fiziken dosya arasına alınması, davacı ve asli müdahilin murisleri ile kayıt maliklerinin aynı kişi olduğunun tereddüte yer bırakmayacak şekilde tespiti, 951 ada 11 parseldeki vakıf şerhinin ne zaman ve niçin terkin edildiğinin ilgili merciinden sorulması, dava konusu taşınmazın konumunu kadim köy ve kasaba ya da şehirlere göre haritasında işaretleyecek harita mühendisi bilirkişi de bulundurularak mahallinde keşif yapılması, çekişmeli taşınmazın vakıf malı olup olmadığı, kadim köy ya da kasaba içinde mülk toprak nevinden olup olmadığı konusunda vakfiye ve temessük kaydı da değerlendirilerek yukarıda değinilen ilkeleri kapsar biçimde HMK’nın 266. maddesi uyarınca eski vakıflar alanında uzman bilirkişinin de bulunduğu bilirkişi heyetinden ayrıntılı rapor alınması, taviz bedeline ilişkin sunulan bu teknik rapor sonrasında varılacak sonuca göre vakfın niteliğinin, taşınmaz üzerinde hakkının kalıp kalmadığının kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belirlenerek karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile hüküm tesisi isabetsizdir.

Kabule göre de; dava konusu 951 ada 11 parsel sayılı taşınmazda dava konusu edilen 951 ada 1 parselden gelen kısma ilişkin payın bilirkişi raporu ile tespit edilerek bu pay üzerinden iptal-tescil hükmü kurulması gerekirken, m2 üzerinden hüküm tesis edilmesi ve veraset ilamında davalı ... payı ½ olmasına rağmen tapu kaydının iptali ile 1 pay olarak adına tescili şeklinde ve bakiye paya ilişkin hüküm tesis edilmeden HMK'nın 297. maddesine aykırı olacak şekilde infazda tereddüt yaratılması doğru olmadığı gibi, davalı ...’ne karar tarihinden sonra 14.11.2024 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7531 sayılı Kanun’un 20. maddesi uyarınca değiştirilen 5737 sayılı Kanun’un 77. maddesi uyarınca harçtan muafiyet tanındığından geçmişe etkili olacak şekilde yatırılan harçların iadesi olmayacağı göz önünde tutulmalıdır.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalı ve asli müdahil vekillerinin değinilen yönlere ilişkin temyiz itirazının kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden asli müdahile iadesine,

Temyiz eden davalı İdare harçtan muaf bulunduğundan bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,

Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

22.04.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.